Günümüz sanatının çalışmalarıyla öne çıkan genç sanatçılarından Recep Serbest ile karantina döneminde ürettiği, “imgenin, bakış üzerindeki hakimiyetinin parodisini kurgulamak” olarak tanımladığı 12 ayrı tasarımdan oluşan serisi “Dot Font” hakkında söyleştik.
Recep Serbest, Türkiye'de günümüz sanatının gelecek vadeden sanatçıları arasında yer alıyor. Gittiği yolun artık onu yurt dışına doğru götürdüğünü görüyordum. Tam da yurt dışına yerleşmeye karar verdiğini duyduğumda -Bulgaristan ve ardından İngiltere'ye- gitmeden önce ve hâlâ valizlerini toplarken, onunla buluşup “Dot Font” adlı son yaptığı baskı serisi hakkında onunla konuştum.
Sevgili Recep, birkaç yıldır genç ve yetenekli bir ressam olarak çalışmalarınızı takip ediyorum. Realistik resim tekniklerini, mitoloji ve pop kültürü birleştirerek oldukça gerçeküstü bir şekilde dengelemeniz bir hayli çekici. Bu röportajda, kelimeleri güçlü renk desenleriyle özenli bir şekilde birleştirdiğiniz, on iki baskıdan oluşan "Dot Font" adlı güncel seriniz hakkında konuşmak istiyorum. Serinin kavramsal çerçevesini ortaya koyarak başlayalım. “Dot Font” ne hakkında?
12 ayrı tasarım, 9 renk ve altın yaldız ile ofset basılan “Dot Font” serisi, önceki işlerimden farklı bir medyum ile üretildi ama aynı amacı güdüyor; imgenin bakış üzerindeki hakimiyetinin parodisini kurgulamak. Tıpkı ikonalarda ya da Ukiyo-e’lerde olduğu gibi gören göz üzerinde hakimiyet kuran ve bakışın odağını istediği gibi manipüle eden bir imge kurguladım. Aşağıdan yukarıya ve soldan sağa devamlı tekrar eden iki boyutlu form ile bakışın odağını herhangi bir yere dağılmasını sağladım. İkona olarak ürettiğim imgeler nasıl bakışı altın ile çevrelenmiş yağlı boyaya odaklıyorsa, “Dot Font” serisi de bakışın odaklanacağı kesin bir nokta vermeden yine bakış üzerinde hakimiyet kuruyor. Serideki tüm eserlerin değişmez ortak noktası imge-bakış-hakimiyet ilişkisi.
Seriel tekrarlama, bu seride önemli bir estetik unsur gibi görünüyor.
Andy Warhol’un “Orange Car Crash Fourteen Times” eserinde olduğu gibi, bir şeyi defalarca tekrarlayarak o şeyin kendi gerçekliğini diretmesini sağlamak bir diğer amacımdı. Sürekli, kendi formunu tam olarak gösteremese de tekrar eden imgenin bakış üzerindeki iktidarını manipüle etmek için kitsch bir görsel kurguladım. Formun göze servis edilme yöntemi ve imgenin bakış üzerindeki hakimiyet istenci arasında bir tutarsızlık sağladım. Görsel temsiliyetlerinde gerçek altın olan tüm iktidar imgelerinin, bakış üzerinde elde ettiği hakimiyeti, son derece kitsch ve -mış gibi olan altın yaldızı kullanarak bir parodi oluşturdum. “Dot Font” ve önceki çalışmalarımdaki asıl amaç, imgenin bakış üzerindeki hakimiyetini kurgulamak.
Bu serinin ortaya çıkış nedeni nedir?
Serinin ortaya çıkışı tamamen mart ayında başlayan karantina süreci ilgili. Küçük boyutlu ve ulaşılabilir fiyatlarda yapıtlar üretmek için bir çok teknik ve yöntem denedim. Epoksi ve yağlı boya yoğunluklu eskizler yerine daha çok tekrar eden birimlerden oluşan ve ozalit baskı ile elde edilmiş görsellerle çalışmaya başladım. Bu sürecin sonunda ortaya yavaş yavaş serinin ilk işi olan “Bored” çıktı. Oluşturduğum forma, diğer kelimeleri uygulayabilmek için noktalardan oluşan yazı karakteri ürettim. Karantina sürecinde izlediğim dizi, film, video ve dinlediğim şarkılardan ünlem olarak kullanılmış kelimeler seçmeye başladım. Bazı kelimeleri sıkça duyduğum ya da kullandığım için seriye dahil ettim. İmgenin bakışı ile yakalamak istediğim hakimiyet parodisini kurguladıktan sonra kelimeler ve renkleri bağlam ile ters düşmeyecek biçimde seçtim. Serideki her bir işte karşıtlık oluşturacak iki rengin biriyle zemin diğeriyle de gölge oluşturarak altın yaldızın farklı değerlerde göze gelmesini sağladım.
Çalışmaya nasıl başladın?
Atölye-ev’de yaşadığım için karantinayı da atölyede geçirdim. Depoladığım birçok malzeme ile denemeler yaparken metal halkaları küçük bir yüzeyde yan yana dizmeye başladım. Yüzeyi kaplayacak biçimde “Bored” yazmaya karar verdim. Yüzey yetersiz kalınca önce dijitalde sonra da tuvalde aynı formu oluşturdum. Tasarımın tuvale aktarılma sebebi tam anlamıyla karantina nedeni ile oldu. Dokuz milimetrelik binlerce halkayı şablonla çizip, ardından içlerini imitasyon altın varak ve boya ile doldurdum. Son olarak halkaların çevresini altın yaldızlı kalem ile tek tek geçtim. Karantinada oyalanmak için müthiş bir uğraş oldu diyebilirim. İlk tuval 71x 91 cm, ikinci tuval 100x 150 cm boyutlarındaydı. Tuval masraflı olduğundan, ulaşılabilir olması için, bir şekilde seri üretim baskı olmasına karar verdim. İlk etapta 50x 70 cm’lik serigrafi için araştırma yaptım, ardından fiyat-performansı karşılayan 35x 50 cm’lik offset baskıya karar verdim. On iki ayrı işten ekonomik ve görsel değeri iyi sayılabilecek ellişer baskı yaptırdım. Baskıların servis edilmesi, hem boyutu hem de fiyatından dolayı çok kolay oldu.
Basmakta olduğun kelimelere nasıl karar verdin?
Karantina sürecinde sıkılmayı gerçek anlamıyla deneyimledim. “Bored” serinin yolunu açtı ama ikinci kelimeyi seçerken hem sonrakiler hem de “Bored” arasında tutarlılık sağlamayı amaçladım. İkinci kelimeyi “Ego” olarak belirledim. Kelimeleri, bir diyaloğu bitirmek için kullanıldığını düşünerek, ünlem niteliğinde seçmeye başladım. Herhangi bir diyaloğu bitirmek için “Okay” ya da etkileyici bir şey duyduktan sonra “Cool” denildiğini düşünerek diğer kelimelere karar verdim. Serinin kendi içerisindeki tutarlılığını diyalog ile tanımladım. Doğal olarak her biri, imgesi nedeniyle, farklı durumların referansı olarak da algılanabiliyor; “Fuck” bir eylem ya da bir sitem.
Neden İngilizce kullanmayı tercih ettin?
Hepsi oldukça basit ve yaygın olan İngilizce kelimeler. Çoğu ülkenin tercihen ilk yabancı dilinin İngilizce olması da serinin anlaşılabilirliğini artırıyor. Serinin özellikle İngilizce olması gerekmiyor ama pop bir işin tüketilebilirliğini kolaylaştırıyor.
Kullandığın tipoloji ve font, dijital-retro gibi görünüyor.
Yazıların formatını belirlemekte karar vermemi sağlayan şey ilk denemeydi. Metal halkaları yan yana dizerek oluşturduğum yüzeyde farklı bir görsel oluştursam yine piksel mantığında olacaktı. Özellikle geçmişi referans veren bir form ya da dijital havayı yakalamaya çalışmadım, yüzeyin kısıtlayıcılığı beni bu tercihe sürükledi.
Kullandığın renklere nasıl karar verdin?
Serideki her kelimenin referans verdiği bir ortak duygu varmış gibi düşünerek etkiyi sağlamak için renk seçimleri yaptım. “Baby” için daha “bebiş” mavi, “Enough” için baskın bir kırmızı, “Sorry” ve “Over” için kışkırtıcı olmayan ve naiflik uyandıran renkleri tercih ettim.
Seri, tipografi ve renk kullanımı nedeniyle pop kültür ve reklamlarla güçlü bağlantılara sahip görünüyor. Güzel sanatların karakteri açısından bu bir paradoks değil mi?
Tamamen, tasarımın “kitsch” ve “pop” olmasının bir sonucu. İmgeyi gören gözün alışık olmadığı ya da çözümleyemeyeceği bir tasarım oluşturmadım. Güzel sanatların pratikleri ile çelişmesi ya da çelişmemesi gibi bir kaygım olmadı; ulaşılabilir, kolay tüketilebilir ve bakış üzerinde etki yakalayan bir imge olmasını amaçladım.
Sanat genellikle benzersiz, özel ve pahalı bir şey olarak kabul edilir. Bu seri için baskı tekniklerini kullanıyor ve çok uygun fiyata satıyorsun. Bu kararın sebebi nedir?
İlk olarak ofset baskının ucuza mal olması, fiyatı belirleyen en önemli unsur oldu; serigrafi de olsa aynı fiyattan satışa sunulacaktı gerçi. Serinin oldukça kitsch ve pop olması nedeniyle mantar gibi türeyip yok olacağını tahmin ediyordum. Nitekim öyle de oldu. Ulaşılabilir olmasını istememin bir diğer sebebi de, çalışmalarımı takip eden birçok insanın bütçesini zorlamadan eser servis edebilmekti.
Bu röportaj için çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ediyorum.