HaZaVuZu karşıtlıkların, sınırların, dengelerin geçişliliği ve kolajı olarak tarif edilebilecek pratiğinin 10. yılını, bağımız ve kolektif bir sanat platformu olan Karşı Sanat’ta “Ne Tekrar Ama!” sergisi ile kutluyor. Sergiyi görmek için son tarih 10 Ocak Pazar.
HaZaVuZu’nun deneysel pratiği, gündelik yaşamdan, popüler kültürden, siyasi gündemden ya da kişisel kiplerden ama mutlaka tetiklenen bir sürecin, eylem, düşünce, etkileşim, hareket, ses, müzik, görsel imge, nesne gibi heterojen bir bütünün toplamından doğar. Avangard’ın sanat ile hayat ya da gerçeklik ile simgesel arasındaki sınırlara yönelik ilgisinden farklı olarak HaZaVuZu, ‘sınır’ hatlarına değil, benzerlikler ve geçişler oyununda kullandıkları heterojen unsurlarla ‘ortak’ dünyalara dair bir karşılaşma önerir. Bu karşılaşmalarda, Dada’nın önemsediği kışkırtıcı şokun yerini, mizah ve ironinin yabancılaştırıcı etkisi, ya da Sürrealistlerin abartılı vaatlerinin yerini mikro-durumlara katılım aracılığıyla aynı anda hem gerçekliğin hem de hayal gücünün çelişkili parçalanması alır. Bu, estetik ütopya ile eleştirel radikalliği birbirinin karşısına koymadan, uygun mesafe yaratabilmeyi tercih eden bir tavırdır. Bürger’e göre avangardın politik stratejileri tükenmiş olsa da, avangardın sanatın özerkliğini nasıl kullandığı ya da olumsuzladığının ötesinde kültürel pratiklerle nasıl bir ilişki içinde olduğu bir bakıma ‘İlişkisel Sanat’ın yöntemlerinde süreklilik izler. ‘İlişkisel Sanat’ın izleyicinin statüsünü değiştirerek onu bir katılımcıya dönüştürmesi ve sanatçılara da toplumsal bağların onarılmasında yeni sorumluluklar yüklemesi, sanatın siyasal olana temasında bir yön değişimine neden olur. Yine de politik eleştirellik, sanata özgü olanla olmayan arasındaki fiziksel ve simgesel mekanın yeniden şekillendirilmesinde belirir. Her ne kadar benzer tınılarda yaratılan ‘ortaklıklar’ aynı koordinatlarda kesişse de HaZaVuZu, politik eleştirelliğini sloganist bir yöntemle aktarılan mesajlar, duygular ya da temsil tarzlarından değil, tesis ettikleri mekan ve zamanda, bedenlerin, fikirlerin, seslerin, imgelerin arasındaki ilişkileri dağıtmaları, kısa süreli işgalleri ve belirli bir görünürlük formuyla paylaşmalarından alır.
HaZaVuZu’da mesele ne sanatçı kimliğinin olumlanması (kim oldukları değil nasıl konuştuklarına dikkat çekerler) ne de mecralar, disiplinler (tarifleri yapıt-iş değil eylem-kolajıdır) üzerinden sanatın özgül güçlerini tanımlamaktır. Bu, özerk bir deneyim biçimi olarak ‘sanat’ ile Beuys’un sosyal plastiğinde savunulan ‘estetiğin’ askıya alınması hali arasındadır veya “insan yalnızca oynadığı zaman insandır” diyen Schiller’in ‘özgür oyun’ olarak tanımladığı ya da Ranciere’in ‘özel sensorium’ olarak tarif ettiği ‘amaçsız etkinliğin’ alan açtığı sitüasyonist akışa yatkınlıktır. Bu oyunsu akış, yine Ranciere’in tanımıyla, aynı anda hem sanata mahsus bir alanın özerkliğine, hem de yeni bir kolektif hayatın formlarının inşasına temel olabilir ki “kendi sanat olma halini ortadan kaldırarak siyaset yapan sanatla, hiçbir direkt siyasal müdahaleye bulaşmamakla siyasal olan bir sanat” çelişkisinde kendini bulur. Adorno’nun kavramsallaştırdığı haliyle bu ikili bir heteronomidir. Bu ikilik tehditseldir ama onun işlemesini sağlayan şey de tam olarak bu gerilimdir. HaZaVuZu’da da mizahi oyunların neşeli bir patlamayla devreye girme tarzları ve ortaklıklar kurmaya yönelik jestleri, sanata özgü olanı kolektif bir var olma tarzına yaklaştıran konfigürasyonda belirir. Bu bütünlük, her türlü hiyerarşiyi hem karşılayan hem de askıya alan ‘kayıtsızlığıyla’ direngen, bozguncu ve canlıdır.
HaZaVuZu’nun karnavallardan, törensel geçitlerden, ritüelistik ayinlerden ödünç alınmış bir eylemlilik taşıyan performansları, sanatın formları ile sanat olmayanın formları arasında arabulucu bileşimler oluşturdukları mekan/nesne düzenlemeleri, bağdaşmaz görünen farklılıklar arasındaki gerilimli uyumu kompozit biçimde ortaya çıkardıkları ses, imge ve metinleri, sınırların geçirgenliğiyle oynama olanağına işaret eder. Her ne kadar tam anlamıyla tercüme edebilmek mümkün olmasa da, HaZaVuZu’nun 10 yıla yayılan pratiği, karşıtlıkların, sınırların, dengelerin geçişliliği ve kolajı olarak tarif edilebilir. HaZaVuZu’nun üretimleri, ‘Garip Pandik’te olduğu gibi katılımcılardan, konuşmalardan, mekanlardan, nesnelerden, seslerden doğan, kendiliğinden akışa ve sürece göre yönlenebilir. Birbirine karışan, esneyen, çekiştirilen kanallardan, programlı ve belirli formülasyonlara bağlı olarak ortaya çıkan ‘Mermin Kötü Kokun Olsun’, ‘9 Milyar Eksi 8’, ‘Ne Tekrar Ama’, ‘Limuzin’ gibi esnek varyasyonlarla çeşitlenebilir. ‘Spirit of Utopia’, ‘Dişlerimiz Bembeyaz Olacak’a temel olan hazır-buluntu imge ve görüntülerin kolajından doğan gerçeklik sapmaları olarak şaşırtabilir. Gerçeğe karmaşa kattıkları ve yeni bir olasılık alanı sağlamaya çalıştıkları ‘BreadWay’de ya da siyasal gerilimlerin absürd hallerinin ironisini taşıyan, mesafe alan ceketleri ‘SosyoKaç’da olduğu gibi eylem, performatif bir nesneye dönüşebilir. Kimi zaman da ‘My ass in the googleearth’deki anlık müdahaleler gibi kaçamak ve geçici, toplumsal hareket formlarıyla deney yapma eğilimlerinden ‘Akışı Kes’ adlı izinsiz, kolektif, bedensel eylem-performansları gibi beklenmedik ve cesur olabilir. ‘Kazova’daki gibi dayanışma içeren tepkisel işbirlikleriyle gelişebilir. ‘Turbo Kiosk’, ‘Ağlama Performansı’ ya da ‘Transformatör’de olduğu gibi farklı alanlardan sanatçıları ama çoğunlukla izleyicileri de dahil edebilir. Nesne/mekan düzenlemelerinden videolarına, konserlerinden deneysel performanslarına ‘ses’, HaZaVuZu’nun yarattığı bütünsel bir kolajın kaynaştırıcı etmeni ve sosyalliği çözmenin en iyi kesişme öğesi olarak merkezdedir. Belki de böylelikle grubun her bir üyesinin kendi ‘ses’inden dışarı taşabildiği ve HaZaVuZu’nun sesinin kolektif niteliğine bağlandığı yer de işte bu ‘ses’dir.