Ömer Tunca, heykel disiplini üzerindeki çalışmalarına İstanbul'daki atölyesinde devam ediyor. Tekrar ve çokluk detayları üzerinde yoğunlaştığı hassas üretimleriyle dikkat çeken sanatçının çalışmaları şu anda “Metastaz” adlı grup sergisinde yer alıyor. Sanatçının sergide yer alan CEO/ The Boss adlı işi, kapitalizmin önemli aktörleri olan iş adamlarını eleştirel bir dille ele alıyor.
Ömer Tunca’nın çoğu yapay reçine, metal ve bronz malzemeden ortaya koyduğu heykellerin her biri farklı bir hikayeye yönlendiriyor bizi. Çoğunlukla da sorgulayan ve eleştiren hikayelere... Sanatçı bunu yaparken sıklıkla “tekrar” yöntemine başvurduğunu belirtiyor. Nasıl mı? “Küçük ölçekte modellenerek çoğaltılan birim tekrarların bir araya geldiği formların, yazı, renk, ışık ve mekanla birleşerek izleyiciye ulaştığı neden sonuç hikayeleridir” diye anlatıyor çalışmalarını.
2014 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Heykel Bölümü'nden mezun olan genç sanatçı, şu anda aynı üniversitede yüksek lisans programına devam ediyor. Şimdiye kadar birçok karma ve solo projeye dahil olan Tunca’nın iki çalışması şu an REM Art Space'deki “Metastaz” grup sergisinde yer alıyor. Bu sergide yer alan ve “küçük iş adamlarını” sıraladığı çalışması CEO/ The Boss, az önce bahsettiğimiz tekrar yönteminin en çarpıcı örneklerinden biri. Kıl kıvrımına sahip olan bu çalışma, üst üste ve itiş tıkış görünümündeki, görünüşü küçük ama işlevi büyük iş adamlarını eleştirel bir dille bir araya getiriyor. Heykeldeki iş adamları, en üst mertebede ve en ciddi görünen ama aslında en ciddiyetsiz figürler olarak yer alıyor. Kılın ucunda, yerde bulunan ve diğer takım elbiseli topluluktan ayrı konumlanan figür ise patron kimliğini temsil ediyor. Çalışmadaki bu minik detay Tunca'nın ironik anlatımına gönderme yapıyor. Sanatçının sergide yer alan bir diğer işi olan Daily Routine ise duvardan çıkan tıraş olmuş ve bir günlük uzamış kılların elektron mikroskobunda 2000 kat büyültülmüş hali.
Bu iki çalışma aslında Tunca’nın “Ceo” başlığı altında topladığı ve beş farklı işten oluşacak olan bir serinin ilk iki parçası. Bir grup insanın günlük, sıradan yaşantılarının içerisindeki anlar hakkında referanslar sunan bu çalışmalar, içerilerinde barındırdıkları eylemlerle izleyiciye, hikayeyi yeniden kurgulama imkanı sunuyorlar.
Sanatçının geçmişte yaptığı bir inek memesini betimleyen Pasteur de tekrar temelli üretim pratiğinin dikkat çeken örneklerinden biri. Pasteur geniş açıdan bakıldığında bir inek memesini betimliyor, ancak figüre yaklaşıldığında yüzlerce küçük süt kutucuğunun birleşiminden meydana geldiğini fark ediyoruz. Hatta aynı ironik dilin bir örneği de memenin ucundan damladığını tahmin ettiğimiz yıkılmış ve içinden süt akmış bir minik süt kutusunda buluyoruz. Yukon adlı çalıma ise ismini Amerika'nın kuzeyinde bulunan ve değerli topraklar ismiyle anılan bir bölgeden alıyor. Burası 1890 yılında altına hücum eden insanların altın aramaya gittiği bölge. Yukon'da da yenilebilir çikolatadan küçük altın külçeleriyle ve üzerine oturulabilecek gücü simgeleyen bir büyük altın külçesiyle karşılaşıyoruz.
Ömer Tunca hikayelerini tanımlarken “Hikayemin kahramanlarından biri olan yazı, kimi zaman bir kişi, kimi zaman bir nesne, kimi zaman ise bir yer adı olabiliyor” diyor ve yazının işleri için bir başlık teşkil ettiğini belirtiyor. Başlık ile başlayan bu süreç, başlık ile ilişkili olan bazen dolaylı bazen ise doğrudan anlatıma sahip küçük ölçekli bir formun oluşumunu sağlıyor. Eserin içerisinde yer alan bu küçük parçalar bir araya geldiklerinde, kendileriyle anlamsal bir bağ içeren daha büyük bir formu meydana getiriyorlar. En küçük yapısal öğelerden başlayarak nihai olarak ulaşılan büyük forma kadar izleyiciye aktarılan bu girift ilişkiler bütünü, aynı zamanda izleyiciyi anlatılacak olan hikayenin kurgulayıcısı konumuna oturtuyor.
Ömer Tunca'nın da yer aldığı REM Art Space'de gerçekleşen “Metastaz” sergisi 29 Nisan'a dek görülebilir. Sanatçının diğer projeleri için takipte kalın.