15. İstanbul Bienali arifesinde, bienal kapsamında düzenlenen pek çok sergiden biri olan ve ilk olarak geçtiğimiz bahar aylarında Los Angeles'ta sanatseverlerle buluşan Diana Thater sergisi "A Runaway World - Kaçak Dünya" sezonun en dikkat çeken etkinliklerinden biri. 16 Eylül-18 Şubat tarihleri arasında Borusan Contemporary'de görülebilecek olan seçki, izleyiciyi şehir yaşamının kaosunda kaybolan önemli bir konuyu tartışmaya davet ediyor.
Soyu tükenmekte olan hayvanlara ve özellikle insan ve insan olmayan arasındaki ilişkiye odaklandığı çalışmalarıyla izleyiciyi farklı bir dünyaya çağıran Thater, gelenekselin dışında ürettiği eserleriyle insanın doğa ve diğer canlılara karşı nasıl bir tehdit oluşturduğunu gözler önüne seriyor. Biz de Diana Thater ile serginin küratörü Kathleen Forde'un da katılımıyla dünya üzerinde kalan son Kuzey Beyaz Gergedanı Sudan'ın hikâyesine konuk olduğumuz bir sohbet gerçekleştirdik.
Yasa dışı avlanma tehlikesiyle karşı karşıya olan hayvanlara odaklandığınız çalışmalarınız, "A Runaway World" başlığıyla 15. İstanbul Bienali kapsamında Borusan Contemporary'de sergileniyor. Bu konuya ve genel olarak ekolojiye ilginiz ne zaman ve nasıl ortaya çıktı?
İnsan ve hayvanlar arasındaki ilişki her zaman ilgimi çekmiştir. İnsanlar ve yaşayan diğer her şey arasındaki ilişki... İnsanlar ve bizim tabirimizle "diğerleri" olan dünyadaki diğer canlılarla... Yani, benim için hayvanlar "diğer" olarak nitelediklerimizdir. Çünkü onlar bu dünyada iletişim kuramadığımız tek varlıklardır. Bu yüzden onlarla ve doğayla kurduğumuz ilişkiyle çok ilgileniyorum. Bu konuya olan ilgim ise çocukluğumda başladı. Çocukken filmleri ve hayvanları çok severdim. Bir sanatçı olduğumdaysa, tüm bunları bir araya getirip çalışmalarımı bu şekilde şekillendirmeye karar verdim, yani çalışmalarımı ilgi alanlarımdan ürettim.
Sergide beş adet video temelli enstalasyon çalışmanız bulunuyor. Bu çalışmaları nerede ve hangi hayvanlarla kaydettiniz?
Hayvanlar sergide bulunan üç çalışmada yer alıyor. Radical as Reality adını verdiğim ilk çalışma, dünyada kalan son erkek Kuzey Beyaz Gergedanı olan Sudan ile yapıldı. Sudan öldüğünde tüm türün nesli tükenmiş olacak ve bu beni inanılmaz derecede üzüyor.
Çalıştığım diğer hayvan ise Kenya'da, Chyulu Tepeleri adı verilen bir yerde yaşayan yetişkin erkek fillerdi. Sudan da Kuzey Kenya'da yaşıyordu. Fillerse Kilimanjaro Dağı'nın hemen arkasında, Güney Kenya'dalardı.
Vahşi yaşamın içinde hayvanlarla çalışmanın zor tarafları var mıydı?
Vahşi yaşamın içinde hayvanlarla çalışmak gerçekten çok zordu. Özellikle de bir ekibe sahip olmak için gerekli paran yoksa... Bu durumda sahip olduğun tüm ekipmanı kendin taşıman gerekiyor. Orada bir çadırda kalıyordum ve tüm ekipmanımı kendim taşıyordum. Benimle çalışan bir sinematograf ya da fotoğrafçım yoktu. Şanslıyım ki eşim bir sanatçı ve fotoğrafçı, o da benimle birlikte seyahat ediyor ve bu konularda çok iyi olduğunu düşünüyorum. Çalışmalarda yardımcı yönetmen olarak bana çok destek oldu.
Örneğin problem yaratan durumlardan biri şuydu; Kenya gibi bir yerde çalışıyorsanız, Afrika'da insanların çok kullandığı küçük uçaklara biniyorsunuz; çünkü bu uçaklarla seyahat etmek çok daha kolay. Ama yaklaşık 70 kilogramlık bir kamera ekipmanıyla bu uçaklara binmek çok zor. Küçük uçaklar bu ağırlığı taşıyamayacağı için bizim de belli türde uçaklar ve elektrik bulmamız gerekti. Tüm bu işler gerçekten zordu fakat yine de çalıştık, zamanla alıştık da.
Genellikle insanlar, insan olmayanlar ve onların yaşam alanları arasındaki ilişkiye odaklanan enstalasyonlar üretiyorsunuz. Bu üçünün arasındaki ilişki ekoloji, estetik ve sanatsal pratikler bağlamında nasıl yorumlanabilir?
Çalıştığım özneler aslında nadiren sanatın birer objesi oluyor. Fakat şimdilerde insanların ve sanatçıların hayvanlarla ve doğayla daha fazla diyalog içine girmesi beni büyülüyor. 19. yüzyılda doğal yaşamı ve manzaraları resmeden pek çok sanatçı vardı. Ama 20. yüzyıl, sanatın içinde hayvanlara pek fazla yer vermedi. Ben bu konuda gerçekten çok kararlıyım. Sadece kim olduklarını ya da dünyada nasıl yaşadıklarını anlama konusunda değil, öznelliklerinin özünü anlama konusunda da çok istekliyim. Aslında ilgilendiğim temel şey birer varlık olarak kim oldukları denebilir.
Estetiksel anlamda, benim için doğadan daha güzel bir şey yok. Ben de doğayı aslında olduğu kadar güzel bir şekilde betimlemeye çalışıyorum. Onu bu şekilde aktarmak gerçekten çok zor bir iş ama bunu yapmaya çalışıyorum.
Hayvanların öznelliği (Animal Subjectivity) hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Aslında çalışmalarım için en önemli soru bu. Hayvanları insanlara benzeterek anlamak benim yapmak istediğim şey değil. Yapmak istediğim şey gözlemlemek ve davranışlar üzerinden öğrenmek. Onların davranışları, insanlarda olduğu gibi bana onların kim olduğunu anlatıyor. Davranışların, ifadelerin, hareket ediş şeklin, diğerlerine ve dünyaya olan tavrın bana senin kim olduğunu söylüyor ve bu özellikle fillerle yaptığım çalışma için çok önemliydi. A Runaway World adını verdiğim eserde bütün fillerin birbirleriyle olan ilişkisini görüyorsunuz. Küçük ve büyük filler var; büyükler küçüklere yollarından çekilmelerini söylüyor ve biri birine vuruyor... Aralarındaki dinamiği gözlemlemek gerçekten çok ilginçti. Tabii ki Sudan'ın durumu bu açıdan çok üzücü çünkü Sudan dünyada kalan son Kuzey Beyaz Gergedanı olduğu için etkileşime girecek kimsesi yok. Dünyada türünün son örneği olarak kalmak gerçekten büyük bir trajedi.
Kathleen Forde: Peki hayatının kaç yılını böyle geçirdi?
Tüm hayatını. Sudan bir Çek hayvanat bahçesinden geldi. Bir gün çoğalacakları düşüncesiyle doğada kalan son üç kuzey beyaz gergedanını almışlar, fakat doğada herhangi bir dişiyle daha önce hiçbir etkileşimi olmamış.
K.F.: Peki ailesine ne olmuş?
Ölmüşler... O Sudan'da yakalandığı için adı Sudan konmuş.
K.F.: Herhangi başka bir hayvanla bir arkadaşlığı olmuş mu?
Aslında Ringo adında bebek bir gergedanla arkadaş olmuştu. Ringo kurtarılmış ve adı Ringo Starr'a ithafen konulmuş. Annesi onu reddetmiş ve onu Sudan'ın yanına koymuşlar. Ringo her zaman Sudan'ın etrafındaydı, onunla oynayıp onunla uyuyordu. Ama maalesef iki yaşındayken öldü.
K.F.: Yani sadece iki yıllık bir hayatı oldu... Bunları soruyorum çünkü böyle bir yalnızlığı hayal etmeye çalışıyorum.
Ama Sudan'la çalışmamın diğer bir sebebi de 24 saat boyunca onu koruyan muhafızların olmasıydı. Eğitimli ve silahlı muhafızları vardı ve tek görevleri onu korumaktı.
K.F.: Peki onlara bir bağlılık gösteriyor muydu?
Evet. Muhafızlar ve Sudan arasında olan bağ ilgimi çekti. Gerçekten çok ilginçti çünkü muhafızlardan biri sadece işini yapıyordu. Ama diğer muhafız, Damian, gergedanı havuçla besliyordu. Gergedanların arka bacaklarından kaşınmayı sevdikleriklerini biliyordu ve Sudan'ı kaşıyordu. Bir muhafız sadece işini yaparken diğeri gergedanı gerçekten seviyordu.
Aslında söylemek istediğim temel nokta şu ki, hayvan öznelliğini ancak gözlem yaparak anlayabiliriz çünkü hayvanlarla çalışırken yapmaya elverişli olduğumuz tek şey gözlem. Ama onları gözlemlerken, karmaşık görünen davranışları gerçekten de karmaşıktır. Karmaşık görünen dilleri de aslında karmaşıktır. Örneğin filler sadece diğer fillerin duyabileceği, ses hızının altında bir frekansta guruldama gibi sesler çıkarıyorlar. Jest ve mimikleri var, her zaman birbirlerine dokunuyor, birbirlerini hissediyor ve hortumlarını birbirine doluyorlar. Bu davranışları gözlemleyerek onların kim olduklarını söyleyebiliriz. Bu da benim ilgi alanım. Ve tabii ki görsel sanatlar aslında tamamen gözlemlemekle ilgili. O nedenle de bu işi gözlemle yapmak gerekiyor.
Sizce sanatsal pratikler insanın doğaya ve hayvanlara karşı oluşturduğu tehdit konusunda bir farkındalık yaratmak için önemli bir araç olabilir mi?
Aktivizm kadar direkt bir öneminin olduğunu düşünmüyorum. Çünkü sanat aktivizm kadar direkt değil. Ama sanatın farklı bir kitle için bir bilinç oluşturabilme kapasitesi var. Yani şöyle demeliyiz ki, Sudan çok önemli çünkü onun türü ekosistemimiz için önemli ve çünkü o güzel ve değerli. Onun varlığı ve öznelliğinin yok oluşu dünya için büyük önem taşıyor, onun benliğinin kaybı herkes için bir kayıp demek. Yani sanat bu şekilde bir farkındalık yaratabiliyor. Ama ben sanat yoluyla yapılan direkt bir aktivizmle ilgilenmiyorum. Ben daha farklı bir bilinç oluşturmakla ilgileniyorum.
İşleriniz zaman, mekân ve hareketli imgenin (moving image) kesişim noktasında yer alıyor. Bu kavramlar ve birbirleri arasındaki ilişki sizce neden önemli?
Biz zamanın ve mekânın içinde yaşıyoruz. Zaman ve mekân üzerine düşünmek ise büyük ihtimalle insanların yapabildiği en zor şeylerden biri. Dışında değiliz, zamana ve mekâna dışarıdan bakamıyoruz. Her zaman içinde ve onlarla beraberiz. Bu iki kavram, hakkında konuşmanın en zor olduğu kavramlardan ama ben bu kavramların hareketli imge ve enstalasyon ile beraber konuşulabildiğini fark ettim. Hareketli imgeleri bir enstalasyon düzeneğine yerleştirmek, işgal ettiğin mekân ve zaman üzerine düşünmene olanak tanıyor. Aslında hareketli imgenin diğer bir adı zaman temelli medya. Hayat da aslında zaman temelli bir medyadır. Bu parallellik de gerçekten ilgimi çekiyor.
Enstalasyon çalışmalarınızda ışık ve renkleri manipule ederek alışılmışın dışında eserler ortaya koyuyorsunuz. Bu manipulasyon ile videodaki geleneksel anlatı formu arasındaki lişkiyi nasıl yorumlayabiliriz?
İnsanlar video ve filmin anlatı temelli bir medya olduğunu düşünüyor. Ama video ve filmin anlatı içermesi gerektiğine dair ne bir kural ne de bir sebep var. İnsanların böyle düşünmesinin sebebi aslında video ve filmin zaman temelli olması ve filmden önce var olan tiyatro, roman ve sözlü hikâye gibi zaman temelli medyaların giriş, gelişme ve sonuç kısımlarından oluşmasıdır. Film icat edildiğinde tabii ki var olan teatral modelden yararlanıldı. Ama ben zamanın soyutlanması ile ilgileniyorum. Çünkü hareketli imge aslında zamanın imgeleridir denilebilir. Yani zamanı anlatısal olmayan bir biçimde manipule edersek döngüsel ya da katmanlı bir yapı elde edilebilir. Zamanla çalışmanın lineer ya da anlatısal olmayan pek çok yolu var. Ben de girişi, gelişmesi ve sonucu olmayan bir zaman soyutlaması ile ilgileniyorum.
İstanbul Bienali kapsamında düzenlenecek diğer sergilere bakma fırsatınız oldu mu?
Şimdiye kadar maalesef fırsatım olmadı ama dört gözle bekliyorum.
Şu anda yeni bir proje üzerinde çalışıyor musunuz? Bize biraz detay verebilir misiniz?
Evet, şu anda Kuzey Kutup Dairesi'nde kutup ayılarıyla yaptığım bir projenin başlangıç aşamasındayım. Nasıl sonuçlanacağını bilemediğim için daha fazla detay vermesem daha iyi olur.