07 HAZİRAN, SALI, 2016

Işıl Eğrikavuk ile “Adam Akıllı” Konuştuk!

Son dönemde ismini sıklıkla duymaya alıştığımız video art ve performans çalışmalarıyla tanıdığımız Işıl Eğrikavuk, 2006 yılından beri ürettiği işlerinde sosyal meseleleri irdeliyor. Sanatçıyla geçtiğimiz ay gündeme oturan Havva Elmanı Bitir Kızım! görselinden yola çıkarak gerçekliğin kurumlar tarafından şekillendirilmiş temsiliyetlerini, onları absürdleştirerek yeni hakikat rejimler ve mitolojik hikayeler imal etmenin olasılıklarını konuştuk.

Işıl Eğrikavuk ile “Adam Akıllı” Konuştuk!

Kral Benim ile başlayarak Havva Elmanı Bitir Kızım! performansına uzanan yolculuğunuzda sizi nelerin etkilediğinden biraz bahsederek başlayalım mı? 

Aslında Havva Elmanı Bitir Kızım işinin, yani daha az bilinen adıyla Yeni Bir Şarkı Söylemek Lazım’ın ortaya çıkışı tahmin edilenden biraz daha eskiye dayanıyor. Ben uzun zamandır kadın meselesiyle ilgili bir iş yapmak istiyordum. Daha doğrusu kadınların “hayır!” demesiyle ilgili bir iş ortaya çıkarmayı düşünüyordum. Hayatımızda var olan söylemlere karşı hayır deyip, yeni bir söylem üretmek gibi...

 ©Nazlı Erdemirel

Yani kemikleşen söylemleri yeniden şekillendirmek gibi mi? 

Evet. Süreç tam 8 Mart sonrasına denk geldiği için bu tip söylemler kamusal alanda duyulmaya, sloganlar atılmaya başlamıştı. Aynı tarihlerde Ensar Vakfı ve diğer farklı haberlerin de gündeme düşmesiyle her türlü patriarkal ya da dini söyleme bir tepki amaçlı böyle bir iş yapma fikrim oluştu. Başka bir deyişle, erkekler tarafından oluşturulan ve toplumda düşünülmeden benimsenen bu tip söylemlere karşı bir şey yapmak istiyordum. YAMA’nın da kamusal görünürlüğü sebebiyle  bu iş için en uygun mekân olduğunu düşündüm.

Bu bahsettiğiniz konuyla ilgili küratör Övül Durmuşoğlu, rap sanatçısı Sultana ve gazeteci Burcu Karakaş’ın da katılımıyla birlikte “YAMA ile Lobi Konuşmaları #2” isimli bir konuşma gecesi düzenlemiştiniz. O konuşma gecesinde çoğunlukla sözün canlılığından ve dönüşüme uğrayabilmesinden yola çıkıp yerleşik mitolojiler üzerinden gündelik dili ve söz söyleme biçimini değiştirebilmekten bahsetmiştiniz.  Orada üzerinde durduğunuz gündelik dilde sürekli kullanılan “adam gibi”, “adam akıllı” ve bunun gibi bütün kemikleşmiş sözleri de akılda tutarak dil üzerinden yapılan yaptırımlardan bahsedebilir misiniz? 

Ben aslında bir süredir bu konuya takılmış vaziyetteyim. Dil üzerinden çok fazla ayrımcılık yapıldığını görmekle işe başladım. Bunlar çok farkında olmadan kullandığımız ve çoğunluğun “O öyle işte, aslında kötü bir anlamı yoktu” diyerek üzerinde durmadan söylediği laflardan oluşuyor. “Adam gibi iş yapmak, adam akıllı konuşmak, adam olmak” gibi... Öte yandan dilin değişmesi herkes için çok basit bir şey. Bu sadece bir örneği… Bu tip kemikleşmiş mitlerden tutun da kanunlardan yönetmeliklere kadar her yerde bunlara rastlayabiliyoruz. Televizyon programlarında, haberlerde hatta akademik çalışmalarda dahi, her yerde var olan bir şey. 

 ©Nazlı Erdemirel

Bu noktada, YAMA organizasyonunda gerçekleşen Havva Elmanı Bitir Kızım! isimli video performansınızın çeşitli sebeplerden zabıta tarafından durdurulması da oldukça ironik bir sonuç ortaya çıkarttı. Ve akabinde cereyan eden gelişmeleri tarafların “adam akıllı” bir üslupla devam ettiremediğini söylemek yanlış olmayabilir. O süreci konuya dair fikir sahibi olmayanlar için biraz daha detaylı anlatabilir misiniz? 

Tabii. Bu iş 23 Nisan 2016 tarihinde açıldı. Bana başlangıcından itibaren ilk üç günün sorunsuz devam ettiği söylenmişti. Fakat, üçüncü gün akşamında küratör Övül Durmuşoğlu’ndan aldığım bir telefonla ekranın kapatıldığı ve sebebinin bilinmediğini öğrendim. Bu haberin üzerine tedirgin oldum. Ertesi gün, Övül Durmuşoğlu videonun dini değerleri incitmesi sebebiyle kapatıldığını öğrendiklerini söyledi. Aynı günün akşamında ekranın karartılma sebebi dini değerleri incitmeden görüntü kirliliğine evrildi. Ve o günden bugüne aynı sebepten dolayı yayından kaldırılmış durumda. Belediye, bu konuyla ilgili şubat ayında oteli uyardıklarını ve buranın zaten önceden beri kapalı olması gerektiğini belirtiyor. Bunlar insanın kafasında soru işaretleri oluşturuyor, ilk olarak, buranın kapalı olması gerekiyorsa otelden benim işime nasıl izin çıktı? Çünkü o videonun oraya yerleştirileceği aylar öncesinden belirlenmişti. Son anda ortaya çıkan bir durum değildi. İkincisi de, eğer böyle bir yönetmelik varsa benden önceki işler nasıl gösterime açık kaldı? Bu ve bunun gibi belirsiz cevaplar yüzünden durumun sebebini anlayamıyorum. Bir de “boş ver işin sansasyon oldu” diyenler var, fakat ben aslında o işi sanat dünyasında sansasyon olması için değil, o alandan geçen insanlara bir soru sordursun diye yapmıştım, dolayısıyla asıl seyirci onlardı. Yoksa sanat dünyasında sansasyon yaratmak zor değil.

Havva Elmanı Bitir Kızım! performansından ©Nazlı Erdemirel

Anlaşılmazlık demişken, yaşadığınız bu olayların akabinde Naz Cuguoğlu ve Susanne Ewerlöf küratörlüğünde gerçekleşen IdentityLab projesinde yer aldınız. IdentityLab Sessions’da performansınızın yer aldığı “The Condition of Place / Yerin Durumu” isimli kategoride kimlik ve mekân arasında ilişkiler irdeleniyor. Bunun bir performansın hem sergilenme hem de sergilenme sonrasındaki süreci çok etkilediğini düşünüyorum. Bu bakımdan proje dahilinde sahnelediğiniz ikinci performansınızdan ve oluşumundan bahsedelim mi? 

Ben aslında IdentityLab projesine bir, bir buçuk ay önce davet edilmiştim. Ve bambaşka bir performansımla projeye dahil olacaktım. Fakat, Havva Elmanı Bitir Kızım! videosunun ardından gelişen süreç beni o kadar boğdu ki, Naz ve Susanne ile beraber bunun üzerine gitmeye karar verdik. Zira bütün bu süreç çok absürttü. Kimse açıkça olayın sebebinin ne olduğunu söylemediği için de, nedeni bulup çözüme ulaşmak epey yorucu bir hâl aldı. İBB ile aramda geçen diyaloglar başlı başına bir parodi haline geldiği için bununla ilgili bir şey yapma ihtiyacı duydum. Havva’nın hikayesi kurgusu itibarıyla biraz masalsı olduğu için o güne kadar okuduğum bütün masalları ve mitleri düşünerek yaşadığım süreci masalsı ama gerçek dışı bir dille sergilemek ve herkesin yaşadıklarıma tanık olmasını istedim. Sanırım performansın sonunda oyun grubumun kolektif olarak İBB’yi araması ve diğer detaylar sayesinde izleyiciye vermek istediğim mesaj yerine ulaştı. O gece orada olanların hepsi içinden geçtiğim süreci az olsa görebildiler.

Bu noktada benim için kreatif bir cevap olması çok önemli, çünkü herkes hukuki cevabımı soruyor. Elbette hukuki olarak da hakkımı arıyorum, avukatımla beraber kısa bir süre içinde dava açmayı düşünüyoruz. Bu konuda YAMA’nın da desteği var. Sanat yoluyla cevap vermek karşı tarafın asla yapamayacağı bir şey, o yüzden de kıymetli diye düşünüyorum.

©Nazlı Erdemirel

Buradan yola çıkarak toplumlar ve kültürler arasında asırlardır var olan hatta mitolojilere bile konu olmuş diğer bir ayrımcılıktan bahsetmek istiyorum. Hemcinslerin, yani başka bir deyişle sadece erkeğin kadına tacizi değil de kadının kadına tacizi ile ilgili ne düşünüyorsunuz? 

Aslında Havva Elmanı Bitir Kızım! tamamen o söylemi benimseyen herkese karşı verilmiş bir cevap. O mitin bir erk tarafından yazılmış olmasının haricinde orada bir kadın erkek ayrımı olduğunu düşünmüyorum. 

Bu soruyu feminist bir yaklaşımla sormadım açıkçası. Sadece ataerkil toplumların oluşumunda bahsettiğim hemcinslerin birbirine karşı sergilediği gerek sosyal gerek psikolojik baskıların da bu tip erkek odaklı hegemonyaları oluşturduğunu söyleyebilir miyiz?

Açıkçası erkeklerle ilgili olan kısım o kadar baskın ki ben diğer kısmıyla ilgili konuşacak şeylerin daha geride kaldığını düşünüyorum. Mesele kadın mı erkek mi tartışmasından ziyade bu patriarkal söylemi kimin benimsediği aslında. Fakat spesifik olarak bu konuyla ilgili yaptığım başka bir işim yok.

©Nazlı Erdemirel

Dilin düzeltilmesiyle ilgili, bir dilin mimarisinin yüzyıllar boyunca içinde bulunulan sosyal yapıya göre doğallıkla şekillendiğini görebiliriz. Ve bu evrimleşme sürecinde her dil kendine has bir şekilde hem transforme hem de deforme oluyor. Sizce çoğunluğun bunların değiştirilmesi üzerine düşünmesi ve daha yapıcı söylemelere girişmesi için nasıl bir yaratıcı ortam oluşturulması gerekir? 

Tam da bu sebeple YAMA ile “Lobi Konuşmaları #2” gecesinde rap sanatçısı Sultana’yı davet etmiştim. Çünkü onun 2000’lerin başında piyasaya çıkan Kuşu Kalkmaz isimli parçası bu konuya değiniyor. Ben mesela o şarkının büyük kitlere ulaştığını ve bir şekilde kadın erkek birçok kişinin kafasında sorgulamalara sebep olduğunu düşünüyorum. Hatta bazı açılardan rahatsız ettiğini düşünüyorum. Çünkü rahatsız etmeden bu iş olmuyor.

Dediğim gibi hem o parça, hem de benim Havva işim aslında bir yandan rahatsız ederken diğer yandan da incitmeden toplumlardaki yerleşik soru işaretlerini göze batırıyor. Çünkü aslında “kuşu kalkmaz” bir espri, kimse bireysel olarak üzerine alınmıyor. Sadece var olan bir duruma işaret ediyor. Bu tip daha sivri yaklaşımların çok önemli adımlar olduğunu düşünüyorum. Aynı gece gazeteci Burcu Karakaş da başka bir soruna dikkat çekmişti. Ülkemizde her şeyin hemen töre cinayetine bağlanmasının ne kadar büyük bir sorun olduğunu savunmuştu. Halbuki kişinin kendi kararıyla işlenen cinayetlerin de bu başlık altında saman altı edilmesine dikkat çekmişti. Aslında konuştuklarımızın hepsi diğer birçok konuda olduğu gibi dilin de sansürlenmesine ve baskılanmasına işaret ediyor. 

©Nazlı Erdemirel

Buradan son sorumuza geçebiliriz. Son dönemde sansür hem dünyadaki sanat piyasasında hem de ülkemizde vuku buluyor. Yapılan sansürlerin birçoğu gerek dil gerekse diğer sosyal durumlardan oluşuyor. Bir sanatçının sansüre karşı duruşunun sosyal önemiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

İş üretmek, yeni bir şeyler söylemek, yeni bir şarkı söylemek, küçük eylemler yapmak, belki kimsenin görmeyeceği bir performans yapmak ama illa ki bir ses çıkarmak. En azından şu anda hukuki olarak bir üstünlük sağlanamayacağını görüyorum, ama sanat yoluyla cevap vermete bize yetişemezler!

0
9360
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage