Communicating the Museum 2000 yılında kuruldu. CTM'nin kuruluşundan, geçmişinden kısaca bahsedebilir misiniz? Bu oluşumu kurarken hayal ettiğiniz hedefe yaklaşabildiniz mi?
Communicating the Museum (CTM) Konferansı 2000 yılında Agenda iletişim ajansı kurucularından biri olarak ben ve o dönemde TATE'in İletişim Direktörü olan Damien Whitmore tarafından kuruldu. CTM müzeler arasında diyalog kurulmasını sağlıyor, inovasyonu yönlendiriyor, yeni fikirlere iham veriyor, iletişim stratejilerindeki trendleri araştırıyor ve dünyanın dört bir yanındaki kuruluşlar arasında uzun vadeli ilişkilerin kurulmasını teşvik etmeyi amaçlıyor.
Evet, hedefimize yaklaştık. Her yıl dünyanın birçok köşesinden, 40 ülkedeki 2 bin 500 sanat kuruluşundan iletişim uzmanlarını yeni bir kültürel kentte bir araya getiriyoruz.
Konferans her yıl farklı bir yerde gerçekleşiyor. CTM şimdiye kadar hangi şehirlerde gerçekleşti? Nasıl karar veriyorsunuz buluşma şehrine?
Şimdiye kadar Sidney (2014), New York (2012), Stockholm (2013) ve Venedik'in (2008) yanı sıra çok sayıda başka şehre de gittik. Daima katılımcılarımıza hangi şehre ilgi duyduklarını, keşfetmek istediklerini soruyor ve yerimizi buna göre belirlemeye çalışıyoruz. Her zaman ilham veren ve canlandıran şehirler arayışındayız.
Bu yılki konferansın odak noktasından ve programdan bahsedebilir misiniz? Programın öne çıkan isim ve etkinliklerini merak ediyoruz...
300 uluslararası müze çalışanı üç gün sürecek bu heyecan veren program için İstanbul'da buluşacak. Programımızda 63 konuşmacı ve aralarında İstanbul Modern, SALT, Pera Müzesi, Masumiyet Müzesi, SPOT Project ve İstanbul Bienali'nin de bulunduğu İstanbul'un en önemli müzeleri ile kültürel kuruluşlarına özel ziyaretlerle atölyeler gibi fırsatlar içerecek olan bir Learning Safari var. Bu etkinlik bu yıl ilk defa gerçekleşecek. En güncel sohbet konuları ile markalaşma, iletişim stratejileri, müze iletişimini dönüştürmekte olan yeni teknoloji gibi konularda düzenlenecek interaktif seminerler bir sanat kuruluşunu bu senenin temasıyla bağdaşan bir biçimde işletmenin yolları konusunda katılımcılara ilham verecek. Bu senenin teması: "Çağdaş Olma Sanatı".
Konferans konuşmacılarının bir kısmı ise şöyle:
Konferanslar müzecilik alanı dışında iş, pazarlama, teknoloji, kurumsallık ve markalaşma gibi konulara da odaklanıyor. Sizce müze yönetimi ve yeni seyirciye ulaşma konularında içerik dışında en büyük önemi hangi faktörler taşıyor?
Artık müzenin rolü değişti. Bugünlerde müzenin yalnızca sanat koleksiyonuna sahip olması yeterli değil, aynı zamanda da sosyal bir platform vazifesi görmeli. Hem müze alanı içinde hem de müzenin dışında farklı seyircilere ulaşabilmek temel sorun. Bu seyircilerle sıkı bağlar kurabilmek için müzenin faydalanması gereken çok farklı ses tonları ile uzmanlık seviyeleri var.
Siz de World Café metodu hakkında bir workshop vereceksiniz. Bundan biraz bahsedebilir misiniz?
The World Café bütün katılımcıların bir arada çalışmasını gerektiren bir oturum. Bir tür kolektif zeka alıştırması. Küçük gruplar halinde çalışan katılımcılar konferans için içerik üretiyorlar. Asıl amaç konferansın temel konuşmalarında yer alan ana dersleri sindirmek ve öğretmek. Çalışma deneyimlerini paylaşmak ve farklı uzmanların başka başka bakış açılarını anlamak için harika bir oturum.
Peki sizce müzeler için iletişim ve markalaşmanın rolü nedir? Temel noktaları vurgular mısınız?
Markalaşma ve iletişim İngiltere'deki müzeler için 1990'larda çok büyük önem taşıyan konular haline geldi. 2000'lerden beri ise bütün uluslararası müzeler için zorlu bir gereklilik oldu. Ziyaretçilerin beklentilerini karşılayabilmek için bir markalaşma stratejisi geliştirmek hayati önem taşıyor. Artık bir logoya sahip olmak yetmiyor; müzenin değerleriyle hedef tanımı, koleksiyonu, personeli, mağazası, sosyal medya hesapları ile müzenin kendisini ifade etmesini sağlayan bütün bileşenler artık markanın ve dolayısıyla müzenin birer parçası.
Türkiye'deki müzeler, müze yönetimi ve markalaşma stratejileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bana kalırsa Türkiye arkeolojik mirastan tasarım, moda ve çağdaş sanata uzanan ilginç bir karma sanat sahnesi sunuyor. Çağdaş sanat algısı hâlâ Türkiye için çok yeni. Başlıca adresleri de İstanbul ve Ankara. Markalaşma stratejileri de bir o kadar yeni. İstanbul ve Ankara'da bulunan SALT, Masumiyet Müzesi, Pera Müzesi ve İstanbul Bienali gibi kültür kuruluşları Türkiye'nin dinamik bir kültür rotası olarak profilini yükseltmesi ile olumlu bir marka farkındalığı yaratılmasına büyük katkıda bulundular. Şimdi Türkiye'de geri kalan müzelerin bu örneklerin peşinden gitmesi ve uluslararası iletişim ve markalaşma stratejilerini nasıl geliştireceklerini öğrenmeleri gerekiyor.