Leros adasında sanatseverlerle buluşan “All Things Become Islands Before My Senses” sergisini mimarları ve Perasma’nın eş yöneticileri Burcu Fikretoğlu ve Gizem Naz Kudunoğlu’ndan dinledik.
Tarih, mitoloji, fantezi, hayaletler ve gerçekliğin katman katman serildiği bir adadayız. Türkiye anakarasına çok yakın, On İki Adalar grubuna dahil olan Leros’tan bildiriyoruz. Burada olma sebebimiz adanın ruhuna çok yakışır bir sergi olan, Perasma’nın yeni sergisi “All Things Become Islands Before My Senses”.
Leros’a nüfuz eden İtalyan işgali gibi çalkantılı bir tarihin izleri, bu izlerin şekillendirdiği adanın kendine özgü mimarisi, geçmiş ile şimdinin kesiştiği duraklar… Leros başlı başına bir yazı konusuyken biz eksenimizi asıl odağımız “All Things Become Islands Before My Senses” ile sınırlı tutuyoruz.
Perasma’nın yeni sergisi “All Things Become Islands Before My Senses”, Yunanistan’ın Leros adasında ziyarete açıldı. Adadaki tarihi mekânlarla diyalog hâlinde gerçekleşen karma sergi, William Kentridge, Goshka Macuga, Cevdet Erek, Maryam Turkey ve Lindsey Mendick'in de aralarında bulunduğu 17'den fazla uluslararası sanatçının yeni ve var olan eserlerini adanın dört önemli noktasında sergiliyor. 8 Eylül'e dek devam edecek olan ve adını Cesare Pavese'nin “Yalnızlık Tutkusu” şiirinden alan “All Things Become Islands Before My Senses”, zamanın, suyun ve Leros adasının tarihinin karmaşık ilişkisini araştırıyor.
Perasma oluşumuyla sohbetimize başlayalım istiyorum. Ne zaman, hangi misyonla, neleri hedefleyerek kuruldu?
Perasma, Burcu Fikretoğlu ve Gizem Naz Kudunoğlu’nun eş yönetiminde devam eden bir sanat platformu. 2017 yılından beri, öncelikli olarak SIGNS adı altında ve pandemiden bu yana Perasma olarak devam eden oluşum, genç, kariyerinin ortasında olan ya da dünyaca tanınmış sanatçıların eserlerini yeni izleyicilere ulaştırmak için dinamik bir sahne sağlamayı hedefliyor. İstanbul ve çevresindeki sanat topluluğu ile geniş uluslararası sanat dünyası arasında bağlantılar kurmayı, yerel ve uluslararası sanatçıların eserlerini yan yana sergileyerek bu bağı güçlendirmeyi önemsiyor. Şimdiye dek Alfredo Jaar, Joan Jonas, William Kentridge, Kara Walker gibi 60'tan fazla sanatçı ile iş birliği yapan Perasma, sanatçılar ve kültürler arasındaki etkileşim ve beslenmeyi ön planda tutarak çalışmalarına devam ediyor.
Bu yıl kurucular arasına Burcu Fikretoğlu’na ek olarak Gizem Naz Kudunoğlu da eklendi. Bu birliktelik Perasma’yı nasıl etkiledi?
Artık Gizem’le birlikte devam ediyor olmak bu deneyimi bambaşka bir boyuta taşıdı. Bu sene karşılaştığımız bütün zorluklar, hem bir adada olmanın sebep olduğu belirsizlikler ve aksaklıklar hem de Leros’un bir çocuk gibi umarsız bir tarafının oluşu, Gizem’le yan yana yaşadığımız bir deneyime evrildi.
Yunan adası Leros’ta ikinci serginizi gerçekleştiriyorsunuz. Her şeyden önce Leros ile yollarınız nasıl kesişti?
Projeyi Yunanistan ve Türkiye’ye yakın bir yerde ve özellikle son zamanlarda kültürel açıdan ilginç projeler düzenleyen ve çok çok özel bir ada olan Nisyros’ta yapmak konusunda istekliydik. Burayı veya Dodekanissos’taki başka bir adayı düşünmemizi öneren kişi Dakis Joannou’ydu. Fikir Nisyros’tan yola çıktı ve bize adayı tanıttıktan sonra projeden ayrılan o zamanki potansiyel bir iş birlikçinin önerisiyle bir şekilde Leros’a ulaştı. Bunun için kendilerine minnettarız.
Gelelim “All Things Become Islands Before My Senses” serginize. Sergi fikri, teması, sanatçıları biraz sizden dinleyebilir miyiz?
Geçtiğimiz yıl zaman kavramı üzerine düşünceler serginin ortaya çıkışına yön vermişti. Sergi fiziksel olarak meydana geldikten sonra da evrilmeye devam etti, kendi kendine başka katmanları ortaya çıkarmaya başladı. Bunda geçtiğimiz yıldan bu yana adada olmak, burada vakit geçirmeye devam etmek, adayı gerçekten tanımaya başlamak çok etkili oldu. Böyle bir proje yapmak için burada gerçekten olmak gerekiyor. İlk senenin ardından zamana ve onun anakaranın ötesinde nasıl ilerlediğine ve donduğuna odaklanırken, bu sene Leros özelinde bunu yeniden düşünmek istedik.
Adanın dört önemli noktasına yayılıyor sergi. Bunu kurgulamak nasıl bir deneyimdi?
Mekânların öne çıkan ortak özelliği adanın kültür, ticaret, keşif ve fetih hikâyeleri ile iç içe geçen bir diyaloğa fırsat vermesi. Eserler ağırlıklı olarak ana mekânımız olan Perasma Space, Cevdet Erek’in enstalasyonunun yer aldığı Lakki İlkokulu ve Necla Rüzgar’ın işinin yer aldığı Diapori İtalyan Kışlası’nda yer alıyor.
Agia Marina’daki Perasma Space ana mekânımız; bugün Yelken Kulübü olarak kullanılan, geçen seneki sergide ana mekânımız olan İtalyan silah deposunu Pawel Althamer bir ay süreyle bir workshop mekânına dönüştürüyor, buradaki yerel halk ve sığınmacı kampından insanların oluşturduğu bir grupla bir enstalasyon için çalışmalarını sürdürüyorlar. Sanatçının adaya ilk geldiği günden beri amacı, kulübün önünde yer alan çok eski bir kayığı bir sığınmacı teknesi olarak yeniden kurgulamak ve suya bırakmaktı. Ağıt yakmak ve elinin kolunun bağlandığı bir yas yerine Pawel, bir komünite oluşturmayı, ortaya çıkacak bir yapıt üzerinden diyalog kurmayı hayal etti ilk günden beri. Lakki’deki İtalyan döneminden kalma mimarisiyle ön plana çıkan ilkokul binasında Cevdet Erek’in Sahil Sesi Sahnesi adlı yerleştirmesinin mekâna özgü adaptasyonu yer alıyor. Eş zamanlı olarak aynı adı taşıyan kitabın Yunanca çevirisini de yayımladık. İtalyan kolonizasyon döneminden kalma, duvar resimleriyle kaplı bir askeri kışlada Necla Rüzgar’ın oradaki duvar resimlerinden ilhamla ve mekânın şu anki keçi ağılı olarak gördüğü işleve atıfta bulunan bir resim yerleştirmesi yer alıyor.
Ada halkını, yerel ile iletişimi, lokal oluşum ve üreticileri ayrıca destekleyip hassas davrandığınızı biliyorum. Bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
Ada halkı ve yerel kurumlarla iş birliği yapmak bizim burada geçirdiğimiz uzun süreler ve tüm sergi hazırlıkları süreci boyunca doğal olarak öncelik verdiğimiz konuların başında geliyordu. Biz sadece bir senedir buradayız, yerel iş birlikleri olmadan bu serginin hayal ettiğimiz ölçekte gerçekleşmesi mümkün olmazdı. Bizim adaya ve insanlarına olan sevgimiz ve saygımızın karşılık bulması bu serginin en önemli başarılarından biri.
“Hiçkimse bir ada değildir, tamamen kendi başına değildir; her insan kıtanın bir parçası, bütünün bir parçasıdır. Denizin bir toprak parçasını, bir kara burnunu alıp götürmesiyle toprağın küçülmesi; dostuna ya da sana ait bir malikânenin elden çıkması gibidir.” John Donne