Dilşad Aladağ ve Eda Aslan’ın “Unutma Bahçesi” projesi araştırma sürecinde ziyaret ettikleri Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi’ni odağına alan, mekânın hikâye ve kişilerle ilişkisi üzerine kaleme aldıkları yazılardan oluşan ve geçtiğimiz aylarda kitaplaşan yazı dizisi “Bir Yerin İzinde Pek Çok Yer” hakkında bir inceleme.
Kitaba başlamadan evvel kitabın dış kapağında yer alan fotoğraflara bakmanızı isterim. Büyükçe bir çerçeveden içeriye baktığınızda kendinizi bir bahçeye adım atarken buluyor olacaksınız. Bahçe ki, şehrin en güzel yerinde kök salmış ve kendi tarihini yazmıştır. Eda ve Dilşad o kökleri takip ederek tarihe ve tarihle birlikte birikmiş diğer şeylere ulaşmanın yolculuğunu Bir Yerin İzinde Pek Çok Yer* adıyla belgelediler. Kısaca geçmişi yeniden ilişkilendirerek bu ilişkinin aktarımlarından oluşan bir kitap var karşınızda.
Fotoğraflarla birlikte on iki metinden oluşan elimizdeki kitap, SAHA tarafından “Sürdürülebilirlik Fonu” kapsamında desteklenerek Manifold sayesinde biz okurlara ulaşmış oldu. Sayfaları çevirmeye başladıkça şehrin hafızasını yaşatmak adına mekânın ne kadar önemli bir unsur olduğunu bir kez daha anlamış oluyoruz. Bir insan tarafından üretilen mekân, daha sonra şehrin ve toplumun hafızasına evriliyor. Tıpkı Prof. Dr. Alfred Heilbronn ve Prof. Dr. Leo Brauner tarafından kurulan Botanik Enstitüsü gibi… Botanik Enstitüsü’nün tarihine baktığımızda müthiş bir akışa tanık olurken zaman günümüze yaklaştıkça can sıkıcı mevzularla akış kaybolmaya yüz tutuyor. Kentsel dönüşüm bahanesiyle yok edilmesine izin verilen nice mekânlar unutturulmaya mecbur bırakıldı. İşte unutturulmaya mecbur bırakılan bu mekânı belgeleyen Eda ve Dilşad, Türkiye-Almanya yolculuklarını sürdürerek belleğin tanımını yeniden bizlere hatırlattı.
Hafızanın kendisine dönecek olursak hareketli bir organizmaya benzetebiliriz. İzlenimleri, algıları, saklayan ve sürekli canlandıran yetiye sahip bir organizma… Zamanın her kipinde var olan ve devamlılığını sürdüren bir güce sahipken ısrarla bu gücü yok etmeye çalışmanın anlaşılır bir yanını bulamıyorum. Çünkü mekân bir hatırlama yeridir. Bir yapı var karşımızda. Bu yapının unutulması mümkün müdür? Botanik bahçesi yapısıyla, tarihiyle hem şehirle hem insanla yıllar boyu diyaloğunu sürdürürken ısrarla yok edilmeye çalışılmasındaki art niyeti hangimizin anlaması mümkün?
Zira hafızanın aktif rol üstlenmesiyle birlikte mekânların, zamanların ve devamında gelen şeylerin okumasını yeniden yeniden yapabiliyoruz. Çünkü ortada bir kök vardır ve o kök canlıya dönüşür, yaşar… Eda ve Dilşad bu projeyle birlikte İstanbul Üniversitesi Botanik Enstitüsü’yle kurdukları ilişkinin hafızasını/belleğini ortaya koyduklarında hâlâ yaşamaya devam eden, yaşamak için mücadelesini sürdüren bir canlıyı da göstermiş oldular. İşin ilgi çekici kısmı ise bu noktada başlıyor. Eda ve Dilşad olduğu gibi birebir yansıtıcı görevini üstlenmek yerine mekânla kurdukları ilişkilerini yeniden anlamlandırarak bizlerle de çok öznel bir deneyimin içindeymişiz hissiyatıyla aktarımlarını paylaşıyorlar.
Botanik bahçesi, bir bakıma hafızanın geçmişinde yeniden canlandırılmasında bir araçtı. Bu sayede Almanya’ya, enstitüsünün kurulduğu dönemlerde ve sonrasında neler olduğuna dair bilgi ediniyoruz. İstanbul’un tarihsel depolama alanı olarak da yaklaşabilecekken Botanik Enstitüsü artık şehir hafızasını muhafaza etme gücü elinden alınmış bir “unutma bahçesi”ne dönüştü. Biliyoruz ki bir “şehir hatırlayarak yaşar”.
Eda ve Dilşad neyi unuttuğumuzu ve neyi hatırlamamız gerektiğini bizlere söylüyor. Hatırlama ve hatırlatma arzusundan doğan bu kitabın bir belge kaydı olarak çok önemli bir değeri var. Üniversite anılarımın da bir parçası olduğu bahçe, hayatın içinden kopartılarak nasıl yabancılaştırıldığının acı tanığı olarak içimizde kalacak.
*Bir Yerin İzinde Pek Çok Yer, Sürdürülebilirlik Fonu kapsamında SAHA tarafından desteklenerek ve kitaplaştırıldı. Mart 2021'de Manifold’un yayıma hazırladığı, Esen Karol’un tasarladığı, İpek Şoran’ın redaksiyonunu üstlendiği kitap Ofset Yapımevi tarafından basıldı.