Kapısından içeri girdiğiniz anda suyun ruhunu dört yanınızda hissediyorsunuz, öyle bir an geliyor ki su altında kalacağınıza inanıyor, nefesinizi tutmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Bu inanılmaz deneyim gerçekten anlatılmaz yaşanır, ilk fırsatta 28 Nisan’a kadar devam eden sergiyi ziyaret etmenizi öneririm. Sergi de vesile oldu, zaten uzun zamandır aklımda olan YOĞUNLUK ekibi, İsmail Eğler, Nil Aynalı Eğler ve Elif Tekir ile bir araya geldim ve genç bir inisiyatif olarak sanat dünyasındaki deneyimleri, buldukları inanılmaz mekânlarla olan ilişkileri ve gelecek projeleri hakkında merak ettiklerimi sordum.
Halen devam etmekte olan çok etkileyici bir serginiz var fakat ben sizinle serginizden çok inisiyatif yapınızla ilgili sohbet etmek istiyorum. Hikâyenin en başına dönecek olursak, önceden neler yapıyordunuz? Yollarınız nasıl kesişti?
Nil: Ben mimarlık eğitimi aldım, o yüzden mekânsallık ile yakın bir ilişkim var. Son dönemlerde mimarinin pratik yanından çok teorik yanıyla ilgileniyordum. Benim Yoğunluk’a dahil olmam İsmail’in teklifi üzerine gerçekleşti.
İsmail: Ben de yaklaşık beş senedir aktif olarak sanat pratiği içindeyim. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde tasarım eğitimi aldım fakat hocalarımız arasında kıymetli sanatçılar da vardı, onlardan çok şey öğrendik. Avusturya’da yüksek lisans yaparken tasarımdan sanata doğru kaydığımı fark ettim ve ağırlıklı olarak video üzerine çalışmaya başladım. 2012 yılında İran’da katıldığım bir konuk sanatçı programından sonra, ‘biz de böyle bir şey yapalım’ diye düşündüm ve döndüğümde önce Elif ile bir araya geldik, sonra aramıza Nil katıldı. İlerleyen süreçte konuk sanatçı programı kararımızı erteledik ve mekân odaklı çalışmaya başladık.
Elif: Ben de aslında televizyoncuydum, tamamen farklı bir sektördeydim. Daha sonra İsmail’in teklifiyle projeye dahil oldum ve süreç içerisinde Yoğunluk’ta pek çok şey değişti.
Neler değişti? Örneğin, konuk sanatçı programını neden beklemeye aldınız?
Nil: İlk toplantılarımızda, oluşturacağımız programın amacının ne olacağını tartışıyorduk.
İsmail: Neredeyse bir yıl boyunca tartıştık ve hiçbir yere varamadık.
Nil: Aslında vardık (gülüyor). Bu tartışmalar bizim beraber yapmak istediğimiz şeyi bulmamızı sağladı. Kendimize şu soruyu sorduk: ‘Sabit bir mekânımız olacak mı?’ Tabii inisiyatif olmanın en büyük sıkıntısı mali sorunlar, yani kâr amacı gütmeyen bir yapı olarak ortaya çıkıyorsunuz ve sabit bir yeriniz olunca giderleriniz de artıyor. Bir noktada İsmail şöyle dedi: ‘Neden bizim sabit bir mekânımız olsun ki? Sergilerin hepsini aynı mekânda yapmak zorunda mıyız?’ Hakikaten değildik, her sergi başka bir mekânda, o mekânla ilişki içerisinde olabilirdi. Mekânları araştırmaya ve mekânların içindeki potansiyellere odaklanan projeler üzerinde çalışmaya başlayınca, yapmak istediğimizin bu olduğunu fark ettik.
Mekân konusu genelde inisiyatiflerle konuşurken sıklıkla gündeme geliyor, o yüzden benim çok ilgimi çekiyor, kimisi tüm zorluklarına rağmen sabit bir mekânda olmayı, kimisiyse sizin gibi farklı mekânlarda yer almayı tercih ediyor. Sizin için mekân çok önemli, hatta manifestonuzda ‘bizzat sanatsal üretimin nesnesi’ olarak geçiyor. Mekânın sizin için bu kadar önemli olması nasıl gelişti? Ve şu an bu durumdan memnun musunuz yoksa ileriye yönelik kalıcı bir mekânın hayalini kuruyor musunuz?
Nil: Yoğunluk'un varoluş sebebi gereği kalıcı mekân bizim için mümkün değil. Belki sabit bir ofisimiz olabilir ama sabit bir sergi alanımız olamaz. Bizim için önemli olan mekâna özgü sanat nesnelerinin üretilmesini sağlamaktan çok, sanatsal eylem yoluyla o mekâna özgü yeni bir mekânsallık oluşturmak ve mekânla diyalog kurmak. Bu süreçte kendimizi kategorik tanımların dışında bulabiliyoruz. Örneğin, bu sergide üç sanatçı var ama işi parçalara bölerek her sanatçıya ayrı bir parça vermek çok zor. Tüm süreç sanatçıların ve Yoğunluk ekibinin birbirleriyle ve mekânla kurdukları bütünleşik ilişki içerisinden ortaya çıkıyor.
İsmail: Ortada iş yok, mekân var.
Nil: İlk sergimiz Axis Mundi’de, her sanatçının bir odası olduğu için biraz ayrışabiliyordu.
İsmail: Ama benzer bir durum yine vardı, işler aslında tek ve bütünsel bir hissiyatı oluşturmaya çalışıyordu.
Konu açılmışken biraz da Adahan’da gerçekleşen Axis Mundi’den bahsedelim. Nevzat Sayın ve Ahmet Doğu İpek gibi isimlerle işbirlikleriniz vardı, videolar yer alıyordu.
Nil: Axis Mundi yine mekânın asli bir özelliğinde temelleniyordu. Adahan, geçmişi yüz elli yıl öncesine dayanan bir yapı ve bodrum katındaki mahzende otuz metre derinliğinde bir kuyu var. Bina ilk yapıldığında su o kuyudan alınıyormuş, bugün ise daha az kullanılıyor. Biz gittiğimizde üzerinde büyük bir kapak vardı. Nevzat Bey ve Ahmet'le beraber o kapağı kaldırdık ve kuyu yeniden keşfedildi. Zaten mekânın ilk var oluş sebebiydi.
İsmail: Kuyu "axis mundi" olarak yorumlandı ve içindeki suyu mekâna taşıran bir havuz oluşturuldu. Havuzun suyu kuyuya geri dökülürken oluşan boşluk, bu dünya ve öte dünya arasında bir geçiş olarak görüldü. Ben de bu mekâna açılan iki odaya, birinden diğerine akan su imajları gösteren videolar yerleştirdim. Bu dünyadan farklı yasaları olan bir alt dünya tasavvur ediyorduk. Gizlenmiş bir kuyuyu ortaya çıkararak mekânın bu önemli özelliğinin diğer işleri tetiklemesini istedik.
Nil: Su Ruhu'nda da benzer bir durum var. Sarnıcın var olma sebebi su toplamak, fakat bugün galeri olarak kullanılıyor. Bizim yapmak istediğimiz, mekâna ilk var oluş sebebini geri çağırmak. Öncelikle karanlığı, sonra da suyu bu kez zerrecikler halinde çağırıyoruz ve mekânın 1500 yıl öncesine dayanan hafızasına dair imgeleri canlandırıyoruz.
Her iki projenizde de ‘su’ üzerine düşündüğünüz görülüyor. İsminizi ‘Yoğunluk’ olarak tercih etmeniz bu sebeple miydi?
Nil: Yoğunluk, daha çok ‘deneyim yoğunluğu’nu ifade ediyor. Amacımız mekânsal bir deneyim üretmek olunca beden üzerinden yaşanan bir yoğunlaşma önem kazanıyor. Biraz da sınırların yokluğunu, bir nevi muğlâklığı çağrıştırıyor.
İsmail: Muğlâklık bizim için çok önemli, o sebeple logomuz da hareketli ve belirsiz.
Genç bir inisiyatifsiniz ama İnci Eviner, Murat Germen gibi oldukça önemli ve deneyimli isimlerden destek alabiliyorsunuz. Bu işbirliklerini oluşturmak sizin için zor oldu mu? Yani sanat dünyasında inisiyatif olarak var olmakta zorlandınız mı, yoksa başlar başlamaz arkanızda bu desteği hissettiniz mi?
İsmail: Aslında biz teklifle gittik ve kimse hayır demedi. Hatta Murat Germen’i sadece sergiyi gezmeye davet ettik, geldi fotoğraf çekti, yani beklemediğimiz şeyler de oldu. Sanırım mekânın gücü etkili oluyor, o mekânın bir parçası olmak istiyorlar.
Nil: Sonuçta sanatın mekânla olan ilişkisi çok da yeni bir fikir değil. Fakat sergilerimizi ziyaret edenler özellikle bütünsellikten etkilendiklerini ve İstanbul sanat ortamı içinde dikkat çekici bir durum olduğunu ifade ediyorlar. Sanırım bunlar cazip geliyor.
Bu kadar güçlü bir etkiye sahip mekânları nasıl seçiyorsunuz?
İsmail: Bu soruya kesin bir cevap vermek zor. Mesela sarnıçtan önce Hasköy’deki Mayor Sinagogu’nu düşünmüştük. Çok yüksek bir ihtimalle orada su da olmayacaktı ve yer üstünde bir mekândı. Yine eski ve hafızası çok kuvvetli bir mekân, Bizans’tan kaldığı tahmin ediliyor ama tam tarihi bilinmiyor. Son anda bir şeyler ters gitti ve orada yapmama kararı aldık.
Elif: İnsanlarla konuşuyoruz, sarnıcı bir sohbetimiz sırasında Pera Müzesi’nden Zeynep Ögel'den duymuştuk. Adahan’dan da Nil’in arkadaşı bahsetmişti. Tabi biz bu mekânları seçmeden yaklaşık on farklı mekân gezdik. Sonuçta bir mekân bizi çekti ve orada kaldık.
İnisiyatif olarak bu mekânları nasıl kullanabiliyorsunuz? Kira ödüyor musunuz?
Nil: Her iki sergimizde de mekân sahipleri mekânları bize bedelsiz verdiler.
İsmail: Sanırım derdimizi bir şekilde anlatmayı başarıyoruz ve projemize inandırıyoruz.
Nakkaş ve Adahan’ın mekân destekleri dışında VitrA da her iki sergide size destek oldu. Sponsorunuz olması sizi inisiyatif olarak kısıtlıyor mu?
İsmail: Hiç bir müdahalede bulunmuyorlar.
Nil: Vitra bu konuda çok açık fikirli bir şirket, zaten kendi düzenledikleri mimarlık sergileri de var. Onların desteği ve güveni olmadan bu işleri gerçekleştirmek mümkün olmazdı.
Elif: Mekânlar da karışmıyor, Nakkaş’ta rahatsız olmayalım diye aşağı bile inmediler.
Peki neden inisiyatif olarak çalışmayı tercih ettiniz? Kâr amacı güden bir yapıda olmayı da seçebilirdiniz.
İsmail: Kâr amacı gütseydik, bunları yapamazdık, ticari bir form içinde bizi kısıtlayan şeyler olurdu. İnisiyatif olunca böyle sıkıntılarınız olmuyor. Örneğin, sinagog pek çok açıdan riskli bir mekan olarak görülebilir ama inisiyatif olduğumuz için bunu dert etmiyoruz.
Nil: Bu iş satılır/satılamaz gibi bir kaygımız da yok.
İsmail: Almak isteyen olabiliyor ama ‘alamazsınız’ diyoruz çünkü satılamaz, sarnıcı mı alacaksınız? Ki onu almak isteyen bile oldu! Adahan’da da havuzu almak istemişlerdi.
İnisiyatifin sizi zorlayan tarafları oldu mu şimdiye kadar?
İsmail: Sponsor bulmak işin en çetrefilli kısmı. Zamanımızın büyük bölümünü buna ayırıyoruz. Mekâna girdikten sonra da diğer zor kısım başlıyor, üretim kısmı çok yorucu.
Ama günün sonunda değiyor mu?
Nil: Evet, kesinlikle. Sergileri gezen kişiler oluşturulan mekânsallık ile hiç beklemediğimiz ilişkiler kurabiliyorlar. Bu bizim için zihin açıcı oluyor.
İnisiyatif olarak yeterince görünürlüğünüz olduğunu düşünüyor musunuz? Duyurulma çabanız var mı?
İsmail: Bu çok içimizi acıtan bir soru, çünkü duyurulmak bizim için sponsorluktan bile zor.
Nil: Yayınlar projelerimize yer veriyor ama izleyiciye kısa zamanda ulaşmakta zorlanıyoruz. Biz daha alternatif mekânları tercih ettiğimiz için bazen sanat etkinliklerinin olduğu bölgelerin dışında kalıyoruz. Mesela, insanların Sultanahmet'e gelmesi zor olabiliyor.
Bir de Mimar Sinan Üniversitesi’nde 11-12 Mayıs’ta gerçekleşecek bir sempozyumda yer alıyorsunuz. Orada neler olacak?
Nil: Biz sanat etkinliği ve mekânsallık ilişkisini tartışmak üzere bir panel düşünüyorduk, sonra Aykut Köksal'ın önerisiyle bunu daha geniş bir sempozyuma dönüştürme kararı aldık ve Mimar Sinan ile işbirliğimiz başladı. Şimdi sempozyumu üniversite tek başına yürütüyor.
Gelecekte neler olacak?
İsmail: Biz de bilmiyoruz. Muhtemelen bir sonraki mekânın peşine düşeceğiz ve mekân ne yapmak istediğimizi ve hangi sanatçıların sürece dahil olacağını bize söyleyecek.