Bor Sanat ve Exit Kolektif iş birliğinde hayata geçen, Mardin’de yaşayan sanatçılarla ulusal/uluslararası deneyimli sanatçıların kolektif bir yaklaşımla çağdaş sanat üretimleri gerçekleştirmelerini amaçlayan “Konuk Sanatçı Programı”nın Ahmet Öktem ve Mehmet Akan’ın katılımıyla tamamlanan ilk edisyonuna dair bir yazı.
Bor Sanat ve Exit Kolektif, geçtiğimiz ağustos ayında Mardin’de yaşayan, üreten sanatçıları odağına alan bir açık çağrı yayımladı. Bu çağrı ile Mardin’de çağdaş sanat üretimine devam eden ya da kariyerine yeni başlayan sanatçılar, Bor Sanat ve Exit Kolektif iş birliğinde gerçekleştirilecek “Konuk Sanatçı Programı”na davet edildi. Programın amacı ise Mardin’de yaşayan sanatçılarla ulusal/uluslararası deneyimli sanatçıların kolektif bir yaklaşımla çağdaş sanat üretimleri gerçekleştirmelerine alan açmak ve üretimlerini desteklemek.
Beral Madra, Ebru Nalan Sülün ve Missem Canmutlu’nun liderlik ettiği danışma kurulu tarafından değerlendirilen başvurular arasından Mehmet Akan, Sidar Alışık, Ayşe Ceren Solmaz ve Rıdvan Aşar programın ilk katılımcıları olarak seçildi. Mardin’de üretim yapan bu dört sanatçıya eşlik edecek mentörler, deneyimli sanatçılar ise Ahmet Öktem, Fulya Çetin, Serhat Kiraz ve Handan Börüteçene.
“Konuk Sanatçı Programı”, güz ve bahar dönemlerinde, her biri birer aylık süre zarfında gerçekleştirilecek dört sanatçı eşleşmesini hayata geçiriyor. Müşterek bir üretim ortaya koymaya davet edilen ilk sanatçılar Ahmet Öktem ve Mehmet Akan’ın katılımıyla 14 Ekim’de başlayan programın ilk edisyonu 14 Kasım’da tamamlandı.
Programın güz dönemindeki ikinci edisyonu:
1-30 Aralık 2024 tarihleri arasında Fulya Çetin & Sidar Alışık eşleşmesi ile devam edecek.
Bahar dönemi:
10 Mart-10 Nisan 2025: Serhat Kiraz & Ayşe Ceren Solmaz
21 Nisan-21 Mayıs 2025: Handan Börüteçene & Rıdvan Aşar ile devam edecek.
Program, mayıs Ayında, Exit Kolektif’te gerçekleştirilecek bir sergi ile tamamlanacak.
İlk dönemin son günlerinde Ahmet Öktem ve Mehmet Akan’ın bir ay boyunca birlikte yaşayıp ürettikleri, sanatçıların müşterek güncel sanat üretim alanı hâline gelen Exit Kolektif’te, katılımcı sanatçılar, Bor Sanat temsilcileri ve Exit Kolektif kurucularından Mehmet Çimen’le bir araya geldik, programın ve kolektif üretim süreçlerinin hikâyesini kendilerinden dinledik. Bu keyifli sohbete ve ilk döneme dair haberlere geçmeden önce projenin, programın ortaya çıkışına zemin hazırlayan sürece biraz daha yakından bakalım.
Davet Eedilen / Müşterek Olan
Mardin Bienali kapsamında bu yıl ikinci edisyonu gerçekleştirilen, “sanat dünyasından aktörlerin … davet edildiği; davet edilenin de başka sanatçıları davet ettiği… misafir hukukuyla ilerleyen”[1] INVITED (Davet Edilen) bölümünde, küratörlüğünü Ebru Nalan Sülün’ün üstlendiği “Müşterek/Unified” sergisi, Bor Sanat’ın katkılarıyla Exit Kolektif’in mekânında bienal izleyicisi ile buluşmuştu. Küratöryel metninde Sülün, serginin “ ‘Müşterek’ olma hâline, yani ‘ortaklaşa, el birliğiyle yapılana/ kullanılan’a dair bakış açıları inşa etmeye” odaklanırken bienal izleyicisine “paylaşımcı, sürdürülebilir ‘Müşterek’ bir sergi modeli” [2] sunacaklarının altını çiziyordu. İlişkisel estetik teorisinin etkileşim ve katılımcı yaklaşımını kurguladığı sergiye yansıtan Sülün, Exit Kolektif’in Mardin’deki ilk fiziki kolektif sanat alanı olma özelliği ile serginin müştereklik, birlikte ve ortaklaşa üretme, kolektif ruha olan vurgusunun örtüştüğüne de dikkat çekmişti.
Bir anlamda bu ortaklığın başlamasına davetiyle zemin yaratan Mardin Bienali’nin tarihi ise 2009’da Mardin’in güncel sanat etkinlikleri için yeni bir adres olması hedefiyle açılan ve bienale hazırlık niteliğindeki “Davetinizi Aldım, Teşekkürler” adlı güncel sanat sergisine kadar uzanıyor [3]. 14 yıllık sürecin sonunda bu yıl altıncısı gerçekleştirilen Mardin Bienali’nin ve bienal dönemlerinde sanatçıların, kolektiflerin, sanat öğrencilerinin düzenledikleri paralel etkinlikler, eş zamanlı sergilerle daha da zenginleşen kültür sanat ortamının sadece bienal zamanlarıyla sınırlı kalmadan, tüm yıl boyunca nasıl sürdürebileceği, bugünlerde Mardin’de yoğun şekilde tartışılan konular arasında öne çıkıyor. Bor Sanat ve ve Exit Kolektif’in bienal döneminde başlayan iş birliğinin, müşterek bir sergiye imza atmanın çok daha ötesine geçerek bienalden sonra “Konuk Sanatçı Programı” ile devam etmesi, neredeyse tüm yıla yayılan bir çağdaş/güncel sanat üretim alanına ve pratiğine dönüşmesi ise Mardin’de çağdaş sanat üretiminin sürdürülebilirliğine katkı sağlama potansiyeli taşıyan önemli bir adım olarak karşımıza çıkıyor. Bu adım, Bor Sanat’ın kuruluş amaçları arasında yer alan “bilginin ve kültür-sanat üretiminin gelişimi ve sürdürülebilirliği”ne katkı sağlama vizyonun, “bağımsız sanat oluşumları ve sanatçıları destekleme” [4] misyonun da bir yansıması gibi.
Müşterek sergisinin küratör metni şöyle sonlanmıştı: “EXIT” in yerel-ulusal-uluslararası alanda üreten sanatçıların, sanat ortamının, özellikle genç ve çocukların kültür-sanat üretimine/düşünce dünyasına katılımcı olabileceği, ortak üretimlerin sağlanabileceği bir sanat alanı olması dileğiyle…” [5] Sülün’ün metninde dile getirdiği gibi Exit Kolektif’in, Mardin’de eksikliği hissedilen, ihtiyaç duyulan müşterek üretim alanına dönüşme yolunda ilerlerken Bor Sanat’ın ise bu yolda kolektifin en büyük destekçisi olduğunu söyleyebiliriz.
Konuk Sanatçı Programının İlk Edisyonundan İlk Haberler
Programın ev sahibi Mehmet Çimen bir fotoğrafçı ve 2010’dan beri sanat üretim süreçlerinin içinde. Bugüne kadar bienal ekibinde çeşitli görevler almış, son bienalde sergi koordinatörlüğü yapmış ve “Müşterek” sergisine eserleri ile katılmış. Çimen, bienal döneminde başlayan iş birliklerinin devamında gerçekleştirilen konuk sanatçı programı için Mardin’e gelerek Exit Kolektif’e misafir olan sanatçılara Mardin’de üretim yapan sanatçıların eşlik etmesini son derece önemli ve gerekli bulduklarının altını çiziyor söyleşimiz sırasında. Bu yaklaşımla Mardin’de usta-çırak ilişkisine referans veren kolektif bir üretimin sürekliliğini sağlama fırsatı elde edebileceklerini ifade ediyor.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Resim-İş öğretmenliğinden mezun olan Mardin’de yaşayan genç sanatçı Mehmet Akan ise programın bölgeden ilk katılımcısı. Figüratif ve dışavurumcu tarzda çalışan sanatçı çoğunlukla yağlı boya ile tuval resmi üretiyor. Sohbetimiz sırasında programa başvururken usta bir sanatçıyla çalışma şansının kendisini heyecanlandırdığını, mentörünün tecrübelerinden öğrenerek sanat yolculuğunda tuval resmi dışında farklı sanatsal çalışmaları hayata geçirebilmeyi ve farklı bir vizyon kazanabilmeyi umut ettiğini ifade ediyor. Programın ise umduğundan çok daha güzel, öğretici ve verimli geçtiğini söylüyor. Bor Sanat, Exit ve Ahmet Hoca ile çok güzel zaman geçirdiklerini, bir aile gibi olduklarını belirtiyor. Sanatçının, programın kendisi üzerindeki etkisini ve hislerini belki de en iyi ifade eden sözleri ise “Müthiş bir ay oldu benim için” oluyor. Bir aylık kolektif üretimin üzerinde yarattığı heyecan, ivme ve itici güçle sanat çalışmalarında yeni bir dinamizm yakaladığı anlaşılan sanatçı, yakında açmayı planladığı atölye için ilk adımları attığını da heyecan içinde anlatıyor bizlere.
Usta sanatçı Ahmet Öktem, bu programa sanatçı kimliğine ek olarak eğitimci yönü ile de destek vermek istediğinin altını çiziyor. Mehmet Akan ile geçirdikleri bir aylık program süresince üniversite, akademiler ve kurslarda verilen, daha çok Fransız Güzel Sanatlar Akademisi (École des Beaux-Arts) modeline uygun, kanonik sanat eğitimi anlayışının dışında sanata yeni ve güncel bir bakışla nasıl yaklaşılabileceğini birlikte düşündüklerini anlıyoruz. Sohbetimizde Ahmet Öktem, 70’li yıllarda kendisinin de benzer bir sanat eğitiminden geçmesinin ardından yurt dışına gittiğinde, tanık olduğu değişimle geleneksel tuval resim anlayışının dışına nasıl çıktığını anlatıyor bizlere.
Eğitimci Olarak Sanatçı
Yine sohbetimizde anlıyoruz ki Ahmet Öktem, birlikte çalıştıkları Akan’a mentörlük etmekle yetinmemiş. Mardin Artuklu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri ve Güzel Sanatlar Lisesi öğrencilerine genel sanat tarihi, 20. yüzyılda sanatın dönüşümü ve bienaldeki işleri nasıl değerlendirebileceklerine dair bilgilerin yer aldığı bir seminer de vermiş. Mehmet Çimen, Ahmet Hoca’nın sadece buraya gelmekle kalmadığını, kendilerine fikirleri ve önerileri ile büyük katkılar sağladığının altını çizerken yeni bir vizyon belirlediklerini, kolektifin ilerleyen süreçte eğitime yönelik workshoplar ve seminerlere öncelik vereceğini söylüyor. Exit Kolektif’in öğrencilerin okul dışında gelip çalışabileceği, araştırabileceği, güncel sanat yayınlarına ulaşabileceği bir kütüphaneye kavuşturulması öncelikli hedefleri arasına girmiş. Güncel sanat üretiminde grafik tasarım, yapay zekâ ve teknoloji boyutlarının önemine vurgu yapan Öktem yine Exit’te öğrencilerin ve genç sanatçıların bu teknolojilere ve bilgiye ulaşabilmesine de aracılık etmeye çalışacaklarını ifade ediyor. Okuldaki kanonik eğitim dışında, öğrencilerin beslenecekleri, onları avangart düşünceye, kafa karıştıran, tartışmaya iten yerlerin böyle kolektifler, alternatif mekânlar olduğunu söyleyen Öktem, geçirdiği süre içerisinde öğrencilerin bakışlarından bu konudaki ilgi ve ihtiyacı sezebildiğini, bundan sonrası için de bölgede yaşayan gençlerin, öğrencilerin bu imkânlara ulaşabilmesi için elinden gelen desteği vermeye hazır olduğunu ekliyor. Bienal sürecinde sanata karşı oluşan ilgiyi geliştirmenin, gençlere, öğrencilere katkı sunmanın, eğitimlerle desteklemenin önemini vurgulayan Öktem, bunu önemli bir görev addettiğini, eğitim tarafının bu sürecin en kıymetli parçası olduğunu söylüyor.
Bor Sanat temsilcileri ise Bor Holding’in “Gülümseten Yarınlar” adlı sosyal sorumluluk projesi kapsamında, okulları ihtiyaçları doğrultusunda desteklediklerini ve Mardin Güzel Sanatlar Lisesi’nin taleplerini de karşıladıklarını paylaşıyor bizimle. Son bienalde teknik ve maddi imkânsızlıklara rağmen sergi açan bu öğrencilerin ihtiyaç duyduğu malzemeleri ulaştırabilmeyi, kurumsal sosyal sorumluluk projeleri doğrultusunda, önemli bir misyon olarak devam ettirmeyi amaçladıklarını anlıyoruz.
Sanat Olarak Betik
1960’larda İngiltere’de Sanat ve Dil grubunun çıkardığı Art & Language dergisi, Amerika’da Joseph Kosuth gibi sanatçılar hem yazıları hem de sanat üretimleri ile sanatın tanımı, doğası, sanatçının rolü, dil ve görsel sanatlar arasındaki bağıntıyı sorgulamış biçim sorunundan sanatın tanımı meselesini, sanat kavramını tartışmaya yönelmişlerdi. Ahmet Öktem ise Avrupa ve Amerika’da biçimci, görünüşçü, estetik hazzın objesi olan, seyirlik nesne, retinasal, ifadeci ya da dışavurumcu sanat üretimi yerine alternatif teknik ve malzemelerin dahil edilmesiyle sanatın ve tanımının değişimini, genişlemesini yakından takip eden ve çalışmaları ile bu değişime Türkiye’de öncülük eden sanatçılardan biri. Sanatta bir yönelim, yön, paradigma değişimi olan Kavramsal Sanat’ın Türkiye’deki önemli temsilcilerinden Ahmet Öktem, 1977’de Şükrü Aysan ve Serhat Kiraz’la birlikte STT (Sanat Tanımı Topluluğu’nun) kurucu üyeleri arasında yer almış ve birlikte sergilere katılmıştı. Dönemin kolektif ruhuna, sosyal yapısına uygun olarak soran, sorgulayan, birlikte düşünen ve birlikte üreten bir anlayışın da yansımasını bulabileceğimiz topluluk Türkiye’de sanatın tanımını sorgulayan, bir kolektif-grup yapılanması içerisinde sanatın kendi üzerine düşünmesinin ilk örneklerini vermişti. Kavramsal sanatın önemli sanatçı-düşünürleri-yazarlarının yazılarını Türkçeye çeviren grup 22 Mart - 5 Nisan 1980 tarihleri arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde gerçekleşen “Sanat Olarak Betik” adlı bir sergi düzenlemiş ve sergi kapsamında bir kitap/betik hazırlamıştı.
Kavramsal sanatın Batı sanat tarihindeki öncüsü olan, sanatı “çözümsel öneri/önerme” olarak tanımlayan Joseph Kosuth, Bir ve Üç serisinde bir sandalye, sandalyenin imgesi, temsili olarak yeniden üretilebilir, kopyalanabilir bir fotoğrafı ve sözlük anlamını sergiler. Temsil, imge üretimi, kopya, sanatçının el becerisi, sanatçı-deha-müellif kavramı gibi birçok sorgulamaya alan açtığını söyleyebiliriz bu çalışmanın. Ahmet Öktem’in söyleşimiz esnasında belirttiği gibi, Kosuth sanatın doğasını, tanım ve işlevine dair sorgulamaları “Art After Philosophy” (Felsefeden Sonra Sanat) yazısında İzlenimcilikten başlayarak örnekleriyle açıklar ve Marcel Duchamp’ın ready-made kullanımını, nesne ve dille ilişkisini önemli bir paradigma değişimi olarak görür. Kosuth’a göre, “ready-made ile sanat görünüş sorunu olmaktan çıkıp bir işlev sorunu olmuştur. Bu dönüşüm “kavramsal sanat”ın başlangıcını belirler. Duchamp’dan sonra sanat, bütünü ile, kavramsaldır… Sanat düşünüsü ile sanat aynı şeydir.”[6]
Pek tabii, Marcel Duchamp’ın endüstriyel ürünler satan hırdavatçı dükkanlarını dolaşarak burada gördüğü bir pisuarı seçmesi, işlevselliğini tersine çevirerek baş aşağı yerleştirip, R. Mutt takma adıyla imzalayıp tarih atarak, Çeşme ismiyle sergiye göndermesi olayı, bir ready-made’i sanat bağlamı içinde sergileme önerisinde bulunmasından beri artık sanatın tanımı, kavramı, işlevi, algılanışı aynı olamazdı. Duchamp’ın ready-made kullanımından sonra “sanatçı tarafından üretilmiş veya seçilmiş herhangi bir nesne sanatsal bağlamda sanat yapıtına dönüşüyor.”[7]du. Kavramsal sanatın geçirdiği tüm bu karmaşık gelişim sürecinin ardından 1970’lerin sonlarına geldiğimizde STT ise betik, yani kitabı, yazıyı edebi kullanımı dışına çıkararak sanat olarak öneriyordu.
Sanat Olarak Bir Kitap ve Müşterek Üretim
Sanat tarihinde önemli bir paradigma değişimi yaratan kavramsal sanata dair kısa bir bilgilendirme sonrasında tekrar Mardin’e ve konuk sanatçı programına dönmek ve ziyaretimiz sırasında programın ilk edisyonunda iki sanatçının birlikte ürettikleri işi ilk görenlerden biri olma şansını yakaladığım için çok mutlu olduğumu belirtmek istiyorum.
Bu noktada, işe dair izlenimlerim ve işin bana düşündürdüklerini kısaca ifade etmeye çalışacağım. Ahmet Öktem, Exit Kolektif’ten Mehmet Çimen’in rehberliğinde, tıpkı Duchamp’ın hırdavatçıları gezerek bir hazır nesneyi seçmesine benzer bir pratikle, Mardin’de sahafları ziyaret ediyor, onlara konuk oluyor. Bu ziyaretlerinden birinde tozlu raflarda bekleyen muhtemelen yüzlerce kitap arasından birini seçiyor. Söyleşimiz sırasında verdiği bilgilerden yola çıkarak sanatçının seçimini etkileyen kriterler ise bana göre şöyle; öncelikle 1903 gibi eski bir tarihte basılmış. Fransızca dilinde yazılmış bir din kitabı bu. Notre Dame Kilisesi’nin papazına sorulan sorular ve kendisinin verdiği yanıtlar ise kitabın içeriğini oluşturuyor. Kapak ve yan kapağı ebru desenini andırıyor ki sanatçı son dönemde mürekkep ve yazıcı ile olan ilişkisini anlatıyor. (Önceki işlerinde de mavi boya/mürekkeple benzer dokular oluşturduğunu biliyoruz). 120 yıla yakın bir süre içerisinde tozlanmış, sararmış, yıpranmış bir kitap ve sanatçının bu işi ürettiği yerde Mardin’de bir sahaftan alınmış, buraya bir şekilde gelmiş ve artık bu coğrafyaya ait. Öktem kitabın buralarda yaşayan insanlarla, kim olduğunu bilmemizin mümkün olmadığı insanlar arasında bir şekilde dolaşmış ve ortak kültürel hafızaya eklemlenmiş olabileceğini düşündüğünü ifade ediyor.
Duchamp’ın ready-made kullanımına, sanatın tanımı, işlevi ve müellifin kim olduğuna dair sorgulamalara kadar uzanıyor işin düşündürdükleri. Öktem seçimiyle kitabı kullanıldığı bağlamdan, edebi yazın alanından çekip alıyor ve sanat alanına dahil ediyor. Bir kitap kullanmasının nedenlerini düşündüğümüzde STT içerisinde düzenledikleri “Sanat Olarak Betik”e kadar gitmek mümkün. Resim Heykel Müzeleri Derneği tarafından düzenlenen III. Kâğıt İşler Sergisi, Borusan Sanat Galerisi’ndeki “Çocuklar ve Gençler için Çoğaltmalar”, 4. Çanakkale Bienali için ürettiği 18 formalık görünmeyen savaş yerleştirmesi, 2014 yılında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında düzenlenen Mine Sanat Galerisi’nde gerçekleşen “Yansıma ve Buluşma” sergisinde yer alan Madame Bovary Benim adlı çalışması, Gwanju Bienali’nde sergilenen Serinletilmiş Düşünceler işlerine kadar ve daha birçok farklı çalışmasında kitap-kağıt-yazıyı ve tabii dili medyum olarak kullanmıştı. Bir eğitimci ve öncü/usta sanatçı olarak onunla belki de en iyi özdeşleşen nesnenin kitap olduğunu düşünüyorum.
Bir kitabın hikâyesine gelirsek, hikâye tohumun toprağa karışmasıyla başlar. Filizlenip, yeşillenir, köklenir, zamanla göğe ve etrafına doğru yayılır, bir ağaca dönüşür. Etkisi artar. Yerinden kımıldamadığı zannedilse de ağaç hep hareket ve iletişim hâlindedir. Dallarındaki meyveleriyle besler, altında gölgesiyle serinletir. Hepsinden önemlisi etrafına nefes, can olur. Bir kağıda dönüşmesiyle ise yaşamına başka bir formda devam eder. Üzerine yazılır, çizilir. Bu sefer fikirlerin doğuşuna, büyümesine ve yayılmasına zemin olur. Kitaba dönüştükten sonra ise elden ele, ağızdan ağıza, zihinden zihne dolanır. Bir iken çok olur. Ortak hafızanın, kültür ve yaşamın mekanı olur. Bir okula, kütüphane rafına, bir sahafın rafına yerleştiğinde ise bir hazine gibi bulunmayı bekler. İyi bir eğitimcinin elinde birçok çocuğa, gence insana dokunacak önemli bir araç olur. Onu bir sahaf rafından seçerek sanat alanına dahil eden sanatçı aracılığıyla yeni bir işlev, yeni bir hayat kazanır. İçine yerleştirildiği galeride, sanat mekânında tüm sayfalarını açarak kendini izleyiciye bir sanat eseri olarak sergiler.
Ahmet Öktem, bir eğitmen, bir sanatçı olarak seçtiği kitabı bir ağaç plaka üzerine işte böyle açmış ve bir ay boyunca mentörlük ettiği sanatçı Mehmet Akan’ın çizimleri, sanat üretimini üzerine işlemesi için sağlam bir kavramsal zemin hazırlamış. Tıpkı bizi hep etkilemiş, aklımızdan çıkmayan değerli öğretmenler gibi gerekli bilgiyi, eğitimi vermiş, fikirlerini tecrübelerini paylaşmış, yönlendirmelerini yapmış ve öğrencisini hiçbir kısıtlama olmadan düşünüp sınırsızca yaratması için özgür bırakmış. Hem öğrencisi hem de meslektaşı olan Mehmet Akan ise kendi ikonografisinden seçtiği figürleri, hayvanları, doğa öğelerini rapido kalemle kitabın üzerine işlemiş, taramış. Kara bir kalemle adeta nakşetmiş. Batılı anlamda resim geleneğinin çok daha öncesine minyatür resim geleneğine kadar düşüncelerimizi taşıyan, geleneksel sanatlardaki ortak üretime dair çok şey düşündüren çalışma usta-çırak ilişkisine de referans veriyor. Son derece farklı tarzlara, yaşa, deneyimlere sahip iki sanatçı olsalar da müşterek düşünmenin, üretmenin, bazen zemin bazen de nakış olabilmenin ama hep birlikte üretebilmenin, birlikte var olarak çoğalabilmenin önemini ve kıymetini hatırlatarak.
Başta da belirttiğim gibi, Exit Kolektif mekânında başladıkları müşterek düşünme ve üretimin, tıpkı bienalin verdiği ivme gibi şehre, genç sanatçılara, öğrencilere tesir etmesi ve tüm yıla yayılması umut ediliyor. Mehmet Çimen, kendilerinden sonra bir başka bağımsız sanat alanı Meyman’ın açılışını mutlu ve umutlu bir haber olarak paylaşıyor bizimle. Sohbetimiz sırasında farklı sanatçılar kolektifi ziyarete gelip sohbete dahil oluyor, konuk sanatçı programının ve kolektifin heyecanını paylaşıyor, birlikte üretmenin yolları üzerine düşünüyor. Bir tohumla başlayan kitabın hikâyesi gibi kolektiflerin, sanatçıların-sanat üretiminin ve görünürlüklerinin, ortaklıkların çoğalacağı, Mardin’deki sanat ortamına birlikte yön verebilecekleri müşterek zeminlerin artması ise hepimizin dileği…
[1] Mardin Bienali’nin sosyal medya hesabında yayınlanan duyurudan alınmıştır.
[2] Mardin Bienali, Invited: Müşterek/Unified, Küratör Metninden alınmıştır. https://www.mardinbienali.org/haberdetay.aspx?id=77 [3] Radikal’in 2009’da yayınlanan Mardin bienali için prelüd yazısı https://mimdap.org/haberler/mardin-bienali-icin-prelud/. Döne Otyam ise farklı röportajlarında bu süreci birçok kez anlatıyor.
[4] Bor Sanat web sitesinden alınmıştır.
[5] Mardin Bienali, Invited: Müşterek/Unified, Küratör Metninden alınmıştır.
[6] Joseph Kosuth, Art After Philosophy (Felsefeden Sonra Sanat), Sanat Tanımı Topluluğu’nun websitesinden alınmıştır.
[7] Sanat Olarak Betik, Şükrü Aysan, 6.