Sanat ve teknoloji arasındaki ilişkiye odaklanan bir inisiyatif kurma kararını nasıl aldınız?
Ekmel: 2007’de bir grup sanatçı ve akademisyen bir araya geldik ve BIS Beden İşlemsel Sanatlar Derneği’ni kurduk. İlk projemiz amberFestival’di ve onun çevresinde genişleyen amberPlatform oluştu. O zamanlar, sanat ve teknoloji ilişkisi yeni duyulmaya başlamıştı, ilişkili bölümlerden mezun olan gençlere alan yaratmak, yurt dışındaki tecrübeyi buraya aktarmak ve yeni uluslararası işbirliklerine olanak yaratmak istedik. Bizim teknolojiye bakışımız sanat üzerinden ve eleştirel bir bakış, onun hayatımızı ne şekilde değiştirdiğini sorguluyoruz. Şöyle bir algı var: ‘Her zaman teknolojinin en yenisi en iyisidir.’ Kimse bunu sorgulamıyor fakat sonuçta teknoloji bizim aracımız olmaktan çok bizi araçsallaştırıyor. Bu ilişkiye geleneksel sanatlarla bakmak çok da mümkün değil. Gözetleme toplumunu en iyi gözetleme teknolojisinin kendisiyle anlatabilirsiniz.
Bu da merak ettiğim bir nokta, sonuçta kurulduğunuzda Türkiye’de teknoloji ve sanat arasındaki ilişkiye bakan ilk oluşumdunuz. Süreç içerisinde eminim her şey çok değişmiştir ama ilk tepki nasıldı? Hem teknoloji ve sanat konusuyla ilgileniyorsunuz, hem de inisiyatifsiniz, sizi anlamakta güçlük çekenler oldu mu?
Ekmel: İlginçtir, şu an bizim yaptığımızı yapan hâlâ yok, ilktik ve sanat ve teknoloji ilişkisinde bu format ve boyutta tek etkinlik olmaya devam ediyoruz. Hatta geçenlerde, Türkiye’deki bağımsız bir inisiyatif tarafından gerçekleştirilen tek festivali yaptığımızı düşündüm. Türkiye olmayabilir ama İstanbul’da başka var mı? Ben bulamadım.
Sanatı teknolojiye, teknolojiyi de sanata alet ediyoruz, bu açıdan aslında avantajlıyız. Teknoloji sanatı engelliyormuş gibi görünse de bir kesim izleyici için sanata erişimi kolaylaştırıyor. Öbür taraftan da sanat vasıtasıyla teknolojiyi tartışıyoruz. Kurulduğumuz zamanlarda, 96’dan beri internet üzerinden gelişmekte olan bir tanışıklık ve görsel tasarım bölümünden mezun olan gençler vardı, başka bir altyapı yoktu. Sanat dünyasında bizi ciddiye almadılar, o dünyaya hâlâ da girmiş değiliz. Bunun çeşitli sebepleri var: Biz piyasayı reddettiğimiz için belli şeylerin dışındayız, sanat dünyası bizi pek de umursamıyor ve kitleler de birbirinden farklı. Bizim kitlemiz sadece sanattan gelen bir kitle değil, aramızda makerlar, sosyologlar, mühendisler var. Artık bunun farkındayız ve maker-sanatçı buluşması gibi yeni bir programa başlayarak bu iki kitleyi bir araya getirmeye çalışıyoruz.
Peki biraz önce de söylediniz, piyasanın dışında kalmayı tercih ediyorsunuz, bu duruşunuzun sebepleri neler?
Ekmel: Birkaç nedenle sanat marketinin dışındayız. Bu alanda üretilen işler çok alınır satılır ve sanat dünyasının tanıdığı türden işler değil. Her ne kadar yavaş yavaş koleksiyonlara girmeye başlasalar da hâlâ çok başındayız.
Merve: Bazı işlerin altyapısında çok fazla teknoloji var, seyircinin anlaması zor olabiliyor. Sanatçı da teknolojiye çok hakim değil, dolayısıyla eserin içeriğini kavrayamayabiliyor. Ben de Mimar Sinan Üniversitesi Resim bölümü mezunuyum, okulda multimedya atölyesi bile yoktu, hâlâ da yok. Biraz da eğitim sistemimizden kaynaklı bir duyulmama hâli var.
Ekmel: Sanata ve topluma bakışımızda da bizi dışarıda bırakan bir hâl var. Biz teknolojinin insan için faydalı olması gerektiğini düşünüyoruz ama yaşadığımız gerçek bu değil; teknoloji, gücü elinde tutanın aracı halinde. Bugün kullandığımız teknolojiler savaşlarla, savaş araştırmalarıyla iç içe geliştiriliyor. İlk bilgisayar, atom bombasının hesaplarını yapmak için tasarlanmıştı. Böyle bir yerden bakınca, teknolojiye olduğumuz kadar sanat alanına da eleştirel duruyoruz. Karşı bir duruşumuz var, bu sebeple de pazarın dışındayız, daha toplumsal meseleleri işliyoruz. Festival temalarımız da hep bu eleştirel bakışla sorun ettiğimiz konular üzerine odaklanıyor.
Piyasanın dışında bir oluşum olarak fuarlarla, galerilerle, kurumlarla olan ilişkiniz nasıl? Geçen sene Contemporary Istanbul’a katıldınız ve ekibinizde galerilerle ve kurumlarla çalışan üyeler var. Bu durum sizin için ne ifade ediyor?
Ekmel: Kendi mekânlarımızı hep kendimiz oluşturduk, hiçbir zaman hazır bir altyapı üzerinde çalışamadık, tüm fonlarımızı da Avrupa’dan aldık. Aslında biz mali olarak Türkiye’den çok az beslendik. amberPlatform olarak hiçbir zaman büyük bir sponsorumuz olmadı, galerilerle çalışmadık, kurum olaraksa Akbank Sanat, İKSV ve SALT gibi kurumlardan destekler aldık. Bir şeyler yapmak için desteğe ihtiyacımız var, bu desteği sakıncalı görmüyoruz çünkü bu sayede sorularımızı sormaya devam edebiliyoruz. Bu seneki festivalde de emek kavramını sorgulamak için benzer destek arayışlarımızı sürdürüyoruz.
Merve: amberPlatform sanatçılarının birçoğu galerilerle ve kurumlarla çalışıyor, ticari bağları da var, bunun bizim için bir sakıncası yok.
İnisiyatif olarak dernek formatını neden tercih ettiniz?
Ekmel: İki sebebi var: birincisi, başkalarının katılabileceği kâr amacı gütmeyen bir platform oluşturmak istedik, ikincisi de Avrupa fonlarından yararlanmak. Türkiye’de kâr amacı gütmeyen bir şirket olsaydı onu seçebilirdik çünkü dernek olmanın da ayrı problemleri var. Dernekler masasıyla uğraşmak zorundasınız ve derneğin işleyişini bilen çok az insan var.
Dernek olmanın ne tür zorlukları var?
Ekmel: Akla yatkın olmayan çok fazla prosedür var, özellikle kuruluşunuzun ilk yıllarında; bir sürü defteriniz oluyor, ayrı bir yasaya tabisiniz ve sürekli değiştiği için uygulamayı bilen yok. Bir şeyi geç bildirseniz, deftere bir şeyi yazmayı unutsanız suçlu duruma düşebiliyorsunuz. Ama son zamanlarda oturdu ve bilgisayar ortamına geçtiği için çok daha kolaylaştı. Bu durum, STK kavramının yerleşmesiyle ve dernek algısının dönüşmesiyle de ilişkili.
İnisiyatifi nasıl tanımlıyorsunuz?
Emine: Mali tarafına bakıldığında bir bağımsızlık var, arkamızda bir kurum yok.
Merve: Var olan oluşumlara bir alternatif yaratma ve farklı bir bakış açısıyla bakma olarak tanımlanabilir.
Geldiğiniz noktada Türkiye’de sizin başlattığınız bu alanda bir hareketlenme var, bu konuda sergiler ve mekânlar açıldı, bu durum sizi heyecanlandırıyor mu? Dünyayla kıyaslandığında bu alanda neredeyiz şu an?
Merve: İçerik olarak geride değiliz ama bizim prodüksiyon ve altyapı eksikliklerimiz var. Akademide bu alanda eğitim veren departman eksikliği de etkili. Ama tabii günümüzde Türkiye’de bu işlerle uğraşan pek çok kişi de Amber’in sosyal ağından çıkmış vaziyette, bu durum bizi heyecanlandırıyor.
Neden yeni medya sanatı alınır satılır değil? Bu alanda koleksiyonerlerin saklama, bakım, koruma gibi alanlarda yaşadığı sıkıntılardan bahsetmek ister misiniz?
Ekmel: Yeni medya, koleksiyoner ya da sanat izleyicisi için sanatsal değerini bulmuş değil. Koleksiyonerin kaygılarını ayrıca düşünmek lazım. Yatırım olarak bu alandan iş almak henüz çok mantıklı değil çünkü henüz nasıl evrileceği çok da belli değil. Bu durum, işin doğasında da var, teknoloji çok hızlı değişiyor, işler bir süre sonra tamir edilemez, yeniden üretilemez hale geliyor. Bunlarla müzeler ilgilenebilir, bu sebeple yeni medya koleksiyonerliğini müzelerin yapması lazım. Türkiye’de hâlâ dijital sanat enstitüsü ya da araştırma merkezi yok. Bunların hiçbirinin olmadığı bir ortamda tekil koleksiyonerler de çok cesaretli davranamazlar. Şu an sadece Borusan’ın böyle bir koleksiyonu var.
Düzenlediğiniz festivalin ilk etapta ortaya çıkmasının ardındaki motivasyon neydi ve şu an geldiğiniz noktada sizce nelere sebebiyet verdi?
Ekmel: 2007’den beri benzer bir formatta ilerliyoruz. İnteraktif işlerden oluşan bir sergi ve onun etrafında dönen performanslar, konuşmalar, paneller, atölyelerden meydana geliyor. Her sene bir tema var. Türkiye’den ve yurt dışından sanatçıları eşit tutmaya dikkat ediyoruz. Bugün geldiğimiz noktada gittikçe daha kolektif bir hâle geliyoruz. Bu sene, yeni medyayı yine merkezde tutuyoruz ama biraz daha açığız ve altyapısı teknolojik olmayan işler de amber’de görülebilecek.
‘Daha kolektif bir hâle gelmek’ diyerek ne demek istiyorsunuz? Biraz açabilir misiniz?
Merve: Önceden daha merkezi bir kürasyon sistemimiz vardı. Bir küratör, onun fikri ve onun etrafında ortaya çıkan işler vardı. Bu sene, geçen sene festivaldeki ‘merkezsizleşme’ temamızla ilişkili olarak yapısal bir değişiklik oldu. Hedef kürasyonun daha dağınık bir yapıyla oluşması ve işbirliğine dayanan bir sistem haline gelmesiydi. Bu sene jüri sisteminde de deneyselliğe gidiyoruz. Hiyerarşik bir yapıdansa katılan herkesin jüri üyesi haline gelip değerlendirmeye katkıda bulunabileceği bir yapı kuruyoruz.
Ekmel: Bugün Türkiye’de sansür olayları dışında, devlet ve kamu kesimi kendini tamamen sanat alanından çektiği için sanat özel sektöre kalmış durumda. Sanat, kapitalist bir piyasanın egemenliğinde, bağımsız sanat ve sanatçıya teşvik ve kaynak yok. Başından beri temel motivasyonumuz bu duruma alternatif bir altyapı oluşturmak ve bu kolektifin kendi kendine örgütlenmesine önayak olmak oldu.
Bu sene festivalde altyapısı teknolojik olmayan işlere de yer vermenizin sebebi ne oldu?
Ekmel: Yeni medya sanatçısı ve izleyicisi dışında bir kitleyle de ilişki kurmak istiyoruz.
Bundan sonra neler olacak?
Merve: Bunlara ek olarak, Amberonline isimli, bir online arşiv ve sergi alanı oluşturuyoruz.
Ekmel: Bir de temmuzun başında gerçekleşecek olan maker-sanatçı işbirliği buluşmasını organize ediyoruz, işbirliğine zemin hazırlıyoruz. Hiç elini teknolojiye sürmemiş ama konuyla ilgilenen çağdaş sanatçılar için önemli bir olanak.