Helsinki Okulu, on yılı aşkın bir süredir fotoğraf çevrelerinde heyecan uyandıran bir kurumu çağrıştırıyor. Aslında bu isim doğrudan bir kurumu değil de Aalto Üniversitesi’nde (University of Art and Design Helsinki) 90’ların ortalarından itibaren şekillenen bir eğitim modelini, eski tabirle bir ekolü ve bu modelde eğitim alarak bugün profesyonel fotoğraf çevrelerinde adı çok bilinen bir grup fotoğrafçıyı tasvir ediyor.
Galeri x-ist’te 2014 yazının başında açılan ve 6 Eylül 2014 tarihine kadar süren ‘Collected North: Helsinki School of Photography’ sergisi, University of Art and Design Helsinki’deki fotoğraf yüksek lisans programının direktörlüğünü de yapan Timothy Persons küratörlüğünde Anni Leppälä, Joakim Eskildsen, Saana Wang, Sandra Kantanen ve Pertti Kekarainen’in işlerinden bir seçkiyle Helsinki Okulu’ndan bir rüzgârı İstanbul’a taşıyor. Sergi üzerine yazmak aynı zamanda Kuzey’deki bu değişimi anlamaya çalışmak için de bir fırsat gibi görünüyor.
Son yıllarda temel eğitim deyince en başta akla gelen modellerden biri Finlandiya modeli, öğrencilerin daha serbest olduğu, sınavlarla bir yarış içine sokulmadığı yapısıyla pek çok ülkenin örnek aldığı bir eğitim sistemi. Helsinki Okulu’nun Finlandiya’da olması dışında bu eğitim modeliyle herhangi bir etkileşim içinde olup olmadığını veya esin kaynağı olup olmadığını bilmiyorum, ancak özelliklerini incelediğiniz zaman öğrencilerin kendilerini serbest ama etkileşimli bir şekilde geliştirmelerinin Helsinki Okulu’nun temeli olduğunu görüyorsunuz. 1990’ların başında Aalto Üniversitesi’nin yüksek lisans programında başlayan değişimin mimarı ve serginin de küratörü olan Timothy Persons, başka bir sergi için yazdığı giriş yazısında bu modeli şöyle tarif ediyor: “Bu model seçilmiş bir grup yüksek lisans öğrencisinin normal ders programı dışında işlerine özeleştiri getirmelerini ve bu sayede işlerini değerlendirmelerini sağlıyor. Başlangıçtaki amaç sınıftaki seçilmiş bir grup öğrencinin işlerini oluşturma, edit etme, sunma, kürasyon yapma deneyimini profesyonel düzeyde gerçekleştirmesini sağlamaktı.”
Bu ekolün gelişmesinde öğrencilere başından itibaren profesyonel fotoğrafçılar gibi değer vermek ve onları üretecekleri işlerde serbest bırakarak eleştirel bakışla kendilerini geliştirecekleri ortamı sağlamak yatıyor. Bunun dışında Pentti Sammallahti gibi Finlandiya’nın adeta fotoğrafla şiir yazan sanatçılarının eğitim sürecine dahil olması, öğrencilere önemli ilham kaynaklarını yakından tanımaları fırsatını verdi. Kurumsal olarak da üniversitenin 90’ların ikinci yarısında öğrencilerin şehirdeki çeşitli mekâna özel sergilerini desteklemesi, büyük bir motivasyon sağladığı gibi öğrencilerin fotoğraf çevrelerinde tanınmasını sağladı. Sonuç olarak üniversite, giderek daha fazla yetenekli öğrencinin fotoğraf eğitimi almak üzere Helsinki’yi tercih etmesine yol açan bir çekim noktası oldu. 2000’lere gelindiğinde mezunlar uluslararası fotoğraf çevresine dahil olmaya, üniversitenin Fince’deki kısaltması olan TAIK ise bir markaya dönüşmeye başlamıştı. Timothy Persons’un azimli yönetimi bu gruba dahil olanları Paris Photo gibi uluslararası fuarlardaki katılımıyla temsil ederken, Berlin’de açılan Gallery Taik de programında ağırlıklı olarak Helsinki Okulu’na dahil fotoğrafçıların işlerine yer veriyor. Bunun yanında zaman içinde yayımlanan bir dizi kitapla da Aalto Üniversitesi’nden yetişen bu mezunlar grubunun işlerine dair bir külliyat da oluşturulmasına vesile oluyor.
Bugün birbirinden çok farklı tarzlarda ve konularda fotoğraf üreten bir fotoğrafçılar grubu olarak anılabilecek Helsinki Okulu üyeleri, tanınmış fotoğrafçılar arasında yer alıyor. Üniversitenin yüksek lisans programı da artık sadece Fin fotoğrafçıların değil dünyanın çeşitli ülkelerinden yetenekli gençlerin tercihi haline gelmiş durumda.
x-ist’in tamamı Türkiye dışından fotoğrafçılara yer verdiği ilk sergisi olarak da dikkat çeken ‘Collected North’, Helsinki Okulu’nun geleneğine uygun bir şekilde farklı janrlardan ve dönemlerden fotoğrafçıları bir araya getiriyor. Sergi, içindeki sanatçıların en genci Anni Leppälä’nın fotoğraflarıyla açılıyor. Leppälä’nın fotoğrafları adeta zamanda bıraktığımız izlerin peşinden koşan bir sanatçının çabasını hissettiriyor. İnsanın olduğu veya insanın kendisinin değil de izlerinin yer aldığı fotoğraflar bunlar. Fotoğraflar her birine uzun bakabileceğiniz ve bazıları içindeki bulmacanın kilit taşını bulmak için çaba göstermenizi gerektirecek ayrıntılarla dolu. Bunun getirdiği belli belirsiz tekinsizlik hissi anlama çabanızı arttırıyor bir şekilde.
Üniversitenin en son mezunlarından Saana Wang sergideki ‘Hujilaou’ serisinde Çin Halk Cumhuriyeti’nin başkenti Pekin’in Hujilaou semtinde kentsel dönüşüm nedeniyle yıkılacak binaları ve o binalarda yaşayanları fotoğraflamış. Komünist dönemde yapılmış olan binalardaki yaşanmışlık hissi, duvarlardaki resimler, fotoğraflar, takvimlerle bazen de duvara asılmış ve sonradan sökülmüş bir posterin duvarda bıraktığı bant izleriyle verilmiş. Bu haliyle belgesel bir çalışmayı andırıyor, ancak çoğunlukla ön planda yer alan o dairelerin sakinlerinin yüzlerine geleneksel Çin Operası’ndaki gibi makyaj yapılmış ve bu durum çalışmanın belgesel karakteriyle belli bir kontrast oluşturuyor. İnsanlar adeta hem geleneksel Opera’yı hatırlattıkları için geçmişe bir gönderme yapıyor hem de adeta o dönüşecek dairelerin dekor gibi kullanılmasına yol açarak yeni yaşamlarına ait hayallerini sergiliyor.
Seçkinin en bilinen isimlerinden Joakim Eskildsen, 2011’de Time dergisi için gerçekleştirdiği ‘American Realities’ serisiyle sergide yer alıyor. ABD’de yoksulluk oranının en yüksek olduğu bölgelere giderek buradaki insanların nasıl yaşadıklarına dair bir izlenim yansıtmayı amaçlayan Eskildsen, ‘Amerikan Rüyası’nın gerçek olmadığını bir kez daha çok kuvvetli bir şekilde ortaya koyuyor. Yoksulluğun getirdiği sorunların insanları giderek nasıl sarmaladığını ve yeni nesillerin yüksek suç oranlarına sahip bölgelerde büyüme ve sosyal güvence eksikliğinden kaynaklanan sağlık sorunlarıyla nasıl boğuştuğuna dikkat çekiyor.
Sergiye katılan en eski mezun olan 1965 doğumlu Pertti Kekarainen, sergideki en ayrıksı işlerin de sahibi. Fince’de dokuz farklı anlamı olan aynı isimli çalışması ‘TILA’da insan algısının nasıl çalıştığı ve bu algıda yaratılabilecek kırılmalar üzerine yoğunlaşırken fotoğrafın kavramsal olarak nasıl kullanılabileceğinin de örneklerini veriyor. İç mekân, objeler arası uzaklık, uzam gibi dokuz farklı anlama sahip ‘TILA’ kelimesinden yola çıkan bu çalışma adeta fotografik bir deneme veya müzikteki çeşitlemelere benzer bir araştırma olarak değerlendirilebilir.
Sergide yer alan son sanatçı olan Sandra Kantanen, yüksek lisans sırasında değişim öğrencisi olarak gittiği Çin’de, Çin manzara resmi üzerine çalışırken başladığı ve geleneksel Uzakdoğu doğa resimlerinden yola çıkarak ürettiği fotoğraflarıyla dikkat çekiyor. Manzara, özellikle ‘camera obscura’ nedeniyle resim ve fotoğrafı bağlayan bir tür. Kantanen’in fotoğrafları minimalist yaklaşımları ve renk tonlarıyla resmi çağrıştırırken, içerdikleri hareket öğesi başka bir boyuta sahip olmalarını sağlıyor ve bu da onları sadece birer manzara fotoğrafı olmaktan öteye taşırken Kantanen’i de deneysel fotoğrafın sınırlarına götürüyor.
‘Collected North’, Helsinki Okulu’ndan farklı örnekleri barındıran bir sergi olarak bizi bu mezunlar grubunu daha yakından incelemek için teşvik ediyor. Sergi, bu tip seçkilerin genelde karşılaştığı daha büyük bir grubu temsil etmenin zorluğunu yansıtıyor. Bunun en büyük nedenlerinden biri, ölçeği itibariyle büyük bir sergi olmaması ve çok büyük bir ekolü temsil etmeye çalışması. Aslında ülkemizdeki fotoğraf izleyicisinin nispeten yakından tanıdığı ve Türkiye’de şu anda üretim yapan genç kuşak üzerinde etkisi olan İsveç fotoğrafı nedeniyle Kuzey Avrupa, fotoğraf açısından çok da bilmediğimiz bir bölge değil ama TAIK özellikle yarattığı ekolle daha yeni bir grubu temsil ediyor ve bu yüzden de ‘Collected North’ ekseni Finlandiya’ya çevirmek için iyi bir fırsat sağlıyor.