İslami geleneklerden ilham alan, çağdaş sanat üretimini teşvik amacıyla Victoria & Albert Müzesi ve Art Jameel iş birliğiyle düzenlenen “Jameel Ödülü Sergisi” dördüncü kez gerçekleştiriliyor. Sergi 8 Haziran – 14 Ağustos tarihleri arasında Pera Müzesi’nde ziyaret edilebilecek.
Seçki; ödülü kazanan Ghulam Mohammad’in işleriyle beraber 11 finalistin eserlerinden oluşuyor. Sergilenen işler arasında: Cevdet Erek’in anlam kaydırmaları ile kavramsallaşan işleri, Canan’ın sosyal ve politik olarak ilişki kuran güçlü yapıtları ve muhalif sanatçı Rasheed Araeen’in eserleri de yer alıyor. Ödülün kazananını, seçkiyi ve kürasyon politikasını detaylandırmadan önce, ödülün çağdaş sanatın küresel ağı ve politikası hakkında işaret ettiği oldukça ilginç noktalara değinmek gerekiyor. Arap sermayesiyle Batı’nın en köklü kurumlarından Victoria & Albert Müzesi’nin prestijini bir araya getiren şey aslında, çağdaş sanatın sembolik ve ekonomik değer örgütleyebilme becerisi. “Contemporary Islamic Arts” vurgusu ile Batı modernizminin ötekileştirdiği islam kültür mirası, küresel sanat sahnesinin beslendiği mevcut bir kaynak olarak itibarının iade edilmesini istiyor.
Aynı zamanda Batı mirası üzerine kurulu çağdaş sanat da üretim, dolaşım ve tüketim mekanizmalarını genişletmiş oluyor. Art Jameel girişiminin ve 25 bin sterlinlik ödülün en anlamlı yanı ise Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerindeki sanatçılar için söylem ve iş üretme platformu sağlaması. Mohammed kazandığı ödülün hayatında yaratacağı farkı şöyle açıklıyor: “Pakistan’da doğduğum köyde düzgün bir sanat eğitimi almama olanak yoktu bunu yapmak için burs buldum ve Lahore’ya göçtüm. Bugüne kadar sadece yerel gurup sergilerinde yer alabildim ödülün işlerimi uluslararası bir izleyiciye ulaştıracağını düşünüyorum”. Mohammed’in minyatür ve kaligrafiden referans alan kağıt kolajlardan oluşan beş eseri, emek ve yoğun üretim tekniği ile izleyicide şaşkınlık yaratıyor.
Seçkideki eserlerin verdiği toplu resme bakıldığında ise çağdaş sanatın kodlarını ustaca kullanan, küresel beğeniyle kolayca iletişim kurma arayışında, kuvvetli bir görsel gramer çıkıyor karşımıza. Hat, minyatür, bezeme gibi teknikler, geometrik desenler halılar yani İslam’ın yaygın olduğu coğrafyalarda gelişen geleneksel estetik form ve üretim biçimleri, bu çağdaş gramer içerisinde kurgulanarak küresel beğeniyle uzlaşmış. Örneğin; İran mimarisinde çok yaygın olan üçgen gibi temel bir formdan hareketle ulaşılan geleneksel sofistike geometriler, Sahand Hesamiyan’ın Çivi(2012) ve Halvet(2014) isimli eserlerinde tekrar ederek ilginç formlara evrilmiş. Ancak ortaya çıkan etkileyici kütleler, boyut hacim ve madde somutluğuya, geleneksellikten ötede, minimalist bir heykelin nihai özelliklerine bürünmüşler. Adeta sergideki eserlerde İslami estetiğin unsurları, Batı modernizminin üstüne kurulan evrensel bir çağdaş sanat diline tercüme edilmiş. Lara Assouad’ın Modüler Arap Alfabesi’nde(2015) sergilediği harflerde de bunun izlerini sürmek mümkün. Harfler geleneksel hat uslüplarının biçimsel soyutlanması ile elde edilmiş. Sanatçı Arap yazısını tarih ve geleneğinden soyutlayarak genç bir hedef kitle için anlaşılır kılmaya çalıştığını söylüyor. Rasheed Areen ise İslam’ın kullandığı tarihsel geometri ve soyutlamaları kullanmak için Batı’nın 20.yy’ı beklemesi gerektiğini düşünüyor.
Seçkideki eserlerde görülen açığa düşen farklı kültürel algılarla “uzlaşabilme” yetisi, “tercüme edilebilir”lik stratejileri veya Arap sermayesinin çağdaş sanatın dolaşım ağında güçlenmesi kadim İslam estetiğinin küresel sahnede itibar kazanmasında rol oynar mı? Sergi, sorunun yanıtını pratikte bizzat deneyimleme fırsatı sağlıyor.