Turan Aksoy, sanatsal araştırmanın başlangıç noktasını oluşturan belirli bir kavramın varolduğu seriler halinde çalışmalarını sürdürüyor. Son sergisi vesilesiyle konuştuğumuz Aksoy’un 20 yıllık üretimine, son sergisi "Hayali" vesilesiyle bakıyoruz.
Turan Aksoy'un Kıbrıs'ta yer alan Art Rooms Girne'de açılan ve ocak ayı başında sona eren "Hayali" başlıklı sergisi bugüne kadar ürettiği birçok çalışmanın izlenebileceği etkileyici bir seçkiydi. "Hayali", sanatçının yirmi yıldan fazladır gerçekleştirdiği birbirinden farklı konularda ve formlarda eserlerine odaklanırken, serginin kavramsal çerçevesi ise belli bir resimsel estetik ve çizgi çerçevesinde ortaya çıkarıldı. Farklı odalar içinde yer alan eserler ağırlıklı olarak hatırlama / hatırlanma, bireysellik / toplumsallık ve kişisel / toplumsal öyküler gibi konular üzerinden ele alınıp izleyiciye yeni sorgu alanları yaratmayı hedefledi.
Sevgili Turan, çalışmalarını on yılı aşkın bir süredir takip ediyorum. Seninle birçok kez sanatçı ve küratör olarak birlikte çalıştık. Bu nedenle seninle röportaj yapıyor olmaktan çok memnunum. Konuşmaya Art Rooms’taki son serginden genel olarak bahsedip kavramsal çerçevesiyle devam ederek başlamaya ne dersin?
Sevgili Marcus, evet gerçekten on yılı geçti birbirimizi tanıyalı ve bu süre içerisinde birçok kez birlikte çalışmalar yaptık. Girne Art Rooms galeride gerçekleştirdiğim serginin, seninle ilk birlikte çalıştığımız “StrategiesNumber 1” sergisinin içeriğine yakın bir çerçevede olması da bu anlamda güzel bir bağlantı oldu. “Hayali”* sergisi, birbiriyle ilişki içerisinde düşünülmesi pek de mümkün olmayan, yirmi yılı aşkın bir zamana, farklı şehirlerdeki hayata, çalışmalara ve o çalışmalardaki farklı konu ve temalara; o temalara yaklaşım ve ele alınışlarındaki çeşitliliğe odaklanan, imkânsızlığına rağmen bunları yine de birlikte sunmayı deneyen bir sergi oldu.
Sergideki eserleri bir araya getiren, getirmeyi düşündüren; farklı dönemlerde yaptığım bu çalışmalarda çizmenin, çizginin niteliğindeki değişimler olmuştur. Art Rooms’ta izleyiciye sunulan çalışmalar, resim sanatının en yalın aracı olan çizginin, farklı konuları anlatabilecek ve sanatçının o konulara karşı tutumunu, tutumlarındaki farklılıkları gösterebilecek bir araca dönüşmesi için bulunan yolları bize sunmayı amaçlıyordu.
Temsil edebilmenin, tarif edebilmenin, tasvir edebilmenin, kurgulanan ve hayal edilen şeye dönüşebilmenin aracı olarak ve sanatçının gözlemciliğini, ifadeciliğini, hayalciliğini gösterebilme gücüne sahip olan o basit ve yalın şeye, çizmeye odaklanmış bir sergiydi “Hayali”.
Pek çok sanatçı, bir çalışmanın sanatsal düşünce evresinde, kendini ifade etmenin en temel yolu olan çizimi kullanır. Çizmek için sanat tarihi kadar eski denilebilir. Bu nedenle de çizmek, iletişim ya da bir düşüncenin tarifi anlamında yazının üstlendiği işleve yakındır. Biliyorum ki sen sıklıkla sanatsal araştırmanın başlangıç noktasını oluşturan belirli bir kavramın varolduğu seriler halinde çalışmalar yapıyorsun. Bu durumda araştırmanın anlamını ve onun katı bir düşünceyi ifade eden bir araç olarak çizmeyle ilişkisini nasıl açıklarsın?
Çizgi, gerçekçi anlamda görülen gerçekliğin tasviri için kullanılabildiği gibi ekspresif anlamda kişiselliği doğrudan yansıtabilen, hissedilen gerçekliğin ifadesi için de mükemmel bir araçtır. Aynı şekilde düşünülen, hayal edilen hatta hatırlanan bir gerçekliğin temsilini üretmek için de ilk başvurulan “not” alma aracıdır. Not alma, çizginin “anlık” özelliğine de önemli bir göndermedir ve sanırım ifadeciliği özelliğinin de en önemli kaynağıdır. Binlerce yıllık tarihi içerisinde çizginin bu farklı bağlamları günümüz sanat dünyasında artık kendi başına dil aracı olarak kullanılıyor diyebiliriz. Ben kendi adıma bu farklı yolları kullanmış olsam da bunun içerisinde bakarak çizmek gittikçe daha az yer almaya; düşündüğüm bir şeyin temsilini üretmek için çizmek, çizilenleri birleştirmek daha fazla yer tutmaya başladı. Ama malzemenin doğrudan, her an başvurulabilir, değiştirilebilir oluşu ve buna rağmen yukarıda belirttiğim gibi anlatım olanaklarının çeşitliliği benim çalışmalarım için değişmez bir araç haline getirdi. Çizginin bir yandan da çok ekonomik ve pratik bir araç olduğunu vurgulamak lazım. Benim gibi üretim sürecinde yaparken bulmanın önemli olduğu sanatçılar için çizginin bütün bu özellikleri kıymetli bir “araştırma aracı” haline getiriyor.
“Hayali” sergisinde geniş bir zamana ait farklı seriler ile senin dünyanın farklı aşamalarını birlikte sundun. Lütfen bana zamansal çerçeve ve sunduğun örneklerin isimlerini anarak bahseder misin?
Doğru; benim çalışmalarım genellikle bir dönem üzerinde odaklandığım bir konunun, temanın hakkında söylenmiş bir grup işten oluşur, bir seri eser olarak çıkar, bir kitabın bölümleri ya da alt başlıkları gibi düşünülebilir. Kafamdaki sergi düzeniyle gidersem, ki biliyorsun bu benim için çok önemlidir, Hafıza Çizimleri yanında cinsellik üzerinden fantastik imgelere bir geçiş şeklinde Am Resimleri ve Aldanış Resimleri’nden birer örnek olarak sıralandı. Sonra 2006’da bir defa sergilediğim bir video enstalasyon olan ve yine hafıza ile bağlantılı Yalan ve Bellek çalışması yer aldı. Bu arada serginin konumlandığı Art Rooms galerinin dört oda ve üç koridordan oluştuğunu da söylemeliyim, bu ortam farklı çalışmaları konumlandırma açısından fırsat sağladı.
Bu noktadan sonra çalışmalar kronolojik olmayan iki ayrı yol izleyecek gibi tasarlandı. Birincisi hatırlamadan hayale doğru, gerçeküstü bir dünyaya karşılık gelen Gezi Çizimleri, bir kitap biçiminde ortaya çıkan Minyatürün Gölgesi ki hatıralar ve hatırlama biçimlerini biraz daha toplumsal düzeye çeken bir yanı olduğunu düşünüyorum. Onun hemen karşısında Milli Reasürans galerisinde sergilediğim Güzel Sözlük ve İşlevsel Sözlük’ten örnekler, yanında ise sanatçıların hayvanlarını konu aldığı çalışmalardan yola çıkan, Dürer’in Gergedanı ve Frida Kahlo’nun Maymunları gibi Sanatçılar ve Hayvanlar serisinden bir grup çalışma, Medeniyet Oyunları adı altında yapmış olduğum yeni bir seri çalışma, Ölümcül isimli 2009 tarihli bir resmimle birlikte sergilendi. İkinci yol Toz ve Telaş sergisinde sunduğum Atölye Çizimleri ile ayrıldı, ilk grubun aksine daha teknik bir görünüm sunan bu çizimler senin de daha önce sergilediğin Yaşam ve Kentler serilerinden birer örnekle Evler ve Kendisinden Başka Hiçbir Şeyin... serisi için yaptığım ön çalışmalarla tamamlandı.
Hafıza Çizimleri’nden başlarsak, kavramsal ve biçimsel çerçevesi hakkında neler söyleyebilirsin? Ayrıca bazı serilerden ve onlardaki çizgi kullanımlarından bahseder misin?
Hafıza Çizimleri’nin ilk özelliği hatırlamaya ve hatıralara dayanıyor olmasıdır ama hemen bunun yanında şunu belirtmem gerekir ki bu çizimlerde o hatıraları tamamlamak, doğru ve eksiksiz vermek için bir süreç, niyet ya da çaba yoktur. Anlık ve çizme eyleminin kendi ritmi, hatıranın/hatıraların kendi gerçekliği kadar sonucun işi belirlediği söylenebilir. Dolayısıyla çizgi yalnızca bir temsil aracı olmaktan çıkmıştır diye düşünüyorum; bu anlamda belki bir tür otomatizmden de söz edilebilir. Bir hatırayı anlatırken düzeltmelere gitmemek gibi bir şeyden, bir eksiklikten söz ediyorum. Eğer bu çalışmalarda hatırlama anı ile çizmenin görüntüye yansıması arasındaki bir zamandan söz edecek olursak ancak çizginin “titrek” bir biçimde bir şeyi takip ediyormuşçasına bıraktığı iz aranabilir. Çizgi burada ne nesneyi/nesneleri ışığıyla, gölgesiyle ve materyali ile temsil etmek için feda edilmiş ne de tam olarak sanatçının üslubunu vurgulayan bir kişisel araca dönüşmüştür. Bugünden baktığımda, neleri hatırladığım konusu ise 2010 ve 2011’de ürettiğim, sırasıyla, cinsellikle ilgili Hafızamın Kısa Tarihi ve Şiddetle İlgili Hafızamın Kısa Tarihi başlıklı çalışmalar kadar spesifik değildir. Hafıza Çizimleri’nde her bir yüzeyde farklı anıların birleştirilmiş halleriyle karşı karşıya kaldığımız söylenebilir. Bu iç içe geçirilmiş, yan yana getirilmiş, birbiriyle mekân, zaman ve gerçeklik açısından çelişen anıların birlikteliğinden oluşan anlatılar bütünüdür.
Hafıza Çizimleri oldukça basit ve sade. Rengin olmaması çizgiyi, figürleri ve nesneleri asıl belirleyen araç haline getiriyor. Bu serinin karakteristik özelliği fragmanlar halinde ve kolaj gibi olması. Senin çalışmalarında parçalar ve kolaj-gibi olmak nasıl bir rol oynuyor?
Kolaj her ne kadar farklı imgelerin/materyallerin yüzeyde birlikte kullanımı anlamında kullanılan teknik bir terim olarak görülse de, son söylediğim cümleyi tekrar edecek olursam “iç içe geçirilmiş, yan yana getirilmiş, birbiriyle mekân, zaman ve gerçeklik açısından çelişen anıların birlikteliği” ile aslında kolaj-gibi bir şeyden söz ettiğim ortaya çıkar. Bu anlamda fragmanların yalnızca beden parçaları olarak değil, bazen öyle de olsa, farklı anıların, zamanların parçaları biçiminde işlediği söylenebilir. Dolayısıyla parçalarla kolaj gibi olma ilişkisi, biçim ve içerik arasındaki bağlantıyla ilgili denebilir. Bu anlamda sevgili Mümtaz Sağlam'ın 2013’te Pi Artworks’te yer alan “Bir Portre; Huzursuz” isimli sergim için kaleme aldığı İmkânsız Bütünlüklere Adanmış Bir Anlatı yazısında özellikle vurguladığını düşündüğüm “ilişkisizlik” teriminin benim çalışmalarımın parçalı ve kolaj-gibi olan yapısını daha iyi açıkladığını söyleyebilirim.
Aldanış Resimleri’nde kolaj gibi olma durumu, Hafıza Çizimleri’ndekinden daha da güçlü. Renk kullanımı ve kapalı formlar nedeniyle çalışmalar daha az parçalı, daha çok figüratif ve illüstratife kaymadan daha temsili. Bu çalışmalarda senin için esas belirleyici olan şeyler nelerdi?
Sanırım senin soruyu sorarken “illüstratife olmadan” vurgusunu yapmanın nedeni bu sorunun cevabıdır. Çünkü Aldanış Resimleri, Hafıza Çizimleri’nin aksine hatıralardan yola çıkan değil büyük oranda güvensizlik ve şüpheden beslenen ve dolayısıyla “kafada oluşturulmuş” hikâyelerden üretilmiş bir grup çalışma. Bu resimlerin gerçekliği yaşanmışlığa değil ama korkulara dayanıyor diye düşünüyorum. Bu çalışmalarda aldanmış olma durumu tam olarak vakıf olmadığımız bir gerçekliğe karşılık gelen biçimde, dolayısıyla tam olarak illüstre edilebilecek bir hikâyesi olmayan ama kaynağını insanın en karanlık noktalarından biri olan cinsellikle ilgili güvensizlik ve korkulardan alan eserlerdir. Sanırım asıl sözü söyleyen fragmanlar ve onların bir araya getirilişindeki irrasyonelliktir.
17. yy’dan bu yana çizgi ile form arasındaki farklılık sanatçılar ve uzmanlar tarafından şiddetli bir biçimde tartışıldı. Bu konudaki tutumunu ve senin dünyanda çizginin, rengin (form) önemini nasıl tarif edersin?
Çizgi, bir şekli sınırları üzerinden tarif etmekte, not almakta pratik bir araç olarak öne çıkar ve ne zaman ki onunla boyanın yaptığı şeyi yapmaya çalışırsınız, çizgi özellikle ifade gücünden, materyal özelliğinden bir şeyler yitirir ve tasvir aracı haline indirgenir. Sanıyorum Aldanış Resimleri serisinde de boya-renk alanları ile çizgi-şekil alanlarının büyük oranda bağımsız çalışması bundandır.
Çizgi bize şekli olmasını istediğimiz, hissettiğimiz yere getirebilmemiz için mükemmel fırsatlar verir. Picasso'nun Guernica için yaptığı çizimler bunun için çok iyi örneklerdir. Neredeyse her figür bilindik bir şeyin tasviri olarak başlar; at mesela, her çizimde biraz daha değişerek bildik bir şeyin, bir duygunun, bir düşüncenin aktarıcısı haline geldiğini görürüz. Picasso bunu daha çok deformasyon aracılığıyla ekspresif bir forma dönüştürerek yapar, tabii ki bu her zaman böyle olmak zorunda değildir. Bende farklı çizimler yapma, onları bilgisayar ortamında deformasyona uğratıp veya fotokopide büyütüp küçülterek tekrar çizip bir araya getirme biçiminde işleyen teknik bir süreç gibidir. Çizgi şekli olmasını istediğimiz, hissettiğimiz yere getirebilmemiz için mükemmel fırsatlar verir.
Hadi biraz daha erken bir grup çalışmalarından olan Am Resimleri ile ilgili konuşalım. Bunlarda çizginin bir figürü tarif etme biçimi Aldanış Resimleri’ndekilere benziyor. Bana bunların kavramsal ve biçimsel meseleleri hakkında bir şeyler söyleyebilir misin?
Am Resimleri ve Aldanış Resimleri birkaç yıla yayılan bir süreçte belli oranda iç içe geçmiş biçimde üretildiler. Benzerlikler buna dayandırılabilir. Buna karşın Aldanış Resimleri daha önce de söylediğim gibi şüphe, güvensizlik ve korkulardan türeyen mantık dışı bir dünyanın temsilleri gibi dururken; Am Resimleri odaklanılmış, ikonlaştırılmış ve memnun olunan bir dünyaya ait gibidirler. Am Resimleri, koyu renkte boyanmış zeminde çizgilerin maskelenip yüzeyin tekrar boyanması ve maskelerin açılması ile elde edilen, dolayısıyla yüzeye daha bağlı ve sınırları daha keskin çizgilerden oluşurken, Aldanış Resimleri boyanmış bir yüzey üzerine çizilen ve boyanan yüzeylerden oluşur.
Bahsettiğimiz seriler nasıl organik bir çizim temelindeyse Kent Resimleri serisi ise daha minimal ve geometrik bir karakterle tasarlanmış. Sanki eski bilgisayar grafiği, piksel estetiği, manzara ve kent görüntüleri için temel olmuş. Öyle görünüyor ki boşluk ve yalnızlık bu serilerde oldukça önemli. Nedir? Ne hakkındadır bu resimler?
Bu tespitin bu serginin düzeni açısından önemli. Çizginin niteliğinin ayrıştığı noktalardan biri. Kent Resimleri bir şekilde her şeyin modüler bir şekilde göründüğü, gittikçe de öyle gerçekten, yeni bir dünyanın imgeleri, soğuk ve mesafeli. Yalnızlık duygusu da sanırım bundan kaynaklanıyor. Senin daha önce Siemens Sanat’ta sergilediğin Yaşam serisinden, önde benim bir portremin olduğu kolaj da bu seriden üretilmiştir. Boşluk ve yalnızlık duygularına, organik ve modüler düzenin karşıtlığının yarattığı gerginliğe bir örnektir. Bu arada yalnızlığı ve kentleşme, modülerlik gibi şeyleri olumsuz şeyler olarak gördüğümü de pek söyleyemem, belki de yaptığım yalnızca bir tespit. Sanırım bu anlamda yaptığım ilk çalışma, 1993 yılındaki Yeni Peygamber isimli kolajdır. Figüratif olmasına karşın piksellerden oluşan bir görüntü sunar. Bilgisayar ortamında sanat yapmasam da onun olanaklarından yararlandığım bir gerçek.
Boşluk duygusu en üst noktasına Atölye Çizimleri, Gezi Çizimleri ve Medeniyet Oyunları’nda geliyor. Boş ve beyaz yüzey üzerine çok minimal ve kırılgan figürler yapılmış. Renk olmaması nedeniyle çizgiler daha da önemli. Bize çizginin ve tasarının bu çalışmalardaki rolünü açıklar mısın?
Atölye Çizimleri ile Gezi Çizimleri birbirine oldukça ters iki grup çalışma diyebilirim. İlki Atölye Çizimleri’dir ve dört ayrı mekân üzerinden kurduğum “Toz ve Telaş” sergisinde (Pi Artworks-2011) emek ve vicdan üzerine kurmaya çalıştığım atölye çalışmaları arasında önemli yer tutan bir grup çizimdir. Katı birer kütle içerisinden çekiç, testere ve çivi gibi oldukça elle tutulabilir nesneleri kesip çıkarmayı planlarcasına çizerek, dolayısıyla vicdan gibi soyut bir kavramı cismanileştirme aracılığıyla vermeye çalışması nedeniyle alegorik oldukları söylenebilecek bir grup çalışmadır. İkincisi Gezi Çizimleri; Gezi eylemleri üzerine yapmaya başladığım ama inanılmaz biçimde hiçbirini bitiremediğim dört büyük boya çalışması ve dört çizimden oluşan bir grup yapıtın çizimler kısmı. Yaşadığımız şeyin olağanüstülüğü karşısında irrasyonel bir dünyanın temsilleri gibi düşünülmüş ama gerçekleşememiş bu çalışmaların doğrudan tasvirlerine ve rasyonelliğe en uzak olanlarıdır.
Üç boyutlu ve kolaj-gibi çalışmalarında tipografi ve sözler önemli bir rol ediniyor. Yine Güzel Sözlük gibi bazı çalışmalarında da kendilerini gösteriyorlar. Geleneksel olarak kelimeler anlamın temsilcileridir, rasyonel bir içeriği iletmek için kullanılırlar. Senin çalışmalarında ise anlaşılabilir bir içeriğe karşılık gelmeyen gizemli ve garip bir görünüm sunuyorlar. Sen sözcükleri kullanış biçimini nasıl tanımlarsın?
Ben kelimelerin bir araya getiriliş biçimleriyle, sözle ve dille hep ilgilendim. Yalnızca her zaman kendisini yazı biçiminde göstermedi. Ama yine de aralarında yazı, video, resim, üç boyutlu işler ve sanat kitabı da olan, dille uğraşmış geniş bir grup çalışmam var. Kışla-Evim 1997, Söz 2009, Taşeron Melek 2014, Minyatürün Gölgesi 2016-2017 gibi.
Doğrudur, yazının daha gerçek, ulaşılabilir bir yol olduğunu düşünürüz ancak benim çalışmalarımda genel olarak görülen irrasyonel ilişkilendirmeler aynı şekilde sözcükleri kullandığım işlerde de vardır ve sanat üretimi büyük oranda “yalan” üzerinden gerçeği vermeye çalışır. Bu sergiyi yaparken kafamda iki olasılık vardı. Söz-yazı üzerinden ya da çizgi üzerinden giden bir sergi. Burcu Pelvanoğlu’nun Milli Reasürans’taki sergim için yazdığı metinde nominalizm üzerinde durmuş olması da benim için uyarıcı olmuştu. Bununla yazı ve nominalist tutum arasında doğrudan bir ilişki kurduğum düşünülsün istemem ama iletişim kurmada benzerlikler beni ilgilendirir.
Sonuç olarak her kişisel sergi, sanatçı için kendi çalışmalarını gözden geçirip yeniden düşünmesi için bir fırsattır. Galerinin duvarlarından bir çeşit öğrenme, öğreti çıkar. Bu bağlamda sen yeni sergini nasıl değerlendirirsin, serginden ne öğrendin?
Normalde kaçınabileceğim retrospektif nitelikli bir sergi yapmış olmam, benim için de sürpriz oldu. Ve bunu belli bir resimsel araç, çizgi çerçevesinde ve işleri birbirine bağlayan, daha çok hatırlama üzerinden işleyen tematik bir bağlamda yapmış olmak, kendi çalışmalarıma farklı yerlerden yaklaşma olanağı açısından beni mutlu etti. Sanırım bir sonraki, bu tür bir sergide yazı-söz üzerinden kendi çalışmalarımı yeniden gözden geçirmek bazı bilgileri kategorize etmek iyi bir deneyim olacaktır.
*Hayali: Eskiden gölge oyununa Hayal-i Zıll, hayal-el sitare; gölge oyunu oynatanlara da Hayalbaz, Hayal-izılciyan veya Hayâlî denirdi. Gölge oyununun Türk kültürüne Güneydoğu Asya ve Orta Doğu üzerinden yaklaşık olarak 16. yüzyılda girdiği düşünülmektedir. Her ne kadar iki boyutlu tasvirlerden yararlanılarak yarı şefaf bir perde gerisinde oynatılan Karagöz ve Hacivat’ı gölge oyunu olarak biliyor olsak da, aslında perdede gördüğümüz tasvirlerin gölgeleri değil kendileridir.