Plato Sanat’ın 4 Şubat’ta açılan yeni sergisi, sanatın yüzyıllardır konusu olagelmiş bir türe, “Ölü Doğa”ya odaklanıyor. Küratör Marcus Graf, bu sergide Burçak Bingöl, Elif Boyner, Serkan Demir, İsmet Doğan, Orhun Erdenli, Melike Kılıç, Komet, Ilgın Seymen ve Ekrem Yalçındağ’ın işlerine yer vererek güncel sanatçıların bu klasikleşmiş türe getirdikleri yeni yaklaşımların etkileyici bir özetini sunuyor.
“Konusu cansız varlıklar veya nesneler olan resim, natürmort” şeklinde tanımlanan ölü doğa, günümüz sanatında karşımıza tuval yüzeylerinin yanı sıra fotoğraf, video, buluntu nesne, kolaj, enstalasyon gibi farklı mecralarda da çıkıyor. Serginin küratöryel hareket alanı ise natürmort geleneğine farklı açılardan yaklaşmak, doğa algımızı yapaylık üzerinden sorgulamak, insanın doğayla tüketim üzerinden kurduğu ilişkiyi irdelemek ve yaşantısıyla çevrede bıraktığı zararlı etkiye eğilmek olarak tarif edilebilir. Bu bağlamda sergilenen yapıtların ironinin keskin gücünden yararlandığını da ekleyebiliriz.
Elif Boyner’in Hareketli Natürmortlar serisinden iki video işi, bu ironi etkisinin en yoğun olduğu çalışmalardan. Sanatçı, natürmort teriminin İngilizce karşılığı olan “still life”, yani durağan hayat ifadesini tersine çeviriyor. Videolarına geleneksel natürmort resimlerden alışık olduğumuz av hayvanlarının cansız bedenleri yerine, masalardaki yiyeceklerle beslenen tavşan, bıldırcın, ıstakoz gibi hayvanlar yerleştirmiş. Bir diğer deyişle, yüzyılların resim geleneğinde nesneleştirilen hayvanlar sembolik olarak özgürleşiyor, özne oluşlarının keyfini çıkarıyorlar. İroninin hakim olduğu bir diğer iş Ilgın Seymen’e ait. Duvara plastik çiçeklerden Forever Young (Sonsuza Dek Genç) yazarak insanın genç kalma çabalarının ve sentetik tüm müdahalelerin nafileliğine işaret eden Seymen, Ambalajdan Gelen Doğa adlı işinde doğayı tüketim üzerinden tanımamızı sorunsallaştırıyor. Süpermarketlerde satılan ürünlerin ambalajlarındaki meyve resimlerini keserek oluşturduğu kolaj çalışması, şehir yaşamında doğadan kopuk varoluşumuzun, doğayı ancak temsili aromalar ve imgelerle deneyimleyebiliyor oluşunu ele alıyor.
İnsan edimleri sonucu çevrenin kirlenmesini konu edinen yapıtlar “ölü doğa” kavramına farklı bir anlam yüklüyor. Ilgın Seymen’in Muhteşem Atık I işi, evlerimizi temizlerken kullandığımız deterjanların denizleri kirletmesine değiniyor. Serkan Demir’in Transform serisi ise aynı meseleye farklı bir açıdan bakıyor. Sulara karıştığında kirliliğe sebep olan mazotu, metal deposunu parçalara ayırıp, ibrik formu oluşturacak şekilde yeniden üreterek bir anlamda zararsız hâle getiriyor. Sanatçı, Dünya’nın Çöpü isimli işinde benzer bir iyimserlikle, küresel çevre kirliliği problemine çözüm olarak gerçeküstü yetilere sahip bir faraş öneriyor.
Gündelik hayatlarımızda unuttuğumuz masallar ve şiirselliği hatırlatan kurgular yaratan Melike Kılıç, duvar yerleştirmesi Devler Sofrası’nda, bir orman manzarası içinde kanlı bir akşam yemeği tasarlıyor. Devlere hizmet eden ve sonra da onlara yem olan insanlar, yıkık dökük bina kalıntıları arasında, güvensiz merdivenlere tutunarak hayatta kalmaya çalışıyorlar. Bu kasvetli, neredeyse gotik atmosfer Orhun Erdenli’nin yapıtlarıyla en karanlık noktasına ulaşıyor. Ölümün hem korkutucu hem de çekici yanına işaret eden yağlı boya kuru kafa resimleri, altın tepside sunulan tatlı bir ölüm metaforu, solan nergisler ve kanlı kemik imgeleri hayatın geçiciliğine (vanitas) ve ölümün gerçekliğine soğuk bir hatırlatma yapıyor: Memento mori.
İsmet Doğan, natürmort söz konusu olduğunda süreç içinde nesnenin çözülmesiyle ilgileniyorr, bu bağlamda teknik olarak melez yöntemler kullanarak, melez anlatılar kuruyor. Sergide yer alan kutu işleri semboller, objeler ve imajlarla içlerinde gizemli hikâyeler saklarken, aynı zamanda mekân içinde mekân yaratmaları bakımından beyaz küp kavramını, daha genel olarak da müze kavramını problematize ediyor. Müdahale edilmiş buluntu nesneler ve figüratif ile soyut arasında kalan tuval resimlerini sergileyen Komet ise, varlıkbilimsel sorgulamalar ve absürd kavramının taşıdığı yorum zenginliğine odaklanıyor.
Burçak Bingöl seramik ve duvar kâğıdı kullanarak oluşturduğu çalışması Geçici Geçirgen’de, natürmortun klasik imgelerinden olan vazo içinde çiçek konusuna farklı bir yorum getirerek, vazoların üzerindeki çiçek desenlerini duvar kâğıdına taşıyor ve boş vazoları çiçek desenleri içerisinde kamufle ediyor. Bitkisel formlara, bu kez soyutlama şeklinde Ekrem Yalçındağ’ın resim serisinde rastlıyoruz. Matisse’in 1940’lardaki kâğıt kesme işlerine renk ve form açısından gönderme yaptığı resimlerde soyutlama ve floral süsleme görsel dili oluşturuyor.
Natürmortun güncel geçerliliğini tartışmaya açan “Ölü Doğa” sergisi 5 Mart 2016’ya dek Plato Sanat’ta görülebilir.
Plato Sanat: Ayvansaray Caddesi No: 45 Balat