Evet, seni uzun yıllardır takip ediyorum; New Yorkta, Londrada birçok galeri ile işbirliğin oldu ama hiç bir Türk galerisiyle bu boyutta bir çalışmaya girmedin. Şimdi ne değişti?
Kutluğ Ataman: Eski anlayışta, sanatçı, galeriye işlerini yapıp satacak bir aracı olarak, galerici de sanatçıya, duvarlarını dolduracak kişi olarak bakardı. Tabii ki bu tip anlayışı sürdüren hala bir çok galeri mevcut. Hatta geçen gün Nişantaşında yürüyorum, ne göreyim! Bir galeri camına işlerini sergilemek isteyen sanatçı aranıyor yazmış.
Mehveş Arıburnu: İşte biz de böyle bir ilan asmıştık ve Kutluğ geldi! Çalışmaya böyle başladık. (gülüyor)
Kutluğ Ataman: Bu anlayışı ilk kıran, sanatçıya bambaşka bir açıdan; destekleyici, yol gösterici, kariyer planlayıcı olarak, adeta bir menajer gibi yaklaşan kişi, Galeri Nevden, Haldun Dostoğludur.
Öyleyse sen neden Galeri Manayı seçtin? Mana, piyasaya çok doğru bir çizgide, hızlı bir giriş yapmış olmakla beraber çok genç bir galeri. Mehveş ile eski dostluğunun bunda payı oldu mu?
Kutluğ Ataman: Mehveş ile ilk koleksiyonerim olduğu için tanışmıştım. Yıllardır süren tanışıklığımız belli bir güveni beraberinde getirmiştir mutlaka, ama bu ortaklık kararı tek başına benim tarafımdan verilmiş bir karar değil. Benim Lonrada ve New York'ta çalıştığım galerilerin fikri çok önemliydi. Onlarla aynı güce sahip, aynı dili konuşan bir yer olmalıydı. Şimdiye kadar böyle bir diyaloğu sürdürebilen bir galeri olmadı. Galeri Mana ile iki yıldır flört ediyoruz! Bu süreç içinde başka adreslere de baktım ama evlilik kararını Mana ile aldık.
Mehveş, kurulduktan çok kısa bir süre içinde böyle bir başarıya imza atmak senin için çok gurur verici olsa gerek.
Mehveş Arıburnu: Evet, tabii ki. Londrada yıllardır koleksiyoner ve art patron (sanatı destekleyen kimse) olarak özellikle Thomas Daneden, Martine ve Thomas (Kutluğun Londra galerisi) ile tanışıyor ve yaptıkları işleri çok beğeniyordum. New Yorkda Angela Westwater (Kutluğun NYC galerisi), zaten bu işin duayeni. Bu isimler ile çalışmış olan Kutluğun, İstanbuldaki temsilcisi olmaktan çok memnunum.
Mehveş Arıburnu: Evet, tabii ki. Londra’da yıllardır koleksiyoner ve art patron (sanatı destekleyen kimse) olarak özellikle Thomas Dane’den, Martine ve Thomas (Kutluğ’un Londra galerisi) ile tanışıyor ve yaptıkları işleri çok beğeniyordum. New York’da Angela Westwater (Kutluğ’un NYC galerisi), zaten bu işin duayeni. Bu isimler ile çalışmış olan Kutluğ’un, İstanbul’daki temsilcisi olmaktan çok memnunum.
Aslında Kutluğ ile bu noktaya gelmemiz, yaşadığımız son iki yıllık sürecin doğal bir sonucu. Kendisi bir dost olarak Galeri Mana’nın kuruluşunda bana o kadar destek oldu ki, zaten buranın ruhunda ve yapısında Kutluğ çok var. İstanbul’da doğdum, büyüdüm ama 17 yıldır Londra’da yaşıyorum. Dolayısıyla Türk sanat dünyasına çok sonra girdim. Dolayısıyla Kutluğ’un yardımlarına çok ihtiyacım oldu kuruluş sürecinde.
Kutluğ Ataman: Dünyada birçok sanat üretiliyor. Bunların bir şekilde sanat tarihine dahil edilmesi, ‘valide’ olması gerekiyor. Yoksa iç dekorasyon malzemesi olarak kalır bir çok iş… Bir sanatçının konumunun belirlenmesinde çok önemli üç ayak var: Bağımsız küratörler, müzeler ve akademik çevreler.
Mehveş’in sana bu alanda, özellikle müzelerle ilişkilerinde büyük faydası olmuştur ve olacaktır. Tabii ki zaten bu işbirliğimize küratörlerden, müzelerden de yeşil ışık geldi.
İki sene evvel, daha sizin ortaklığınız şekillenmemişken, Tate Modern Menaac Komitesi olarak (Orta Doğu, Kuzey Afrika), senin ‘Peruk Takan Kadınlar’ işini almıştık. Bu komitede bu bölgeden değişik sanatçıların işlerini oyluyoruz. Her yıl belirli bir bütçemiz oluyor. Sıra senin işine geldiğinde büyük çoğunluktan onay geldi. Sayende çok gururlandık! MOMA’da da ‘Ruhuma Asla’ isimli işin var. Zaten MOMA ve Tate arasında tatlı bir rekabet var, şahit olduğum kadarıyla. Kutluğ, biraz da ileriye dönük planlarından bahsedelim…
Şimdi uzun metrajlı sinema filmi projem var. Senaryosu hazır. Bütçe, finansman kısmıyla uğraşıyoruz şu an. Kasımda New York’ta sergim açılıyor. Sperone Westwater Galerisi’nde “Mezapotamya Dramaturjileri” serimden 4 işim gösterilecek… Herkesi bekliyorum!
İki sene evvel Türkiye’ye tepeden bir giriş yaptın. 2010 Kasım’ında İstanbul Modern’de muhteşem bir retrospective; ardından 2011’de Arter’de “Mezapotamya Dramaturjileri” sergisi…
Evet, güzel bir giriş oldu ama sonrasında askerlik işleriyle uğraşmak zorunda kaldım ve çok zaman kaybettim. Güzel bir rüzgar vardı, askerlik sorunu çok vaktimi aldı. Bu arada 22 sergi teklifine hayır dedim. Kendi kendime bir karar aldım.
Tate'ten, MOMA’dan solo show teklifi senin için yeterince anlamlı olur herhalde.
Bu büyük müzeler çok değişik ve geniş kitlelere hitap ediyorlar. Tabii ki böyle bir teklife hayır diyemem.
Sergilerinde hep büyük video enstalasyonları var. Küçük koleksiyoncuyu korkutuyor; sanki her işin kurumsal bir çalışmaymış gibi bir izlenim doğuyor; oysa bazı evlerde de sergilenecek işlerin mevcut. Sana ulaşmanın artık adresi belliyken biraz da bu işlerinden konuşalım. Mesela ‘SU’ serin çok popular; ‘99 Names’ tek ekran versiyonu müthiş…
Mehveş Arıburnu: Kutluğ’nun bazı kurumsal işleri ile de yaşanabiliyor aslında.
Kutluğ Ataman: Mesela Ömer-Ayşegül Dinçkök’un evinde büyük bir işim var, ‘fff’ isimli.
Türkiye’de bakıyorum çoğu genç sanatçı, çok çok yüksek fiyatlardan piyasaya çıkıyor. Bunlar galerilerinin yanlış yönlendirmesi sonucu mu oluyor?
Kutluğ Ataman: Evet, doğru. Galericilik burada çok önemli. Bazen yanlış yönlendirmeler yüzünden, iyi giden bir sanatçının bile kariyeri kayabiliyor. Suni balonlar oluşuyor. Günü gelip patlıyor. Bunun çeşitli örneklerini son 5 yılda gördük.