Kartpostal, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarındaki en etkili iletişim araçlarından biri. Ön yüzüyle bir belge, arkasına yazılanlarla bir hikâye anlatıcısı, günlük yaşamın sosyolojisini yapmak üzere veri deposu da diyebiliriz.
İster Galata Kulesi’ni sağınıza alıp, kulenin giriş kapısının tam karşısından Bereketzade Medresesi Sokağı boyunca yürüyüp Avusturya Hastanesi’ni geçip Felek sokağa girin; isterseniz aynı sokağa Karaköy’den Bankalar Caddesi’nde 1850’li yıllarda yapılmış Kamondo Merdivenleri’ni çıkarak gelin. Sizi getirmek istediğim yere, sokağın sağdan ikinci yapısı, son derece sade dış mimarisi ile Schneidertempel (Terziler Sinagogu) Sanat Merkezi’ne geldiniz bile. İstanbul sürprizli bir şehir, 2004 yılında sokak aralarında dolaşırken tesadüfen ilk kez gördüğümden bu yana on üç yıl geçmiş. Bu yıllar boyunca burada sayısız sergi izledim.
Galata, İstanbul’un çok kültürlü geçmişinin odak noktalarından biri, bu bölgede 19 yy’da yaşayan Aşkenazların çoğu terzilik yapıyormuş. Sanat merkezinin adı da bu meslek loncasından geliyor. 1960’lı yıllara kadar sinagog olarak kullanılan yapı, 1999’a kadar viran bir halde kalmış. Uzun süren bir restorasyondan sonra sanat merkezi olarak tekrar canlandı. Diyeceğim, yolunuzu buraya mutlaka düşürün.
Şu sıralar Schneidertempel’de ‘’Levant’ın Gözleri: Dönem Kartpostallarında Şam, Beyrut, Kudüs ve Başka Kentler(1890-1920)‘’ adlı sergi var. Sergi Seyhun Binzet’in inanılmaz zenginlikteki koleksiyonundan bir seçkiyi bizlerle buluşturuyor.
Kartpostallar, Seyhun Binzet’in deyişiyle günümüzün sosyal medyası. Bu sayede şehirlerin yapıları, tarihi ve doğal güzellikleri, insanları ve mesleklerinin bulundukları zaman dilimine kaydı geçirilmiş oluyor. Kartpostalların arka yüzlerindeki yazma alanının sınırlı olması bugünün karakter kısıtlamasını hatırlatıyor. Seyhun Binzet’e kartpostal koleksiyonerlerinin özel bir ismi var mı diye sorduğumda; pul koleksiyonerlerine filatelist, para koleksiyonerlerine nümismat dendiği gibi kartpostal koleksiyonerlerine de kartofil dendiğini; Avrupa’da kartpostal koleksiyonerlerinin birikimlerini paylaşabildikleri özel klüpleri, dergileri olduğunu, Fransızlar‘ın daha da ileri giderek araştırmacılara tarihten zengin bir kaynak aktarmak amacıyla Kartpostal Devlet Arşivi kurduklarını anlattı.
Seyhun Binzet’e kartpostalları bugünün sosyal medyasına hangi yönleriyle benzettiğini de sordum:
“Gerçekten işlev olarak çok benziyor. Kartpostalların önemi, iletişim araçlarının çok sınırlı olduğu 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında, olayları, manzaraları, kentleri ve insan duygularını sınırların ötesine taşımalarından, devirlerinin medyasını oluşturmalarından kaynaklanır.
Bir zarfın içine konmadan yapılan bu gönderiler; hem gönderen için, hem taşıma işini gerçekleştiren posta şirketi için, hem de gönderilen postanın içeriğini denetlemekle kendini görevli sayan devlet kurumları için büyük kolaylık sağladığından bütün kıta Avrupası gibi Osmanlı’da da hızla yayılır.
O dönemin bu küçük boyutlu medyası, bir yeri, bir insanı, bir mesleği dünyanın başka bir köşesindeki bir insana, görsel kanıtları ile göstererek uzaktaki insanların yakınlaşmalarını, birbirlerini daha iyi tanımalarını sağlamıştır. Bu o dönemin sosyal medyası olarak yerine getirdiği bir işlev. O dönemin Facebook'u, Twitter'ı olarak değerlendirilebilir kartpostallar. Mektuba göre daha çabuk gidiyor, birkaç cümle yazılıyor, her türlü duygu aşk, isyan, inanç, dönemin güzel bir binası, ünlü bir sima veya çarpıcı bir olayın görsel belgesi ile birlikte uzaktaki birine gidiyor.
Levant Tartışmalı Bir Kavram
Sergi; 13. yüzyıldan bu yana Avrupalılarca “Levant” adıyla anılan bölgeyi konu alan, 1890 -1920 tarihleri arasında üretilmiş ve büyük bir bölümü postadan geçmiş 240 kartpostaldan yola çıkıyor. Kartpostallar, bugün Suriye, Lübnan ve İsrail sınırları içinde kalan otuzun üstünde yerleşmeden görüntüleri, kentsel ve kırsal yaşamdan kesitleri, bölgenin insanlarını, tarihsel, dinsel ve kamusal yapılarını kapsıyor.
"Emin ol ki sana olan aşkım hiç eksilmeyecek. Gerisinin ne önemi var! Fransa’da senin yanında mutluluk beni bekliyorsa şimdi yaşadığım kötü günlerin ne önemi var! Bir gün bütün kötü hatıraları ihtiraslı bir öpücükle unutacaksam maddi ve manevi ıstırabın ne önemi var! Bu düşüncelerle sana en çılgın öpücüklerimi, Madam Poujade’a da sevgilerimi yolluyorum."
Çeviri: Osman Senemoğlu
Biraz da Levant sözcüğüne bakalım. Epey tartışmalı bir sözcük olduğunu Schneidertempel’de 1 Kasım’da yapılan panelde Osman Senemoğlu’ndan dinledik. Sergi kataloğunda; “13. yüzyıldan itibaren İtalyanların deniz ticareti bağlamında Doğu Akdeniz için kullandıkları bir terim olarak çıkar Levant. Akdeniz’in doğu kıyılarında, sınırları hiçbir zaman tam olarak tanımlanmamış bir alanı kapsayan, coğrafi, tarihî ve kültürel bir ad, bir kavramdır…” diyor. Senemoğlu, “La France du Levant” sözünün; 1900’ler civarında Katolik çevrelerin önde gelen şahsiyetleri ve misyonerler tarafından yaratılmış bir deyim olduğunu hatta biraz da Osmanlı İmparatorluğu’na yerleşmiş misyonerlerin gittikleri yerleri "uygarlaştırma çabalarını" yüceltmek amacıyla da kullanıldığını söyledi. Bu deyim yayılma politikalarını savunan vatansever ve cumhuriyetçilerin hemen benimsedikleri bir deyim haline gelmiş zamanla. İlginç olan ise “Levant” sözcüğünün de “Ortadoğu” sözcüğünün de önemli jeopolitik ve stratejik çıkarların odağı olan bu bölgeyi tanımlamak için Avrupalı ve Amerikalı uzmanlar tarafından geliştirilmiş olması.
Katma (İstasyon-Yemekhane) 3 Eylül 1923
"Sevgili Lili,
Güzel mektubunu aldım ve tatildeyken bile beni unutmadığına ve bana yazdığına çok sevindim. Teşekkür ederim ve senden yazmaya devam etmeni istiyorum. Çünkü çok mutlu oluyorum. + koyduğum büyük bina tren istasyonu. Buraya haftada bir, cumartesileri trenimiz var. Kaldığım baraka daha solda, kartta görünmüyor. Çevrede iyi düzenlenmiş güzel yerler var. İki dedeni ve anneciğini öp, seni seven adamın içten öpücüklerini kabul et."
Kartpostallarda bölgenin çok kültürlü, çok toplumlu uygarlığından bir kesit görüyorsunuz. Serginin Küratörü Engin Özden, yaklaşık 30 yıllık bir zaman dilimi içinde, o coğrafyada yapacağınız görsel bir yolculuk gibi düzenlemiş sergiyi. Kartpostal görselleri yanı sıra, açıklayıcı ve bilgilendirici küçük metinler coğrafyayı daha iyi tanımanızı sağlıyor. İnsan ister istemez her çağda insanlık tarihinin en önemli odaklarından birini oluşturmuş, sayısız mücadele ve tartışmaya konu olmuş bu bölgenin bugünkü durumunu düşünmeden edemiyor. Gördüğümüz yapıların bir kısmı bugünlere ulaşmıştı ama özellikle Suriye’deki savaştan sonra geriye ne kaldı bilemiyoruz.
Beyrut (La Caserne des Arts et Métiers)
"İşte Beyrut’a atanırsam kalacağım kışla… çok iyi bir yer ama pire ve tahtakurusu dolu… dışarısı daha iyi…
Oğlunuzdan sevgiler
Vernaul"
Sergiyi gezerken en çok kartpostalların arkasında neler yazdığını merak ediyorsunuz. Çoğunluğu Fransızca olarak yazılmış kartlarda Osmanlıca ve az sayıda İngilizce metinler de var. Osman Senemoğlu epeyce uğraşıp çoğu silinmiş, kimi postanede hızla, biraz çalakalem yazılmış metinlerden çevirdiklerini panelde katılımcılarla paylaştı. Doğrusu serginin en keyifli anlarından biriydi. İnsanoğlunun merakları, sevinçleri, sızlanmaları pek değişmiyormuş dedik. Bir asker pire ve tahtakurularından yakınıyordu, bir kadın ilgilendiği adamla flört etmek istiyordu, bir diğeri Konstantinopol’ü gezdiğini anlatıyor, bir diğeri evlenmek istemediğini en kibar dille ifade etmeye çalışıyor. Kartpostal, ön yüzüyle bir belge, arkasına yazılanlarla bir hikâye anlatıcısı, günlük yaşamın sosyolojisini yapmak üzere veri deposu da diyebiliriz. Sergide 240 kartpostalın posta hareketlerini gösteren harita da başlı başına incelemeye değer. ‘’Levant’ın Gözleri: Dönem Kartpostallarında Şam, Beyrut, Kudüs ve Başka Kentler(1890-1920)‘’, 3 Aralık’a kadar ziyaret edilebilecek.
Kartpostallardan…
Beyrut, 22 Aralık 1918 (Yabancı Postaneler)
"Sevgili Marguerite,
24 Kasım tarihli mektubunuzu alınca çok şaşırdım. Sizi yazışma listemden çıkardığımı hiç hatırlamıyorum. Bunun tek nedeni ağustos ve eylül dönemindeki acımasız torpido saldırıları yüzünden o ilginç mesajların kaybolmasıdır.
Baloda eşlik etme davetinize teşekkür ederim. Maalesef… gelecek yıldan önce oralarda olamayacağım
Ailenize selamlar…Raoul"
(Haham) Konstantinopolis 11 Mart 1921
"Sabah Gülhane Hastanesi’ni terk ettikten sonra, büyük bir tesadüf eseri vapurda tanıştığım bir adama rastladım. Ne şans ama. Saat 8’den 11 buçuğa kadar Konstantinopolis’te dolaştık. Seni düşündüm. Sana birkaç biblo aldım. Yakında yollayacağım. Bir buçukta Rami’ye geldim. Sana yalnızca bu kartı yazabiliyorum, çünkü zamanım yok. Eşyalarımı toplayıp bu gece yatacağım. 4’üncü top birimine tayin oldum. Büroda senin 3’ünde, annemin 2’sinde yazdığı mektuplarlar ve gazeteleri verdiler. Uzun mektubun için teşekkürler. Sımsıkı sarılıp kucaklarım seni. FERNAND
İşte yeni adresim: 2nci batarya, 4üncü top birimi, Rami, Konstantinopolis"
Hama, (Saray Sokağı) 14 Haziran 1921
"Sevgili Annie,
Son mektubunuzu aldım ve çok şaşırdım. Bu arada benim mektubumu da almış ve biraz sakinleşmiş olmalısınız. Yine size daha ayrıntılı mektuplar yollayacağıma söz veriyorum. Kuşkusuz o zaman fikrinizi değiştireceksiniz. Hâlâ çok meşgulüm ve ailemin isteğine rağmen evlenmeyi düşünmüyorum ve bu koşullarda yapacağımı da sanmıyorum."