05 ARALIK, PERŞEMBE, 2024

“Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün” Üzerine Bir Diyalog

“Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün” sergisi üzerine yazar Murat Gülsoy, küratör Işık Gençoğlu ve sanatçılar Ayşenur Köksal, Işıl Güleçyüz ve Joel Menemşe ile konuştuk.

“Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün” Üzerine Bir Diyalog

Işık Gençoğlu küratörlüğünde Istanbul Concept’te gerçekleşen “Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün”, üç sanatçının; Ayşenur Köksal, Işıl Güleçyüz ve Joel Menemşe’nin işlerini bir araya getiriyor. Murat Gülsoy’un Can Yayınları tarafından geçtiğimiz günlerde yayımlanan, sergiyle aynı başlıklı kitabından yola çıkılarak kurgulanan sergi, edebiyat ile sanat arasındaki bağa/ilişkiye dair de izleyicilere bambaşka bir perspektif sunuyor.

Yeni romanınız Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün, geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Romana paralel bir şekilde yine aynı başlığı taşıyan bir sergi, İstanbul Concept’te izleyicilerle buluştu. Dolayısıyla edebiyat ve sanat arasında özel bir kesişim kümesinden söz ediyoruz. Öncelikle roman fikri ve içeriği nasıl gelişti? Kitap nasıl gün yüzüne çıktı?

Murat Gülsoy: Bu roman daha önce yazdıklarımdan çok farklı bir şekilde doğdu. O sırada başka bir kitap üzerinde çalışıyordum, Ressam Vasıf’ın Gizli Aşklar Tarihi. Epeyce uzun zamana yayılmış bir romandı. Onun üzerinde çalışıyordum. Bir zeytin ağacının altında oturmuş yazdıklarımı gözden geçirirken zihnimde bir görüntü belirdi, böyle bir zeytin ağacının altında ne yapacağını bilmez bir şekilde oturan yaşlı bir melek… Hemen defterime not almaya başladım. Sonra bu türden görüntülerin arkası gelmeye başladı, ben de anladım ki yeni bir dünyanın içine giriyorum… Hazırlıksızım üstelik. Bu dünya benim için hem çok tanıdık hem çok yabancı… Bu şekilde yazmaya devam ettim. Bir yıla yakın bir süre, ara ara bu metinler gelmeye devam etti. Tabii ben de bu dünyayı tanıdıkça, onun için de gezdikçe, onun çok bir belirgin bir atmosferinin olduğunu fark ettim. Zamanın durmuş olduğu, bir tür kıyamet sonrası bir ortam… Sonra da başladığı gibi bitti. Büyük bir okyanus dalgasının gelip sonra geri çekilmesi gibi…

​Şimdi, yayımlandıktan sonra üzerine düşündüğümde, aslında kitabın geride bıraktığımız pandemi döneminin atmosferini yansıttığını fark ediyorum; şöyle ki, o kapanma döneminde büyük bir korku ve endişe vardı, gelecek hayallerimiz tamamen askıya alınmış durumdaydı, geleceğe ilişkin plan yapmak artık olanaksız hâle gelmişti, herkes evinin içerisinde ya da nerede yaşıyorsa orada kapalı kalmıştı. Buna karşın doğa biz insanlardan bir nebze olsun yakasını kurtarmış olduğu için coşmuştu, temizlenmişti. Ve onun güzelliğini fark ediyorduk. Doğanın, dünyanın güzelliği ile yarattığımız uygarlığın sonu, bu iki zıt duygunun yan yana gelmesinden kaynaklanmış olmalı bu kitap.

Sergideki üç sanatçı; Ayşenur Köksal, Işıl Güleçyüz ve Joel Menemşe ile nasıl tanıştınız ve bu hikâye, sergi fikrini nasıl beraberinde getirdi?

Murat Gülsoy: Her şey 2023 ağustosunda Feshane’deki büyük açılış sergisini gezmemle başladı. Yüzlerce sanatçının resmini büyük bir zevkle defalarca gezerek izledim. İşte Monday Art Collective adı altında bir araya gelmiş olan ressamlarımızın altı resmini de orada gördüm. Daha önceden hiçbir işlerini görmemiştim. Resimler arasındaki konuşma ve ressamların kolektif tavrı dikkatimi çekti. Sosyal medya hesaplarından ders verdikleri bilgisine ulaşınca ben de tekrar resme geri döneyim dedim. Lise ve üniversite yıllarında epeyce aktif bir şekilde resimle uğraşırdım ama böyle bir eğitim almamıştım. Kendileriyle gidip tanıştım, Işıl Güleçyüz ve Joel Menemşe’den resim dersi almaya başladım. Aradan belli bir zaman geçtikten sonra ortak bir şey yapabilir miyiz acaba diye konuşurken aklıma bu tuhaf kitabım geldi. Aralık 2023’te kitabı okudular ve biz bundan bir sergi yapabiliriz dediler. Ben de çok heyecanlandım. Çok sevindim. Hiç böyle bir şey yapıldığını duymamıştım. Genellikle mevcut kitaplar yayımlandıktan çok sonra üzerinde çalışılır. Salvador Dali’nin Alice Harikalar Diyarında ya da Gustave Dore’nin Don Kişot üzerine çizmesi gibi çok örnek bulmak mümkün. Ama burada farklı bir süreç işledi.

​Henüz kitap yayımlanmadan yazarı ile beraber konuşarak eş zamanlı bir üretimden bahsediyoruz hatta ben o yapılan resimleri gördükçe bazılarından birtakım imajları kitabın içerisine de koydum böylelikle de karşılıklı bir etkileşim yaşanmış.

1. Ayşenur Köksal, Artık Özgürüm, 120x130cm, TÜYB, 2024
2. Işıl Güleçyüz, Hiç Bitmeyecek Bir Anın İçinde, 120x100 cm, TÜYB, 2024
3. Joel Menemşe, İçeride Bir Ağaç Vardı, 140x116cm, TÜYB, 2024
​4. İnsanlar Nereye Gittiler, Çeşitli Ölçülerde, Karışık Tekniklerde, 2024

Sergide 2019 yılından itibaren çalışmalarını Monday Art Collective başlığı altında yürüten üç sanatçının işleri yer alıyor. Sergi öncesinde sanatçılarla nasıl bir süreç yürüttünüz? Onlarla diyaloglarınız/sohbetleriniz üzerinden sergi nasıl şekillendi?

Murat Gülsoy: Her hafta derse gidiyordum. Onlar da serginin ana işi olan triptik tablo üzerinde çalışıyorlardı. Bu epeyce büyük boyutlu, üç parçadan oluşan, altar benzeri bir çalışma. Onu kendi deyimleriyle, dirsek dirseğe çalışarak ürettiler. Bu çalışmayı izlemek çok ilginçti. Her hafta resimlerin nasıl değiştiğini izlerken Ressam Vasıf romanında ressamın çocukluğunda yaşadığı hayret duygusunu tadıyordum. Orada da küçük Vasıf resim yapan amcasının küçük fırça darbeleriyle resmin içindeki horozu bir sihirbaz gibi yok edip resmin başka bir yerinden ortaya çıkartmasına hayret ediyordu. Ben de benzer bir duyguyu yaşıyordum bu süreçte. Tabii üzerine konuşuyorduk da… Bu resimleri bir şekilde romanın içine de dahil ettim. Böylece etkileşimli bir süreç oldu. Bu başka bir yazara kolay kolay nasip olmayacak çok özel bir deneyimdi.

“Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün”, temelinde Murat Gülsoy’un aynı başlıklı romanından yola çıkarak şekillenen bir atmosfere sahip. Dolayısıyla bu noktada öncelikle edebiyatla resmi, yazıyla sözü birleştiren özel bir sergiden söz edebiliriz. Öncelikle süreç sizin için nasıl gelişti? Gülsoy ile birlikte çalışma fikri nasıl şekillendi?

Işıl Güleçyüz, Ayşenur Köksal, Joel Menemşe: Geçen yıl Feshane’deki “Umut Buluşmaları” sergisinde Monday Art Collective olarak, yine birbiriyle konuşan altı resimle yer almıştık. Murat Bey orada bizim çalışmalarımızı görmüş, ilgisini çekmiş. Murat Bey zaten görsel sanatlara ilgi duyan, daha önceki romanlarında resim sanatına yer vermiş bir yazar. Ayrıca kolektif çalışmaları da önemsiyor. Resimlerimizin yanına koyduğumuz karekodlar sayesinde Instagram hesaplarımızı inceleme fırsatı bulmuş. Ders verdiğimizi gördüğünde hemen düşünceleri başka yöne kaymış. Bizimle iletişime geçmesi ile beraber ders sürecimiz başlamış oldu. Kendisine uygun olan tek gün pazartesi olduğu için pazartesileri çalışmaya başladık. Kolektifimizin ismini pazartesileri bir araya geldiğimiz için Monday Art Collective koymuştuk. Bir konuşma sırasında Murat Bey, “benim yüzümden artık pazartesileri buluşamıyorsunuz galiba” deyince biz de “öyleyse sizi kolektifimize dahil edelim” dedik. Aralık ayının ortalarıydı, bize yazdığı ama henüz yayımlanmamış romanını gönderdi. Hepimiz heyecanla okuduğumuzda gördük ki roman inanılmaz zenginlikte görsel imkânlar sunuyordu. Böylece kitabı bir sergiye dönüştürmek üzere çalışmalara başladık. Yazarıyla karşılıklı iletişim ve etkileşim içerisinde olduğumuz bir sürecin sonucunda kitabı yorumladığımız bir dizi çalışmayla bu sergiyi hazırladık. Metnin kendisi dışında yazarın yorumları ilham kaynağı oldu zaman zaman ve hatta ürettiğimiz resimler sızdı kitaba bir noktadan sonra.    

Çalışmalarınızı 2019 yılından beri Monday Art Collective çatısı altında yürütüyorsunuz. Dolayısıyla hem kolektif hem de kişisel/bireysel olarak bir oluşumun/düşüncesin/fikrin peşinden gitme arzusu belirli biçimlerde ön plana çıktığını söyleyebiliriz. Kolektif çalışmakla kişisel olarak bir iş üzerine çalışmanın doğal sonuçlarını da yine sergideki kimi işlerde görmek mümkün. Bu anlamda bireysel üretimlerinizle kolektif olarak gün yüzüne çıkardığınız işleri nasıl görmek gerekir? Burada sizin için bir ayrım söz konusu mudur?

Işıl Güleçyüz, Ayşenur Köksal, Joel Menemşe: Üçümüz de kolektif düşünmenin, kolektif üretmenin önemine inanıyoruz. Hem daha güçlü bir ses olmayı başarıyoruz böylece, hem de bu çalışmalar bizi bireysel üretimimizde de besliyor. Böyle bir proje ile yola çıktığımızda tabii ki kolektif bakış açısını gösterebilmek önemliydi. O yüzden aynı atölyede yan yana çalışarak, bir iki ayda tamamladığımız triptik bir tablo var. Yine dörder çalışmamızın yer aldığı 12 parçalık, yapboz olarak kurguladığımız, birbirine çizgilerle, renklerle, şekillerle dokunan, birbirleriyle konuşan “İnsanlar Nereye Gittiler?” bölümü var. Bu bölüm için her birimiz kendi atölyesinde çalıştı ama sürekli birbirimizle iletişim içindeydik; resimlerimizi de kitaptaki hangi mekânları çalışacağımızı beraber planlayarak, yararlandığımız fotoğrafları, yaptığımız eskizleri paylaşarak tamamladık. Ancak burada şunu söylemek isteriz. Birlikte yaptığımız işlerde bir bütünün birer parçası olmamıza rağmen her zaman bireysel dilimizi, kendi üslubumuzu korumaya çalışıyoruz.

​Dediğiniz gibi kolektif işler dışında farklı disiplinlerde gerçekleştirdiğimiz bireysel çalışmalarımız da yer alıyor sergide. Burada herkes kitapta kendisine yakın hissettiği bölümler için işler üretti. Tekrar olmaması adına tabii ki hangi bölümleri düşündüğümüzü beraber konuşarak belirledik ama sonrasında herkes tümüyle bağımsız olarak kendi atölyesinde çalışarak tamamladı işleri. Serginin tamamı için aslında şunu söylemek gerek. Kitabı resmetmedik. Kitaptan ilhamla en çok bize dokunan bölümler için işler ürettik.

Monday Art Collective Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün, 2024 Tuval üzerine karışık teknik, 160 x 390 cm. (Her biri / Each 160 x 130 cm)

Sergide yer alan ve büyük bir duvara yayılan triptik iş, aynı zamanda kitabın kapağında da belirli oranda görülebiliyor. Bu büyük ölçekli iş, üç sanatçının birlikte hareket ettiği ve işlerini birbirleriyle bütünleştirdiği temel izlek olarak görülebilir. Bu iş nasıl gün yüzüne çıktı? Triptikteki tabloyu tahayyül ederken nereden ve nasıl diğer işlerle bütünlemeyi düşlediniz?

Işıl Güleçyüz, Ayşenur Köksal, Joel Menemşe: Kolektif bakışımızı gösteren ve serginin en önemli çalışması bir altar resmi olarak hazırladığımız triptik iş. Daha önce de söylediğimiz gibi aynı atölyede yan yana çalıştık. Kullanacağımız ana figürün eskizleriyle başladık kompozisyonu oluşturmaya. Seçtiğimiz diğer ögeler kitaptan, bizi en çok etkileyen bölümlerden. Her bir parça kendi içinde ve sonrasında bir bütün olarak anlamlı. Ortak bir dil görebilirsiniz burada çünkü renklere, resmin dengesine, kompozisyona bir bütün olarak bakmak durumundayız. Ancak tek tek incelediğinizde de bireysel olarak bizi yansıtan, üslubumuzu koruduğumuz birer çalışma olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla serginin geri kalan kısmıyla da bir denge sağladığına, bütünleştiğine inanıyoruz.

Sergi fikri ilk oluştuğunda Işık Hanım’la görüştük ve Istanbul Concept Studio’yu sergi mekânı olarak daha ilk başta belirledik. Bu da mekâna göre işler üretmeyi mümkün kıldı.

Sergide triptik iş ve bütün bir duvara yayılan ortak işlerden farklı olarak ayrıksı bir yerde duran işleriniz de var. Kolektif işlerden farklı olarak sergiye dâhil ettiğiniz kişisel işlere dair neler söylersiniz?

Işıl Güleçyüz, Ayşenur Köksal, Joel Menemşe: Bireysel işlerimizi de belki şöyle gruplayabiliriz. İlki tabii ki yine tümüyle kitaptan yola çıkarak her birimizin etkilendiği bölümleri kendi atölyelerinde resmettiği beş parçalık büyükçe tuval işler. Burada sergide bütünsel dengeyi korumak için öncesinde sadece resimlerin ölçülerine ve hangi bölümleri çalışacağımıza karar verdik. İkincisi koridorda sergilediğimiz, küçük ölçekli tuvallere çalıştığımız romanda geçen insan dışı varlıklar. Hangilerini çalışacağımıza kura çekerek ve sonrasında bazı değiş tokuşlar yaparak karar verdik. Son olarak da her zaman çalıştığımız malzemenin biraz dışına çıkarak yaptığımız deneysel çalışmalar. Romandaki kanat sesleri bölümü için Ayşenur duvara tutturduğumuz uzun bir tuval bezine füzen ile eskiz tadında güvercinler yaparken Joel çizdiği güvercin desenlerine eklediği kanat sesleri ile bir video hazırladı. Işıl da romanın bazı bölümleri için karışık teknik kullanarak heykeller üretti.

“Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün”, temelinde Murat Gülsoy’un aynı başlıklı romanından yola çıkarak şekillenen bir atmosfere sahip. Dolayısıyla bu noktada öncelikle edebiyatla resmi, yazıyla sözü birleştiren özel bir sergiden söz edebiliriz. Öncelikle süreç sizin için nasıl gelişti? Gülsoy ile birlikte çalışma fikri nasıl şekillendi?

Işık Gençoğlu: Monday Art Collective, Istanbul Concept’e gelmeden önce Murat Gülsoy ile kitap üzerinden sergi yapma fikrini şekillendirmişti. Ardından Istanbul Concept’e geldiler. Sizin de söylediğiniz gibi disiplinler arası projeler bize çok özel geliyor. İzleyiciye bambaşka kapılar açtığına, bakış açısını değiştirdiğine, geliştirdiğine inanıyoruz ve bunun bir parçası olmaya çalışıyoruz. Nitekim bu bağlamda sinema, edebiyat, resim, heykel, müzik; kısaca sanatın tüm branşları ilgimizi çekiyor.

Sergi tüm detaylarıyla ortaya çıkana kadar Murat Gülsoy ile tanışmamıştım. Daha önce beraber çalıştığımız için ben Monday’i biliyor ve güveniyor olmamın ödülünü sergi sonunda almış oldum. Sergiyi aldıkları riskler ve dolayısıyla da heyecanıyla beraber kucaklayacak mekânın Istanbul Concept Studio olduğunda mutabık kaldığımızda da işlerin üretim süreci başladı. Takvim için de Murat Bey’in kasımda katılacağı kitap fuarı hedeflendi.

Sonuçta üç ressam kadın Işıl, Joel ve Ayşenur; Murat Gülsoy’un romanını bir sergiye dönüştürdü ve dolayısıyla karşımıza dört ayrı bakış ve yetenekle kutsal kitaplara ek, bir “başka” kitabın sayfalarından yeni bir “kıyamet sonrası” senaryosu çıktı.

​Istanbul Concept’in studio alanının misyonu gereği; yeni proje, fikir ve denemelere açık bir mekân olarak “romandan sergiye” serüveninin bir parçası olmaktan onur duyuyoruz.

1. Işıl Güleçyüz İnsanlar Nereye Gittiler? III, 2024 Tuval üzerine karışık teknik, 50 x 70 cm.
2. Joel Menemşe İnsanlar Nereye Gittiler? VI, 2024 Tuval üzerine yağlı boya, 50 x 60 cm.
3. Ayşenur Köksal İnsanlar Nereye Gittiler? IV, 2024 Tuval üzerine yağlı boya, 54 x 40 cm.

Istanbul Concept, uzun bir süredir özellikle de edebiyat-sanat ortaklığında sergilere yer açan, olanak tanıyan bir mekân. Temelinde bu fikir nasıl gelişti? Istanbul Concept, edebiyat ve sanat arasında ne tür bir ortaklığın peşinden gidiyor?

Işık Gençoğlu: Öncelikle kısaca bizden bahsedeyim size. Istanbul Concept, Türkiye ve yurt dışından sanatçı ve tasarımcıları İstanbullular ile buluşturan, multidisipliner, dinamik ve yenilikçi bir kurum. Istanbul Concept’in alt başlıklarından biri olan Istanbul Concept Studio ise, yaratıcı sektör aktörlerine deneysel üretim fırsatları sunan, yeni projelerin yapımına can suyu sağlayan açık bir alan. Ayrıca küratörlük, tasarım yönetimi, tanıtım, pazarlama ve marka/sanatçı temsilciliği konularında profesyonel danışmanlık vermekteyiz.

Tekrar Istanbul Concept Studio’ya dönersek, burada; kültür, sanat ve tasarıma dair her disiplinde varlık gösteren özel projeler için alan açmaya, sanatçı/tasarımcı görünürlüğünü sağlamaya çalışıyoruz. Önemli olan doğru konumlama yapmak.

Örneğin nisan ayı bizim yönetmen-yazar-ressam ayımız. Sevgili Ümit Ünal ve Tayfun Pirselimoğlu gibi sadece ülkemizde değil, tüm dünyada da saygın bilinirliğe sahip isimler sanatçılarımız arasında ve nisan ayları kendilerine öncelik verdiğimiz zamanlar. Dolayısıyla da interdisipliner yaklaşımlar bizim karar sürecimizi hızlandırıyor ve aynı zamanda bizi diğer sanat kurum ve kuruluşlarından ayırıyor diyebiliriz.

​Sergi sürecinden anlaşılabileceği gibi Murat Gülsoy’un da resim yapmaya doğru bir meyli var. İşte bu beni çok heyecanlandırıyor. Eğer Murat Bey bu yolda devam etmeye karar verirse, Istanbul Concept Studio bu süreçte ressam Murat’ın da yanında olmak isteyecektir.

Sergide 2019 yılından itibaren çalışmalarını Monday Art Collective başlığı altında yürüten Ayşenur Köksal, Işıl Güleçyüz ve Joel Menemşe’nin işleri yer alıyor. Sizin bu kolektifle birlikte çalışma serüveniniz nasıl başladı? Gerek kolektif gerekse bireysel olarak sanatçılarla küratöryal anlamda nasıl çalıştınız?

Işık Gençoğlu: Işıl Güleçyüz’ün sanatsal üretimini uzun süre takip ettim, sürekliliğine inandım ve sergilere sanatçımız olarak davet ettim. Böylece birlikte çalışmayı deneyimlemek şansımız oldu.

​Işıl Joel’i, ardından da projeler Monday Art Collective’in üçüncü ferdi Ayşenur’u getirdi. Bir tema verdiğinizde üç ressam kadın olarak çalışmaları beni heyecanlandırıyor. Çünkü aynı zamanda tüm sürecin içinden siz de geçiyorsunuz. Diğer yandan İBB’nin Feshane’yi bir sanat alanı olarak değerlendirmesinin başlangıç sergisinde görev alan 27 küratörden birisi olarak davet ettiğim sanatçıların haricinde çalışmalarıyla beni yakalayan başka başka isimler de oldu. İşte bu isimlerden birisi Monday Art. Feshane’de ortaya koydukları üretim kültürü bizi “birlikte ne yapabiliriz”e getirdi. Sonuç ortada: Merak ettim, onlara güvendim ve başarıyı hep beraber kutluyoruz. 

Sergi, 7 Aralık’a kadar Istanbul Concept Studio’da, pazar ve pazartesi günleri dışında 12.00-19.00 saatleri arasında izlenebilir.      

0
1241
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage