Bu sene 4. Uluslararası Çanakkale Bienali gerçekleşti; Çanakkale'nin Türkiye kültür sanat dünyasındaki yerini nasıl görüyorsunuz?
Çanakkale, tarihsel ve kültürel olarak antik çağlardan bugüne, farklı katmanlarda Türkiye ve dünyanın ortak mirasına ait değerlerin taşıyıcısı olan bir kent. Coğrafi olarak da Balkanlar-Anadolu, Ege-Karadeniz aksında önemli bir geçiş noktası. Tüm bu özelliklerine, güçlü ve etkin sivil toplumu, özgürlükçü kamusal ortamı ve kent merkezinin nüfusunun yaklaşık üçte birini oluşturan üniversite öğrencilerini de eklersek, sanat üretimi ve paylaşımı için oldukça elverişli bir ortam sağladığı görülebilir.
Çanakkale’nin Türkiye kültür-sanat dünyasında özgün bir konumu olduğu söylenebilir. Mevcut sanat altyapısı yeterli denebilecek ölçüde değil fakat sanat üretimlerine ilgi çok fazla. Kente dair karar mekanizmalarına müdahil olan, kenti ilgilendiren konularda ortak değerler ve yaşam kültürü üzerinden söz söyleme, tartışma ve bir arada hareket etme geleneği olan bir sosyal yaşam pratiği hakim burada. Yerel yönetim de Çanakkale’nin kültürel üretimini ve kimliğini geliştirmeyi öncelikleri arasında sayıyor ve bu yönde çalışmalar yürütüyor.
Bu kültür sanat ortamında 1. Çanakkale Bienali'nden günümüze bienalin gelişimi nasıl oldu? Neler değişti?
Çanakkale Bienali İnisiyatifi (CABININ) Çanakkale merkezli, kâr amacı gütmeyen, farklı alan ve meslek gruplarından katılımcıların birlikteliğinden oluşmuş bir inisiyatiftir. Sanata, kültüre dair bir düşünce ve aktivite üretim platformu olarak, 2006 yılından bu yana başta Çanakkale Bienali olmak üzere, sosyal fayda ve sorumluluğa dayalı, ulusal ve uluslararası katılımlı etkinlikler düzenliyor. CABININ, ilgi alanı gereği, faaliyetlerini çağdaş sanata yoğunlaştıran ve Çanakkale’de on yıldan uzun bir zamandır sanat kültür hayatını artan bir ivmeyle etkileyen yerel bir sivil toplum hareketi. Gelinen noktada CABININ, ilk günden bu yana, çağdaş sanatın merkezde tutulduğu, toplumun farklı kesimleriyle ve gönüllülük esasıyla yürüyen programlı ve bütünlüklü bir yaklaşımla sürdürülen çalışmalar, Uluslararası Çanakkale Bienali’ni kentin kültür sanat hayatını belirleyen ve uluslararası düzleme taşıyan bir etkinlik konumuna taşıdı.
Basın bülteninde de belirttiğiniz gibi bienalin amaçlarından biri de Çanakkale'yi uluslararası bir merkeze dönüştürmek. Bu bağlamda bienalin yurt içi ve yurt dışında görünürlüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bienalin sadece açılışına, sanatçıları saymazsak Çanakkale dışından 250'ye yakın yerli ve yabancı konuk katıldı, bunun önemli bir kesimi de basın mensubu ve sanat profesyoneliydi. Açılıştan sonraki süreçte de kent dışından çok sayıda ziyaretçimiz oluyor, hatta sergi süresini uzatmamızı talep edenler bile var. Gelen tüm bu ziyaretçiler, bienal kadar kentin potansiyellerini de görme fırsatı buluyor ve her seferinde daha da artan bu ilişkiler ağı, Çanakkale’yi uluslararası bir kültür kentine dönüştürmek yönündeki arzumuzu besliyor. Önümüzdeki yıllarda Akdeniz havzasında önemli bir merkez konumuna gelebilir Çanakkale.
Ayrıca bu sene iki önemli gelişme yaşandı: Uluslararası Çanakkale Bienali, dünya bienaller haritasına girdi, aynı şekilde geçen sene kurulan ve hâlihazırda dünyanın en önemli bienallerinin üyesi olduğu Uluslararası Bienaller Birliği’ne üye oldu ve temmuz ayında Berlin’de düzenlenen ilk genel kurula katıldı. Böylece uluslararası ağlara eklemlenme anlamında oldukça verimli bir sene geçirdik diyebiliriz.
Bienalin başlığı 'Savaşın Sonunu Yalnızca Ölüler Görür" Birinci Dünya Savaşı'nın 100. yılında savaşların etkilerini yeniden değerlendirmeyi hedefliyorsunuz. Kavramsal çerçeveyi belirleme süreciniz nasıl gelişti?
Kavramsal çerçeve mekân ve zamana odaklanarak oluşturuldu. Antik çağlardan bugüne savaşlarla anılan bir kent Çanakkale ve etkisi hala hissedilen bir savaş olan Çanakkale Savaşları 1. Dünya Savaşı’nda yaşandı. Tarihsel olarak milatlar, yıldönümleri, hafızayı tazelemek, süreci değerlendirmek, hatırlamak ve yüzleşmek için vesile oluyor. Biz de 1914-2014, 1. Dünya Savaşı’nın yüzüncü yılı vesilesiyle, çağdaş sanat bağlamında böyle bir alan açmak istedik. Savaşın başladığı 1914 yılını sıfır noktası alarak, yüz yıl öncesinden başlayıp günümüze kadar, farklı zaman ve mekânlarda, siyasi, sosyal, ekonomik ve ekolojik bağlamlarda savaş-çatışma-yüzleşme-barış-hatırlama süreçlerine dair çağdaş sanat üretimlerinden bir seçki oluşturmayı amaçladık.
Özellikle doğası itibariyle oldukça duyarlılık gerektiren böyle bir kavramsal çerçeve ile çalışırken zorlandığınız anlar oldu mu?
Aslında bu kavramsal çerçeveyi oluşturduğumuzda, ülke ve dünya gündemi henüz bu kadar savaş ve çatışma atmosferi ile belirlenmiş ve kuşatılmış değildi. Gerçekten de bienalin açılışı yaklaştıkça, özellikle coğrafyamızda yoğunlaşan savaş ve çatışma ortamı, bizi öncelikle duyarlı bireyler olarak oldukça etkiledi. Biz sosyal ya da tarihsel, bilimsel bir gerçeklik iddiası peşinde değiliz. Bugün herkesin hemfikir olabileceği en temel mesaj, savaşın kazananının olmadığı ve her halükarda yıkım getirdiği gerçeği. Biz de hem sanatçılarla, hem de kentlilerle bu temel insani durum etrafında buluştuk. Çağdaş sanat üretimleri üzerinden “savaş” olgusuna, bireysel, toplumsal etkilerine, kolektif hafızasına, farklı coğrafyalardan sanatçıların benzer duyarlılıklarının buluşacağı ortak bir yaratım zemini oluşturmaya odaklandık.
Ayrıca savaşa katılmış bütün ülkelerle iletişim ve işbirliği halindesiniz. Bu süreçte ne tür işbirlikleri doğdu?
Burada kültür diplomasisi denen alandan söz etmek lazım.
1. Dünya Savaşı’nın aktörü olmuş ülkelerde 1914-18 yüzüncü yılı bağlamında ulusal ajanslar kurulmuş ve konu bu ülkelerin kültür politikalarının gündemine oturmuş durumda. Bienalin temasıyla ilgili olarak iletişime geçtiğimiz ülke temsilcilikleri bizi büyük bir ilgiyle karşıladı ve kendi ülkelerindeki mevcut kurumsal yapılar, proje ve etkinlikler konusunda açılım getirdiler.
Örneğin hem Fransız Enstitüsü hem de Goethe Enstitüsü, Fransız – Alman “Birinci Dünya Savaşı’nın Hatırlattıkları” isimli sinema projelerinden bir seçki önerdi ve biz de film gösterim programımıza bu filmleri dahil ettik. Yine, British Council’in Londra’daki koleksiyonundan Douglas Gordon’un bizzat Birinci Dünya Savaşı döneminden bulunmuş görüntülerden ürettiği eserini göstermemizi sağlaması çok değerli bir katkı oldu. Tabi bu tarz etkinliklerde çok yaygın olan şekliyle, o ülkelerden davet ettiğimiz sanatçıların üretim ve katılımlarını da desteklediler.
Bienale özellikle küresel savaş ve barış süreçlerini değerlendiren işler üreten sanatçılar davet ettiniz. Sanatçı seçimlerinizi yaparken kriterleriniz var mıydı?
Tabi bahsettiğiniz gibi savaş ve çatışma süreçlerine duyarlı işler üreten, kendi bölgelerinin tarihi ya da öz yaşamlarından hareketle bu hafızaya bakan sanatçılara odaklandık. Militarizm, savaş, propaganda, ulus-devlet aygıtları, ölüm, sosyal ve çevresel etkiler gibi farklı bakış açılarını bir araya getirmek istedik. Sanatın gerçekliği farklı şekillerden ele alma ve gösterme, bu yolla uyarma, düşündürme, yerleşik kalıpları ve algı süreçlerini sarsma noktasındaki dinamiklerini harekete geçirecek bir bağlam oluşturmayı hedefledik. Tarihsel olarak da son yüzyılın savaş coğrafyalarına baktık. Örneğin Balkanlarda yaşanan savaş ve parçalanma süreci, çift kutuplu dünya düzeninin kuruluş ve yıkılış sancıları, Ortadoğu’nun bitmek bilmeyen savaş ve çatışma ortamı içerisinden çıkan sanatçılar ve yapıtlarını bienale dahil ettik.
Doğtaş tarafından tahsis edilen üç katlı mobilya mağazasını ana mekân olarak kullanıyorsunuz. Ayrıca Korfmann kitaplığı, Eski Ermeni Kilisesi, Mahal Sanat ve civarındaki depolar da bienalin parçası. Bu mekânları nasıl seçtiniz?
Çanakkale’de bu çapta bir etkinlik için hazır bir altyapı, sanat müzesi ya da kültür merkezi yok. Dolayısıyla Bienal her seferinde kendine alternatif mekânlar bulmak, buraları sergilerin ihtiyaçları doğrultusunda düzenlemek durumunda kalıyor. Bunun getirdiği iş yükünün haricinde açtığı imkânlar da yok değil. Doğtaş tarafından tahsis edilen bu mekân, birkaç yıldır boş duran üç katlı bir eski mobilya mağazası. Yapısal olarak sergilemeye çok uygun bir alan sağladı bize.
Bunun dışında kentin mevcut mekânlarını da değerlendirdik. Tüm bu çalışmaların şöyle bir çıktısı oluyor; kentteki mevcut yapıların nasıl işlevlendirilebileceğiyle ilgili modeller, alternatifler de sunulmuş oluyor. Örneğin geçen bienallerde kullanılan ve o zamanlar atıl ve kısmen yıkık durumda olan Er Hamamı, bu sene kentin seramik müzesi olarak hizmete girdi. Bahsettiğimiz Korfmann Kütüphanesi de atıl bir eski tütün deposuyken, yine geçen bienallerde kullanıldığında ilgi çekti ve bugün kentin arkeoloji kütüphanesi olarak işlev görüyor.
Geçen senelerden hatırladığımız Bienal Genç, Bienal Çocuk ve Bienal Engelsiz programlarına ek olarak bu sene bir de "Bienaldeyiz" kadın girişimi başlıyor. Bu programlar çerçevesinde bienal izleyicilerini neler bekliyor?
Bienal programları, farklı kesimlerin sadece izleyici olmayıp, bienale nasıl etkili ve etkin bir şekilde dahil edilebileceği konusunda yürüttüğümüz çalışmalardan çıktı. Bunların bazıları bizim girişimimizle oldu fakat bazıları da kendi talepleriyle bienale dahil oldular. Örneğin bienal engelsiz, engelli bireyler alanında çalışan uzmanların ve sivil toplum oluşumlarının, sanata engellilerin erişimi konusundaki talep ve hassasiyetlerinden doğdu. Bu doğrultuda sergi mekânlarının engellilerin erişebileceği şekilde düzenlenmesi, yapıt etiketlerinin Braille ile yazılması, mekânların kabartma planları, rehberli turlar gibi uygulamalarla, bienal etkinlikleri imkânların elverdiği oranda “engelsiz” hale geliyor. Çocuk ve gençlere dönük rehberli turlar ve atölye çalışmaları artık bir gelenek haline geldi; bu sene de kentteki tüm ilkokul ve ortaokullardan çocuklar bienali rehberler eşliğinde geziyor.
Bienaldeyiz kadın girişimi ise bu sene oluştu ve kadınları sürece dahil etti. Bienalin teması etrafında buluşan ve bununla ilgili sosyal-kültürel proje ve eylemler geliştiren kadınlar temmuz ayından itibaren bir seri faaliyet içerisine girdi. Bunların sonuncusu kadınların geliştirdiği “Barış Örtüsü” eylemiydi. 11 hafta süren atölyelerde, 200 kadar kadının evlerinden getirdiği beyaz dantel parçalarından kocaman beyaz bir örtü üretildi ve bununla Çanakkale’nin merkezindeki savaş topunun üzeri örtüldü. Savaşı simgeleyen ve uzun zamandır kent merkezinde sergilenmesi tartışmalara konu olan bu topun üzerine beyaz dantellerle örterek barış mesajı veren kadınların bu eylemi, büyük yankı buldu.
İleriye yönelik Çanakkale Bienali'ne dair ne tür planlarınız var?
İleriye dönük olarak, Uluslararası Çanakkale Bienali ve CABININ’in kurumsal yapısının güçlendirilmesi için çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam edecek. İnisiyatif bünyesinde tartışarak, önümüzdeki bienalin yapısı ve içeriğiyle ilgili çalışmalara başlayacağız.
Önümüzdeki süreçte, hedeflerimizden biri de bugüne kadar Bienal kapsamında üretilen ve sergilenen yapıtları, yani bienalin koleksiyonunu bir araya getirebileceğimiz, saklayabileceğimiz ve sergileyebileceğimiz bir merkez oluşturmak. Böylece bienalin kendi hafızasını korumak ve görünür kılmak öncelikli hedeflerimiz arasında.