Kezban Arca Batıbeki ile Londra’da yer alan FAAR Gallery Mayfair’da ziyarete açılan, pandemi sürecinde ele aldığı ve kişisel hafıza arkeolojisi içinde ortaya çıkardığı fotoğraflarından oluşan “On The Road” adlı kişisel sergisi üzerine konuştuk.
Kezban Arca Batıbeki’nin “On The Road” adlı kişisel sergisi, Burcu Ölmez küratörlüğünde, Londra’da yer alan Fahrettin Aykut kuruculuğunda hayata geçen FAAR Gallery Mayfair’da ziyarete açıldı.
Batıbeki, son dönemde dünyada yaşanan pandemi sürecinde ele aldığı ve kişisel hafıza arkeolojisi içinde ortaya çıkardığı fotoğraflarında, deneyimin kendisini bir görme/bakma biçimine çeviriyor. Sergi 10 Haziran’a dek ziyaret edilebilecek.
“On The Road” serginiz son dönemde dünyada yaşanan pandemi sürecinde ele aldığınız ve kişisel hafıza arkeolojisi içinde ortaya çıkardığınız fotoğraflarınıza odaklanıyor. Sergi fikri nasıl ortaya çıktı bahsedebilir misiniz?
Sergi fikri; FAAR Gallery’nin kurucusu Mimar Fahrettin Aykut ve küratör Burcu Ölmez’in; FAAR Gallery Mayfair’in ilk açılış sergisi için bana teklif getirmeleriyle başladı. Sergi tarihlerimiz de Photo London’a göre ayarlandı. Çok da isabetli bir karar almışız. İlk sergi olarak ilgi açısından oldukça iyi bir başlangıç yaptık. Sanat eleştirmenleri ve İngiliz sanat grupları ilgi gösterdiler ve sergiyi ziyaret ettiler.
Yolculuklarda çektiğiniz fotoğraflarınız bu sergiye konu oluyor. Fotoğraflarınızda New York’tan Bologna’ya, St. Petersburg’dan Paris’e, Edirne’den Matera’ya birçok lokasyon karşımıza çıkıyor. Seyahat tutkunuzun üretimlerinizle birleştiğini söyleyebilir miyiz? Sizde en çok iz bırakan yer neresiydi diye sorsak?
Pandemi sürecinde, seyahat özgürlüğümüzün kısıtlanması, üzerimizde yoğun bir baskı oluşturmuştu. Sanki bu yerlere bir daha gidemeyecek gibi hissediyorduk, koskoca bir hapishanede gibiydik. Evde kapalı kaldığımız dönemi, çok yoğun çalışarak, "Yolda/On The Road" başlığıyla bu sergide yer alan çoğu fotoğrafı üreterek değerlendirdim. Bu fotoğraflar için bireysel arşivimden, yıllar içinde gittiğim coğrafyalardan seçtiğim görseller arasından, kendime göre yorumlayabileceklerimi seçerek, üzerlerinde uzun süre çalıştım. Fahrettin Bey ve Burcu Hanım da sergi öncesinde atölyemde gördükleri, yol hikâyeme uygun, eski tarihli, renkli ve büyük ebatlı, İstanbul, Ürdün Aqaba Körfezi ve Beyrut'tan üç fotoğrafımın son edisyonlarını da bu seriye eklediler galeri mekânına çok da iyi oldu.
Fotoğraflarınızda kendinize özgü bir manipüle tekniğiniz var bunu anlatabilir misiniz?
Ben okulda analog fotoğraf eğitimi aldım. Dergiler için fotoğraf çektim, bir dönem fotoğraf editörlüğü de yaptım. Dolayısıyla analog olarak çektiğim fotoğraflarla, dijital kolaj yapıyorum diyebilirim. Sergilediğim fotoğrafların çoğu, birden çok daha fazla fotoğraf barındırıyor içlerinde. Bu nedenle açıklamasına; fotoğraf kolajı yazmayı tercih ediyorum. Bu arada şimdilerde moda olan, hepsi birbirine benzeyen AI yazılımlarını kesinlikle kullanmadığımı da belirtmek isterim.
Fotoğraflarınızda yarattığınız karakterler karşımıza çıkıyor. Kimdir bu karakterler, ne anlatıyorlar bize?
Aslında resim sergilerimde olduğu gibi fotoğraf sergilerimin de kendilerine özel öyküleri var. Fotoğraflarımı genelde kadınlar ya da kadınlarla aynı sıkıntılar içerisinde debelenen, kimlik problemi yaşayan LGBTQ topluluğu üzerine kurgularım. Kadın formunu genelde hep aynı, avatarım gibi kabul ettiğim hazır bir figür üzerinden geliştirerek kullanıyorum. Sergideki “New York Cabaret” başlıklı LGBTQ fotoğraflarım analog çekim. Ayrıca çok geniş bir koleksiyonum var ve fotoğraflarımdaki tüm objeleri kendi evimden beslenerek kolajlarımda kullanıyorum.
Bu teknikte üretmeye devam edecek misiniz? Üretimlerinizi yakın gelecekte hangi formlarda görmemiz mümkün?
Aslında bu teknik, resimlerimle aynı pararlelde ilerliyor ve her ikisini de aynı oranda üzerlerinde ince ince çalışarak oluşturmaktan büyük keyif alıyorum. Ancak “Senin Annen Bir Melekti Yavrum!..” başlıklı sergimde, kimlik olarak annemi, kendi verdiği pozlarla kullanmıştım hatırlarsanız. Yani yeri geldiğinde, o anda içimden ne geldiyse öyle devam ediyorum.
Serginiz Londra’da nasıl yorumlar aldı, sizin için nasıl bir süreçti?
Photo London’dan iki gün önce aynı tarihlerde açılış yaptık. Fahrettin Aykut’un, Londra galerisi ayağında ortağı olan Ahmet Taluy, aslında Londra’da yaşayan eski bir galerici ancak bu ortaklık sonrası, galerinin adı ve formatı Fahrettin Bey’in isteği üzerine FAAR olarak değişiyor. Ahmet Bey’in yıllar içinde oluşturduğu bir koleksiyoner, izleyici ve sanatçı kitlesi zaten varmış, benim de daha önceki ilişkilerimden iyi bir izleyici kitlem olduğunu düşünüyorum. Londra’ya çokça resim ve fotoğraf satmışlığım da var. O nedenle açılış ve takip eden günlerde iyi bir ilgi gördük, sergi için güzel bir kitapçık da hazırlandı. Umarım kapanış tarihimiz olan 10 Haziran’a kadar bu ilgi devam eder. Yorumlar genelde beni çok mutlu etti diyebilirim.
Gelecek projeleriniz arasında neler yer alıyor?
Oldukça yoğun bir program beni bekliyor. Ama ben projelerimi önceden anlatmayı pek sevmiyorum, gerçekleşeceği zaman sizlerle paylaşmak daha doğru geliyor bana.