Selektör Kolektif’in 8 Eylül - 8 Ekim 2023 tarihleri arasında Çankaya Belediyesi Fikret Otyam Sanat Merkezi’nde izleyici ile buluşan “Başka Bir Yerde Sekiz Dakika Üç Saniye” isimli sergisi üzerine bir yazı.
Selektör Kolektif’in “Başka Bir Yerde Sekiz Dakika Üç Saniye” isimli sergisi 8 Eylül - 8 Ekim 2023 tarihleri arasında Çankaya Belediyesi Fikret Otyam Sanat Merkezi’nde izleyici ile buluştu. Haziran 2021’de Murat Germen’in “Feyezan” isimli sergisi ile açılan, devamında pek çok karma ve solo sergiye ev sahipliği yapan sanat merkezi Ankara’da modern sanatın yeni adresi olma iddiasını taşıyor.
“Başka Bir Yerde Sekiz Dakika Üç Saniye” isimli sergi, Hacettepe Üniversitesi Resim bölümü öğrencilerinin kurduğu kolektifin ikinci sergisi olmakla birlikte, kolektifin Kasım 2022’deki ilk buluşmasından beri üzerinde kafa yorduğu ve sanat alanına dair takındıkları tavır ve direncin bir çıktısı olarak değerlendirilmeli. Kolektifin, Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde açılan ilk sergisi “1 Gecelik” günümüz sanat ortamında ağırlığını her geçen gün kaybeden kurumsal eleştirinin yaratıcı bir örneğini teşkil ediyor. “1 Gecelik”, sergileme modellerinin sanatçı ve sanat alanı üzerinde kurduğu iktidarı, yansıtma ve eğretilemeler kullanarak, açılış davetiyelerinin sokağa asıldığı, bir gecelik bir sergi olarak ifade edilebilir. Feshane’deki örgütlü saldırılardan sonra Açık Masa’nın öncülüğünde “Türkiye’de Sanatın Kurumsallığı ve Sanatın Sessizliği” başlıklı seminer serisinden de Türkiye’de kurumsal eleştirinin son tezahürleri takip edilebilir.
Konumu, galerinin mekânsal örgütlenişi, izleyici ve sanat pazarı ile kurduğu ilişki bakımından kurumsal eleştiriye tabi tutulabilecekken, genç sanatçılara ve inisiyatiflere yer açan Fikret Otyam Sanat Merkezi, ilk olarak arazisini paylaştığı rezidansların satış ofisi ve bu rezidansları yapan işçilerin yatakhanesi olarak kullanılmış. 2021 yılında sanat merkezine dönüştürülen mekânın giriş katında kolektif üyelerinin kişisel işlerini takip edebiliyoruz. Malzemeden ve üretim pratiğinden yola çıkarak çoğaltılmış biçim ve imajlar aracılığıyla sanat alanı içinde alternatif yollar arayarak kurumsal eleştiri içerisinde direnç noktaları oluşturma eğilimindeki Selektör’ü oluşturan sanatçılar, kolektif üretimin sanat alanına katkısını önemsiyor. Yakın zamana kadar daha sık rastlayabildiğimiz Ankara’daki sanatçı inisiyatiflerini devam ettirme arzusuyla sanat alanındaki yoğun baskılara karşı ses veriyorlar. Feminist ve kuir teori, toplumsal cinsiyet ve kadınların toplumsal konumu, sanatçıların kişisel işlerindeki sorgu alanlarını oluşturuyor. Kişisel arkeoloji, tabu, kültürün huzursuzluğu, baskı ve yabancılaşma kavramları da bu sorgu alanını besliyor. Kolektifi oluşturan sanatçılar bireysel işlerinde malzeme seçiminin, disiplinlerarasılığın ve eleştirel düşüncenin üretim pratiklerine olan etkisine de vurgu yapıyorlar (şimdilik).
Sergi mekânının alt katı ve açık alana yayılan yerleştirmede kolektifin sanat pratiğini ve serginin kavramsal çerçevesinin izlerini sürebiliyoruz. Önemli ölçüde üretim pratiği ile senkronize ilerleyen yerleştirmenin teorik altyapısının tutarlı olmakla birlikte rastlantılar da içeren bir kurgusu var. Serginin ismini de oluşturan sekiz dakika üç saniye, güneş ışınlarının Dünya’ya varış süresi; bir bakıma hakikat arayışına atılmış ilk selektör.
Selektör kolektif iktidarı sorgulayarak hakikati kendine doğru eğip büküyor. Michel Foucault’nun heterotopya kavramıyla ilk olarak düşünürün 1967 martında verdiği ders notlarından oluşan ve ölümünden hemen önce 1984’te Berlin’de düzenlenen bir sergide yayımlanan Des Espace Autres (Başka Mekanlara Dair) başlıklı çalışmada karşılaşıyoruz.[1] Foucault, heterotopya ile kendiliğinden oluşan fiziksel/zihinsel alanları ya da anları işaret ederken heterotopyaların gerçek bir mekânın içerisinde bulunan birden fazla zamanda ve uzamda aranabileceğini vurguluyor.[2] Bu bağlamda, Foucault’nun kurduğu mekân, uzam, mevki yaklaşımını; dinin ve dini kurumların iktidarının sorgulanmasında, karşılaşılan her yeni ötekiyi kaydeden ve sergileyen Nadire kabinelerinde (keşifler çağının etkisi) Modernizm’in etkisiyle saraylarda belirli bir zümrenin beğenisinde, ulus inşası süreçlerinde kurumsal müzeler ve beyaz küple vatandaşın iknasında ve 1960’lardan sonra büyük ölçekli sanat organizasyonları ile izleyicinin dahiliyetinde sanat alanındaki sergileme modellerinin değişimi üzerinden okuyabiliriz. Hakikat kurgusunu yaratan ve besleyen iktidar, hakikati dolayımsız deneyimleyen özne tarafından yeniden üretiliyor.[3] sanat alanı, sahip olduğu bilgi kümesi ve normları aracılığı ile kurduğu iktidarını galeri özelinde birden fazla zaman ve uzam içeren çok katmanlı bir heterotopya ile perçinliyor.[4]
Selektör’ün sergisi galeri mekânını panoptik bir okumaya tabi tutuyor ve Foucault’nun kapanma stratejileri üzerine yoğunlaşıyor; Foucault, Hapishanenin Doğuşu’nda, panoptik planın mimarı Jeremy Bentham’ın tasarımın yönetilmesi zor olan toplu insan bedenlerini birleştirilmiş ve ayrıştırılmış toplamlar olarak gören sonsuz sayıda toplumsal kurumda ortaya çıkabileceğini aktarmaktadır.[5] Bu bakımdan Foucault, heterotopyanın kapanma stratejilerine fabrika, okul, hapishane mezarlık, akıl hastanesi, kışla vb. örnekler verirken, incelenen dönemin yenilikleri (çoğunlukla dıştan yanmalı motorlar) tren ve gemileri de ekler.[6] Bu yaklaşıma çarpıcı ve incelenen dönemin çağdaş bir göstergesi olarak 1854’de açılan, Londra ile Brookwood mezarlığını bağlayan ve özel bir şirkete ait olan 37 km uzunluğundaki Londra Necropolic tren hattını verebiliriz. Tabutların ve cenaze sahiplerinin bağlı bulundukları kiliselere ve sınıfsal konumlarına göre ayrı vagonlarda seyahat ettiği ve sadece iki durağı olan bir tren hattıdır bu. Panoptikon gözetim, yaşantıları olduğu kadar ölümün kurumsallaşmasını da örgütlüyor.
Selektör’ün yerleştirmesi galeri mekânının bahçesinde ve alt katındaki dört odada bulunan gerçek ölçekli onlarca heykel ve plastik kaygılarla kurgulanmış parçalardan oluşuyor. Sergi mekânının giriş katında bahçeyi gören yekpare camın aşağısında sergi binasının bahçe girişine doğru yönelmiş her biri ayrı telden çalan heykeller bizi hakikate doğru yöneltirken, sergi mekânının alt katındaki “hakikatin kendisi olarak” düşünebileceğimiz son odayı işaret ediyor.
Sergi alanında heterotopyayı çağrıştıran unsurları, giriş katının bitimindeki geniş cam alanda – Foucault’nun kurduğu ayna analojisindeki gibi – bahçede ve giriş katındaki heykellerin son odaya yöneliminde gerçek ölçülerdeki heykellerin ifadelerinin belirsizliğinde, kendilerinde ve çoğaltılmış malzeme (misina, gazete kâğıdı, streç-film, koli bandı) seçiminde hissedebiliriz. Ayrıca yine heterotopyayı kurumsal eleştiri bağlamında kolektifin serginin oluşum ve üretim aşamalarındaki iş bölümünde, galeri ile kurdukları görece bağımsız, kurum dayatmalarına mesafeli ilişkide ve belki de en önemlisi kolektifin Foucault’nun kendilik kaygısı olarak tanımladığı mücadele biçimlerine katkısında da gözlemleyebiliriz.
[1] …(1984)“Des Espace Autres”, (“March 1967 Translated from the French by Jay Miskowiec), Architecture /Mouvement/ Continuité October. https://web.mit.edu/allanmc/www/foucault1.pdf
[2] Kalma, Baki. “Michel Foucault ve Heterotopya”. https://www.academia.edu/38238822/Michel_Foucault_Ve_Heterotopya
[3] Işık, Sever (2014) “Foucault’da Kendilik Etiği ve Sanat Yapıtı Olarak Yaşam”, Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi 2014 Bahar, sayı:17, ss. 101-16.
[4] Durham, Scott (2007) “Michel Foucult (1926-1984)”, Costello, D ve Vickery J, (ed.) Art: Key Contemporary Thinkers, Berg, Oxford.
[5] Cutrofello, Andrew (2005), Continental Philosophy: A contemporary introduction, Routledge, New York.
[6] Karaman, Yasin (2018), “Benjamin, Foucault ve Heterotopya”,Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, sayı26, ss:267-286