Nerdeen Nereye inisiyatifinden Efe Songun ve İlhan Sayın ile Türkiye'de ve yurt dışında LGBTİQ sanat ve sanatçının geldiği noktadan konuşmaya başladık; ardından inisiyatif yapıları sebebiyle sanat piyasasıyla olan ilişkilerine ve gelecek planlarına dair sohbet ettik.
LGBTİ Onur Haftası Sergisi // Nerdeen Nereye'ye nasıl bir motivasyonla başladınız? Bir araya gelişiniz nasıl oldu?
Efe: İlk Onur Haftası Sergisi 2009 senesinde Hafriyat Karaköy'de gerçekleşti. Hafriyat oluşum olarak da ilk sergi için çok uygundu. Orada ‘Stonewall Olayları’nın 40. yılı anısına yapılan “İsyan ve Onur” sergisi yer almıştı, Türkiye'de LGBT hareketinin ortaya çıkması ve alevlenmesine dair işler barındırıyordu. Son iki senedir ise “Nerdeen Nereye” ismini kullanıyoruz. Bugüne kadar diğer sergi mekânlarımız: Sanatorium, Galeri Non, maumau, Hayakaartı ve Blok Art Space oldu.
İlhan: LGBT görünürlüğün ve mücadelesinin artmasıyla beraber, LGBT sanatçılar da bu konuda kafa yormaya başladılar. Sergi fikri, 'niye bu mevzuyu sanat alanında göstermiyoruz?' sorusu üzerinden başlamış, ben o zamanlar ekipte yoktum, sanatçı olarak yer almıştım.
LGBT sanatının gelişimi süreç içerisinde nasıl oldu?
İlhan: Aslında bu hâlâ çok bilinmeyen bir mevzu, Türkiye'den sanat tarihçileri de bu konuyla çok ilgilenmiyor, dolayısıyla süreç içerisinde hangi sanatçılar ne tür işler üretmiş bilinmiyor. Bu alanda kaybolmuş bilgiler söz konusu. Aklıma ilk gelen Murat Morova'nın 88 senesinde yaptığı “Cehennemde bir Mevsim” sergisi. Bu sergi o dönem için çok cesurcaydı ve çok tepki toplamıştı, homofobik itirazlar edilmişti. Sonrasında, 90'larda Taner Ceylan işlerini üretmeye başladığında yine homurtular olmuştu. Aslında diyebilirim ki bu alanda iş üreten oldukça az insan var ve olanlar da görünür değiller, Onur Haftası Sergileri'nin önemli amaçlarından biri de bu görünürlüğü sağlamak.
Efe: Murat Morova ve Taner Ceylan'ın yaşadıkları bizim için önemli başlangıç noktaları oldu. Morova'nın sergisini yaptıktan sonra gazetelerde itibarsızlaştırılması, Ceylan'ın sanat piyasasında yer alabilmek için yaşadığı zorluklar, örneğin Yeditepe Üniversitesi'ndeki işinden çıkartılması bizim için örnek teşkil etti. Bu sebeple, baştaki motivasyonumuz, LGBT, queer ve homoerotik sanatla uğraşan sanatçılar için üretimlerini aktabilecekleri bir ortam hazırlamaktı.
Bu yola çıktığınızdan beri bu alandaki görünürlüğün, bu alandaki sanatçı sayısının ve üretimin ivme kazandığını düşünüyor musunuz?
Efe: Son iki senedir yaklaşık 40 adet başvuru alıyoruz, sayıca belki değişiklik olmadı ama bildiğimiz ve tanıdığımız bu komünitenin dışından olan sanatçılardan başvuru almak iyi oluyor. Bu sene örneğin üniversitenin ikinci sınıfında olup kendi kimliğine dair iş üreten öğrenciler de işlerini gönderdi, yani örneklem değişiyor, bu heyecan verici. Genç sanatçılar seçici kurulla iletişime geçip sanatsal gelişimini mentorluğa da dönüştürebiliyor.
İlhan: Aslında seneler içinde baktığımızda sanatçı sayısı arttı, ilk sergide yaklaşık on beş kişi başvurmuştu. Ben geleceği düşününce umutluyum.
Peki sizce bu alanda yeterince hareketlilik var mı? Ben emin olamıyorum, bu konu üzerine yeterince düşünmediğimiz, üretmediğimiz ve konuşmadığımız hissine kapılıyorum. Bunun sizce sebepleri neler? Böyle olmaması için neler yapılabilir? Muhtemelen sanatçıların hâlâ görünür olma korkusu var.
İlhan: Evet, muhtemelen var, ama bu durum zamanla aşılacaktır.
Efe: Tam da bu sebeple serginin başvuru formuna, özellikle 'açık kimlikli ve/veya destekleyen' diye bir ibare koyduk. Bu sayede açık kimlikli olmasa ve kendini LGBT olarak tanımlamasa da bir şekilde konuyla ucundan da olsa ilgilenen sanatçılara ulaşmak istedik.
İlhan: Aslında sergi bu konuda iş üreten herkesin, eşcinsel olsun ya da olmasın katılımına açıktı.
Peki sizin kararsız kaldığınız anlar oldu mu? Yani 'öyle bir başvuru geldi ki nasıl bir tepki geleceğinden çekindik' dediğiniz bir an oldu mu? Örneğin, çok yakın bir geçmişte, bu seneki 'Nerdeen Nereye' sergisinde de yer alan sanatçı Ömer Tevfik Erten “Trans Evi” çalışması sebebiyle sorunlar yaşadı, değil mi?
(Durumu Ömer şöyle anlatıyor: 'Kasım 2014'te, nefret suçu maduru trans bireyleri anma etkinlikleri kapsamında düzenlenen etkinliklerden biri de “Transevi Fotoğraf Sergis” idi. Bu etkinlikleri organize eden İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği, serginin açılışını yaptıktan sonra, fotoğraflar üzerinde oluşan tüm hakları elimden almaya yönelik sözleşmeyi imzalamam için beni zorladı. İmzalamadım. Dernek sergiyi engellemek için CerModen'e fotoğrafların izinsiz çekildiğini öne sürdü. Tüm kanıtları göstermeme rağmen CerModern sergimi duvardan indirdi.)
Efe: Ömer'in yaşadığı olay gerçekten üzücü. Fakat, o çok politik bir mesele, LGBT hareketinin içinde nasıl varolduğuna ve dinamiklere göre tepkiler değişiyor.
İlhan: Bizimse 'başımıza bir şey gelir mi?' gibi bir korkumuz hiçbir zaman olmadı.
Efe: Zaten seçilen işlerde çıplaklık ve homoerotik sanat var. Elemeler daha çok sanat kaygısı barındırdı ve beraber çalıştığımız yerler de bu konuda bize destek oldu. Başka bir mekân olsaydı belki erkek bedenini sergilemekten çekinebilirlerdi. Biz biraz da bu çekinceleri kırmak istiyoruz çünkü sanatçılar kendi çekincelerinden, genel yargılardan ve olası geri bildirimlerden dolayı erkek bedenini gösteren işler yerine kadın bedenini gösteren işler yapmayı tercih edebiliyor. Bu durum çok üzücü. Umarım bu algıyı değiştirebiliyoruzdur.
İlhan: Bu sebeple, bu sergilerin başka önemli bir yanı daha var, işlerini başka yerlerde gösteremeyecek sanatçılar için bir görünürlük sağlıyoruz. Bizde sansür kesinlikle yok.
Peki yurt dışıyla karşılaştırdığınızda bulunduğumuz noktayı nasıl görüyorsunuz? Hâlâ eksik yaptığımız bir şeyler var mı? LGBT sanat alanındaki hareketlilik yeterli mi?
İlhan: Bu konuda yeterince konuşulduğunu düşünmüyorum. Bu toplumdaki dertler o kadar çok ki LGBT sanat konusundaki dertlerle uğraşılmıyor. “Nerdeen Nereye”ye başvuran sanatçı sayısını da yetersiz buluyorum. Ama bu durumun LGBT aktivizminin artmasıyla beraber değişeceğine ve daha fazla iş üretileceğine inanıyorum. Yeni nesil sanatçılar arasında da cesaretli işleri olanlar var.
Efe: Yurt dışından örnek vermek gerekirse örneğin New York'ta Leslie Lohman Gay and Lesbian Art Museum var, LGBT ve açık kimlikli sanatçıları desteklemek üzere işlerini yürütüyorlar. Berlin'de Schwules Museum var, eşcinselliğin tarihini ortaya koyup dönemsel işleri sergiliyorlar. Ayrıca diğer ükelerde çeşitli inisiyatifler de yıl içine dağılmış farklı etkinlikler düzenliyor. Onlarla karşılaştırıldığında biz ekip olarak görsel sanatlara odaklanıyoruz ve senede bir kere bir sergi yapıyoruz. Tabii ki yetersiz, ama umarım bizde de çeşitlilik artar. Köşe'deki queer sanat buluşmaları o açıdan güzeldi, queer başlıklı, insanların bir araya gelip işlerini gösterebildikleri, tartıştıkları bir alana dönüşmüştü.
Bahsettiğin müzelerden yola çıkarak sormak istiyorum, kalıcı mekân konusu üzerine düşünüyor musunuz? Biraz göçebe bir yapınız var, mekânla olan ilişkiniz nasıl?
İlhan: Böyle bir düşüncemiz şu an için yok.
Efe: Ama tabi olsa ne güzel olurdu!
İlhan: Aslında çalışmalarımızı işbirliğiyle yürütmeyi seviyoruz. Bu sebeple kalıcı mekân hiç düşünmedik, öyle kurumsal bir yapımız yok.
Efe: Sanatçılara da bu sene bir anket yolladık ve sorduk: 'sergiyi daha büyük bir yerde mi yapalım yoksa küçük küçük galerilerde yapmaya devam mı edelim?' Çoğunluk küçük galerileri tercih ettiği geribildiriminde bulundu. O konuda, İlhan'a katılıyorum, gezginlik sanatçıların hem farklı insanlarla tanışmalarına, hem de farklı mekânları görmelerine olanak sağlıyor. Genç LGBT sanatçı için farklı yerlerde görünmek verimli oluyor. Ama tabii gönül ister ki kendi sanat vakfımız olsun.
Sanat vakfı oluşturmak gibi bir fikriniz gerçekten var mı? Bir de tabii düşününce, bu vakfı siz kurmazsanız kim kuracak...
Efe: Onur Haftası yurt dışında 'pride' organizasyonu adında yapılıyor. Türkiye'de de bir Onur Haftası ekibi var, aslında bu ekip diğer LGBT ekiplerinin de ajandalarını bir araya getiren bir kollektif. Belki biz çıkıp 'hadi arkadaşlar vakıf kuruyoruz' diyemeyiz ama bu konu tartışılırsa bir dönüşüm olabilir. Yine de trans sığınma evinde bile insanların kiralarını çıkarmakta zorlandığı, talan edildiği, moloz atıldığı bir ortamda, sanat vakfını veya müzesini kurmak bir anlamda ürkütücü.
Peki senede bir etkinlik yapmak yerine tüm seneye yayılan, daha kapsayıcı etkinlikler düzenlemek ajandanızda var mı?
Efe: Etkinlikler biraz kartopu halinde şu an, geçen senelerde o ağ oluştu. Bu sene sosyal medya görünürlüğü, sanatçı takibi gibi aşamalara başladık, kesinlikle o komüniteyi oluşturmaya dair hedeflerimiz var. Bir yandan da örneğin 'istanbul queer art collective' yıl içinde aktiviteler yapıyor. Sadece bizden çıkan etkinlikler yerine farklı oluşumların farklı etkinlikler düzenlemesi daha etkili oluyor. Sonuçta bizimki gönüllü bir aktivite ve insan gücümüz bir anlamda kısıtlı.
Röportajı okuyup merak edebilecek olanlar için sormak istiyorum: LGBT sanat ve queer sanat arasındaki farklar ne?
Efe: LGBT, aslında LGBTİQ'nun kısaltması. Yani intersex ve queer de LGBT'nin bir parçası. Bu anlamda bahsettiğin daha politik bir ayrım, sanatsal olarak bir fark olmaması gerekiyor.
Peki genel olarak bir destekten bahsedebilir miyiz? Topluluk içinde bir dayanışma var mı?
İlhan: Bir çatışma yok.
Efe: Bu meselede herkes bir yerinden tutup desteklemeye çalışıyor. Sosyal politikalar alanında çalışan bir şekilde sanata da bulaşıyor çünkü sonuçta biz sanatta görünürlük üzerine uğraşsak da insanlar temel hakları için, kabul edilebilmek için uğraşıyorlar. O yüzden böyle bir destek şu anlamda var: herkes bu işi gönüllü yapıyor.
Ve bir inisiyatifsiniz...
İlhan: Ben inisiyatif olduğumuzdan emin değilim çünkü çok anonim durumdayız. Senede bir kez toplanıyoruz ve herkes elinden geldiğince destek oluyor, onun dışında kurumsal bir kimliğimiz yok.
Efe: Ben öyle düşünmüyorum. İnisiyatif, sözlük anlamı itibariyle inisiyatif almakla ilgili bir durum. Şu an İstanbul'da var olan inisiyatiflerin bir çoğu da bir öğrenme alanı. Biz de bir anlamda inisiyatif aldık ve onun için emek veriyoruz.
İlhan: Ama inisiyatif bir oluşum olmalı, değil mi?
Efe: Ben oradan okumuyorum.
İlhan: Yine de şu an sanat inisiyatiflerinden bahsediyoruz, onların bir adı ve programı olur.
Efe: Bizim de bir adımız var: “İstanbul Onur Haftası Sergisi // Nerdeen Nereye”. Belki inisiyatif değiliz ama inisiyatif aldık. Sonuçta bu işi gönüllü yapıyoruz. Ben ekip beni kabul ettiği sürece önümüzdeki sene de yer alacağım, sonra görevimi bırakacağım, ama bırakırken bu öğrenme deneyimini başka birine aktaracağım. Senin röportajını yaptığın inisiyatifler sonrasında daha somut bir şeye dönüşüyor mu? Ben de sana sorayım...
Aslında kesin bir tanım yok, ben de bu sebeple her görüştüğüm inisiyatife tekrar soruyorum. Bu durum tamamen senin kişisel tanımınla ilgili. Ben de kişisel olarak inisiyatif almak olarak görüyorum. Kimisi sanatçıların kurduğu oluşumları inisiyatif olarak görüyor, kimisi kalıcı bir mekânla ilişkisi olması gerektiğine inanıyor, diğerleri göçebe olabilir diyor, bazıları sanat piyasasıyla ilişkisi olmamalı diyor. Çok farklı görüşler var. Size de o zaman şöyle sorayım: Bir fuardan size inisiyatif bölümümüze katılın diye bir teklif gelse örneğin kabul etmeyecek misiniz?
İlhan: Buna ben tek başıma karar veremem. Oturup konuşmamız ve kendimize 'biz inisiyatif miyiz?' diye sormamız lazım.
Efe: Bence de inisiyatif almanın güzelliği bu, karşına çıkacak fırsatları önceden göremiyorsun ve o süreçte bir şeyler dönüşüyor. Örneğin, İlhan geçen sene sanatçıydı, bu sene seçici kurulda.
Galerilerle, sanat kurumlarıyla, sanat piyasasıyla olan ilişkiniz nasıl? Onlar sizi destekliyorlar mı? Finansal olarak da sürdürülebilirliğinizi nasıl sağlıyorsunuz merak ediyorum?
İlhan: Bütçemiz yok, inisiyatif alıyoruz, sadece arkadaş dayanışması var.
Efe: Geçmiş senelerde, kapı kapı galerileri gezdik, onların çoğu kâr amacı güdüyor, gütmeyen galerilere gittiğimizde de çoğunun zamanı uymadı. Bu sene Blok Art Space ve maumau'nun desteğiyle sergiyi gerçekleştirdik.
Ama şunu anlıyorum ki kâr amacı güden galeriler bu fikre çok da sıcak bakmıyorlar?
İlhan: Aslında gelecek sene için kâr amacı güden birkaç galeriye de teklif ettik. Mekânlarını açma konusunda sıcak bakanlar oldu.
Sizin kâr amacı gütme planlarınız var mı?
İlhan: Asla böyle bir amacımız yok. Sanatçılar da eğer galerilerde işlerini satacak olurlarsa, kendi bilecekleri iş, biz karışmıyoruz.
Efe: Birisi aslında işleri satıp komisyon alarak Onur Haftası Sergisi bütçesini oluşturmayı teklif etti ama onun da başka hukuki süreçleri var, bizi biraz ürkütüyor.
İlhan: Hukuki süreçten de ziyade ben bunu doğru bulmuyorum. Sonuçta orada sanatçının emeği var.
Seçici kurulun ekibinizde yer almasının özel bir sebebi var mı?
Efe: Kurulun var olmasının sebebi, işi ciddiye aldığımızı göstermek, bu sayede başvuran kişi sayısı artıyor. Bu sene kurulda Taner Ceylan, Fatih Özgüven, Canan X, İlhan Sayın, Asena Günal ve Aslı Çetinkaya yer aldı.
Bu seneki yürüyüş sırasındaki müdahale size olumsuz etki etti mi? Gelecek sene başvurularınız azalır mı?
İlhan: Sanmıyorum, tam tersi etki de yaratabilir, daha çok başvuru da alabiliriz. Başta bir hayalkırıklığı yarattı ama çok çabuk toparlandık. Zaten yıllardır Onur Yürüyüşü'nde olmasa da polis şiddeti sokaklarda devam ediyor, LGBT arkadaşlarımızla ilgili sık sık dayak, cinayet haberleri alıyoruz.
Bundan sonra neler olacak?
İlhan: Gelecek seneye kadar bir proje görünmüyor.
Efe: Ama belli olmaz!