Zahit Büyükişliyen’in resimleri için, sonbahar mevsiminin insanı eşikte bırakan ruh hali hakkında konuşuyorlar demek yanlış olmaz. Zira klasik bir manzara ressamının gördükleri hakkında değil bu resimler. Gördüğünüz güze ait bir an mı? Yazdan kalan bir hatıra mı? Kışa dair bir korku mu? Rengi ve çizgiyi içine alan uzam, ne bir yeri işaretliyor, ne de bir zamanı. Dönüşüm belki de en doğru isim bu sergi için.
Bellek bu dönüşümde sanatçının hazine sandığı. Zahit Büyükişliyen, bu sandığı ustalıkla kullanan bir ressam. Doğa onun tuvallerinde bazen doğmadığı boz bir yer, bazen bir göl, bazen bir kıyı ya da heybetli bir dağ. Sanatçının, resimleri; herhangi bir kavramı ispatlamak üzere değil, izleyicinin de belleğindekileri harekete geçirmek yahut öylece bırakmak üzere varlar.
Öğrencilerine “Yapıtlarınızda her şeyden önce kendinize ait bir dilliniz olsun” söylemini her zaman tekrar eden Zahit Büyükişliyen; sanat yaşamı boyunca kendi çalışmalarında da üslubunu geliştirerek koruyan usta bir isim. Resimlerinde figür görmezsiniz belki ama hayalet figürler her zaman tuvalin içindedir. Duygu, renklerin ve çizgilerin yarattığı soyut dünyanın dışa taşan izidir ve bu iz; hayalet figürlerin izidir. O duygunun, ne olduğuna dair son söz ise izleyenindir onun resimlerinde.
Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde ''Türk Resminde Ankaralı Sanatçıların Etkinliği '' konulu teziyle doktora yapan sanatçı, Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde açılan sınavı kazanarak Doçent olmuş ve heykel bölümü Başkanlığına atanmıştır. 1992 yılında ise Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nde Profesörlüğe atanmıştır.
Zahit Büyükişliyen belleğinin izini, resimlerinde gölgelere, ışığa ve doğanın naif sarhoşluğuna dönüştüren bir sanatçıdır. Güz dönüşümleri isimli sergisinde izleyici de kendi belleğinin izini lirik bir ritimle sürebiliyordu.