Yeni medya aracılığıyla doğa temsilleri ve mekânın yeniden şekillendirilmesine odaklanan, dijital sanat profesyonelleri Ceren Arkman ve Irmak Arkman’ın küratörlüğünü üstlendiği, Akbank Sanat’ta açılan “Yokyerler/Nonspaces” sergisi dünyaca ünlü sanatçıları bir araya getirerek eşsiz bir yeni medya deneyimi sunuyor.
“Yokyerler/Nonspaces”in başlığı olarak karşımıza çıkan “yok yer” kelimesi hem Akbank Sanat’a hem de yeni medya sanatına gönderme yapar nitelikte. Sergi yok olan yerlerin izini sürüyor. Akbank Sanat da içinde kaybolup yok olabileceğimiz bir yer. Yeni medya da meslek, cinsiyet, politik ve dini görüşlerden bağımsız olarak, zevke dayalı üretim yapılabilen bir mecra. Küratör Arkman kardeşler kimliksiz ve özgür alan imkânı sağlayan yeni medyanın bizlere “yok yerler” sağladığını düşünüyorlar. Sergideki işlerin hepsi mekân temsilleri ve doğa ile bir şekilde bağlantılı.
Dünyaca ünlü sanatçılar Felix Luque, Iñigo Bilbao, LIA, Paul Myoda, Ryoichi Kurokawa, Sougwen Chung, Youki Hirakawa ve sanatçı ekipleri Field, LAb(au), Onformative, Semiconductor’ın yanı sıra; İstanbul’un yükselen yetenekleri Can Büyükberber, İdil İlkin ve Ouchhh’un da aralarında bulunduğu 14 sanatçının işlerinden oluşan “Yokyerler/Nonspaces” sergisi, 4 Mart tarihine dek Akbank Sanat’ta görülebilecek.
Can Büyükberber & Yağmur Uyanık’ın Morphogenesis adlı sanal gerçeklik çalışmasıyla bizi karşılayan sergi, yokluk üzerinden varlığı hayal etmemizi amaçlayan Youki Hirakawa’nın çalışmasıyla devam ediyor. Sanatçı, başımızı kaldırdığımızda varlığı ile karşılaşabileceğimiz, aşağı baktığımızda da yokluğu ile yüzleşeceğimiz bir ağacı, Vanished Tree - White Elster işleriyle bizlerle buluşturuyor. Varlık, yokluk ve doğa üzerine yorumları olan sanatçı, yokluğun sorgulamasını nesnenin eksikliği üzerinden yürütüyor.
İngiliz sanatçı ikilisi Semiconductor, sergiye iki çalışması ile katılıyor. Bilimsel işlerine aşina olduğumuz ikilinin ilk işi Black Rain’de NASA’nın Stereo adlı uydusunun güneş ile dünya arasındaki alanda yer alan her türlü hareketi kaydetmesi çalışmanın da merkezini oluşturuyor. Çift görüntü kaydeden uydudan gelen, ham ve oynanılmamış görüntülerin bir kısmını izleyici ile buluşturan sanatçıların videosu, uzayın alıştğımız post-prodüksiyon görüntüsüne çok uzak. İkili bir alet aracılığı ile doğa, uzay ya da bir şeyi izleme durumumuzu ve bu durumun görüş açımızı nasıl kısıtladığını ele alıyor. Semiconductor ikilisinin üst katta yer alan diğer çalışması Catching the Light ise yine NASA arşiv görüntülerinden alınmış parçalarla yapılmış bir çalışma. Sanatçılar NASA arşivinden üç modeli alıp, uzay görüntüsü yaratıyorlar.
İspanyol sanatçılar Félix Luque & Iñigo Bilbao, sergiye dahil oldukları Memory Lane adlı çalışmalarında; çocukluklarında, yazın tatile gittikleri ve oynadıkları sahil kesimi, orman, mağara ve kayalıklıkları konu alıyor. Şimdiki yaşlarında aynı yere geri dönüp bu bölgeyi 3d scanner alıp görselleştirmelerinden oluşan çalışmada orta bölgede yer alan karanlık dikkat çekiyor. Bu karanlık 3d scanner’ın durduğu noktayı simgeliyor. Çevresindeki her şeyi detaylı kaydedebilen 3d scanner’ın kaydedemediği tek şey kendisi. Bu özelliği sanatçıların ile çocukluk hatıralarına vurgu yapan çalışma, çocukluğumuza ait tüm anıları hatırlama ancak kendimizin görüntüsünü hatırlamama hâlimizi hatırlatıyor. İkili böylece çocukluklarında oynadıkları mekâna bu defa büyümüş olarak, yine oynamak için geri dönüyor.
Onformative, sergiye Berlin’den katılan, teknoloji ve sanatı birleştiren, Avrupa’daki en iyi stüdyolardan biri. Onformative’in, sinestezi, yani duyuların birbirine karışma ve bütünleşme halini temel alan Collide adlı çalışması yaratıcılık sürecini bu şekilde tanımlıyor. Rengi hayal ederken sesi hayal edebilmek, sesi hayal ederken hareket hayal edebilmek hali birbirini besliyor. Dansçı ve koreografların kayıtları alınarak, insan vücudu hareketleri temel alınan çalışmadaki her hareket organik aslında. Çalışmada önce hareket yaratılmış, sonra renkler eklenmiş, ardından müzik ilave edilmiş. Müzik için bir çellist üçlü ile çalışılmış, VR gözlüklerle görüntü müzisyenlere izletilmiş, belirli notalar, tonlar ve hız yönlendirmeleri rehberliğinde görüntülere göre müzik üretmeleri istenmiş.
Avrupa’nın en iyi stüdyosundan biri olarak gösterilen Field’in sergiye özel üretilen çalışması, alıştığımız hareketli görüntülerinden farklı. Durağan bir çalışma olarak dikkat çeken Alpine; Alpler’de çekilmiş verilerden oluşan, aşırı detaylı bir görüntü. Çekilebilecek bir fotoğraftan çok daha detaylı olan eser, beyaz ışık ve dumanlar eşliğinde sunuluyor. Gerçeklik ve gerçek olamama durumunu simgeleyen çalışma, hiperrealizme atıfta bulunuyor.
Makine ile insanın kesiştiği çizgide işler üreten Sougwen Chung, Chiaroscuro adlı çalışmasını mekâna özel, yeniden kurgulayıp yerleştirmiş. Karanlık ve aydınlık anlamına gelen ismiyle gölge tekniğine vurgu yapan eser, kağıt üzerine mürekkeple çizilerek üç boyutlu olarak duvarlara yerleştirilen çalışmalardan oluşuyor. Çalışmaların altında ledler var, sese göre tepki veren eser, sanatçının teknolojinin yoğunlukta kullanıldığı ama asla el işçiliğinin önüne geçmediği çalışmalarının bir örneği.
İdil İlkin geçmişte sergilediği light box çalışmalarına yenilerini de ilave ederek sergide yer alıyor. Sanatçı Kuzey Kutbu’na seyahati sırasında çektiği fotoğrafları, manipülasyonsuz bir şekilde sunuyor. Sanatçının ortamın ışığı ve atmosferinde yakaladığı kareler doğanın büyüleyiciliğini bizlere bir kez daha hatırlatıyor.
Organik ve minimal işleriyle tanıdığımız üçlü sanatçı grubu LAB(au), bir yay efektini tekrar eden çalışmasıyla sergiye dahil oluyor. particleSprings, kendi kendini sürdüren ancak aynı görüntüyü tekrar etmeyen bir çalışma.
Görselden önce kod’a önem veren ve çalışmalarını bu düzlemde şekillendiren LIA, üç video çalışması ve interaktif bir işiyle sergiye dahil oluyor. El çiziminizle deneyebildiğiniz interaktif iş Tentasho, çizilen hareketleri jeneratif olarak tekrar ederek başka bir sanat serine dönüştürüyor. Sanatçının videoları ise bir yazılım sonucu ortaya çıkıyor. Ve aşk teması altında kendini tekrar ediyor.
Paul Myoda hareketlerimize göre interaktif olarak değişen çalışmasıyla sergiye dahil oluyor. Günümüzde yaşadığımız hayatın ekranlara, bilgisayarlara bağımlı hale gelmesi insanları yabancılaştırıyor. Sanatçı bu yabancılaşma halini teknolojiden ayrıştırarak, teknolojiyi yeniden kurgulamayı dert ediniyor.
Ve son olarak Ryoichi Kurokawa’nın Rheo adlı işi geliyor. Rheo, “Aynı nehirde iki kez yıkanamazsınız” sözünden ilhamla yola çıkan bir çalışma. Hayat, doğa ve zamanın akışı ve bunu nasıl algıladığımızla alakalı bir iş. Beş ekrandan oluşan çalışma, farklı ses ve görüntüleri bir araya getiriyor. Ve “sesin izlenip, görüntünün dinlenebileceği” bir sunum olarak karışımıza çıkıyor.