Sanatçı İsmet Doğan ile küratörlüğünü üstlendiği, “temellük” kavramı çerçevesinde üretilen eserlerden oluşan, sanat geleneğinin yeniden okunmasını amaçlayan “Kendileme” başlıklı sergi üzerine konuştuk.
Sanat tarihinde kendileme eyleminin derin teorik ve kavramsal kökleri bulunmaktadır. Yüzyıllarca süren sanat, yapımı ve dağıtımı yoluyla çoğalan ve tezahür eden bir uygulamadır. Labirent Sanat, yeni sezona Damla Menteş, Hıdır Eligüzel, Jeff Oslo, Karbon, Kübra Ayyıldız.KA, Met-İs, Nesrin İçen, Okyanus Çağrı Çamcı, Öner Başkan, Selman Akıl ve Serhat Akavcı’nın eserlerinin yer aldığı İsmet Doğan küratörlüğünde “Kendileme” sergisi ile başladı. Kendileme kavramı, bu kavramın sanat tarihindeki önemi, “Kendileme” adlı serginin hazırlık ve ortaya çıkış sürecine dair serginin küratörlüğünü üstlenen sanatçı İsmet Doğan ile konuştuk.
“Kendileme” başlıklı sergiyi 8 Ekim 2022 tarihine kadar Labirent Sanat’ta ziyaret edebilirsiniz.
Labirent Sanat'ın yeni sezon açılış sergisi “Kendileme”nin küratörlüğünü üstleniyorsunuz. İlk olarak “Kendileme”nin çıkış hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?
Sergi için yazdığım metinde anlattığım gibi: 2015-16’da sevgili Fırat Akova ile Melez Anlatılar adlı kitabım için yazdığı sırada, appropriation terimine karşılık temellük ya da sahiplenme adlandırması üzerine epey kafa yorduk. Sonunda Fırat oldukça yaratıcı bir biçimde kendine mal etme, kendinin kılma ya da kendine ait kılma yerine kendileme terimini önerdi. Bu onun Türkçeye kazandırdığı bir kavram ve bana kalırsa çok da doğru. O zamandan beri çevremdeki genç sanatçılarla birlikte tartışarak, kendileme üzerine bir sergi yapma düşüncesi hep kafamdaydı. Çeşitli nedenlerle hep ertelendi.
80’lerde, Sol gelenekten gelen genç bir sanatçı olarak sömürge koşullarını eleştirmek için yola çıkmıştım. İktidarın dolayısıyla patriarkal ideolojinin sanat alanında, sanat tarihi yazımına ve cinsiyetlenmiş kurumlarına karşı eleştirel bir tavırla başladım. Bu meseleyi zamanla Dada ve Duchamp okumalarımla birleştirerek kendime mal ettiğimi gördüm. Örneğin, oryantalizm eleştirisi yaparken kendiliyordum. Bu meselenin altını kitabımda, Fırat Akova’nın metniyle beraber, özellikle çizdim. Kendileme ya da kendine mal etme sanatı artık güncel bir üretim biçimi olarak burada da konuşulmaya başlandı.
Sanatta kavramsal olarak kendilemeyi nasıl tanımlayabiliriz?
Kendilemenin tanımında küçük farklılıklar olsa da özünde sanatta kendileme şöyle ifade edilebilir: Diğer sanat eserlerini veya sanatçıların görsel malzemelerini yeniden kullanan, bunlara atıfta bulunan, kopyalayan, sahiplenme amaçlı ve yaratıcı bir uygulamadır. Kendileme; çalıntı, hırsızlık vb. kavramlarla yan yana gelmez. Özü gereği kendileme, çalıntıyla bağdaşmaz. Sanat tarihinde kendileme eyleminin derin teorik ve kavramsal kökleri vardır. Yüzyıllarca süren sanat yapımı ve dağıtımı yoluyla filizlenen ve sayısız şekilde tezahür eden bir uygulamadır. Kendileme sanatçıları, kopyaladıkları görüntüleri izleyicinin tanımasını ister.
Bu sergide bazı sanatçılar sizin işlerinizi kendiledi, küratoryal süreç nasıl gelişti, biraz bahseder misiniz?
Labirent Sanat’ın direktörü Hande Özdilim kişisel sergi önerisinin yerine bu sergi fikrini kabul etti ve onun desteğiyle gerçekleşti. Ben düşüncelerimi genç arkadaşlarıma açıkladığımda desteklediler ve toplantılar yaptık atölyede. Zaten atölyedeki masa etrafında gelenekselleşen tartışmalar, sohbetler yapıyordum. Bazı sanatçılar benim işlerimi kendilemek istediler. Sanırım ya çok maruz kaldıkları ya da beğendikleri için. Önce karşı çıktım ve bayağı tartıştık; özgür iradeleriyle bu seçimi yaptıklarını söylediler. Warhol ve Sturtevant ilişkisinde olduğu gibi, izin verdim. Yani kendilenen de oldum. Bu sergide aynı zamanda neyi nasıl kendilediğimizi de bir sorunsal olarak tartışmaya açtım. Bir şeyi kendisi için görme süreci, yapıtların bilinçli olarak kopyalanarak kendinin kılınması gibi. Bu süreci hep birlikte deneyimledik. Böylece bu sergi “Kendileme – 1” oldu. Kafamdaki sergilerin devamı olacağı için. Aslında yaptığım ya da bu sergi sanat geleneğinin yeniden okunmasıdır, ne yaptığımız üzerinde düşünmektir.
Rönesans’ın tanımında da Antik Yunan yapıtlarının yeniden inşası var. Sanat tarihine baktığımızda her sanatçı bir öncekini yeniden yorumlayarak kendiliyor diyebilir miyiz?
Yorumlamak, etkilenmek kendilemek değildir. Sanat yapıtı bir metin ise bir metin, başka bir şeyin metnidir. Kendileme kendine uzak olanı benzer kılar ya da yeniden bağlamına oturttuğu için çalmadan ayrılır. Ben kontekst (bağlam) sanatçısı değilim, rekonteks sanatçısıyım. Metni rekontekstualize ediyorum. Yani yeniden bağlamsallaştırma edimi ya da yeniden bağlamına oturtuyorum. Çünkü bir şey, oluştuğu bağlamda değerlidir. Bağlam burada olduğum için önemlidir benim için; “metnin cümleleri burada ve şimdi anlamlı olur”. Sanat yapıtı bağlamsaldır.
Sizin bir sanatçı olarak yazı ile ilişkinizden bahsetmek isterim. Yaşamın anlam arayışında, eleştirel düşünce bağlamında yazı nerede duruyor? John Berger, Marcel Proust, İlhan Berk, Komet de imge ve söz ile bağ kuran sanatçılardan. Yazmak da bir tür kendileme deneyimi mi?
Evet bir deneyim, ama alıntı yapmak vb. değil. Bir sanat işi üretmek için metinlerin içinde takılmak gerekir. Emanettir, damıtılır, kendi eleğinden geçirilir. Kendileme köksüzleştirir, kimliksizleştirir, isimsizleştirir. Kendileme ötede olanı, öteki olanı yakın kılar, eşitler. Hiyerarşiyi kaldırır.
Sanatın tüm dallarında ayna metaforu, varoluşsal bir araç olarak belirir. Lacan'dan Sait Faik'e dek ayna imgesel biçimde yer buluyor. Sizin aynalarınız neler söylüyor?
İnsan, insanın aynasıdır. Aynaların akışkanlığı, kendimizle ilgili imgeleri toz bulutu gibi havaya saçar. “Olmayan yere işaret eden ütopya kavramı, kişi aynaya baktığında kendini gerçekdışı bir mekânda gördüğü için ayna ütopya işlevi görmektedir. Fakat kişi bulunduğu gerçek mekândaki varlığına baktığında, aynadaki yansımasından yola çıkarak bulunduğu yerde olmadığını fark eder ayna gerçek ve gerçekdışı mekânı yansıttığından heterotopya işlevi kazanır. Olmayan yerde gerçek mekânı temsil ettiği ya da yansıttığı söylemine karşın, çevresindeki gerçek mekânlarla ilişki kuran hem de onu dışlayan durumuyla ayna hem ütopyayı hem de heterotopyayı içinde barındıran bir metafordur.”
“Kavramsal sanatın ülkemizdeki önemli isimlerinden olan İsmet Doğan sergiye dış bükey aynalar kullanarak izleyiciye eserle bütünleşme ve eserin perspektifinden kendisine ve resim mekânına bakma imkânı sunuyor. Dışbükey ayna kullanarak gerçeklik ve espas ile oynayan sanatçı ayna üzerine yerleştirdiği kanı hatırlatan biçim ile dış dünya ve beden arasında bağlantı kuruyor.” (Hatice Doğan)
“Sanat nesneleri donmuş hikâyelerdir. Kendileme bu nesnelerde tek bir yorumu imkânsız hâle getirmektir.” Buradan hareketle kendileme, defalarca yorumlanarak yeniden yaratımı sağlıyor. Kendileme ile intihal farklı değil mi?
Kendilemede refere ederseniz ve yaratım varsa bir özgürleşme olanağı olarak intihal değildir. Bu yeni bağlam, bir görüntünün bilinçli olarak “ödünç alınmasına”, yeniden bağlamına oturtulmasına, sanatçının görüntünün orijinal anlamı ve izleyicinin orijinal görüntü ile ilişkisi hakkında yeniden anlamlandırmasına yardımcı olur. Görülmüş, bilinen imgelerdir. Anlam kolektiftir. Bu durum yeniden üretilmişi çoğalttığı için görüntülerin ödünç alınması da etik açıdan sorunlu olabilir. Bazıları kendilemeyi kopyalama veya sahtecilik olarak görse de, bu tartışmalı sanat biçimi artık çağdaş sanat mecrasında kabul görmüştür.
Son olarak Türkiye'de çağdaş sanat ortamını nasıl yorumluyorsunuz?
Sanat asla boşlukta yapılmaz, belirli bir yerde var olur. Belirli bir coğrafyada, tarih, ekonomi ve sosyal bağlamda var olur. Ve sanat eseri, tarihsel bağlam olmadan tam olarak değerlendirilemez veya anlaşılamaz. Buradaki değerlendirmede ciddi sorunlar var. Çağdaş sanat mecrasında iktidar olan bir grup yazar, küratörün dışlayıcı, manipülatif nepotist ve kutuplaşmacı tavrı ve sanat tarihi yazımı oldukça sorunlu.