31 MART, PERŞEMBE, 2016

Önüm, Arkam, Sağım, Solum Şehir!

“Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre BAK”, ikinci edisyonunun ilk sergisiyle Mart ayında Lüleci Hendek Caddesi'nde yer alan Depo’da izleyicisiyle buluştu. 24 gencin gözünden Türkiye’nin doğusu ve batısı arasında fotoğraflar, film kareleri ve belgelerden bir köprü kuruldu. Sergi 10 Nisan’a kadar izlenebilecek.

Önüm, Arkam, Sağım, Solum Şehir!

“Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre BAK”, Türkiye’nin birbirine uzak şehirlerinden gençlerin katılımıyla gerçekleştirilen bir kültürel işbirliği ve ortak sanatsal üretim projesi. Aydın, Balıkesir, Batman, Çanakkale, Diyarbakır, İzmir, Mardin, Muğla, Şırnak ve Urfa’dan bambaşka coğrafyalara ait hikâyelerin izini süren fotoğrafçı ve yönetmenler, bir yılı aşan bir süre boyunca atölyelere katıldılar, tartıştılar, fotoğraf ve video projeleri için ortak çekimler yaptılar. Geldikleri şehirleri ve kimliklerini kolektif üretimin bir parçası haline dönüştürdüler. Sergiyi, çıkış noktasını ve tüm bu süreci proje danışmanlarından Refik Akyüz, Serdar Darendeliler ve koordinasyon ekibinden Latife Uluçınar ile konuştuk. 

Sergiye adını veren “BAK”mak kavramını bize anlatabilir misiniz? Bakmak ne demek, sergideki karşılığını öğrenebilir miyiz?

R.A: BAK aslında bir kısaltma, projenin tam adı “Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre BAK”. Amaç, şehirlerin biriktirdiği hafızaya ulaşma yolları bulup bilmediğimiz hikâyeleri ortaya çıkarmak. Ortaya çıkarılan hikâyelerin de fotoğraf ve video işleri aracılığıyla görselleştirilerek hem paylaşılması hem de kaydedilmesi amaçlanıyor. Ülkemizde birbirimizin hikâyelerini dinlenmeye, öğrenmeye ve bunları kaybolmadan geleceğe aktarmaya ihtiyacımız var. Bu projeye dahil olan genç katılımcılar hem bu konuda araştırma yaparak hikâyeleri ortaya çıkarıyor hem de bu hikâyeleri izleyicilerle paylaşacak şekilde görsel bir anlatı yaratıyor.

Sergiden genel görüntü ©Nazlı Erdemirel

Aslında bu BAK’ın ikinci projesi. Bu projenin geçmişini, hikâyesini bize anlatır mısınız?

R.A: BAK’ın ilkinin hazırlıklarına 2012’de başladık. Projenin amacı, Türkiye’nin doğusundan ve batısından gençleri bir araya getirip hem bir diyalog yaratmak hem de ortak üretecekleri belgesel fotoğraf ve video işleriyle şehre dair hikâyeler anlatmalarını sağlamak olarak özetlenebilir. O zamanki proje şehirleri olan Batman, Çanakkale, Diyarbakır ve İzmir’den gençlere ulaşmak için o şehirlerdeki üniversiteler ve sivil toplum örgütleriyle temasa geçilerek bir açık çağrı yapıldı. Bu açık çağrıya başvuranlar arasından yapılan seçimle katılımcılar belirlendi ve önce 2013 Nisan’ında Diyarbakır’da, sonra da 2013 Haziran’ında Çanakkale ve İzmir’de atölyeler yaptık. Bu atölyelerde hem sosyal bilimler açısından araştırma yöntemleri hem de fotoğraf ve video alanında proje geliştirme alanında eğitimler verildi ve 2013 yazında üretilen işler, 2013 Kasım’ında Diyarbakır’da gerçekleştirilen kurgu atölyesinde edit edilerek sunum biçimlerine karar verildi. “Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre BAK”, ilk olarak 2014 Ocak ayında İstanbul’da DEPO’da, o yıl içinde daha sonra Diyarbakır, İzmir ve Batman’da sergilendi. Bu proje kapsamında üretilen Bir Rüyaya Yolculuk başlıklı fotoğraf işi, 2015 yazında Berlin’de açılan “Türkiye’de Direnişin Sanatı” sergisinde yer aldı. 

2013-2014 döneminde gerçekleşen ilk projeden bugüne neler değişti?

L.U: BAK’ın ilk döneminde Türkiye’de çözüm süreci olarak adlandırılan bir dönem yaşanıyordu ve genel olarak ülkenin doğusunda ve batısında olumlu bir hava vardı. Batı’dan projeye başvuran gençler Doğu şehirlerini ve insanlarını tanımak konusunda özellikle istekliydi. Belki de bu yüzden, çalışmaların önemli bir kısmı gençlerin ortak inisiyatifiyle Doğu’dan hikâyeler etrafında şekillendi ve projeler ağırlıklı olarak Diyarbakır ve çevresinde çekildi. BAK 2015-2016 ise bazı belirsizlikler olsa da tam olarak kötüye gitmeyen bir politik ortamda başladı, İzmir ve Diyarbakır’da yaptığımız atölyeler olumlu bir havada gerçekleşti. Ancak 2015 yazından itibaren hızla kutuplaşan ve sertleşen siyasal ve toplumsal ortam, katılımcıların çalışmalarını da etkiledi. Bazı projelerin çekimleri çatışmalar sebebiyle eksik yapılmak durumunda kaldı, bazı katılımcılar için seyahat engeli oluştu. Öte yandan gençler, mekânsal ve içeriksel olarak daha çok çeşitlilik içeren konulara yöneldiler ve koşulların zorluğuna karşın ortaya renkli bir çalışma bütünü çıktı.

Sergiden genel görüntü ©Nazlı Erdemirel

Sergide Diyarbakır ve İzmir iki ana şehir olarak karşımızda. Neden bu iki şehir?

R.A: BAK projesinin amaçlarından biri de biraz önce anlattığım gibi bir diyalog yaratmak, birbirimizi anlamak için bir imkân sağlamak, bu arada duymak ihtiyacında olduğumuz birbirimizin hikâyelerini ortaya çıkartacak bir üretime destek vermek. Bildiğiniz gibi Türkiye’deki politik ortam çok sert ve bu, insanların hayatlarını zorlaştırıyor ve onları da birbirinden duygusal olarak uzaklaştırıyor. BAK, gençler arasında hem atölyeler aracılığıyla hem de ortak proje üretimi vesilesiyle birbirlerini anlamak yolunda bir ortam sağlıyor. Ayrıca yapılan belgesel işlerinin ulaştığı kitleyi genişleterek de bu hikâyelerden normalde haberi olmayacak insanların farkındalığını artırmayı amaçlıyor. Diyarbakır ve İzmir’in iki ana şehir olması ise bu şehirlerde sivil toplum kuruluşlarının etkin olarak çalışması ve bu sayede çok daha geniş kitlelere ulaşılabilmesi. Ayrıca projenin yürütücülerinden biri uzun yıllardır Diyarbakır’da faaliyet gösteren Diyarbakır Sanat Merkezi.

Derya Gümüş & Özgür Hiçyılmaz, Zîlan, Şubat 2016 (videodan görüntü)

Çok bahsedilmeyen sergi öncesi döneme değinmek istiyorum. Sergileme öncesindeki atölyeler, buluşma ve üretim süreçleri nasıl geçti?

S.D: Aslında BAK’ın önemli bir kısmını atölyeler ve fikir alışverişleri oluşturuyor. İlk buluşmadan itibaren hep beraber şehre ve hafızaya dair konular tartışılıyor, katılımcılar ilgi alanlarına göre proje ortaklarını seçiyor, beraber konularını detaylandırıp çeşitlendiriyor, bu konuları nasıl ele alacaklarına dair araştırma yapıp proje önerileri hazırlıyor, bu dosyalar değerlendirilip kendilerine geri bildirim yapıldıktan sonra tekrar üzerlerinde çalışıyor, daha sonra da hem bu projelerin nasıl görselleştirilebileceğinin tartışıldığı dönemde hem de üretim sürecinde fikir alışverişleri devam ediyor. Tabii en sonunda da bu işlerin sunumuna dair birlikte çalışmaların yapıldığı dönem geliyor. Yani sergiye gelene kadar proje koordinatörleri, fotoğraf , video ve sosyal bilimler danışmanları ile katılımcılar arasında yoğun bir paylaşım süreci yaşanıyor.

BAK II’de de önce İzmir ardından Diyarbakır atölyelerinde topluca, yaz sonundan itibaren de üretimlerini tamamlayan proje gruplarıyla teke tek buluşmalar gerçekleşti. Sergiden önceki son iki ay ise işlerin kurgularının sonlandırılması, post-prodüksiyonlarının tamamlanması ve basılı malzemelerin hazırlanmasına yönelik çalışmalarla geçti.

Sergiden genel görüntü ©Korhan Karaoysal

Sergide yer alacak sanatçıları nasıl seçtiniz? 

R.A: İlk BAK’ta olduğu gibi bu sefer de -ama dört değil, on şehirde- açık çağrı yaparak, bu çağrıya başvuranlarla yapılan mülâkatlardan sonra bir seçime gidildi ve projeye katılacak isimler belirlendi. Katılımcılardan genel olarak temel fotoğraf ve video bilgisine sahip olmaları bekleniyor, ama seçim kriteri bu alanlarda en iyi olmaları değil. Daha çok, projenin konusuna paralel olarak kendilerinin ve başkalarının şehrine bakmaya ve şehirlere dair hikâyeler anlatmaya hevesli olmaları bekleniyor. 

“Hatırlamak ve Anlatmak İçin Şehre BAK” birleştirici ve bütünleştirici bir güce sahip. Hiçbir çalışma tek bir kişinin elinden çıkmamış. Ortak çalışma ve kolektif bilinç üretim sürecini nasıl etkiledi?

L.U: BAK’la Türkiye’nin farklı şehirlerinden farklı kültürlerinden gençleri bir araya getirerek birlikte üretim üzerinden diyalog kurabilecekleri bir alan açmayı hedefledik. Farklı şehirlerde düzenlenen atölye çalışmalarında bir araya gelen gençler birbirleri ve yaşadıkları şehirler ile ilgili izlenimler edindikten sonra gruplar halinde odaklanacakları konuları seçip, fikir aşamasından yapım ve yapım sonrası aşamaya kadar birlikte çalışıyorlar. Üretim oldukça uzun bir süreç ve belli noktalarda öncelikler konusunda fikir ayrılıkları gün ışığına çıktı elbette. Ancak gençler arasında birbirini dinlemeye yönelik bir eğilim ve birlikte üretmeye yönelik bir çabanın olduğunu söyleyebiliriz. Hatta bu durum yalnızca aynı projeyi üretenler için geçerli değil. Projelerin gerçekleştirildiği şehirlerde yaşayan diğer katılımcılar da zaman zaman üretim süreçlerine dâhil oldular ve farklı projelerin üretimine değişik şekillerde katkı sundular. Ortak iş üretme pratiğinin doğasına ilişkin sıkıntıların ötesinde genel olarak birlikte çalışma ve kolektif üretme pratiğine dair olumlu geri bildirimler aldığımızı ve BAK katılımcılarının bazılarının ileriye yönelik işbirliği plandıklarını da eklemek isterim.

Sergiden genel görüntü ©Korhan Karaoysal

”Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre BAK” ülkenin çok sesli yapısından besleniyor. Batman’da kadınların kendi mekânı ilan ettikleri dam da, Diyarbakır’ın son bakkalı da sergide yer alabiliyor. Ya da İzmir ve Diyarbakır’ı ortak noktada buluşturan Mardinkapı Keçi Burcu ve Konak Saat Kulesi aynı işte yer alarak turistik yerlerdeki gizli öznelerin aranmasına zemin hazırlayabiliyor. Peki uzak coğrafyalardan doğan projelerin ortak bir noktası var mı?

S.D: BAK projesinin çıkış noktası Türkiye’nin doğu ve batısından gençleri bir araya getirip yaşadığımız ülkeye, şehirlere, bu şehirlerdeki insanlara, onların hikâyelerine, şehirlerin geçirdiği dönüşüme, ortak hafızaya ya da hafızanın bir kenarına atılmışlara beraber bakmalarına ve üretim yapmalarına zemin hazırlamak olduğu için uzak coğrafyalardan doğmuş da olsa tüm projeler bu noktalarda birbirleriyle kesişiyor. Kimi projeler bunu daha bireysel hikâyeler aracılığıyla yaparken, kimisi de bu noktaları daha toplumsal düzeyde ele almayı yeğleyebiliyor. Tüm projeler, proje ortaklarının ilgi alanları ve dert ettikleriyle şekillendiği için ortaya çok geniş yelpazede bir çeşitlilik çıkıyor. Bu nedenle sergiyi gezenlerin de en azından birkaç işe kendini daha yakın hissedip bu işlerde kendilerinden bir şey bulması mümkün oluyor.

Kişisel hafıza, kimlik, bellek, kültür, gelenek, alışkanlık, mekân algısı sergideki üretimlerde ortaya çıkan, işleri besleyen temel duygulardan. Serginin bu yapı taşları üzerinde evrildiği söylenebilir mi?

S.D: Evet. Örneğin Doğu’nun Sayfiyesi: Hazar ve Olağan Haller gündelik alışkanlıklar etrafında şekillenen iki proje. İlki Diyarbakır ve bölgede yaşayanların şehir hayatından uzaklaşıp nefes almak için gittikleri Hazar Gölü etrafında geçirdikleri günübirlik ya da daha uzun süreli tatillerindeki gündelik hayatlarına odaklanırken, Olağan Haller on yıllardır çatışma ve acıyla anılagelen kentlerdeki halkın boş zamanlarını geçirdiği, eğlendiği, dinlendiği ve birlikte olduğu mekânlardaki olağan gündelik yaşama tanıklık ediyor. Bir diğer proje Zîlan, Van’ın Erciş ilçesinin Zilan bölgesindeki Kürtlere yönelik katliamdan sağ kurtulup Batı illerine sürgün edilenlerin bu olaya dair silik hafızasının izini sürerken, İmroz yaşadıkları kayıplara rağmen birbirine tutunarak hayatlarına devam eden Gökçeada’daki Rumların hatırlayıp anlattıklarıyla hafızalarını nasıl diri tutabildiklerinin altını çizen bir proje.

R.A: Burada altının çizilmesi gereken bir diğer nokta da BAK’ın bu sefer sadece hafızayı ortaya çıkarmanın ötesine geçip içinde bulunduğumuz sert koşullarda kısmen de olsa hafızayı oluşturmuş olması. BAK’ın ilkinin gerçekleştirildiği 2013’te içinde bulunulan ruh haliyle bu seferkinin ruh hali tamamen farklı. Bunun altında da 2013’te geleceğe daha umutlu bakabiliyorken bu sefer projenin başlangıcından itibaren koşulların giderek sertleşmesinin ve ülkenin bir bölümünde hayatın çatışmaların gölgesinde sürmesinin yattığını belirtmek gerekiyor. Bu nedenle geçtiğimiz aylarda çok sert çatışmaların yaşandığı Güneydoğu’da geçen Olağan Haller ve Son Bakkal’daki fotoğrafların yansıttığı durumla aradan geçen zamanda ortaya çıkan durum artık birbirinden çok farklı. Bu bağlamda 2015 yazında üretim aşamasında olan bu projeler, kurgu aşamasına geçildiğinde çoktan hafızayı oluşturmuştu.

Barış Can Ayata & Gizem Demirtaş, Tene Yazmak, 2015

Sergi ilk bakışta Türkiye’nin çok kültürlü yapısına ve karmaşasına benziyor. Sergideki işleri mekâna nasıl bir bağlamda yerleştirdiniz?

L.U: BAK kapsamında Türkiye’nin farklı şehirlerinden gelen gençlerin kolektif olarak ürettiği fotoğraf ve video çalışmaları farklı hayatlar ve mekânlar, gündelik yaşam, geçmiş ve hafıza, göç ve kültürel çeşitliliğe dair hikâyeleri içeriyor. Çalışmalar, bu temaların çok katmanlı yapısını yansıtacak şekilde sergi mekânına yerleştirildi. Bir tarafta kişisel ve toplumsal hafızanın kimi zaman bariz kimi zaman belli belirsiz izleri, diğer tarafta kendi mekânlarını yaratmaya çalışanlar, içinde yaşadığı mekânı kaybedenler, şehirlerin görünmeyen özneleri ve bu şehirlerin kültürel eşiklerinde yaşayanlar... Sergi tasarımında da, birbirlerinden uzak şehirlerden farklı hikâyeler anlatan bu çalışmaların içerdiği zenginlik yansıtılmaya çalışıldı.

“Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre BAK”ın önümüzdeki rotaları neler?

L.U: “Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre BAK” sergisi 10 Nisan 2016 tarihine kadar DEPO’da gösteriliyor olacak. Sergi İstanbul’un ardından; 16 Nisan-8 Mayıs 2016 tarihleri arasında Diyarbakır’da Amed Sanat Galerisi’nde, 27 Mayıs-26 Haziran 2016 tarihleri arasında ise İzmir’de K2 Güncel Sanat Galerisi’nde izleyiciyle buluşacak. Sergilere paralel olarak ayrıca video ve fotoğraf çalışmalarının ele aldığı konuların tartışılacağı etkinlikler yapmayı da planlıyoruz. Hatta bunlardan biri 2 Nisan Cumartesi günü Depo’da gerçekleşecek Kırılgan Hayata Bakış başlıklı tartışma. İlginenler BAK’ın facebook, twitter ve instagram hesaplarından etkinliklerimizi takip edebilir.

0
4710
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage