Farklı cinsel kimlikleri olan bireylere odaklandığı üretimleriyle dikkat çeken Furkan Öztekin bu yıl Mamut Art Project’te yer alıyor. Kolaj çalışmalarıyla bilinirlik kazanan sanatçı üretimlerinde 90’lar ve günümüz arasında görünmez bir bağ kuruyor.
Perihan Mağden'in Ali ile Ramazan isimli kitabından esinlenerek oluşturduğu serisiyle Mamut Art Project’e katılan Furkan Öztekin ile geçmiş projeleri, Genç Yeni Farklı’daki çalışması, Mixer’de katıldığı “İzler” sergisi ve yeni projelerini konuştuk.
Üretimlerinde farklı cinsel kimlikleri olan bireylere odaklanıyorsun. Bu odak noktalarını neler besliyor?
Odak noktamın büyük bir çoğunluğunu Türkiye'de olan toplumsal olaylar oluşturuyor. Çalışmalarımda 12 Eylül darbesinden itibaren başlayan ve günümüze kadar süre gelen olayları temel alıyorum. Elimden geldiğince Türkiye LGBTİ direniş tarihinin dönüm noktalarını yeniden gündeme getirmeye çalışıyorum diyebilirim. Konu olarak çoğunlukla 90'larda gerçekleşen olayları işlesem de günümüzde yaşananlarla neden sonuç ilişkisi kurup, üzerlerine yeniden konuşmayı hedefliyorum. Amacım, yıllar geçtikçe unutulmalarını ve önemlerini kaybetmelerini engellemek olarak da açıklanabilir.
Bu noktada eserlerinin antihomofobist bir söylemi olduğunu sanıyorum. Türkiye ne yazık ki homofobi konusunda zengin bir besleyiciliğe sahip. Homofobizm hakkında ne düşünüyorsun?
Homofobiyi gizli ve çok büyük yıkıcı etkisi olan bir silah olarak görüyorum. Nefret gibi salt bir duygunun insanın tüm yetilerini kolayca ele geçirebildiğinin en büyük kanıtı da diyebiliriz. Benim tanımımla homofobi, muhakeme yeteneği olmayan ve benlikleriyle olan mücadelelerinde yenik düşen insanların çevrelerine olan tahammülsüzlük durumudur. Bu durumun tek tedavisi de insanın kalbinin ve zihninin en derinlerinde gizlidir. Bunu ortaya çıkarmak da onların elinde.
Geçtiğimiz yıl “Genç Yeni Farklı”da yer almıştın, oradaki çalışmalarından biraz bahsedelim mi?
“Genç Yeni Farklı”nın yedincisine Habitat isimli bir seriyle katıldım. 1996 yılında İstanbul'da gerçekleşen “Habitat II. İnsan Yerleşimleri” konferansı sonucunda alınan bazı kararlardan yola çıkarak bu seriyi oluşturdum. Konferans sonucunda İstanbul'un Cihangir semtinde bulunan Ülker Sokak'a karşı dışlama politikasına gidiliyor. Belediye ve çevredeki komşular Ülker Sokak'ta yaşayan trans bireyleri evlerinden zorla çıkarıp sürgün etmeyi planlıyorlar. Ve böylelikle sokak onlardan arındırılıyor. Ben de Habitat isimli çalışmamda güncel olarak o sokakta yer alan kiralık ve satılık evlerin emlak fotoğraflarından bir kurgu oluşturdum. Boş oda fotoğrafları 1996 Ülker Sokak olaylarının yıkıcılığını ve şiddetini vurguluyor/temsil ediyor. Ve Ülker Sokağı 90'lar Türkiye'sinde LGBTİ'lerin direniş mekânı olarak işaretliyor.
Geçtiğimiz ay Mixer'de “İzler” adlı sergiye dahil oldun. Bu sergide mekân-duygu ilişkisini ele alan çalışmalarla yer aldın. Sergideki üretimlerinden referansla mekânın günlük hayatımıza etkisi üzerine ne düşünüyorsun?
“İzler” sergisinde mekân ve duygu ilişkisini kimlik ile harmanlayarak inceledim. Yine daha önceki işlerimde ele aldığım Ülker Sokak ve Pürtelaş Sokak üzerinden yola çıktım. Günlük hayatta başımıza gelen olaylarda ve çevremizde bizden habersiz gelişen olumsuzluklarda evlerimizin bizim için sığınak işlevi gördüğünü hatırlatmak üzerineydi. Sergideki işimde babaannemin mutfak taşlarından yola çıkarak geçmişte unutulan ve gölgede kalan bazı evleri işaret ettim. Bulunduğumuz sokağın tarihi ve oturduğumuz apartmanın mimarı yapısı bizim kimliklerimizi şekillendirmemize aracı oluyor. Aynı şekilde onlar da zamanla bizim günlük hayatımıza, insanlarla olan ilişkilerimize ve çevreye olan müdahalelerimize göre şekilleniyor. Bu yüzden yaşadığımız yerin hayatımızdaki rolünün büyük olduğunu düşünüyorum.
Kolaj tekniğini sıklıkla kullanıyorsun, form ve içeriğin hangi ortak noktada buluşuyor?
Genelde üretime başlamadan önce kapsamlı bir döküman toplama sürecine giriyorum. Bu, üretim sürecinden daha fazla sürebiliyor. Araştırmalarımın sonunda edindiğin bilgiler ve topladığım dökümanlar çalışmalarımın tekniğine yön veriyor. Çoğunlukla gazete haberlerinden ve kitaplardan yola çıktığım için naif kağıt formu ve dokusu eserlerimde hakimiyet kuruyor. Kağıt materyalinin saflığı, anlatmak ve aktarmak istediğim hikâyelerin gerçekliğine hizmet ediyor.
Yaşamına ve çalışmalarına Tekirdağ'da devam ediyorsun. Bu durum üretim pratiğini nasıl etkiliyor?
İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde lisans eğitimimi tamamladıktan sonra Tekirdağ'a ailemin yanına taşındım. Tekirdağ gibi küçük bir şehirde yaşamak güncel olarak ürettiklerine, geçmişte yaptıklarına ve sanat piyasasına uzaktan bakmak için olanak sağlıyor. Böylelikle kendinle daha fazla vakit geçirip düşünme fırsatı yakalıyorsun. Bu da üretimlerimin düşünsel boyutu için çok sağlıklı oluyor. Aynı zamanda kalabalık şehirlerden uzak olmak, onları daha iyi anlayıp çözümlemeni sağlıyor.
Bu sene Mamut'ta yer alıyorsun, hangi çalışmalarınla karşımıza çıkacaksın?
Mamut Art Project 2017'de Perihan Mağden'in Ali ile Ramazan isimli kitabından esinlenerek oluşturduğum bir seri yer alıyor. Kitap 1991 yılında trajik bir şekilde hayatını kaybeden iki sevgilinin anılarına odaklanıyor. Ürettiğim seri ise kitabın benim tarafımdan yeniden yorumlanması diyebiliriz. İki bölümden oluşan serinin birinci bölümünde Ali ile Ramazan hikâyesinin soyut ifadesi yer alıyor. Kitabı oluşturan önemli parçaları, olayların geçtiği mekânlar üzerinden yeniden tasvir ediyor. İkinci kısım ise gazete kupürleriyle olayları belgeliyor.
Yakın zamanda karşımıza çıkacağın başka projeler var mı?
Yeterli vaktim olur ve hazırlıklarımı tamamlarsam Haziran ayındaki Onur Haftası sergisine katılmak istiyorum. LGBTİ bireylerin hayatlarına değindiğim çalışmalarımı Onur Haftası gibi anlamlı bir etkinlikle birleştirmek uzun zamandır planladığım bir şey. Bunun dışında Kaos GL dergisinin yıl sonunda gerçekleştirmek istediği bir karma sergi projesi var. Zamanı geldiğinde paylaşmak için sabırsızlanıyorum!