Fırat Engin’in Mesafeyi Aşmak başlıklı sanatçı kitabı ve aynı isimli sergisi Merdiven Art Space’de ziyaretçiyle buluşuyor. Editör ve yazarlığını Derya Yücel’in, tasarımını Vahit Tuna’nın üstlendiği kitap, sanat ve hayatın kesiştiği ve birleştiği yollara, Fırat Engin’in sanat üretim sürecine ve pratiğindeki yolculuğuna dair kapsamlı bir değerlendirme sunuyor. Kitaba ve sergiye dair merak ettiklerimizi Fırat Engin ile konuştuk.
Sanatçının üretimlerini hatırlama dinamiğiyle ilişkili olarak bugünden geçmişe, geçmişten bugüne bağlamlar, konular ve malzemeler üzerinden ele alan Mesafeyi Aşmak: Fırat Engin başlıklı kitap, kitabın bedenine dönüşen ve ona eşlik eden sergiyi Fırat Engin’den dinledik. Sergiyi 30 Kasım’a dek Merdiven Art Space’de ziyaret edebilirsiniz.
Sergilere eşlik eden sanatçı kitabı ve kataloglara alışkınız ancak senin serginde tam tersi olacak şekilde, sergi kitaba eşlik ediyor. “Mesafeyi Aşmak” kitap fikri neydi, nasıl hayata geçti anlatabilir misin?
Çok haklısın, senin de dediğin gibi genelde sergilere eşlik eden yayınları görüyoruz. Ben de ise farklı olarak, sergiden önce kitap yapma fikri vardı. Bu fikir aslında bir çeşit ihtiyaçtan doğdu. Yaklaşık 20 yıldır aralıksız üretiyor ve sergiler yapıyorum. Hayatımın sanatla kesişmesi ve yaşama pratiğimin üretme pratiği ile buluşması Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü’nde geçirdiğim lisans yıllarına kadar dayanıyor. Şimdi; lisans yıllarından bugüne, geriye dönük baktığımda ise hem kişisel hem toplumsal anlamda geçirdiğim/geçirdiğimiz süreçlere ilişkin bıraktığım izler ve tanıklıkların bir birikime dönüştüğünü görüyorum. 40’lı yaşlara adım attığım bir süreçte geriye dönük bu deneyimlerin ve birikimin bir özetini; yazılı bir kaynakta toplamak, literatüre kazandırmak benim için çok önemli bir ihtiyaçtı.
Bu süreçte ilk olarak, kitap fikrini; Türkiye’nin en önemli çağdaş sanat koleksiyonerlerinden biri olan ve de çağdaşa sanata destek vermek adına non-profit bir alan olarak kurulan Merdiven Art Space’in kurucusu olan Hakan Çarmıklı ile paylaştım. Yaptığımız görüşmeler sonucu kitabın yayıncısının Merdiven Art Space olmasına, sonrasında ise kitaba eşlik edecek olan “Mesafeyi Aşmak” sergisini yapmaya karar verdik. Sonrasında ise kitabın yazarı ve editörlüğünü Derya Yücel, tasarımını ise Vahit Tuna üstlendi.
Kitabın ardından sergi fikri nasıl gelişti? Kitaba eşlik eden kürasyon nasıl kurgulandı?
Dediğim gibi önce kitabın hazırlık süreçleri başladı, bu da yaklaşık iki yıl gibi bir süreye denk geliyor. Kitabın kurgusu; yazar ve küratör Derya Yücel tarafından oluşturuldu. Derya benim sürecimi hatırlama kavramı ile ilişkilendirdi ve kronolojik olmayan ama birbiriyle paslaşan işleri öne çıkaran arşiv niteliğinde bir okuma ortaya çıkardı. Yapacağımız sergide de yeni iş göstermek yerine bu arşivden bir seçki sunmanın ve kitabın bedeni hâline gelecek bir sergi yapmanın kitap ile daha paralel ve doğru bir okuma oluşturacağına karar verdik. Sergide de bu bağlamda, farklı koleksiyonlardan ödünç aldığımız işleri bir araya getirdik.
Farklı disiplinlere yayılan dilin bu sergide de karşımıza çıkıyor. Heykel, enstalasyon, video ve neon çalışmalarının buluştuğu bir ortak nokta var mı?
Aslında bahsettiğin teknik ve nesneler benim repertuvarımda uzun yıllardan beri var. Ama bu işlerin buluştuğu temel ortak nokta: Zamana ve hayata yönelik güncel tanıklıklarımız ve kendi kişisel dünyamızdaki değişimlerin izlerini sürmek.
Popüler kültür, gündelik hayat, tüketim, küresel-ulusal politik meseleler üzerine çalıştığın meseleler arasında yer alıyor. Nelerden ilham alıyor, nasıl bir üretim süreci geçiriyorsun?
Daha önce de belirttiğim gibi hayatı ve sanatı birbirinden ayırmıyorum. Ben kendi içinde bulunduğum sosyal, kültürel ve toplumsal yapıdan ilham alıyor, her açıdan kendi yaşadığım/izlediğim gerçekliklerin bir tanığı, izleyicisi olarak çağdaş sanatın çok sesli, heterojen yapısı ve olanaklarıyla düşünüyorum. Bu anlamda çağın dinamikleri olan popüler kültür, gündelik hayat, tüketim, küresel-ulusal politik meseleler doğrudan radarımda olan temalar. Bu temaları ise; aktüel gündem maddelerinden, sosyal medyadan, dolaşımda olan haberlerden takip ediyorum. Bunları; zaman zaman geçmiş teoriler ile ilişkilendiriyor, zaman zaman ise ileriye dönük öngörüler olarak tamamlamaya çalışıyorum.
Kitapta hatırlama dinamiğiyle ilişkili olarak bugünden geçmişe, geçmişten bugüne bağlamlar, konular ve malzemeler üzerinden bir arşive rastlıyoruz. Zaman konusuna daha tanımsız ve sınırsız bir yerden yaklaştığın söylenebilir mi?
Zaman kavramı aslında insanın kendisi kadar. Çünkü bir taraftan sadece kendi zamanının tanığısın. Bu tanıklığı anlamlı kılmak ise her insanın arzusu. Benim anlam arayışım da kendi zamanımın içinde bıraktığım izlerden oluşuyor. Ama bu izler; zaman gibi kronolojik olmak zorunda değil, tanımını ve sınırını kendin çizebildiğin ve istediğinde oynayabildiğin bir zamansallık; tıpkı kitapta yapmaya çalıştığımız gibi.
Derya Yücel kitabın yazar ve editörü. Nasıl bir çalışma süreciniz oldu?
Derya Yücel alanında kendini ispat etmiş çok önemli bir küratör ve yazar. Geriye dönüp çıkarmış olduğu kitaplar ve yapmış olduğu sergilere baktığınızda; ağırlıklı olarak çağdaş sanat alanında çalıştığını, çok yönlü işler yaptığını görüyorsunuz. Bu anlamda Derya ile çok ortak yanımız var ve birbirimizi iyi anlıyoruz. Çalışma sürecinde de gerçekten büyük bir uyum ve iş birliği ile çalıştık.
Sırada ne var?
Aralık ayında Avrupa’nın önemli çağdaş sanat merkezlerinden biri olan Avusturya’nın Bregenz kentinde Künstlerhaus Palais Thurn und Taxis’de Kolekta’nın düzenlediği, Derya Yücel’in küratörlüğünü yaptığı “Her şey tıpkı şimdiki gibi olacak -sadece biraz farklı-“ başlıklı karma sergide yer alacağım. Sonrasında ise 2024 içinde yapmayı planladığım kişisel sergimin hazırlık süreci başlayacak.