Fotoğraf disiplininden hareketle kurgusal anlar yaratan Yonca Karakaş, son olarak Pg Art Gallery’deki “Botanik Hastanesi/Botanic Hospital” sergisiyle izleyicilerin karşısına çıktı. Her bir kurgunun farklı hücre evreleriyle adlandırıldığı 6 fotoğraflık seride Karakaş, anımsayabildiğimiz pek çok deneyimle beraber arkaik döneme uzanan genetik mirasımızdan, yalnızca imgelerle hatırlayabileceğimiz anne karnındaki hâllerimize kadar pek çok anıyı barındıran insan belleğini geçmiş, şimdi ve gelecek zamanlardan aynı anda beslenen bir yaklaşımda irdeliyor. “Botanik Hastanesi/Botanic Hospital”, 15 Mart’a kadar Pg Art Gallery’de ziyaret edilebilir.
Varsayımsal bağlamlar ve simülasyon üzerine kurguladığı bellek kavramından hareket eden Yonca Karakaş, öğrendiğimizi hatırlamanın mümkün olmadığı genetik bilgi ve korkuları, geçmişte hayal ettiğimiz “eğer”lerle başlayan cümlelerin günümüz ve geleceği şekillendirdiği noktalarda yarı gerçekçi bir dünya olarak ele alıyor. Belleğinde yer edinen genetik mühendisliğiyle bitki, hayvan ve insan formlarıyla kurguladığı fotoğrafları, insanın mükemmellik arayışına uzanan “-mış gibi” yaptığı durumları, kimlik ve aidiyet duygusuyla şekillenen ideal yaşam üzerinden izleyicisine aktarıyor.
“Botanik Hastanesi/Botanic Hospital”, insan ve hayvan formlarının ağırlıkta olduğu kurgusal anlara tanıklık ederken başlıkta öne çıkan “botanik” kelimesi oldukça dikkat çekiyor. Bu durum, Karakaş tarafından yaratılan botanik bahçesinin simülasyon olmasına rağmen bireyin belirli verilerle tasarlanan mekâna uyum sağlama ve onay alma isteğiyle ilişkilendiriliyor. Sahip olmayı arzuladığımız kimlik ve unvanlar, içinde bulunduğumuz toplumun ötesinde bizler tarafından şekillendirilirken gerçekte bağ kuramadığımız veya orada olmadığımız yüce başlıklar ile kendimizi adlandırmaktan kaçınmadığımız durumları da yansıtıyor. Sahiplendiğimiz pek çok kimliğe önce kendimizi sonrasında çevremizi inandırırken insanlık olarak henüz kim olduğumuz sorusu, bu bağlamda belirsizliğini korumaya devam ediyor. Toplumsal düzende yer alan sistemlerde yapay kimliklerle tanımlandığımızı söyleyen Karakaş, böylelikle mevcut yapıda onaylanarak belirli gruplara dâhil olabileceğimize dikkat çekiyor. Sergi girişindeki ilk fotoğraf karesi tam olarak bu konuya eğiliyor. Doktor önlüğü giyen ancak doktor olmayan birey ile önündeki masaya yerleştirilmiş düzenli toprak birikintileri arasında “-mış gibi” yaptığı, yapay bir ilişki söz konusu. Önündeki masada pek çok nesne bulunan ve hiçbiriyle ilgilenmeyen birey, elinde tuttuğu büyüteç ile sahip olduğu görünürlüğüne dikkat çekerken, kendine doğru yaklaştırdığı aynı büyüteç ile ortamdaki varlığının incelenebilmesi için ayrıntılara uzanan bir alan yaratıyor.
Fotoğraftaki bireylere ait yüz hatlarının oldukça simetrik olduğu, ilk bakışta fark edilebilen önemli bir unsur. Gözlerinden yansıyan alışılmadık ışık hareleri, oldukça yumuşak görünen cilt yapıları ve sağlıklı ten renkleriyle bu figürler, daima iyi görünmek ve sistem tarafından onaylanmak isteyen insanları temsil ediyor. İnsanlık tarihinin belki de en çok onay almak isteyen bireyleri olarak her şeyi en doğrusuyla bildiğimizi düşünüp sayısız eleştiride bulunabilme yetisi de içinde bulunduğumuz paradoksal durumu Karakaş’ın kurgularıyla gözler önüne seriyor. Yediğimiz yemekten içtiğimiz içeceğe, gittiğimiz yerden yaptığımız alışverişe kadar günlük hayatımızın getirdiği pek çok alışkanlığı olmak istediğimiz mükemmel birey algısına uyarlarken hangimiz doğru bildiği şeyi emin olarak yapıyor? Her şey bu kadar iyiyse, karşısında olduğumuz şey nedir? Sanatçıya göre var olanı eleştiren mükemmel profillerimizin altında bu kadar iyi olup olmadığımız büyük bir tartışma konusu. Hiçbir şeyi kusursuz yapmadığımızı söyleyen Karakaş, yarıda durdurulan bir film için “şu an bunu izliyorum” demenin çelişkisine dikkat çekerken kısa süreli ve sonlu bir yaşamda “-mış gibi” yapmanın ürkünçlüğünü gözler önüne seriyor.
Serginin irdelediği odak nokta olan insan belleğiyse Karakaş’ın çocukluğundan izler taşıyor. Düzenli toprak istifleri ve bitkilerin yer aldığı sergi mekânındaki ilk fotoğrafın yanı sıra insan anatomisini anlatan aynı serideki kitap, bir dönem genetik mühendisi olmak isteyen sanatçının etkilendiği eserlere göndermeler yapıyor. Olmak istediğimiz ya da kendimizi ikna ettiğimiz ideal birey profilinde, okuma ve sorgulamanın getirdiği bilgi birikimine kurgusal göndermeler olup olmadığını soruyorum. Karakaş’ın düşüncelerine göre sorgulama eylemi bugün dahi devam ediyor ancak geçmişteki bireyin iç sesi, büyüyen bireye göre daha cesur. Belleği oluşturan geçmiş, aile ve çevre ile şekillenirken iç sesin korkutulduğu zamanlar tam olarak burada başlıyor. Sorguladıkça aldığımız cezaların arttığını düşünen Karakaş, sadık kalmamız gereken çocukluk iç sesimize belleği oluşturan sistemin ket vurduğunu belirtiyor. Figürlerinde gözlemlenen birey profilleri, amaca giden yolu takip eden sıralı bir düzenin sonucuna odaklanan sistem içinde, 0 ve 1’lerden çok daha fazlası olduğumuza bu bağlamda dikkat çeken önemli bir yaklaşım.
Bazı kurgusal figürlerinde aile ve arkadaş çevresine yer veren sanatçı, yeniden yarattığı aile bireylerini belleği etkileyen büyük bir yüzde olarak değerlendiriyor. Fotoğraflarda manipüle edilen beden algısı, geçmişten gelen belleğin günümüz ve gelecekten beslenen varsayımsal yaklaşmalarına göndermeler içeriyor. “Botanik Hastanesi/Botanic Hospital”da yer alan Family Tree isimli eserinde belleğin çoğunluğunu oluşturan genetik kodları, alfabetik ve amorf yapılı hücresel şekillerle resmeden sanatçı, yaşamı boyunca edindiği deneyim ve izlenimleri serinin tamamında görmenin mümkün olmadığına dikkat çekiyor. İlk defa Pg Art Gallery’de “Botanik Hastanesi/Botanic Hospital” kapsamında sergilenen çizimleri, Karakaş’ın aile anılarında önemli izler bırakan olaylara tıpkı Family Tree’de olduğu gibi dişil ve eril beden uzuvları üzerinden göndermeler içeriyor.
Karakaş’ın çalışmalarında bellek kavramı yalnızca geçmişin şekillendirdiği bir algıdan ziyade günü ve geleceği anlık olarak biçimlendiren imgeler dünyası olarak da karşımıza çıkıyor. Tüm reflekslerimizin dâhil olduğu bellek, ihtiyacımız olana dilediğimiz anda ulaşabilirken gelecektekinin henüz var olmadığı lineer bir durum üzerinden algılanıyor. Bu nedenle gelecek, Karakaş’ın bakış açısıyla gün içerisinde onlarca kez şekillendirilen imgeler dünyasından tekrar ve tekrar inşa edilebiliyor. Kendi yaşamından izler taşıyan bu yaklaşımda, sanatçının video tasarıma yönelmeden önce sinema yapımcısı ve genetik mühendisi olma arzularından izler görebilmek mümkün. Andrei Tarkovsky, Lars von Trier ve Alfonso Cuaron gibi isimlerden oldukça etkilenen Karakaş, hareketli görüntüler yerine daha durağan fotoğraf karelerini tercih ederken insan ve hayvan anatomilerini değiştirerek kurguladığı modellerini ise belleğin geleceği imge yoluyla şekillendirmesi olarak değerlendiriyor.
Video disiplininden gelen sanatçı, fotoğraf tekniğiyle kurgusal anlar yaratırken iyi bir sinema izleyicisi olmanın kendi kurguları için iyi bir film yapabilmek anlamına gelmediğini belirtiyor. Fotoğraflarındaki kurgusal alan tamamıyla Karakaş’ın yönetimindeyken video disiplininde çok daha zahmetli bir süreç olduğundan bahseden sanatçı, bu bağlamda kendi disiplinini videoya giden yolda hazırlayıcı bir süreç olarak değerlendiriyor.
Fotoğraf ve çizim disipliniyle ürettiği “Botanik Hastanesi/Botanic Hospital” serisinde Karakaş, öncesinde hiçbir yerde sergilemediği yazılarına da yer veriyor. Pg Art Gallery’deki sergi bağlamında yer alan paravana yerleştirilen yazılar, bir doktorun notlarını andırırken izleyiciyle buluşan yazıların kurguladığı fotoğrafların öncesinde yazıldığına dikkat çekmek gerekiyor. Bu bağlamda, geleceği şekillendiren imgeler olarak da değerlendirebileceğimiz Karakaş’ın kişisel yazıları, lineer zaman algısında tekrar oluşan bir geleceğin yansıması olarak da karşımıza çıkıyor.
Sergi kapsamında yer alan bir diğer unsur fotoğraf karelerinde kurgulanan mekânlara ait objelerin somut olarak da görülebilmesi. Galeriye girdiğinizde karşılaştığınız ortası kaktüslerle dolu sedyeden iç kısmı yapay çimlerle dolu yazılı panoya, beyaz haç işaretinden sedye altındaki serum şişlerine kadar tüm nesnelerin kurgulanan anlardan sergi mekânındaki gerçekliğe uzandığını görmek mümkün. Bir enstalasyondan öte fotoğraflara bakıldığında “acaba bu 3 boyutlu mu?” algısı yaratan tüm objelerin, galeriye taşınması bu bağlamda verilen bir cevap olarak değerlendirilebilir.
Sonuç itibariyle Yonca Karakaş bellek kavramını ele aldığı kurgularında, imgeler dünyasıyla arkaik düzenden gelen veya anne rahminde olduğumuz süreci de tıpkı gelecek gibi şekillendiren “Botanik Hastanesi/Botanic Hospital” sergisiyle varsayımlarla dolu simülasyon dünyasında geçmiş, güncel ve gelecek ilişkisinden aynı anda beslenen bellek ilişkisine kapı aralıyor. Fotoğraf disiplininden hareket eden Karakaş yazınsal üretimlerine de ilk kez yer verdiği serisinde, belleği şekillendiren kişisel ve toplumsal faktörlerde mükemmel birey ile olmak istediğimiz arasındaki sancılı süreci, bulunduğumuz sistem yerine kendimizin şekillendirdiği idealize edilen insani figürler, botanik ve hayvansal formlar üzerinden izleyiciyle buluşturuyor.