10 ŞUBAT, PAZARTESİ, 2025

Kendimizi Nasıl Yitirir, Nasıl Buluruz?

Küratörlüğünü Onur Karaoğlu ve Alper Turan’ın üstlendiği, koordinatörlüğünü ise Berfin Atlı’nın yürüttüğü, kolektif gücün izlenimini sunan “Anlatı Gücü İttifakı: Sergi” üzerine bir yazı.

Kendimizi Nasıl Yitirir, Nasıl Buluruz?

Aynı şemsiyenin altında geçmişten günümüze süregelen var olma biçimleri. Kimlikten çok kimlik eleştirisi olan kuir, 20.yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış ve tüm toplumlarda farklı açılımlarla kendini var etmiştir. Kuir terminolojilerin, her şeyin başlangıç noktası olan, kendini var edebilmenin ideolojisi ile karşı karşıya kaldığımız “Anlatı Gücü İttifakı: Sergi” 1980’lerin sonu 1990’ların başında, dönemin kuir aktivizminin, heteronormativiteye ve cinselliğin normatif kalıplarına yönelik tepkisellik ile var olduğu dönemde, her ne kadar küresel bir şemsiyenin altında imajı çizse de coğrafyanın kadersellik algısı ile yüzleştiriyor.

Sergide yer alan çalışmalarda, Marina Papazyan ve Jilet Sebahat tarihsel ve güncel bellek coğrafyalarını sorgulayan kurmaca metinlerle; Trans Hafıza Kolektifi ise Türkiye’deki trans hareketin tarihinden yayınları içeren bir derleme ile anlatının arşivsel sürecinin önemini aktarıyor. Bu çerçeve, kuir aktivizmin hem tarihsel hem de mekânsal boyutlarını birlikte ele alarak Türkiye’de nasıl şekillendiğini ve günümüzde nasıl hatırlandığını anlamak için kullanılması durumunda, bellek coğrafyası, yalnızca fiziksel mekânları değil aynı zamanda söylemsel, yazımsal ve arşivsel kültürel üretimini de kapsayan bir süreç olduğunu gösteriyor.

Önceleri eşcinselleri aşağılamak için kullanılan, aslen “tuhaf” anlamındaki “kuir” kelimesi, zamanla farklı sosyolojik ve politik anlamlar kazanarak, bireyin, kendini tanımladığı bir kavram hâline geldi. Bu politik anlamlar her türlü olay ve olguyu kendi çıkarları neticesinde şekillendirirken, şekillendirmeye çalışırken. Sergi mekânına girer girmez bizi karşılayan ve sergi süresince de boylu boyunca mekâna yayılan Nejbir Erkol’un, “arıza” kelimesi protest anlatı duruşuyla rıza ve arıza arasındaki ince çizginin, mevcudiyetini koruyan her şeyin bu sınırlar içerisinde gerçekleştiğini hatırlatma mahiyetinde izleyiciye “hoş geldin” rızası perspektifi sunarak, “göreceklerini şimdiden kabul et” diyor.

1 . Anlatı Gücü İttifakı: Sergi, Sergi Görüntüsü  (w works by  Nejbir Erkol, Fatma Belkıs  işleri ile) Fotoğraf: Zeynep Fırat
2. Anlatı Gücü İttifakı: Sergi, Sergi Görüntüsü (w works by  Nejbir Erkol, Fatma Belkıs, Serdar Soydan işleri ile) Fotoğraf: Zeynep Fırat
3. Anlatı Gücü İttifakı: Sergi, Sergi Görüntüsü (w works by Nejbir Erkol ve Serdar Soydan işleri ile) Fotoğraf: Zeynep Fırat
4. Anlatı Gücü İttifakı: Sergi, Sergi Görüntüsü (w works by Zeyno Pekünü, Üzüm Derin Solak, Trans Hafıza Kolektifi, Nejbir Erkol işleri ile) Fotoğraf: Zeynep Fırat
​5. Anlatı Gücü İttifakı: Sergi Yayını, Tasarım: Can Küçük, Fotoğraf: Zeynep Fırat

“Bir tür ötekileştirilmiş topluluk başlığı altında” birey ve bireyin var olma pratikleri tamamen göz ardı edilmiştir. İkiyüzlü toplum, iktidar düzensizliği ve yarattığı baskı, aktivizm ve mücadele alanında harekete geçirerek, bireyi yalnızlık algısından çıkarıp, bir ses olabilmek adına, yalnızca cinsel olanla omuz omuza dayanışma değil, genel olarak sosyal olanı yeniden kavramanın bir yolunu bize sunmaya çalışan “Anlatı Gücü İttifakı” tam olarak burada izleyiciyi sarmalamakta. Furkan Öztekin, Ceyhan Fırat’ın arşivinden hareketle yola çıkarak oluşturduğu enstalasyon ile anlatılarının bireyin merkeziyetçiliği ile hümanist çerçevesini aktarmaya çalışıyor.

Toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlerin dayattığı baskıcı ve ayrıştırıcı söylemlere, retoriklere karşı bir araya gelen kolektif bir çabanın ürünü olan toplulukların bir şemsiye altında herkesi kucakladığı Anlatı Gücü İttifakı, Türkiye’de baskıya direnmek, kadınlara ve LGBTİ+lara yönelik ayrımcılıkla mücadele etmek üzere farklı savunucu grupları bir araya getiriyor. İttifak; SPoD, DEMOS, Politikada İyilik Hali, Havle Kadın Derneği, Pozitif Dayanışma, Van Star Kadın Derneği ve KuirGaming gibi farklı dernek ve platformlardan oluşuyor. Sergide; Zeynep Pekünlü, İttifak’ın toplantı notlarından aldığı eskizler ile kolektif duyguları, strateji tartışmalarını ve altı çizilen noktaları, kolektif birlikteliği ve çabayı görünür kılıyor.

​Sergi, Türkiye sınırları dahilinde yer yer ham yer yer olgunlaşmış anlatı sınırları içine aldığı izleyiciyi hâlâ günümüz dünyasında aşılamayan, sorgulanan kalıplaşmış normların hayretinde bırakıyor.

1. Anlatı Gücü İttifakı: Sergi, Sergi Görüntüsü (w works by Zeyno Pekünlü, Trans Hafıza Kolektifi, Nejbir Erkol işleri ile) Fotoğraf: Zeynep Fırat
2. Anlatı Gücü İttifakı: Sergi, Sergi Görüntüsü (w works by Üzüm Derin Solak, Trans Hafıza Kolektifi, Nejbir Erkol işleri ile) Fotoğraf: Zeynep Fırat
3. Anlatı Gücü İttifakı: Sergi, Sergi Görüntüsü (w works by Cansu Yıldıran, Gregg Bordowitz, Kiki ggNash, Trans Hafıza Kolektifi işleri ile) Fotoğraf: Zeynep Fırat
​4. Anlatı Gücü İttifakı: Sergi, Sergi Görüntüsü (w works by Nejbir Erkol, Serdar Soydan, Furkan Öztekin, Cansu Yıldıran işleri ile) Fotoğraf: Zeynep Fırat

Gregg Bordowitz, dil bilgisel hatalarla oluşturduğu sloganı “AIDS KRİZİ HALA BAŞLIYOR” eserinde krizin aciliyetine dikkat çekiyor. Türkiye’de kuir aktivizm hareketleri ve AIDS kriziyle ilgili çözüm çalışmaları, tarihsel olarak birbiriyle iç içe geçmiş ancak farklı dönemlerde farklı yoğunluklarla ele alınmış iki alandır. AIDS krizi, Türkiye’de 1980’lerin sonlarından itibaren gündeme gelmiş ve özellikle 1990’larla birlikte kuir hareketin sağlık ve insan hakları mücadelesiyle doğrudan kesişmiştir. HIV/AIDS’in tabu olarak görülmesi, Türkiye’de HIV/AIDS ile ilgili ilk vakalar 1985’te resmi olarak kaydedilmesi ancak toplumda büyük bir sessizliğin hakim olması gibi durumlar neticesinde ilk sağlık politikaları 1987’de oluşturulmuş ve Sağlık Bakanlığı ilk defa HIV/AIDS vakalarını raporlamaya başlamıştır. Medyanın HIV’i yanlış aktarması, bu dönemde HIV/AIDS’in genellikle “ahlaki çöküş” ile ilişkilendirilmesi, LGBTİ+ bireylerin ve özellikle de seks işçilerinin suçlanmasına yol açmıştır. Günümüz Türkiye’sinde hâlâ AIDS tedavisinde PrEP ve PEP gibi önleyici tedaviler konusunda eksiklikler sürüyor. Türkiye’de HIV önleme yöntemleri konusunda kamu yeterli bilgilendirilmiyor ve PrEP hâlâ yaygın olarak erişilebilir değil. HIV+ bireylerin iş yerinde, sağlık hizmetlerinde ve sosyal hayatta karşılaştığı ayrımcılıkla mücadele eden kampanyalar artış gösterse de sonuç olarak, Türkiye’de kuir aktivizm ve HIV/AIDS mücadelesi, zamanla daha fazla birleşen ancak hâlâ birçok zorlukla karşılaşan alanlar olarak varlığını sürdürüyor. Devlet baskıları, sağlık hizmetlerine erişimdeki eksiklikler ve toplumsal önyargılar nedeniyle mücadele devam ediyor. Dijital aktivizm, sanat ve topluluk temelli girişimler, bu alanlarda görünürlüğü ve dayanışmayı arttırıyor.

1-2. belit sağ, Ruken ve Bahisdışı Kızkardeşler (yapım aşamasında), tek kanallı video, 10 dakika, 2025 Fotoğraf: Zeynep Fırat
3. belit sağ, Sevil (video görüntüsü), tek kanallı video, 8’19_, 2024 _belit sağ,  Sevil (videostill), single-channel video, 8′19″, 2024 
​4. Kiki ggNash, Gullüm Perisi (detay), iki parça tuval üzerine yağlı boya, 150 × 170 cm ve 20 × 20 cm, 2025. & Kiki ggNash, Gullüm Fair (detail), oil on two canvases, 150 × 170 cm and 20 × 20 cm, 2025

Kiki GgNash geçmişteki farklı hâllerini resmettiği yer yer yakılmış yüzeylerdeki otoportreleriyle erişilemeyen bir bireyin mücadelesini bize aktarmakta. Trans bireylerin otoportreleri, geçmişin yeniden yaratılması, görsel hafızanın dönüştürülmesi ve var ol(a)mayan bir tarihin sanatsal yollarla inşa edilmesi açısından güçlü bir araçtır. Hem bireysel kimliğin hem de kolektif belleğin bir parçası olan bu çalışmalar, trans deneyimini sadece bugünün değil, geçmişin ve geleceğin de bir parçası hâline getirme çabasıdır. Bu tür sanat pratikleri, trans bireylerin “Ben her zaman vardım, ama görünmüyordum” diyebilmesini sağlamak için görsel ve politik bir alan yaratır. Otoportreyi sadece yüzlerini ve bedenlerini belgelemek için değil, aynı zamanda kimliklerini sorgulamak ve geçmişlerini dönüştürmek için bir araç olarak kullanırlar.

​Serdar Soydan’ın Adnan Pekak, Kudret Şandra, Zenne Necdet gibi figürlerin kişisel tarihlerini arşivsel araştırma materyalleri ile tekrar gündeme getiren çalışması ise izleyiciye heteronormatif normların kuir perspektifinde ikiyüzlülük kavramı üzerine düşünmek, toplumun cinsellik, cinsiyet kimliği ve ilişkilenme biçimleri üzerindeki çelişkili ve baskıcı yapısını sorgulamayı gerektirdiğine dair açılımlar sunuyor. Heteronormatif sistem içerisindeki belirli ahlaki ve sosyal kuralları mutlak doğrular olarak sunarken, bu kuralların uygulanmasındaki tutarsızlıklar, özellikle kuir bireyler için hem görünür hem de baskılayıcı hâle geldiğini yansıtır. Heteronormatif toplumlar, belirli cinsiyet rollerini ve ilişki biçimlerini ideal olarak kabul ederken, kendi koyduğu normlara uymadığı durumlarda bile bu sistemin sürdürülebilirliğini savunur. Heteronormatif ikiyüzlülük, yalnızca bireylerin toplumsal davranışlarıyla sınırlı kalmaz, aynı zamanda devlet politikaları, hukuk ve medya üzerinden kurumsallaştırılır. Reklam, eğlence ve moda sektörleri, kuir kimlikleri kâr amaçlı kullanırken, kuir toplulukların gerçek sorunlarına karşı duyarsız kalır. Heteronormatif normlar, kendilerini doğal, ahlaki ve evrensel olarak sunarken, kuir perspektif bu normların nasıl çelişkiler ve ayrımcı pratikler üzerine kurulu olduğunu açığa çıkarır. Bu ikiyüzlülüğün fark edilmesi ve ifşa edilmesi, hem bireysel farkındalık hem de kolektif mücadele için önemli bir adımdır. Kuir teori, bu normların kendi içindeki çelişkilerini eleştirerek, yeni olasılıklar ve direnç biçimleri yaratmaya devam eder.

1. Üzüm Derin Solak, Geceyi Karanlıktan Kurtar, kompozit malzeme üzerine fine art baskı fotoğraf, 73 × 110 cm, 2025. & Üzüm Derin Solak, Save the Night from Darkness, fine art photograph printed on composite material, 73 × 110 cm, 2025
2. Serdar Soydan'ın arşiv araştırma sunumundan, 60'lerden Adnan Pekak portresi 
3. Serdar Soydan'ın arşiv araştırma sunumundan, 60lardan Kudret Şandra Portresi 
​4. Serdar Soydan'ın arşivsel araştırma sunumundan 1951 yapımı Hürriyet Şarkısı filminden Zenne Necdet

Feminist bedenlerin görünürlük etiği, toplumsal cinsiyet normlarına, ataerkil denetime ve beden politikalarına karşı mücadele eden feminist pratiklerin bir parçası olarak, bedenin nasıl temsil edileceği ve kamusal alanda nasıl var olacağına dair bir çerçeve sunar. Bu etik, bedeni sadece bir temsil nesnesi olarak değil, politik bir özne olarak ele alır ve bedenin hakları, mahremiyeti, özerkliği ve temsiliyet biçimlerini içerir. Cansu Yıldıran, Belit Sağ ve Üzüm Derin Solak; sansüre karşı var olmanın kaydını tutmak amacıyla görünürlüğü masaya yatırıyor ve feminist, trans, Müslüman, Kürt deneyimler aracılığıyla yeniden kurguluyor. Buna ek olarak, Cansu Yıldıran, Havle Kadın Derneği üyeleriyle çektiği portrelerle yaratmış olduğu enstalasyon ile Müslüman feminist bedenlerin görünürlük etiğini tartışıyor. Yıldıran, Sağ, Solak sergide yer alan, yaratmış oldukları bu anlatım biçimiyle feminist görünürlük etiğini, yalnızca bedeni sergilemek veya gizlemek arasındaki ikili bir tartışma olarak değil, bedenin politik, estetik ve etik olarak nasıl var olacağına dair kolektif bir mücadeleyi ifade etmeye çalışıyor.

“Anlatı Gücü İttifakı: Sergi” başlığını taşıyan kolektif sergi 16 Şubat’a kadar Barın Han’da ziyaret edilebilir.

0
1538
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage