Nesnelere yaklaşırken sergilediğimiz davranışların arkasındaki niyet ile ilgilendiğini söyleyen Çağla Ulusoy, Versus Art Project ile birlikte Danimarka / Kopenhag’taki Enter Art Fair’da yer aldı. Sanatçı ile üretim pratiği, fuarda yer alan son serisi ve gelecek projeleri üzerine sohbet ettik.
Çağla Ulusoy, fuar kapsamında yer alan Fruit Abundance adlı resim dizisinde barındırdıkları sembolizmi, mitolojik anlamları ve doğurganlıkla ilişkilerini düşünerek meyvelerin özleriyle vakit geçiriyor. Seriden yeni işleri izleyiciyle buluşturacak olan sanatçının niyeti bizi yavaşlatmak, zaman ve mekân içinde kendi ölçeğimizi düşünmemizi sağlamak, tefekkür ile “ağırlık ve hafiflik” kavramlarını deneyimlemek.
Çalışmalarınızda nesneler ile kurduğumuz ilişkiyi yorumluyorsunuz. Bu ilişki üretimlerinize nasıl yansıyor?
Nesnelerin karakterleri ve semiotik referansları ile ilgileniyorum ve bu özellikleri iki boyutlu bir yüzeye taşımaya çalışıyorum. Çevremdeki objeler, kumaşlar, mimari yapılar ya da sokakta gözlemlediğim ilişkiler (nesne değil) ilham kaynağım oluyor. Nesnelerin bir araya geldiklerinde gözlemlediğim bu ilişkiyi dönüştürüp yeni bir kontekste renk ve doku aracı ile tekrardan var etmeye çalışıyorum.
Meyve ya da çiçeklere ait olduğu tahmin edilen detaylar üretimlerinizin önemli figürleri arasında yer alıyor. Çalışmalarınızda bu figürlere yüklediğiniz anlamlar nelerdir?
Meyve ve çiçeklere olan ilgim pandemi sürecinde başladı. Meksika’dan yeni dönmüştüm, renklere olan merak ihtiyacımı renk cümbüşü olan Türk manavlarında buldum.
Aynı dönemde bir belgeselde izlediğim, insanların ve bazı hayvanların bizim gördüğümüz renk skalasını görebilmelerinin nedeninin meyvelerin hamını olmuşundan ayırt edebilmesi için olduğunu öğrendim.
Kullandığım meyve figürlerini sadece resmedilen meyve olarak değil, tuvalin yüzeyinde oluşan bir form ve renk çalışması olarak görüyorum.
Kültürlerarası yaşamınız üretimlerinize de yansıyor diye tahmin ediyorum. Nasıl etkilerini görüyorsunuz?
Sıkça ülke değiştirip seyahat eden bir ailede büyüdüm. Sonradan fark ettim ki ancak bir yerde uzun yaşarsam oranın kültürünü tümüyle benimsiyebiliyorum. Yaşayıp deneyimlediğim, vücut dilim ve görsel belleğimi oluşturmuş bir düşünceyi, duyup deneyimlemediğim düşüncelerden daha doğal ve samimi bir şekilde yansıtabildiğime inanıyorum.
İşlerinizde rahatsızlık, merak ve aşinalık duygularının önemli bir yeri olduğunu söylüyorsunuz. Bu duygular ile çalışmalarınız arasında kurduğunuz diyaloğu sizden dinleyebilir miyiz?
Genelde merak duyduğum nesneler bende bu duyguları tetiklediği için dikkatimi çekiyor. Yaşanmışlık, dramatik bir varoluş hissedebilmek istiyorum etrafımı saran nesnelerden. İşlerimde de bu hissiyatı oluşturmaya çalışıyorum çoğunlukla.
Yüzeyde bir çelişki oluşabilmesi için uğraşıyorum, bu çelişki oluşana kadar süreç benim için çok yıpratıcı olabiliyor. Sürecin yoğunluğu ise sonuca yansıyor. Bunlar dayatmaya çalıştığım duygular değil, süreç boyunca gerçekten maruz kaldığım hisler. Resim süreç içinde değiştikçe boya katmanları artıyor ve verdiğim savaş yüzeyden okunabiliyor. İzleyicinin keşfetmesi gereken bir arkeolojik kalıntı gibi.
Enter Art Fair kapsamında Fruit Abundance serinizden eserleriniz sergilendi. Bu serinin konusu nedir?
Fruitful Abundance serisinin fikri pandemi döneminde, evdeki atölyemden çıkıp sadece manava markete gidebildiğim günlerde başladı. Meyve seçerken onlarcasının arasından birkaç tanesini uzunca elleyip çevirerek “işte bu!” diye düşündüğüm bir anda kendimi yakaladım.
İçgüdüsel ama bir o kadar da elimde tuttuğum nesnenin doğru olan olduğundan emin olduğum bir an. Aynı çalışırken aldığım kararlar ve işin bittiğine emin olduğum anlardan biri gibi. Bende bu anın peşinden koşma isteği uyandı ve bir seri meyve konulu iş ortaya çıktı.
Detaylar, dokular, sembolizm, sezgisellik üretimlerinizin öne çıkan özellikleri arasında yer alıyor. Son serinizde mitoloji ve doğurganlıkla bir bağ kuruyorsunuz. Bu bağı nasıl anlamlandırırsınız?
Genelde bir seri üzerinde çalışırken bütün merak odağım serinin konusu etrafında dönüyor. Bu süreç çok uzun sürebiliyor. İzlediğim filmlerden okuduğum kitaplara kadar hep gözüm o konuyu arıyor. Meyvelerin hem mitoloji ve din hem de sembolik olarak kadın ve doğurganlıkla olan ilişkisinin beni etkilediği bir dönemdi. Birkaç işimi bu konular ile ilgili ürettim.
Gelecek projeleriniz arasında neler yer alıyor?
Eylül başı Portekiz’de “Pada X Turps artist residency” programına katılıyorum. Dünyadan kısıtlı ressamın kabul edilip ikamet ettiği ve kişisel stüdyolarda üretip sonunda sergi açtıkları bir aylık bir program. Orada başlayacağım yeni bir projeyi İstanbul’a taşıyıp ileriki olası sergiler için çalışmaya devam ederim diye düşünüyorum.