Erin İlkcan Aslan
Erin İlkcan Aslan ile Instagram üzerinden yayımladığı “Cep Sergisi” isimli sergisi sayesinde tanıştık. Ankara’da yaşayan ve orada çalışmalarını sürdüren sanatçı, kolaj tekniği dışında son dönemlerde deneysel baskı ve video üzerine yoğunlaştığını belirtiyor. Kolaj yöntemini ‘hafıza’ya benzeten sanatçı bu tekniği birbirinden kopuk duran farklı parçaları bir araya getirme eylemi olarak tanımlıyor. Erişimi kolay ve hata tolerensı daha fazla olduğu için dijital kolaj tekniğini kullandığını söyleyen Aslan, zaman zaman klasik kolaj tekniğini denediğini de belirtiyor.
“Mekân ve zamandan tamamen kopuk olmayan, fakat aynı zamanda da doğrudan doğruya bir mekânı kapsamayan imge döngüsünde, imajların taşıdığı bilgiyi, gözlemcinin özgür iradesi doğrultusunda, onun inisiyatifinde sürekli ve de istenildiğinde ulaşılabilir bir hale getirmek imkânsız değildir” diyor ve bu düşüncesiyle imgeyi mekân ve zamandan bağımsız aynı zamanda da ulaşılabilir olarak gördüğünü belirtiyor.
Sanatçının kolaj çalışmalarıyla dikkat çeken “Cep Sergisi” isimli serisi hakkında ise: “Tamamen iki boyutlu bir düzlemden, zihnin boyutsuzluğuna doğru ilerleyecek olan bu seride, var olmanın ve yaratabilme aktivitesinin, bilinen tüm sınırlarının dışına çıkması ve üretici ya da gözlemci tarafından özgür bırakılması, zihinsel aktivitenin kişiselliği içerisinde, zihinden bağımsız olan ‘şey’lerin var olma durumlarının göreceliği işlenmiştir” diyor.
Damla Özdemir
Damla Özdemir Reklamcılık ve Sinema Televizyon bölümleri mezunu ve beş senelik üniversite döneminde stop motion animasyon ve dijital sanatlarla tanışmış. Son yıllarda ise saatlerini internetin sınırsızlığında harcayarak görseller toplamış, ardından bu görselleri kolaj üretimlerinde kullanmış.
Çalışmalarında bilim kurgu romanlarının ve avant-garde, konstrüktivist eserlerin etkileşimleri açıkça görülebilen sanatçı son dönem üretimlerinde dokunulabilir ve hissedilebilir üç boyutlu malzemeler kullanıyor. Kendisine sorulduğunda ise üretimlerindeki bu soyuttan somuta doğru gerçekleştirdiği keskin dönüşümü temel olarak varoluşçuluk akımıyla absürdizm doğrultusundaki hareketiyle tanımlıyor. Merkezden başlayarak parçalanma, sıkışma, sıkılma, aynılaşma, tekrarlanma, yenilenme hareketleri ile üretimler bilinçli anlamlar ortaya çıkarıyor.
Damla Özdemir geleneksel kolajın ona daha samimi geldiğini söylüyor ve ekliyor: “Ama zamanla iki boyut bana yetmedi, yapay geldi. O yüzden de katmanları dışarı taşımak istedim. Ahşap kullanmamın da asıl nedeni bu. Bilgisayar ortamında daha planlı çalışıyorsun ama geleneksel kolajda daha serbest bir akış oluyor.”
Önceleri sadece dijital kolaj ile işe başlayan sanatçı şimdilerde 3 boyutlu kolaj, geleneksel kolaj veya asamblaj gibi kolajın farklı türleri üzerinde çalışıyor. Yeldeğirmeni’ndeki atölyesinde üretimine devam eden Özdemir, çalışmalarındaki kadın figürleriyle dikkat çekiyor. Sanatçı "neden kolaj?" sorusunu ise “... biriktirmeyi ve biriktirdiklerimden zamanları geldiğinde kurtulmayı sevdiğim için, kolaj çok işime yarıyor. Kolajda herkese göre olan gerçekliği, kendi gerçekliğime göre kontrol etme imkanım çok fazla“ diyerek cevaplıyor.
Özge Enginöz
Yaşamını ve çalışmalarını İstanbul’da sürdüren Özge Enginöz’ü Mixer’deki kişisel sergisi ‘’Sanıldığı Gibi Değil’’ ile tanıdık. Eserlerinde uygarlığın oluşturduğu gündelik davranış ve yaşantı biçimleri ile kendini gösteren, insan ve bilinci arasındaki farklılığın eleştirel temsillerini gerçekleştiren sanatçı, figüratif olanla doğaüstü öğeleri bir arada kullanıyor.
Enginöz Mixer’deki solo sergisinde “Tanıdık görünen, sıradan olan aile fotoğrafları üzerine müdahale ederek, gerçeküstü bir anlatım biçimiyle başka bir gezegen kurgusu yaratmaya çalıştım.” diyor ve de “Aile ve aile bireylerinin durumları, bunların kendi arasındaki birlikteliğinden doğan rutin sürecin etkileri, sistem içindeki bireyin aslında hiç de göründüğü gibi olmadığı ve giderek başkalaştığı durumları ele aldım” diyerek devam ediyor.
Sergideki kolaj çalışmalarıyla izleyiciye gördükleri şeyin aslında hiç de göründüğü gibi olmadığını, onlara sunulanın altındaki derinliği keşfettirmeyi amaçlayan Enginöz gizemli bir dile sahip.
Rafet Arslan
Rafet Arslan 10 yılı aşkın süredir hikayelerini kolajlarına, öykülerine, resimlerine, ses kayıtlarına, performanslara döküyor. Arslan'ın sanatında totem kavramı sonsuzlukla ilişkideki kadim olan ile, gündelik hayatı işgal eden bitimsiz tüketim arasındaki zıtlığı açığa çıkaran bir metafor görevini üstleniyor.
"Basılı mataryeli yeniden kurgulayarak üretilen bir sanat olarak kolaj" tekniğini kullanan Arslan aynı zamanda bunu nesneler ile yeni ilişkiler kurarak yaratan asamblaj ve montaj tekniklerine de başvuruyor. Birçok karma ve kişisel sergiye katılan sanatçı aynı zamanda Çağdaş Sanat Manifestoları (2010; Altıkırkbeş Yayın), Ziggurat Terbiyecisi (Kült Neşriyat) kitaplarının da yazarı.
Arslan aynı zamanda kurucuları arasında yer aldığı Periferi Kolektif, Sürrealist Eylem Grubu ile birlikte Yıkım 2011, Ubik Project, Gerçeklik Terörü gibi birçok sergi, performans ve kolektif etkinliğin içinde ve koordinasyonunda yer aldı. Sanatçının birer imge formuna döktüğü yeni hikayeleri Babil Kitaplığı serisi ile sanatseverlerle buluşmuştu.
Merve Özaslan
Son dönemlerde kolaj çalışmalarıyla tanınan Merve Özaslan lisans eğitimini Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Seramik ve Cam Tasarımı Bölümü’nde tamamladı. Üniversitenin ardından üç yıl boyunca serbest olarak seramik üzerine takı tasarım çalışmaları yapan sanatçı bu süre içinde işleri British Vogue, Elle, Marie Claire başta olmak üzere birçok yayında yer aldı. Özaslan 2012’den beri ise kolaj tekniğiyle çalışmalarını sürdürüyor.
Kolaj çalışmalarında nostaljik bir dilin hakim olduğu İstanbul’da yaşayıp üreten Özaslan, Avrupa’da ve İstanbul’da çeşitli sergilerde yer aldı. Biriktirmenin kendisi için çok önemli olduğunu söyleyen sanatçı “Naturel Act” isimli serisinde eleştirel bir anlayışın hüküm sürmesine izin veriyor. İnsan ve doğa ilişkisi çerçevesinde şekillenen seri, insanın doğaya hükmedebilme kapasitesi, insan-doğa bütünlüğü, yaşamımızı kolaylaştırmak adına doğayı şekillendiriyor olmamız gibi konulardan etkileniyor.
Vintage, siyah beyaz fotoğraflara canlı renkler ve objeler ekleyerek onları dönüştüren Özaslan çalışmalarını şu sözleriyle tanımlıyor: “Bu çalışmalar her şeyden önce doğanın bir parçası olduğumuza atıfta bulunuyor. Fotoğraflar doğadan izole olarak kentleşmemizin, hırsımızın ya da makineleşmemizin doğru olduğuna dair tek bir tutarlı cevap arıyor. Bu anlamda kolajlar hayatın klişeliğinden ve keşmekeşinden sıyrılarak, renkler yoluyla davranışlarımızı ve duygularımızı yansıtıyor.”