Suriyeli araştırmacı sanatçı Nour Shantout, “Searching for the New Dress” projesiyle, moda dışında üzerine çok da düşünülmeyen kıyafet ve nakışı bir sanat eserine dönüştürüyor. Bunu yaparken mülteci kadınların yaşam mücadelesini ve onlara yönelik politikaları da ortaya seriyor.
Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi’nin (SU Gender), uluslararası konuk sanatçı programı Gate 27 iş birliğiyle düzenlediği Cinsiyet ve Sanat Üzerine Söyleşiler serisinin ikincisi 18 Eylül’de Minerva Palas’ta gerçekleştirildi. Gate 27 Danışma Kurulu üyesi ve Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Ahu Antmen’in moderatörlüğünü üstlendiği söyleşinin konuğu ise toplumsal cinsiyet, feminizm ve göç alanlarında çalışmalarını sürdüren Suriyeli araştırmacı sanatçı Nour Shantout’tu. Shantout, post-kolonyal feminist bir bakış açısıyla boyun eğdirilmiş miras, karşı-bellek, karşı-tarih, emek ve yabancılaşma gibi temalar etrafında gerçekleştirdiği çalışmalarını paylaştı.
Shantout, “Museum of Smuggled Dresses” (Kaçak Elbiseler Müzesi) ve “Searching for the New Dress” (Yeni Bir Elbiseyi Ararken) projeleriyle, günlük hayatın olmazsa olmazı ve moda dışında üzerine çok da konuşulmayan kıyafet ve nakışı birer sanat eserine dönüştürüyor. Sadece sanata da değil, güçlü bir mesaja da dönüşüyor bu eserler izleyiciyle buluştuğunda. Mülteci kadınların yaşam mücadelesi verirken aldığı yolu, karşılaştığı zorlukların hikâyesini, onlara yönelik politikaları ortaya seriyor. Üstelik bunları, sadece “kadın işi” olarak görülen nakış üzerinden yaparken cinsiyet eşitsizliğine de atıfta bulunuyor.
Söyleşide, Suriye savaşı nedeniyle erkekler ya cezaevinde ya da savaşta olduğu için, tıpkı İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’da olduğu gibi Suriye’de de kadınların iş gücüne katılımının arttığını ve bunun feminist bilinci yükselttiğini söylüyor Shantout. Nakışın, para kazanılabilir bir nesneye dönüşünce erkekler tarafından gizli gizli yapıldığını da. Shantout, elbiselere işlenen haritaların, bayrakların Filistin ve Suriyeli kadınlar için aynı zamanda işgal ve yerinden edilmeye dair bir karşı duruş olduğunu belirtiyor. Onun eserleri, “sanat eseri” ile “ticari mal” tartışmalarına da bir kapı aralıyor. O toplumsal sorumluluğu olduğuna inanan sanatçılardan, o yüzden de yaptıklarının sadece bir insanın salonunda asılı kalmasını hayal edemiyor.
Nakışın Bir Sanat Malzemesine Dönüşmesi
Peki bütün bu sanat yolculuğu ve nakışla ilişkisi nasıl mı başlıyor? Shantout, Şam Güzel Sanatlar Akademisi'ne gidiyor. 2014’te Helen El Khal Ödülü’ne layık görüldüğü Lübnan Güzel Sanatlar Akademisi’nden görsel sanatlar lisans derecesini alıyor. Çalışmalarını Paris'teki École Nationale Supérieure des Beaux-Arts'ta sürdüren sanatçı, 2020’de Akademie der Bildenden Künste Wien’de Metinsel Heykel alanında Profesör Heimo Zobernig danışmanlığında güzel sanatlar diplomasını alıyor. Hâlâ aynı akademide felsefe alanında doktora eğitimine devam eden Shantout, Graz Teknoloji Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, İZK Çağdaş Sanatlar Enstitüsü’nde misafir öğretim üyesi olarak görev yapıyor.
Farklı ülkelerin kültürlerinden değişik sanat disiplinini temel alan akademilerin eğitiminden geçerek geliştirdiği sanat algısında, kendisini en çok etkileyenlerden biri de ailesi oluyor. Zira sanatçı anne-baba ve Marksist bir dede-büyükanneyle büyüyor. Yani sanatla da siyasetle de daha çocukken tanışıyor. O zamanlar büyükannesinin yaptığı nakış, onun için henüz bir şey ifade etmiyor. Ta ki, Suriye savaşı yüzünden aile dünyanın dört bir yanına dağılmak zorunda kaldığında, büyükannesi onlara işlemeli kıyafetler hediye edene kadar. Büyükannesi için işlemeli elbise, aynı zamanda sömürgeciliğe karşı siyasi bir ifade. O hediyeyle birlikte Shantout için nakış da elbise de bir hikâyeye bürünüyor. Göçün, kadınlığın, hasretin, görmezden gelinen emeğin, yerli olanın sahip çıktığı tarihin anlatısına… İki yıl boyunca anneannesinin elbiselerini kopyalarken, bu anlatının sözcüklerini ilmek ilmek kendisi de işliyor.
Shatila Kampı’ndaki Kadınların Hikâyesi…
Shantout, aslında başta “mağdurun gözü” olmaktan öteye geçemeyeceği kaygısıyla kendi hikâyesinden yola çıkmaktan kaçınıyor. Ancak okumaları zamanla onu, bunun bir kaçış olduğunu düşünmeye itiyor. Bu düşünce; egemen kültürün baskınlığı, müzelerde Doğu’dan çalınmış eserlerin sergileyiş şekline duyduğu öfkeyle birleşince, işte bu çalışmalar ortaya çıkıyor.
Shantout, bugünlerde araştırma temelli projesi “Searching for the New Dress”i, Gate 27 kapsamında sürdürüyor. Bu projeyle, Suriye’deki savaş sonrasında Suriye’den kaçarak Filistin’deki “Shatila” kampına sığınan kadınların, Filistin’deki nakış kültürüne olan etkilerini araştıracak. Sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelerek çeşitli atölyeler düzenleyecek. Böylece kamptaki kadınların hikâyeleri, “yeni bir elbise”ye dökülerek bizimle de buluşacak.
Nour Shantout’un işlerini ayrıntılı olarak buradan inceleyebilirsiniz.