Öncelikle hikayenin en başına dönelim, nasıl tanıştınız?
Volkan: 2003’te, ben Mersin Üniversitesi’nde öğrenciyken Nancy, ‘Kadın Sanatçılar Sempozyumu’na gelmişti, o zaman tanıştık ve baya vakit geçirdik. Beraber yaptığımız ilk proje, reenkarnasyona inanan ve kendini Kennedy sanan alt komşumuz hakkındaki video işimiz oldu. Bu planlanmış bir iş değildi, sadece ikimiz de bu karşılaşma konusunda heyecanlıydık. Sonra, ben, 2005’te İstanbul’a taşındığımda Nancy’nin asistanlığını yapmaya başladım ve Maçka’daki atölyesinde dolu dolu iki sene geçirdik.
5533 fikri nasıl ortaya çıktı?
Nancy: Uzun süredir aklımda olan bir fikirdi. Önce, Beyoğlu’nda bir yer bulduk, adını ‘Kalorifer’ koyduk, ama su basınca oradan ayrılmak zorunda kaldık. 10. İstanbul Bienali’nde küratör Hou Hanru, İMÇ’yi kullanınca buradaki dükkanın mekân olarak kullanılabileceğini fark ettik.
Volkan: Hatta Nancy, İKSV’ye bu dükkanı bienal süresince ücretsiz olarak kullanabileceklerini de söyledi ama onlar bunu tercih etmediler çünkü mekânların hepsi yukarıda bir arada olsun istiyorlardı. Biz de bienal süresince 5533’te ne yapacağımızı düşündük ve Adnan Yıldız’a teklif götürdük. O da kabul etti ve ‘Büyük Aile Şirketi’ adlı projeyi yürüttü. O projenin çok başarılı olduğunu görünce ‘hayal ettiğimiz inisiyatif mekânı neden burada olmasın?’ dedik.
Son zamanlarda sanat dünyasında olan olaylar bize gösterdi ki komşu ve mahalle ilişkileri çok önemli. Peki merak ediyorum, sizin komşularınızla ilişkileriniz nasıl?
Nancy: Eskiden çok iyiydi. İlk başladığımız zaman komşularımızla ilgili bir iş yapmış ve hepsiyle konuşup 5533 projesi hakkında fikirlerini almıştık. Bazıları bizim İMÇ’de olmamıza çok sıcak bakıyordu fakat komşularımız son üç senedir sürekli değişiyor, batıyorlar ve ayrılmak zorunda kalıyorlar.
Volkan: Buraya bienalden sonra gelmek bizim için avantaj oldu. Bienal süresince İMÇ yönetimi ve İKSV arasında oldukça kurumsal bir ilişki kurulmuştu. İster istemez, komşularla bienal izleyicisi ve İKSV çalışanlarıyla esnaf arasında bir birliktelik oluşmuştu. Tabii bienal bitince İMÇ’nin eski haline geri döneceğini biliyorduk ve endişeleniyorduk. Esnaf, yabancıların varlığından, maddi olmasa da manevi olarak memnundu. Ama hem kalabalığı seviyorlardı, hem de müşterimiz o kalabalığın içinde çekinip geçemiyor diye şikayet ediyorlardı.
Nancy: Yine de hatırlıyorum, Tophane’de galerilere saldırı olduğu zaman bize gelip ‘Merak etmeyin, biz sizi koruruz, size bir şey olmaz’ demişlerdi.
Volkan: Biz hep İMÇ’nin kuralları olan bir kooperatif olduğunun farkında olduk ve onların sınırlarına aykırı davranmadık. Örneğin, çarşıda içki tüketmek yasak olduğu için hiçbir zaman kokteyl yapmadık.
Bu röportajları yapmamın sebeplerinden biri de ‘inisiyatif’in tanımını yapmak. Sizin için ‘inisayif’ ne anlama geliyor? Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Volkan: 5533, oldukça mekân merkezli bir inisiyatif çünkü içinde bulunduğu İMÇ de mimarisi, misyonu, geçmişte yaşadığı davalar, kültür varlığı ve ilk modern alışveriş merkezi olması gibi durumlarla öne çıkan, güçlü bir mekân. Biz sanatçıyız ama burası bir sanatçı inisiyatifi değil.
Nancy: Bazı inisiyatifleri, sanatçılar başlatıyor ve kendi işlerini göstermek için kullanıyor. Bizim böyle bir amacımız yok.
Volkan: 5533’ün kapısından dışarı adım attığımız zaman bizi temsil edecek hiçbir sanatçı yok, buna kendimiz de dahiliz. Bir yere gittiğimiz zaman temsiliyet olarak mekân fotoğraflarımızı götürüyoruz.
Nancy: Bazı inisiyatifler de galeri modelini kullanıyor. Biz öyle de değiliz, bunu anlatmakta bazen güçlük çekiyoruz. Bir şey almıyoruz, satmıyoruz, göstermiyoruz, onun yerine projeler ve tartışmalar düzenliyoruz. Amacımız, dışarıdan bir sanatçının gelip işini göstermesi değil.
Volkan: Deneyimlemek için ilk iki sene sergiler de yaptık ama artık tercih etmiyoruz.
İnternet sitenizde bahsettiğinize göre, amacınız daha çok sanatçılar için bir diyalog alanı oluşturmak. Peki bu alan sadece sanatçılarla mı sınırlı?
Volkan: Değil, 5533’e sosyologlar, araştırmacılar, mimarlar, gazeteciler, yani herkes geliyor.
Benim çok merak ettiğim ve verimli bulduğum bir konu da burada kurduğunuz ‘davetli direktör/küratör’ sisteminiz... Bu sistemde, mekânı birine teslim ediyorsunuz ve siz aradan çekiliyorsunuz. Önceki etkinliklerinizde sizi burada görmediğim zamanlar bile oldu. Bu sistemi neden tercih ettiniz?
Nancy: Bu durum çok organik gelişti.
Volkan: İkimiz de sanatçı olduğumuz için küratörlük yapmamız yada proje organizasyonuyla ilgilenmemiz çok zor. Başlarda Marcus Graf yükümüzün bir kısmını alıyordu, sonra onun işleri yoğunlaşıp ayrılması gerekince biz birilerini davet etmeye devam ettik. Sırasıyla Nazlı Gürlek, Filiz Avunduk ve Özge Ersoy geldi. Bundan sonra kimin geleceğini bilmiyoruz.
Kimi davet edeceğinize nasıl karar veriyorsunuz?
Volkan: O da kendiliğinden gelişiyor. Sadece gelecek kişinin genç olmasını önemsiyoruz.
Nancy: Ayrıca biliyoruz ki maddi bir destek sağlayamadığımız için herkes bunu kabul etmez, edemez. Günlerini burada geçirmeseler de sonuçta bizimle buluşmaları ve enerji harcamaları gerekiyor.
Geçmişte bazı sanatçılar kurdukları inisiyatifleri kendi pratiklerine zaman ayırmalarına engel olduğunu düşündükleri için kapattılar. Siz de benzer bir zorluk hissediyor musunuz?
Volkan: Bazen zorlanıyoruz çünkü davetli bir direktörümüz olsa da ona çok yüklenmemeye çalışıyoruz. O yüzden, söyleyecek bir sözümüz yoksa burayı kapalı tutuyoruz. Ama söylediğin gibi biz olmadığımızda bile projelerin yürüdüğü oluyor. 5533 bizden bağımsız, bizim ötemizde bir oluşum.
Gerçekten 5533’ün öyle bir hali var, sanki kendi şahsına münhasır kimliğiyle ayrı bir birey gibi...
Volkan: (Gülüyor) Kendi kendine kapısını da açıp kapayabilse, bize hiç ihtiyacı olmayacak.
İnternette dönemsel direktörlerinizin tuttuğu blog yazılarına tekrar baktım ve şöyle bir gözlemim oldu: Genelde yeni bir şeyler deneme arzularından ve yaşadıkları zorluklardan bahsediyorlar. Hiç onlarla bu konuda bir diyaloğunuz oldu mu? Sizce neden bu durum böyle?
Volkan: O zorluk aslında kurgulanan projelerin yapısından kaynaklanıyor. Örneğin, Özge çeşitli sorular sormayı tercih etti: ‘İnisiyatif nedir? 5533 bir inisiyatif midir? Öyleyse onu inisiyatif yapan şey nedir?’ gibi. Sonrasında da Özge Ersoy, Özden Demir, Ali Taptık ve Merve Ünsal ile bir araya gelerek Moving Image için bir video hazırladık. Buradaki tahtaya, geçtiğimiz yıllar boyunca sorduğumuz soruları yazdık, bir noktadan sonra yazdıklarımız lekeye dönüşmeye başladı.
Nancy: Sanatçı da soru sorar ama cevap beklemez. Biz de bir sonuca varacağımızı zannetmiyoruz.
Volkan: Bu sorulara verdiğimiz cevapların çoğu da seneler içinde değişti.
Neler değişti süreç içerisinde? Düşününce uzun yıllardır varlığınızı sürdürüyorsunuz...
Nancy: Eskiden İstanbul’da neredeyse yirmi tane inisiyatif vardı, hatta biz onlara burada mini bir fuar yapmıştık. 2010 senesinden sonra sayıları gittikçe azalmaya başladı.
Volkan: Tabi, artık kiralar çok arttı ve maddi destek de yok denecek kadar az. Hatta bir tek SAHA’nın desteği var ama o da sürdürülebilirliğe bir katkı olarak.
Önceki röportajlarda da inisiyatiflerin dile getirdiği en büyük sıkıntılardan biri maddi olanaksızlıklardı...
Nancy: Biz de bu yüzden mekâna sahip olmayı tercih ettik. Sonuçta kirada olsak fon aramamız gerekecekti, o zaman da özgür ve serbest hareket edemeyecektik.
Blog yazılarınızda 5533’ün kamusallaşmasından da bahsediliyordu. Daha fazla duyurulabilmek için bir şeyler yapıyor musunuz? Örneğin, fuarlara katılmayı tercih ediyor musunuz?
Nancy: Bu sene Art International’ın inisiyatifler bölümüne, misafir direktörümüz Özge eş-küratörlüğünü yaptığı için katıldık ama aslında katılmama kararımız vardı. Genelde hayır diyemiyoruz ve katılmak istemesek de katılıyoruz. Bu sene video gösterdik, geçen seneyse yerdeki muşambayı söküp götürdük ve onu sergiledik. Altı senedir kullandığımız muşambayı duvara astık ve üzerindeki lekelerin hangi sergiden olduğunu işaretledik. Sonra da onu fuarda bıraktık.
Önceden görüştüğüm bazı inisiyatifler de ‘fuarda eğer kendimiz gibi var olabiliyorsak katılmakta bir sıkıntı görmüyoruz’ diyorlardı. O halde sizin de fuara katılımınız katılma şeklinizle alakalı, diyebilir miyiz?
Volkan: Evet, fuarlar çok ticari yerler ve inisiyatifler arasında yer aldığınızda bu durum değişmiyor. Sergilediğimiz işleri almak isteyenler olabiliyor, onu da yapmıyoruz, onun yerine sanatçının bilgilerini veriyoruz ve biz aradan çekiliyoruz.
Yurt dışında da yaptığınız pek çok işbirlikleri var. Onlar arasında favori bir projeniz var mıydı?
Volkan: AIR DROP’la işbirliği yapmak güzeldi. Biz oraya Onur Ceritoğlu ve Hera Büyüktaşçıyan’ı gönderdik, onlar da buraya üç sanatçı gönderdiler. Onlar fon buldular, biz mekân ve fikir sağladık.
Oldukça organik bir yapınız olduğunuz için ne cevap vereceğinizi hiç bilmiyorum ama herkese sorduğum için size de soracağım. Neler olacak bundan sonra?
Volkan: Art International’na bir referans niteliğinde ‘Merkez Radyosu’ adlı bir internet radyosu kuruyoruz. Stok kayıtlarına başladık ve yakın zamanda açık çağrı da yapacağız. Altı ay sürecek bu proje süresince program yapmak isteyen herkes buradaki ekipmanı kullanabilir.
Nancy: Biz altı aydan sonrasını öngöremeyiz (gülüyor). Amacımız, burada bir arşiv oluşturmak. Projeyi SAHA destekliyor. Artık 5533 havalarda olacak!