08 MAYIS, PAZARTESİ, 2023

Organizmalar Birer Algoritmadır

Mk Yurttaş, “O.B.A.” isimli posthuman (insan sonrası) beden/mekân/zaman konusunu araştıran ses üzerine performans araştırma projesini, 5533 ev sahipliğinde, 1 Nisan - 6 Mayıs 2023 tarihleri arasında sergiledi. Performistanbul iş birliğiyle gerçekleşen ve bir duyusal coğrafya tahayyülü olarak tarif edilen proje, ismini “Organizmalar Birer Algoritmadır” cümlesinin baş harflerinden ve sanatçının çocukluğundan gençliğine kadar yaz aylarında yaşadığı oba isimli yapılardan alıyor. Mk Yurttaş’tan performansın arka planını dinledik.

Organizmalar Birer Algoritmadır

Mk Yurttaş, “O.B.A.” isimli posthuman (insan sonrası) beden/mekân/zaman konusunu araştıran ses üzerine performans araştırma projesini, 5533 ev sahipliğinde, 1 Nisan - 6 Mayıs 2023 tarihleri arasında sergiledi. Performistanbul iş birliğiyle gerçekleşen ve bir duyusal coğrafya tahayyülü olarak tarif edilen proje, ismini “Organizmalar Birer Algoritmadır” cümlesinin baş harflerinden ve sanatçının çocukluğundan gençliğine kadar yaz aylarında yaşadığı oba isimli yapılardan alıyor. Mk Yurttaş’tan performansın arka planını dinledik.

Tabii. Evet, geniş bir kapsam, belki de bu görünen bir kesiti. Benim üniversite yılları ve sonrası araştırmalarımı içeriyor, bir yandan da bir “unlearn” süreci olarak öğrenilenlerin çocukluğuma, daha öncesine, bilinçdışıma ilişkilenmelerini içeriyor diyebilirim.

Güzel bir yolculuk oluyor bence. İçinde olmak güzel bu yolculuğun, ona olabildiği kadar dışarıdan bakabilmek, izleyebilmek de güzel.

​​Ortaya çıkışı ise pandemiden önce Harari’nin serisini okumaya başlamıştım… Kapanma günlerine Homo Deus denk gelmişti galiba, her gün 3-4 saat okuyordum, düşünüyordum serbestçe. Bir gün öğleden sonra "Organizmalar Birer Algoritmadır" başlıklı bölümü okudum ve sonra biraz gülerek, biraz insanlığa üzülerek, biraz hâlimize, acizliğimize acıyarak herhalde, evin içinde bu üç kelimeyi bir nakarat gibi tekrarlayarak dolanmaya başladım. :) Harari’nin insanın, canlıların en kaba tabiriyle teknoloji dünyasıyla dönüşümünü tersinden açıklaması ile, “bu iş zaten özünde hep böyleydi, hadi size geçmiş olsun”, “başınız sağ olsun” ya da “önünüzdeki şu ufuğa bakın, tadını çıkarın” hislerimi okur gibi oldum. Tam olmasa da biraz tanıdık gelen sanki kadim bir ezgiyle, bir ağıt söylüyorum hissiyle rahatladım o gün ve sonra bir mantra gibi yolda, sahilde yürürken bazen çok sessiz bazen biraz yüksek sesle ara ara söylemeye devam ettim bu üç kelimeyi. Arada bir sürü şey yaşadım ve sanırım 1-2 yıl sonra da 5533'e bunu bir ses enstalasyonu performansı olarak önermeyi istedim ve bir sergi fikri olarak konuşmaya başladık.

Bir diğer dikkat çeken tanım ise: “Duyusal coğrafya tahayyülü”. Performansın Sokullu Mehmet Paşa Camii Külliyesi Avlusu’nda gerçekleşen başlangıcını düşündüğümüzde coğrafyaya, mahalleye, sokağa farklı bir bakış sunduğunu algılayabiliyoruz. Ancak duyusal coğrafya tahayyülü ile tam olarak ifade etmek istediğin nedir?

Evet, bu benim de dikkatimi çeken bir tanım. :) Biraz kendiliğinden çıktı diyebilirim. Bu projeye “somut” bir üretim olarak baktığımda, yaptığım şey aslında çok temel bir şey. 5533'ü bir performans araştırmaları stüdyosuna dönüştürüyorum. Ham fikirler deniyorum, gelenlerin yorumlarına açıyorum, bu gelenler yandaki dükkânın kedisi de oluyor; Lukas da yani Can'ın (Can Küçük, 5533'ün direktörü) köpeği de, meraklı bir mahalleli çocuk da. Bu insan ya da yetişkinler dünyasından olmayanlara açıklık, amaçlanmış bir şey değil ama posthuman yaşantılarımca arzulanmış bir şey ve 5533'le noktalaşan bu mekânsallık, bu açıklık ile bu zamansallık içinde buluşabiliyor ne mutlu ki.

​Coğrafya ise bir olgu olarak kültür olgusunun bir nevi yerine geçmeye başlamıştı bir süredir düşüncelerimde; yerle, yer şekilleriyle ilişkisiyle sanırım, belki bir kıyısından “yeryüzü-oluş” kavramıyla, tam olarak bilmiyorum… Şimdi 5533'te bir süreliğine açılan bu -sal'lıkları sesle şekillenen bir topoğrafya olarak hayal edebilmeyi öneriyorum. Hafif, görünmez, uzayda yayılan, dolaşan, eğilen bükülen, titreşen, akan, sızan… Bu hafiflik en ağır an'larla da örülebilen bir geçicilik, iki kere çevirirsek “temporality”, zamansallık. Çizgisel ya da döngüsel olmayabilen bir insan sonrası zamansallık; noktasallıkların süperpoze edilmesiyle yüz küsür yıllık dilimlerin yassılaştığı, tepeler çukurlar oluşturduğu... Duyu-sallık da bu coğrafi beden/mekân/zaman-sal'lıklara içkin. Duyma, görme, koklama gibi duyularla algılananın yanında, dışında, ötesinde berisinde organizma ve organizma olmayanlarla post-organik bir duyusallığı araştıralım mı diye soruyorum.

1. 2023, Burden, Mk Yurttaş, Performans Atölyesi, 1 saat, O.B.A. Performans Araştırma Projesi kapsamında, 5533 ve Performistanbul iş birliğiyle, 5533, İstanbul
2. 2023, Boğaz, Mk Yurttaş, Performans Atölyesi, 75 dakika, O.B.A. Performans Araştırma Projesi kapsamında, 5533 ve Performistanbul iş birliğiyle, 5533, İstanbul
​3. 2023, Baba, Mk Yurttaş, Performans Atölyesi, 75 dakika, O.B.A. Performans Araştırma Projesi kapsamında, 5533 ve Performistanbul iş birliğiyle, 5533, İstanbul

Yine ilk performanstan devam edeceğim. Bu kolektif yürüyüş senin için nasıl bir deneyimdi? Planladığın şekilde ilerledi mi, beklemediğin detaylarla karşılaştın mı?

Tam bir planlama olmasa da bir rota, belli röper noktaları ile gevşek bir kontrollü olma hâli niyeti vardı. Beklenmedik şeylerin yürüyüşün akışkan mekânsallarına içkin olması, bu tecrübenin güzel yanlarından biriydi başından beri benim için. Projenin başlangıç noktası için herkesi bir camii avlusuna davet etmek, Sultanahmet gibi bir turistik bölgede havanın güzel olduğu bir cumartesi öğleden sonrası bu avluda buluşmak, gelenleri mekânla karşılaşmalarıyla baş başa bırakmak; bir sürü kontrol edilebileceğini düşünmenin nafile olduğu şeyi barındırıyordu. Çok şükür ki, çok güzel bir başlangıç oldu ve tüm gün öyle devam etti.

​​Projenin ilk günü olan “Organizmalar Birer Algoritmadır” performansı bu avlu buluşması, kolektif yürüyüş ve 5533 olmak üzere üç tane zaman/mekânsallıkla kuruluyordu. Bu üç zaman/mekânsallık ise mikaye'deki Uzay Kere'nin projeyi şekillendiren posthuman zaman anlayışının ilk kez katılımcılarla beraber deneyimlenmesiydi. Çünkü avlu deneyimi aslında benim bir gün Barın Han'daki bir sergiden çıktıktan sonra yürürken bu camii avlusuyla karşılaşmam ve orada da az önce bahsettiğim mantrayı sessizce tekrarlama deneyimimin herkese açılmasıydı. Bu bir yeniden canlandırma değil, önceki soruda bahsettiğim zamansal bir süperpozisyon tecrübesiydi. Yürüyüş de aynı şekilde, yollardaki tek başıma mırıldanmalarımın beni takip edenlerin varlığını bilmemle kolektifleşmesiydi. Yürürken sanırım hiç kimse mırıltılarımı duymadı ama 5533'e geldiğimizde artık mekânın boşluğu ve kamusal alandan sonra bu boşluktaki sesimle karşılaşma fikri benim içim beklemediğim şekilde zorlayıcı oldu. Sonradan mekâna kendimi bırakmamla, bahsettiğim topoğrafya açığa çıkmaya başladı.

Bu projenin bir diğer konuşmamız gereken yanlarından biri izleyici etkileşimine açık oluşu hatta adeta izleyici ile şekillenişi. Bu durumun etkileri, yansımaları nasıl oldu?

“O.B.A.” için cümleler yazmıştım, onlardan biri geliyor aklıma, onu söyleyebilirim önce: “O.B.A. proje sürecine dahil olan üretici, katılımcı, ziyaretçi ve izleyicilerle şekillenir.”

Bu cümlede geçen failleri B harfiyle beraber “deneyimci”ler olarak düşünmeye başlamıştım. Coğrafya tahayyülünün hem zeminliği fikriyle beraber gelmişti bu da. Bu hem zeminlik ise deneyimcilerin tekil bir yataylıkta farklı zamansıllıklar içinde etkileşimlerimden daha çok, topoğrafya katmanlarını düşündürüyor bana. Örneğin ikinci cumartesi gerçekleşen “O” performansının ses kaydının bir enstalasyon olarak geri planda çaldığı bir pazartesi günü, biz “insanlar” obalar hakkında (biraz da literatür üzerinden) konuşurken, Lukas'ın sese doğru yöneldiğini gördük. Çünkü ses kaydında Mk'nın “O” sesleri o anda bir ikaz sireniyle hayvan hırıltıları arasında bir yerlerde seyrediyordu. Bu seyir performans sırasında bilinçsizce oluşmuştu ve o andaki duyusallık başka bir katmanda Lukas'ı etkiledi diye tahmin ediyorum. Yine Mk hafta içi obaların kamışlarla yapımındaki kırılganlık ile uğraşırken, Mk dışındakilerin tanık oldukları şeye müdahale etme arzuları, bir süre sonra “şuradan şöyle yaparsan bak bir dakika” benzeri sözleri ya da zorlandığını, belki yetemediğini hissettikleri anlarda yardım etme güdülerine hakim olmaya çalışmalarının, açıkça mekâna ses ve titreşim olarak eklemlenmesi gibi yansımaları geliyor aklıma.

1. 2023, oba, Mk Yuttaş, Performans Enstalasyonu, 32 saat, O.B.A. Performans Araştırma Projesi kapsamında, 5533 ve Performistanbul iş birliğiyle, 5533, İstanbul Fotoğraf: Orhan Cem Çetin
​2-3. 2023, Organizmalar Birer Algoritmadır, Mk Yurttaş, Performans, 4 saat, O.B.A. Performans Araştırma Projesi kapsamında, 5533 ve Performistanbul iş birliğiyle, 5533, İstanbul Fotoğraf: Orhan Cem Çetin

Projenin üç harfini belirleyen “Organizmalar Birer Algoritmadır” aynı zamanda çocukluğundan gençliğine kadar yaz aylarında yaşadığın oba isimli yapılara atıfta bulunuyor. Bu iki ifade arasında nasıl bir diyalog kuruluyor?

Bu zor bir soru. Buna belki içinde bulunduğum düzlemde cevap veremeyebilirim… İki ifadenin arasındaki diyaloğun benim bilmediğim bir dilde, bu “unlearn” süreci içinde dinlediğim ve anlamakla ilgili dert edinemediğim bir diyalog olabileceği ihtimali geliyor önce. Beraberinde de bu aradalığın iki değil, ikiden çokluklar arasında adı terim olarak artık diyalog olamayan bir şey olduğunu hissediyorum sanırım. Kesişirlerken açılıyorlar da… Nasıl olduğu ise; huzurlu sanırım, sakin. Bunun yanında tam barışık bir aradalık değil gibi, öncelik sonralık gibi zamansallıklarla kuruluyor da değil. Onlar da aynı dilden mi konuşuyorlar, ondan da emin olamıyorum şu an için; ama birbirlerine yüzlerini döndükleri, birbirlerine baktıkları, seslendikleri, birbirlerine kapalı olmadıkları kesin diyebilirim. (Evet, kahve falı oldu bu cevap :) )

“Beden ve mekân hibritleşmesi” üzerine uzun zamandır çalışıyorsun. Bu tema “O.B.A.” performansına nasıl yansıyor?

Titreşim olarak yansıyor ilk önce. Örneğin “O” performansında “Onlar” (they/them) oluşu deneyimlemeye davet edilen bedenler, dört saat boyunca Mk'nın bedeninden yayılan titreşimlerin fiziksel mekâna ve onlara çarparak yayılmasıyla sadece beden ya da mekân olmayan arada (in-between) beden/mekân-sallıklar ile buluşuyor. 32 saatlik bir canlı süreç olan oba performansı ise bir bedenin bir anda konuşurken kâğıda aktardığı çizimdeki titreşimlerini, üç boyutlu çizgisel strüktürlerle mekâna aktarmayı deniyor. Kâğıdın üzerinde sabitlenmiş olan çizikler, mekânda boşluğu her an değişme potansiyeli taşıyan kırılganlıklarla yaralıyor ya da aralıyor diye de hayal edebiliriz. Mk ve bazı deneyimciler de bu yarıklarla, bedenlerini uzatarak kimi zaman mekân içinde taşıma ve bir süreliğine temas etme ihtimalleriyle karşılaşıyorlar. Bu aralıklarla beden ve mekânın ölçeği birbirine yakınlaşıyor ve mesafeli bir kapsayıcılıktan çok, senkronize bir denge meselesine dönüyor bu hibritlik. Kolumu çekersem duvar düşer, daha sakin ve sabırlı olursam kamışın esneme dayanımı ile omurgamınki denkleşebilir… Kâğıt üzerindeki ya da zihindekilerin bedenin ve mekânın karşılıklı, simbiyotik eylemlerinin şimdisinde araştırılması.

1-2. 2023, oba, Mk Yuttaş, Performans Enstalasyonu, 32 saat, O.B.A. Performans Araştırma Projesi kapsamında, 5533 ve Performistanbul iş birliğiyle, 5533, İstanbul
​3-4. 2023, O, Mk Yurttaş, Performans, 4 saat, O.B.A. Performans Araştırma Projesi kapsamında, 5533 ve Performistanbul iş birliğiyle, 5533, İstanbul

Performans; 5533 ev sahipliğinde, Performistanbul iş birliğinde gerçekleşti. Bu birlikteliklerin nasıl yansımaları oldu?

Performistanbul, Simge ve Azra, her zamanki gibi “O.B.A.”yı onlara ilk açışımdan itibaren bana ve tüm personalarıma sahici bir yaşam alanı yaratmak için çalıştılar. 5533 ise Can sayesinde benim için bir proje mekânı olmanın çok ötesine geçti. Can ilk günden itibaren benim uzun, detaylı, duygu yoğun düşüncelerime kendininkilerle özenle karşılık verdi. Bence Can (ve Lukas da) böyle oldukları gibi olmasalardı, bu proje böyle güzel yansımazdı. Nancy Atakan ve Volkan Aslan'a 5533'ün bu açıklığı için teşekkür ederim.

Yakın zamanlı projelerin arasında neler yer alıyor?

Araştırmalarıma üniversitede ve Performistanbul'da devam ediyorum. Performans sanatında posthuman bir mimari müdahale medium'u olarak yemeği araştırdığım bir yazım yayımlanacak yakında. Performatif mimarlıkta posthuman karşılaşmalar ve domestisite üzerine iki yazı üzerine daha çalışıyorum bir süredir. Bir yandan da “pembeilemamud” isimli bir performatif fotoğraf günlüğü projem vardı, onu bir mekânla buluşturma gibi düşünceler oluşmaya başladı… 5533'ün İtalya'ya davet edildiği bir karma sergiye dahil olacağım yakında, onu da konuşuyoruz “O.B.A.” devam ederken. Son olarak geçen yıl “Boyunun Ölçüsü” performansı ile başlayan rüya serime “hââa” devam ediyorum, onunla ilgili de gelişmeler olacak diye tahmin ediyorum, tabii hepsi “O.B.A.”yı biraz daha sindirdikten sonra.

​Teşekkür ederim. Bu sorularla “O.B.A.”yı ve pratiğimi yeniden düşündüğümü ve ürettiğimi hissediyorum.

0
8091
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage