Leica Galeri İstanbul, 8 Haziran - 5 Ağustos 2017 tarihleri arasında Arslan Sükan’ın “Prelude” isimli kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Görünürlük-görünmezlik meseleleri üzerine odaklanan Sükan, son sergisinde podyum arkası dakikalara odaklanıyor.
Dünyaca ünlü modaevlerinin podyum arkasındaki yolculuğuna görünürlük-görünmezlik ilişkisi üzerinden ayna tutan Arslan Sükan ile, son sergisi “Prelude” hakkında konuştuk.
Görünen - görünmeyen ilişkisini belli bir estetik ifadeyle anlatırken aynı zamanda sosyolojik bir arka planın varlığından bahsediyorsunuz. Modanın bileşenlerini sorguladığımızda ne gibi sosyolojik problemlerle karşılaşıyoruz ve bunların içinde siz hangilerine özellikle parmak basmak istediniz?
Avrupa’daki önemli bazı dergiler için ilk kez bu kulislere girmiştim, her dergi ya da her fotoğrafçının girebildiği yerler değildi. Müthiş dinamik bir hazırlık devam ederken doğal olarak o atmosferin bir parçası haline geliyorsunuz. Kendimi soyutlayıp sosyolojik araştırma yapmak yerine ben de var olan kurgularla ve kendi içgüdüsel sesimle hareket ettim. Modellerin kıyafetlerinden çok defileye çıkmadan önceki heyecanlarını ve yüzlerine yansıyan çesitli duyguları yakalamaya çalıştım. Sosyal medyanın ve fotoğraf çeken telefonların da olmadığı bir dönemden bahsediyoruz, dolayısıyla belgelenmesi pek mümkün olmayan hikâyelerin içerisinde gezdim.
Sergiye adını veren “prelude” kelimesi, sözlük anlamının ötesinde sizin ve fotoğraflarınız için nasıl bir alt anlam taşıyor?
“Prelude” bilindiği üzere klasik müzik literatüründe ana eser icra edilmeden önce, ona hazırlık niteliğinde konseri başlatan parçadır. Burada doğal olarak bu podyum arkası fotoğrafların podyumdaki esas gösteri öncesindeki hazırlığı yansıtan, büyük ölçüde bir heyecan ve dinamizm barındıran özelliğine vurgu yaptım. Benim de ilk profesyonel çekimlerim olduğundan aslında kendi özelimde sanatçı/fotoğrafçı kariyerimin başlangıcını da çağrıştırabilir.
Uzun süre New York’ta yaşadınız. Bu süreç sanatsal üretimlerinizi ve sizi ne yönde besledi?
Hayata bakış açımı çok genişletti diyebilirim. Herhangi bir iş yapmadan önceki araştırma, disiplin ve sunum yönlerimi çok geliştirdiğini söyleyebilirim. Yaratıcılığın çok fazla olduğu, kolektif bilincin yüksek olduğu bir şehirde yaşayınca ve bir de siz buna açıksanız, sokakta yürürken bile en ufak bir detay sizi besliyor. Her konuda çeşitlilik çok fazla. Herhangi bir konu için araştırma yapmak için gereken imkânların çok olması sizin ister istemez perspektifinizi genişletiyor. Çok farklı alanlarda uzmanlaşmış sanatçıları da yakından takip etmek, onlarla sohbet etmek mümkün oluyor.
“Prelude” serisini oluştururken backstage’lerde oldukça uzun zaman geçirdiğiniz düşünerek sormak istiyorum, bu sürecin nasıl geçtiğinden veya neler yaşandığından bahseder misiniz? Önemli markaların görünmeyen taraflarına şahitlik etmek nasıl bir tecrübe oldu?
Sadece 10-12 dakika süren bir defileden önce yapılan büyük bir hazırlık ve bu hazırlık sırasındaki stres, heyecan ve tansiyonun yüksek olduğu durumlar… Herkesin kendi işini yetiştirmek için kıyasıya çalıştığı ve sonunda hissedilen büyük bir rahatlama hissi, hemen hemen her defilede yaşanan durumlardı. İlk defa bir iş olarak fotoğraf çekiyordum ve öyle bir atmosferde bulunduğum için şanslıydım.
Fotoğrafik kompozisyonlarınızın ögelerini oluşturan malzemenin kurgulanmamış ana ait olduğunu ifade ediyorsunuz fakat ortada güçlü bir temsiliyet ilişkisi var. Modellere dayatılan bir kurgunun içinde onların gerçek karakterlerinin izlerini fotoğraflarda görebilmek veya fotoğraf izleyicisine aktarabilmek ne kadar mümkün?
Kurguladığım bir kare yok, daha doğrusu, kulis içinde olan herhangi bir durum üzerinde herhangi bir kontrolüm yoktu. Dolayısıyla çektiğim karelerin kurguları kendiliğinden oluştu. Bir başka deyişle, o akışın bir parçası halinde, görünmez bir gözlemci gibi o atmosferi kendi perspektifimden yansıttım. Modellerin karakterlerinin izlerinden çok, o anda yaşadıkları dönüşümden kaynaklanan duyguların yüz ve bedenlerine yansıyan durumlarını ön plana çıkartmaya çalıştım.
"While you are surfing" adlı serginizde de akıllı telefonlarla olan ilişkimizi vurgulamıştınız. “Prelude”de de modanın birleşenlerini sorguluyorsunuz. Eleştiri ögesi çalışmalarınızın neresinde konumlanıyor?
“While you are surfing” serisinde eleştiriden çok bir bulgu söz konusuydu. Dijital dünyada gezerken, farkında olmadan bıraktığımız fiziksel izleri ortaya çıkarmıştım. Ortaya çıkan izler aslında farkında olunmadan yapılan dokunuşlardı ama düşündüğünüzde, bu izlerin hepsi arkasında çeşitli hikâyeler barındırıyordu.
“Prelude” serisinde ise herhangi bir bileşeni sorgulamadım. Ne hissediyorsam o an onu çektim. Kuliste olan biten her şey benim kontrolüm dışındaydı, yani herhangi bir kurgu yoktu ve ben sadece bir gözlemci olarak, o an yaşanan durumları kendi perspektifimden yansıtmaya çalıştım. Çalışmalarımda genellikle bir şeyi eleştirmekten çok, bir araştırmacı veya bir dedektif gibi çalışıp, herkesin farkında olmadığı, tanık olmadığı veya dikkatini çekmediği durumları ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Sadece kişisel fikri ön planda tutan ve bir eleştiri boyutunda kalan, başka bir olasılık sunmayan işler ilgimi çekmiyor.
Çalışmalarınız fotoğrafik açıdan genellikle analog tekniği yansıtıyor. Bu tercihin ardındaki motivasyon nedir? Kullandığınız tekniklerin değişkenliğini neye göre belirliyorsunuz?
Benim için tekniğin hiçbir önemi yoktur. Teknik ve estetik hep sonra gelir. Önce fikir gelir ve daha sonra o fikri gerçekleştirmek için en uygun teknik hangisi ise onu kullanırım. Çalışmalarımda sadece analog tekniği kulanmadım. Öyle işlerim de var ama yeri geldiğinde bir telefon ekranını direkt bir tarama aletinin üstüne koyup taradım, yeri geldi sadece internetten indirdiğim imajları kullandım.
Aynı zamanda mimarsınız. Mimari ve fotoğraf disiplinleri arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?
İkinci ve üçüncü boyut arasında gidip gelen ve iki disiplinin gerektirdiği uygulamaları karıştıran yeni olasılıklar yaratmayı seviyorum. Sergilerimi kurarken mekân ile bir ilişki yaratmayı da önemsiyorum.
Gelecekteki projelerinizi hangi yönde sürdürmek istiyorsunuz?
Her zaman ilgimi çeken görünürlük ve görünmezlik meseleleri üzerinde çalışmaya devam ediyorum.