Contemporary İstanbul'da bu yıl Tahran rüzgarı esiyor. Vogue Türkiye de bu rüzgara kapılmış olacak ki İran'ın aydınlık kadın yüzlerini konu alan bir portre çekimiyle karşımıza çıkıyor. Çekimin konusu nasıl gelişti biraz anlatabilir misiniz?
Seda Domaniç: Vogue Türkiye'de ilk sayıdan itibaren modanın yanı sıra kadını ve sanatı da merkezimize alıyoruz. Contemporary İstanbul’daki temayı öğrendiğimizde, çok zengin bir kültürel mirasa sahip Tahran'la ilgili geliştireceğimiz projeyi düşünmeye başladık. Karanlık ve zor günlerin üstesinden gelmenin bir yolunun da yaratıcılıktan güç almak olduğunu düşünüyoruz. Biz de yaratıcı gücünü kullanarak kendine yeni hayatlar kuran ve çevresine de ilham veren kadınlara odaklandık. Contemporary İstanbul'daki sergiyle birlikte dergimizin kasım sayısında da yer verdiğimiz “İran’ın Aydınlık Kadınları”nı tanımaktan ve tanıtmaktan büyük keyif aldık. Bu proje sırasında çok değerli isimler de keşfettik. Bu güzel kadınlarla konular editörümüz Zeynep Yapar konuştu, hikayelerini o kaleme aldı. Fotoğrafları McCartney çekti. Projeyi Londra'da gerçekleştirdik.
Proje kapsamında İran’ın başarılı kadın portreleriyle bir dizi röportaj yaptınız. Bu isimlerin ortak kaygıları, sorunları var mı?
Zeynep Yapar: Ortak bir kaygıdansa ortak bir inançtan söz etmek mümkün. Ülkelerinin geleceğine olan inançları, ülkenin kadınına olan inançlarından güç alıyor. Örneğin İranlı kadınlar, rejimin katı giyim kodlarını değiştirmeyi başardılar. Giyimleriyle bireyselliklerini güvence altına alma çabaları siyaseti direkt etkilemese de, görüştüğüm kadınlar, iktidarın tolere ettiğini değiştirebilen bu gücün, toplumsal ve siyasal anlamda önemli bir anahtar olduğu inancındalar.
Bize dinlediğiniz hikayelerden biraz bahsedebilir misiniz?
Zeynep Yapar: İran devrimi sırasında ülkeden ayrılan ve geride bıraktığı annesini 23 yıl sonra İran’a ilk kez döndüğünde gören film yapımcısı Tina Gharavi’nin yaşadığı o duygusal yoğunluk… Yazar Kamin Mohammadi’nin dokuz yaşındayken ayrıldığı İran’a 27 yıl sonra döndüğünde, Batı’da ülkesine dair öğrendiği her şeyin yanlış olduğunu deneyimlemesi… Bir diğer film yapımcısı Hana Makhmalbaf’ın çektiği bir film yüzünden ülkesini bir saat içinde bir el bavuluyla terk edişi, artık geri dönemeyişi… Çok yoğun, çok etkileyici hikayeler. Bu portrelere biraz daha yakından bakabilmek için Vogue Türkiye’nin kasım sayısını almanızı samimiyetle öneririm.
Fotoğraflarını çektiğiniz yeteneklerin karakterlerini analiz etmek ister misiniz? İranlı kadınların hikayelerinin herhangi birinden etkilendiniz mi?
Mary McCartney: Evet; insanların fotoğraflarını çekmeyi, onların hikayelerini öğrenmek ve kim olduklarını bulmak için bir fırsat olarak değerlendiriyorum. Fotoğraf çekme işleminin bu bölümü önemli; çünkü benim tarzımdaki fotoğrafçılıkta beni ilgilendiren şey modellerin kendi karakterlerini ortaya çıkarmalarına izin vermek ve aynı zamanda onların güzel görünmelerini sağlamak. Bu projede fotoğrafladığım her bir kadının muazzam ve özel bir öyküsü vardı.
Hana, kendi zihnini bilen ve sesini duyurmayı kendine görev edinmiş yeni ve tutkulu bir film yapımcısıdır. Kamin, vermek istediği mesajı ortaya koyabilen ve bunun her anından zevk alan, hayat dolu ve tutkulu, dokunsal bir insandır. Tina kararlı ve kendini bilen cesur, parlak bir filmcidir. Proje yapımcısı ve küratör olarak sanatsal, elegan bir kadın olan Abasah’ı buldum ve o da dünyaya yetenekleri göstermek için tutuklu biri. Fotoğrafladığım bir diğer isim Azadeh, son derece entelektüel ve müzevazı biri. Ben hepsini güçlü, parlak ve pozitif buluyorum.
Bu projede sizi en çok motive eden şey neydi?
Mary McCartney: Tüm bu kadınlarla tanışmak ve onların hikayeleri hakkında daha çok bilgi sahibi olmak istedim. Vogue Türkiye yetenekli kadınlardan ilginç bir seçki topladı ve ben de bunu incelemek istedim.
Bu kadınlarla tanıştıktan sonra İran’ı ziyaret edip, keşfetmek isteği duydunuz mu?
Mary McCartney: Evet! Hemen gitmek istedim; ama beni gezdirenlerin bu kadınlar olmasını istiyorum.