Marcus Graf: Türkiye’de önemli bir sanatçısınız. Önemli bir illüstratörsünüz. Önemli bir hocasınız.
Şimdi isterseniz çok basit bir soruyla başlayalım. Bu alana yani görsel sanatlara nasıl girdiniz? Gürbüz Doğan Ekşioğlu’nun hikayesi nedir?
Gürbüz Doğan Ekşioğlu: Şöyle kısaca anlatayım. Her şey çocukluktan başlıyor, babam memurdu, yazları Ordu’nun Mesudiye Kasabası’ndan Aşağı Gökçe Köyü'ne giderdik. Okula gitmeden önce köyde çamurdan heykel yaptığımı hatırlarım. Kağıtla ve kalemle ilk defa ilkokulda tanıştım. Defterlerin kenarlarına hoca ders anlatırken resim yapardım ve bu hobim ortaokulda daha da arttı. Etrafımdaki insanlar ne güzel resim yapıyorsun derlerdi, eve gelenlerin gizlice portrelerini çizer onlara sürpriz yapardım, komşu çocukların resim ödevlerini yapardım. Yeteneğimden dolayı bulunduğum çevre içerisinde ilgi görüyor olmam diğer dersleri ihmal etme nedeniydi. Ressam ne demek bilmezdik. Mühendis, doktor, avukat vs meslekler önemliydi (gerçi simdi de devam eden bir önem tercihi). İlkokul 5. sınıfta ikmale, orta 2’de de sınıfta kalmıştım. Resim yapmaya kızdıklarından bir gün ders kitabının arasına kâğıt koyup gizlice resim yaparken “yine mi sınıfta kalacaksın” uyarısıyla şamar yediğimi bilirim. Lise yıllarında 9, 10 zayıfım oldu, lise 2 de yine kaldım, rahmetli resim öğretmenim Necati Yeşilyurt sıklıkla benim mutlaka Güzel Sanatlar Akademisine girmemi söylerdi. İstanbul’a ilk defa 19 yaşımda iken üniversite sınavları için geldim. Sınav öncesi konuştuğum bir aday bana madem güzel resim yapıyorsun en iyi okul Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu, oraya gir dedi, yıl 1973 tü.
Graf: Bildiğimiz Marmara.
Ekşioğlu: Evet, o senelerde 5 tane bölüm var, birinde Dekoratif Resim yazıyor. Demek ki ressam buradan çıkıyor dedim ve işaretledim. Okula başvuran aday 5 bin-10 bin arası deniyordu, kontenjan 10 kişi ile sınırlıydı. 1. elemeyi kazandım, sorunun bir tanesinin malzemeye dayalı olması ve benim malzemem olmaması nedeniyle 2. eleme sınavında elendim, böylelikle akademi sınavını da geçemedim. Hayal kırıklığı ile memlekete döndüm. Puanımla Eczacılık Yüksek Okulu’na girebiliyordum, eczacı olup ne yapacağım dedim. İstanbul’da kalmak, yeniden Güzel Sanatlar sınavına girmek için İstanbul’da ki bir üniversitenin puanı düşsün istiyordum. Sonunda Erzurum Ziraat Fakültesi’ne girdim, puan düşünce kaydımı alıp önce Elektrik Mühendisliği’ne, sonra ulaşım zor diye İnşaat Mühendisliği'ne kaydoldum, orada iki sene okudum. Tekrar Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu sınavına girdiğimde “Senin çizgilerin çok ince, sen Grafik Bölümünü isaretle ‘’dediler, Grafik ne demek bilmiyordum, oradan da ressam olunuyor biliyordum. Grafik Bölümünü 1975 yılında derceyle kazandım ”. Kazandım ve en büyük aşkıma kavuşmuş gibi oldum, 1 sınıfta hafta sonları evden hiç dışarı çıkmadan ödev yapıyordum. Bakan Naci İslimyeli Temel Sanat Egitimi Dersi hocamızdı, yüksek not alıyordum ve o dönemdeki çalışmalarıyla da benim için simgeydi.
2. sınıfın ikinci döneminde yarışmalara katılmaya başladım, ilk katıldığım okullar arası fotoğraf yarışmasında ödül almam başka yarışmalara da katılmamı teşvik etti. Tatbiki Güzel Sanatlar’dan mezun olurken aralarından uluslararsı ödülünde olduğu toplam 12 ödülüm vardı.
Graf: Aslında siz kötü öğrenciden iyi öğrenciye döndünüz, çünkü sevdiğiniz alanda eğitim alıyordunuz.
Ekşioğlu: Çünkü sevdiğim bir şeye kavuştum. Bir Çin atasözü şöyle der; ‘’Sevdiğin işi yap ömür boyu çalışma.” Sonra yarışmalar ve ödül almalar devam etti. 1979 yılında mezuniyetim sonrası iyi bir reklam ajansında işe başladım. O sırada Sumru (Ekşioğlu )ile nişanlıydım ve 1980 de evlendik, ajansta 15 bin tl maaşım vardı ama işimi sevmiyordum. Asistanlık sınavı açılınca Temel Sanat Eğitimi Dersi asistanı oldum, 12 Eylul 1980 askeri darbesi olmuştu, memuriyet alma araştırması 6 ay sürdü ve maaş almadan asistanlık yaptım. Çoğu karikatür alanında olan yarışmalara katılmaya devam ettim. Ödül almak güzeldi ama daha güzeli ödül parasının geçinmemize olan katkısıydı. Bu nedenle yarışmaların benim hayatımdaki önemi çok fazladır, yarışmaların en önemli yanı gerek yokken bir konuda iş üretirsin, bu en önemli kısmıdır; ödül alırsan tabiki iyidir, hem teşvik edicidir hem de maddi karşılığı olan bir armağandır. Ama hiç yarışmalara katılmamış çok önemli sanatçılar veya çok yarışmalarda ödül almış ama önemli olmayan sanatçılar vardır. Ben asistandım eşim Sumru öğretmendi, oğlumuz Efe (1981) doğmuştu, ev kiraydı. Yarışmalardan kazandığım ödüller ile evlendikten 2 yıl sonra çamaşır makinemiz, 4 yıl sonra bulaşık makinemiz olmuştu. 1984 yılında 2. Simavi (Aydın Doğan) Uluslararası Karikatür Yarışmasında 1. lik ödülü aldım. Ödül parası yüksekti, müzik seti alma hayalim vardı, Sumru itiraz etti parayı bozamadım, sonraki yıllarda o parayla bir kooparatife yazıldım, o şekilde 7 yıl sonra evimiz oldu.
Graf: 40 senelik bir kariyeriniz var. Özellikle illüstrasyonla baktığımızda sürekli tekrar eden konuları görüyoruz. Bu konuları nasıl tanımlayabilirsiniz?
Ekşioğlu: Bunu şöyle ifade edebilirim, ‘ne yersek onu kusarız’. Doğup, büyüdüğüm coğrafi bölge, aile yapısı, genetik yapı, gelenek, aldığınız eğitim, kültür vs sonucu hayatı algılayıp, yorumlayabiliyoruz. Resimlerimde maviyi çok kullanırım, sadelik, boşluk vardır hep, çünkü deniz kıyısında büyüdüm, masmavi Karadeniz'de bazen bir tane bile kayık olmazdı, kocaman sonsuz bir mavi boşluk olurdu. Yeşili çok severim, elma çok resmimde vardır, çünkü Ordu da köyümüz çok yeşillikti, elma ağaçlarımız vardı. Beyaz kuş olan resmim çok vardır, beyaz kuş, güvercin barışın, özgürlüğün simgesidir, bildim bileli yaşadığım coğrafyada hiç bir zaman tam özgür olduğumu bilmem, her dönem hapisler aydın insanlarla doludur, savaşlar vardır, emperyalizm vardır. Merdivenli resimlerim çoktur, merdiven yukarı çıkmanın simgesidir.
Graf: Biraz üretim ve tasarım sürecinizi anlatabilirsiniz?
Ekşioğlu: Tasarım ve üretim süreci için şöyle söyleyebilirim; yarışmaların konuları vardır, o konuya göre düşünmek zorundasınızdır, grafik tasarım mesleğinde de öyledir, geçimimin önemli bir kısmı, konulu ticari işleri yapmakla geçti, bir konu, fikir, düşünce ben de hemen bir imge yaratır, eskiz yaparken de peşpeşe türevleri gelir, sonraki süreçte 3-10 arası eskizi müşteriye gönderirim, müşteri genellikle en az beğendiğimi beğenir, karar verir ve orijinalini yaparım, kendim için iş yaparken en saçma bir fikir de aklıma gelse kimse beğenir, beğenmez diye yapmamazlık etmem. Bu üretim biçimi yaşamımda çok oldu ve ruhuma oya gibi işlendi kolay, hem de zordur.
Graf: Sizin yapıtlarınızda hep şiirsel bir boyut var. Ayrıca eleştirel bir boyut da mevcut. Fakat onun dışında yapıltarınızın mizaha yakın bir ilişki var. Mizah sizin için ne anlam taşıyor?
Ekşioğlu: Woody Allen’in geçende bir mizah tanımına rastlamıştım, “cuk diye oturmuş’’ yani hedefi tam ortasından vurmuş gibi bir tarifti, tam aktaramasam da şöyle bir şeydi. Mizah: Yaşamak için geldiğimiz dünyada, yalan haksızlıklara, zulümlere karşı koyan ve bizim nefes almamızı sağlayan en güzel şey. ‘’ gibi bir cümleydi. Mizahın içinde karşı duruş, zeka, ironi, sürpriz, yaratıcılık ve estetik vardır. En zor algılanan ‘karamizah; güldürürken can yakma’’ tarzıdır, bunun içinde felsefe de vardır, benim yaptığım mizah turu karamizahtır, işlerimin şiirsel bulunmasının nedeni rahmetli babam Şevket Ekşioğlu’nun şiir yazmasının getirdiği genetik kodlama olarak açıklayabilirim. Karikatür ile yarışmalar dolayısıyla çok içiçe oldum, ama hiçbir zaman karikatürist olma hayalim olmadı, hicbir yayında karikatür çizmedim, karikatür veya grafikteki anlatım biçimini ressam olma hayalimle birleştirmeyi amaçladım, 19 - 20 kişisel sergi açtım. İşlerimin derinlikli olmasının nedeni de annem Hatice Ekşioglu’nun duyarlılığının çok derin olmasından kaynaklanır, bu faktörler eğitim ve çalışma, birikimle karma oluşturup ortaya çıkan işimde yüzeye çıkar.
Graf: Karma derken?
Ekşioğlu: Karma = Cizgi +yaratıcılık+ mizah + şiirsel yapı + duyarlılık olarak daha somutlaştırmak mümkündür.
Graf: Şimdiye kadar konuştuğumuz faktörlerin yanında hatta bazen çok ön planda olan bir eleştiri var.
Ekşioğlu: Haksızlık benim için çok önemlidir, adelet, dürüstlük, bağımsızlık benim atmosferimdir, hayatım boyunca hep haksız ve ezilen kesimin yanında yer aldım, hiçbir zaman menfaati sevmedim. Elimden geldiğince nokta kadar da olsa başkalarının yaşamlarına faydam olsun isterim, yerdeki cam parçasını kenara koyarım, mağazalarda yerde gördüğüm giysiyi askısına astığımda mutlu olurum, hayvanları severim, daldaki çiçeği koparmaya kıyamam çünkü dalında daha çok yaşayacaktır. Benim yaşam anlayışıma göre her insan başkalarının hayatını kolaylaştırmak için minnacık bir şey yapsa yaşam daha güzel olacaktır.
Graf: Zaten tam bu yüzden hem bir sanatçı olarak hem de bir hümanist olarak sanatın olumlu etkisine inanıyorsunuz. Çok kişi o inancı çoktan kaybetmiş durumda.
Ekşioğlu: Darvin, “Sanat ve bilim kuşun iki kanadıdır, kanadın biri olmazsa kuş uçamaz.” Darvin'in de dediği gibi sanat dünyayı olumlu yönde değiştiren bir üretimdir. Duchamp’ın 1917 de pisuvar’ ı sergilemesi 20. yy sanatını çok etkilemiş ve değiştirmiştir.
Graf: Öğrencilere anlatırken ne kadar zorlanıyoruz değil mi?
Ekşioğlu: Anlatmak gerçekten çok zor bir şey. Konuşmamanın erdem olduğu bir kültürde yetiştiğimizden olmalı kısa ve özet anlatmayı severim. Biz erişkin hocaların anlatacağı o kadar çok şey vardır ki büyük dolu bir kap gibiyizdir. Öğrencinin dağarcığı ise ufak bir bardak gibidir, dökmeden en yararlı şeylerle bardağı doldurmak kolay değildir. Bu nedenle gerçek hoca olmak çok emek ister.
Graf: 7 kez New Yorker kapağını çizmişsiniz.
Ekşioğlu: New Yorker!de işlerimin kapak olması çok onur verici, yinede ‘taş yerinde ağırdır. ‘ sözünde olduğu gibi burada onun ağırlığında kıymet bulmak zor, eğer New Yorker kapaklarını yapmamış olsaydım ve aynı işleri burada yapmış olsaydım eminim şimdiki kariyerim olamazdı. Türkiye'de her zaman gelişmiş ülkelerden gelenlere çok daha değer verilir, resim piyasasında önemli galerilerin sanatçılarına bakın çoğunun yurt dışı ile ilişkisi vardır.
Graf: Burada yaşayan bir sanatçı olarak, çalışmalarınız ne kadar yerel sizce? Yerellik yapıtlarınızın içeriğini ve formunu ne kadar etkiliyor?
Ekşioğlu: Sanat evrenseldir, yerellikten çıkıp evrenselliğe ulaşabilmişse değerlidir. Benim sanatım önce yereldir, yaptığım her işimde yerel kültür, coğrafya ve yerel duygu vardır, ama işimi evrensel bir üslubun, anlatımın içinde yapmaya çalışırım.
Graf: Dışarıdaki seyirci buradaki seyirciden hangi açıdan farklı ya da aynı?
Ekşioğlu: Hiçbir farkı yok. Daha çok Amerika ile ilişkim oldu, buradakinden daha fazla ilgiyle karşılandı. Burada da İstanbul dışında çok yerde sergilerim oldu. Trabzon’da işlerimi gören bir okul müdürü beni buldu ve 20 adet işimi poster olarak okuluna astı. Bunları öğrenciler görmeli dedi( Burdur Bucak Anadolu Lisesi/ Antalya ). Bir lokanta da duvarda ufak bir işimi gören Çinli bir turist ve Hongkong da yaşayan bir sanatsever Türkiye'ye gelip beni buldular, dünyanın başka yerlerinden de övgü dolu çok mail alıyorum.
Graf: Aslında 1980’lerden beri resim yapmak istemişsiniz.
Ekşioğlu: Ressam olma hayali ile büyüdüm, hatta doğdum dersem abartı olmaz. Okurken karikatür nedir? İllüstrasyon nedir? Bilmiyordum. Resim yapmak bir şeyi benzetmekten ibaretti veya güzel bir portre, manzara yapmaktı. Grafik eğitiminden gelmemde resmi algılamamı geciktirdi. Bir fili gözün kapalı algılamak gibi zor oldu diyebilirim. Kağıt üzerinde uzmanlaştığım için yağlıboya ve resim yapmam beni çok zorladı, hala da istediğim kıvamdan uzak olduğumu zannediyorum. Akrilik, yağlıboya sergiler açtım, teknik öğreneyim diye kursa da gittim ama çözümü deneme yanılma yönteminde buldum. 2008 ve 2011 de tuval resimlerin ağırlıklı olduğu sergiler açtım. Şimdilerde yağlıboya resim yaparken üç boyutlu olarak da üretimlerim var (yıllar önce de belki 20 yıldan önce üç boyutlu çaydanlık, saatler vs yapmıştım). Türkiye'de resim denilince tuval anlaşılıyor, kağıt resmin önemi yok gibi.
Graf: Kağıt ve tuval üzerindeki işlerinizin arasındaki paralellikleri ve farklılıkları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ekşioğlu: Kağıt işlerimde kullandığım teknik kendi oluşturduğum bir teknik. 0.1mm rapidograf ve onun mürekkepleri ile tarayarak oluşan bir teknik, üretimi zor, büyük ebat yapmak çok daha zor. 1984 yılında Uluslararası Simavi Karikatür Yarışması’nda 1. olmuştum ve jüri tutanağında şu yazıyordu. ‘’Grafik alanının getirmiş olduğu üstün teknikten ve espri yeteneğinden dolayı birinciliği haketmiştir.’’ Amerika’ya gidip dosyamı verdiğim zaman her yerden kabul gördü. Farklı bir teknik ve anlatım gücü. Bana göre kağıt, tuval veya üç boyutlu üretim de önemlidir, ya iyidir, ya değildir, önemli olan sonuç. İyiye ulaşmak zaman ve emek ister, kağıt işlerim devam ederken diğer tatları da almak beni mutlu ediyor, heyecanlandırıyor. Ressam olma hayalim belki en başından beri vardı(1980 yılarda da guzel sanatlarda hocalarim sen ressamsin derlerdi) , belki şimdilerde aynı zamanda ressamım da (galerilerden sergi teklifi alırım ), veya öyle veya böyle olmak da önemli değil, üretmek en değerli olandır.
Graf: Sonuçta ressam olmak istemiştiniz.
Ekşioğlu: Ressam olmak istiyorum zaten. Hiçbir zaman piyasa da karikatür çizmedim. Rahmetli İlhan Ser çok dedi “gazetemizin kapıları sana sonuna kadar açık” . Çok teşekkür ederim düşünmüyorum demiştim. Hiçbir zaman bir gazete de bir şey çizeyim demedim. Ressam olma duygum hâlâ var. Mesela 1995 yılında New York’ta gezdiğim zaman Türkiye’de yapılan Çağdaş Sanat’taki şeyleri görmüştüm çok anlam ifade etmemişti, çağdaş sanatın bizde de yaygınlaşması, bianeller, fuarlar bu alanında yaygınlaşmasına, talep görmesine neden oldu, sanatçı yine aynı ama ifade ve malzeme farklı değişen birşey yok, yaşasın sanat.
Graf: Evet, ben de onu diyecektim. En son Contemporary İstanbul’da sergilediniz onları.
Ekşioğlu: 1990 yılların başından beri ufak nesnelerle yaptığım üç boyutlu işlerim var, 2008 de Milli Reasürans'ta açtığım galeride bunları ve ayrıca 2.80 cm boyunda 3 adet merdiven kullandım, basamak boşluklarında birinde gece, birinde gündüz, birinde duvar vardı. 2013 Nisan’da küratör Balkan Naci İslimiyeli, Mine Sanat Galerisi'nde açtığı ‘ölüm ve erkek’ isimli sergisine beni de dahil etti. Mahçup olmamak için elimden geleni yaptım. Mine Sanat Galerisi bu seneki Contemporary İstanbul’da beni de sanatçıları arasına aldı. 6-7 tane üç boyutlu iş üretmiş oldum. İlgi gördüler ama şimdi atölyemde duruyorlar. Her üretimle mekânım daha küçülüyor bu nedenle şimdilik üç boyutlu çalışmalar benim için lüx konumunda. Üretimlerimin çoğunluğu yine kağıt üzerine ve tuval resmi olacaktır.
Graf: Son zamanlarda fotoğrafları yoğun bir şekilde kullanmaya başladınız.
Ekşioğlu: Günümüz insanının tüm zamanı neredeyse ekran karşında geçiyor, cep telefonları fotoğraf kamerası ile birleşti, binlerce fotoğraf önümüzde akıyor, insanların beğenileri algılamaları üç boyuta ve fotoğrafa kaydı. Işığı, hacmi, kadrajı algıladılar, bu nedenle bende üretimimde fotoğraftan çok yaralanıyorum, çok emek verdiğim, günlerce uğraştığım bir işimi Facebook'ta paylaştığımda diyelim 250 beğeni aldı, yarım saatte fotoğraf ile sonuçlandırdığım bir iş paylaştığımda 500 beğeni alabiliyor. Zaman kazanıyorsunuz yaklaşık bir sene de 200'e yakın is yapmışım, şimdi bunların bir kısmını 17subat-17 Mart tarihlerinde Caddebostan Sanat Galerisi /C.K.M.’de sergiledim, bu nedenle fotoğrafa minnettarım.
Graf: CKM’de göstereceğiniz illüstrasyonların formalarını ve içeriklerini konuşalım. Serginin konsepti ve o işlerin öyküsünden biraz bahsedebilir misiniz?
Ekşioğlu: İllustrasyon veya gafi bir iş sipariş üzerine yapılan ve basılan, çoğaltılan üretimlerdir. Yaptıklarım sadece kendim içindir, anlatım ağır bassa da her zaman sanatsal tarafını da olabildiğince dahil etmeye çalıştım. Bazı özel kutlamalar için yaptığım işlerim illusttasyon konumundadır, bazı olaylar karşısında yaptığım işler karikatür ağırlıklıdır, bazıları da sanatsal kaygının ağır bastığı işlerimdir, belli bir üslupla değil de bir sanatçının üretimi olarak algılanması tercihimdir.
Hayata tutunmak için çok çalışmak zorundaydım, yıllar böyle geçti, bu nedenle gezmek, tatil vs. bana zaman kaybı gibi gelir, okul ve evdeki atölye odamdayım, daha cok radyo dinlerim, bir de sosyal medya; Facebook benim için hem bana bakılan, hem benim başka yere baktığım bir pencere oldu, 10.000 kusur bir kitle beni izleyebiliyor, bu durum benim kendi özel medyamı oluşturmuş oldu, üretimim arttı, bir yılda 200 iş yapmışım.
Graf: Neredeyse hergün bir tane.
Ekşioğlu: Her gün bir veya iki tane yaptım. Burada ki olay şu gerçekten; Taksim Gezi bir patlamaydı Türkiye’de. Bu durum ağacı kesme, yeşil olayı değildi sadece. AKP iktidarı 11 yılda her şeye müdahale etmeyi sürdürdü, insanlar kendilerini sıkışmış hissettiler, bunun tepkisiydi. Ben de çizgilerimle bu atmosferde düşüncelerimi paylaştım, tepkimi gösterdim. İnsan ve sanatçı olarak üzerime düşen görevi yaptım.
Graf: Bir eylem aslında bu.
Ekşioğlu: Sanatçının bir eylemi aslında bu. İşte Picasso’da Guernica’yı yapmış değil mi? Yani oradaki sistemi eserinde belgelemiş. Burada ürettiklerimi görüp teşekkür edenler çok oldu, çok paylaşıldılar, bir anne şöyle yazmış, ‘’Ne mutlu bize ki çocuklarımız sizin gibi hocaların elinde okuyorlar” diye. Dua edenler oldu. Çok az sanatçı sosyal medyada bu olaylara tepkilerini koyabildi, bu durum dikaktimi çekti.
Graf: Geçen ay bir sempozyum için yurt dışından gelen bir misafirimiz Gezi olayları sanat dünyamızı nasıl etkiledi diye sordu. Ben cevap olarak şunu dedim: Gezi sanat dünyamızı durdurdu. Sanatçılar ya direkt olarak dahil oldukları için çalışamadılar ya da genel olarak orada yaşanmış olan görseller o kadar güçlüydü ki görsel bir cevap bulamadılar. Dolayısıyla klasik alanda resim ve heykel ona bir cevap bulamadı. Fakat diğer alanlar, yani fotoğraf, video, illüstrasyon ve karikatür alanında cevap bulabildiler. Mesela siz 26 tane iş yaptınız.
Ekşioğlu: Dediğim gibi en başta çizerim veya çizgiyle, görsellikle bir şeyi anlatabiliyorum. Duyarlılığımın üzerine bu özelliğim eklendiğinde böyle bir sonuç oluştu.
Graf: Herhalde o anlamda illüstrasyon iyi ve etkin bir alan.
Ekşioğlu: İllustrasyonun görevi bir durumu görsel olarak bir şeyi anlatmasıdır, karikatür ise bir durumun çelişkisini mizah katarak göstermektir, resim de günümüzde buna zaman zaman dahil edilebilir, veya güncel sanat neredeyse anlatım üzerine kurulmuş.
Graf: Facebook’taki paylaşımız sizin üretiminizi nasıl etkiliyor?
Ekşioğlu: Yani Facebook olmasaydı onlar olmazdı zaten. Niye yapayım? Yaptıklarımın %80'ni olmazdı.
Graf: O zaman ilginç bir özgürlük alanı orası. Yaratıcı bir özgürlük alanı.
Ekşioğlu: İnsanlar orada vicdanlarını koyuyorlar. Bakışlarını koyuyorlar. Bir şey çizmesi şart değil diyebiliriz ama en azından yazabilir.
Graf: Fakat sergi mekanında da göreceğiz onları. Dolayısıyla etkisi farklı olacak. Nasıl olacak sizce?
Ekşioğlu: Bu çalışmalarımı geniş bir mekanda sergilemeyi düşünüyordum. CKM yöneticisi Sedef Hanım sergi açmamı istedi, ben de bu yaptıklarımı sergilemeyi önerdim, kabul etti, bundan dolayı C.K.M’ye, KADIKÖY BELEDİYESİ’ne teşekkür ederim. Serginin kitabının da çıkacak olması benim için çok büyük bir şans oldu, mutluyum dilerim her şey iyi sonuçlanır.
Graf: Birçok kavramdan bahsettik. Siyasetten, toplumdan bahsettik. Ama bir kavram daha var. Bu işlerin içinde olan bir şey, “ütopya”. Ütopya sizin için ne anlam taşıyor?
Ekşioğlu: İnsanın en büyük özelliği hayal kurabilmesidir, Sokret'e gönderme yaparak ‘insan hayal kurabilen hayvandır.’ diyebiliriz. Hayvan hayal kuramadığı için hayvan olarak kalmıştır. Hayal yani ütopya benim için her zaman vardır, su, ekmek kadar gereklidir, ütopyası olmayan insan yaşamıyor demektir. İnsanları geliştiren, dünyayı değiştiren, hastalıkların çaresini bulan hayaldir, resimlerimde kuş’un bir zeytin ağacını barış azmiyle kökünden söküp uçurmasını hayal ederim ki dünya daha güzel olsun diye.
Graf: O zaman siz hem illüstratör hem sanatçı ve hem de hoca olarak hâlâ sanatın gerçekliğin ötesine eleştirel bir şekilde bakabilmek için uygun bir araç olarak görüyorsunuz.
Ekşioğlu: Eğer edebiyatçı olsaydım masallarımda, hikayelerimde, romanlarımda veya şiirlerimde yine daha dayanılır bir hayat için bir şeyler anlatmak isterdim. Çizme yeteneğimin öne geçmesi, aldığım eğitim, görsel olarak oluşmasına neden olmuştur diyebilirim. Güzel resim yapmak tabiki çok makbuldur, zordur, ben buna anlatmayı da ilave ederek kendi tarzımı oluşturmuş oldum.