Heykeltıraş Koray Ariş’in bedensel formlardan ve doğadan esinlenen heykellerini, ses ve hareketi içinde barındıran serileriyle buluşturan “İçinde Yaşadığımız Deri” sergisi üzerine bir yazı.
Usta heykeltıraş Koray Ariş, farklı dönemlere ve serilerine ait heykellerinden oluşan yeni sergisi “İçinde Yaşadığımız Deri”yle Arter’e konuk oluyor. Küratörlüğünü Selen Ansen’in üstlendiği sergi, Ariş’in altmış yıla uzanan heykel pratiğine figür, ten, tını, hareket ve denge gibi yapıtlarının temelini oluşturan temalara kapsamlı bir bakış sunmayı hedefliyor. Yaklaşık 300 yapıt ve nesnenin yer aldığı sergi, izleyicilere yalnızca Ariş’in eserlerini değil aynı zamanda Çatalca’daki atölyesinde üretim süreçlerine eşlik eden objeleri ve malzemeleri de keşfetme imkânı veriyor.
Koray Ariş, 1944 yılında İstanbul’da, Sanayi-Nefise Mektebi’nin (bugünkü adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) mezunları olan Nezihe ve Latif Ariş’in oğlu olarak dünyaya geldi. İstanbul ile bağını koparmadan Adana’da ilkokul ve ortaokulu okuyan Ariş, 1963’te İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü Şadi Çalık Atölyesi’nde öğrenim görmeye başladı. Akademi’den 1968’de mezun olan sanatçı, bir sene sonra devlet bursuyla İtalya’nın başkenti Roma’ya gitti. Burada altı sene kalan Ariş, Emilio Greco’nun atölyesinde eğitim aldı. Sanatçı, ahşap ve bronzun hâkim olduğu malzeme yelpazesine 1969 senesinden itibaren deriyi de ekledi. Küratör Selen Ansen, Ariş ile ilgili yazdığı metinde sanatçının o dönem İtalya’da gelişen “Yoksul Sanat” (Art Povera) ile benzer bir bakış açısını benimseyerek zanaat ile ilişkili görülen esnek, doğal ve yumuşak bir malzeme olan deriyi heykelin alanına taşıdığını vurguluyor. Ariş, ahşap ve deriyi buluşturan ilk heykellerini ise İtalya’daki atölyesinde üretti. 1971’de mezun olan sanatçı, 1972’de Roma’daki Galleria La Nuova Pesa’da bu eserlerden oluşan ilk kişisel sergisini açtı.
1974’te Türkiye’ye dönen Ariş, 1974 ile 1976 yılları arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1982’den günümüze çalışmalarını sürdürdüğü İstanbul’un Çatalca semtindeki atölyesini kurdu. 1987 ile 1989 yıllarında Beral Madra’nın genel koordinatörlüğünü üstlendiği 1. ve 2. İstanbul Bienali’ne katıldı. Sanatçı, 1990’lı yılların başında, izleyici tarafından hareket ettirilebilen ve kendi içerisinde dengesi olan soyut formlar üzerinde çalışmaya başladı. Ariş’in “Devinim ve Denge” başlıklı retrospektif sergisi, 2012’de İş Sanat Kibele Sanat Galerisi’nde gerçekleşti. Sanatçının denge kavramına yoğunlaştığı yapıtlarını, ses ve tını kavramları etrafında ürettiği, izleyiciyi dokunmaya ve dinlemeye teşvik eden eserleri izledi. Yurt içinde ve yurt dışında, özellikle İstanbul ve Roma’da kişisel sergiler açan Ariş’in yapıtları birçok grup sergisinde gösterildi.
“Alışılmışın dışındaki” heykeller
Arter’in ikinci katındaki galeri mekânında bulunan “İçinde Yaşadığımız Deri” sergisinde, Koray Ariş’in 60 yıllık sanat yolculuğunun farklı dönemlerinden heykelleri, maskeleri, el malzemeleri, kişisel arşivinden fotoğraflar ve kendisi için değerli olan nesneler yer alıyor. Sergide dikkat çeken ilk özellik, eserlerin kronolojik bir sıralamaya göre düzenlenmemiş olması. Küratör Selen Ansen, sergiyi ormanın karmaşık yapısına benzeterek, eserlerin figür, denge, devinim ve tını gibi kavramlar etrafında şekillendiğini belirtiyor. Bu düzen, izleyiciyi belirli bir güzergaha yönlendirmektense, kendi keşfini yapmaya davet ediyor.
Sergi alanına iki farklı girişten girilebiliyor. Üçüncü kattan inildiğinde üzerinde midyeler bulunan bir tekne ve bir ayna izleyiciyi karşılıyor. Bu öğeler, izleyiciyi sergiye başlamadan önce bir nevi içsel bir yüzleşmeye çağırıyor; hem sanatçının hem de izleyicinin iç dünyasına bir yolculuğun kapılarını aralıyor. Sergiye, birinci kattan çıkıldığında ise Ariş’in “atölyesine” adım atılıyor. Ansen, serginin en büyük ilham kaynaklarından birinin sanatçının Çatalca’daki atölyesi olduğunu belirtiyor. Bu yüzden de bu bölüm atölyeye bir referans olarak yaratılmış. Sanatçının erken dönem işlerini, oğlunun büstünü, annesinin iki seramik tabağını, babasının tasarladığı afişleri ve heykellerini yontmak için kullandığı aletleri burada görmek mümkün. Ancak bu kısımda en çok dikkat çeken işlerden biri, sanatçının oğlunun bisikleti. Sanatçı, bisikleti deriyle kaplayarak ona hem teşekkür etmek hem de onu uzun süre kullanılabilir kılmak istemiş. Ayrıca atölyesinin bir parçası olarak sergilenen el arabası da sanatçının yine hayatındaki önemli bir sembol olarak yerini alıyor. Sanat ve zanaat arasındaki güçlü ilişki, sergideki her eserde kendini gösteriyor ve sanatçının yaşamına dair izler bırakıyor.
Serginin dikkat çeken bir diğer özelliği, geleneksel Batı heykel sanatında genellikle yalnızca ön yüzlere odaklanılırken, Ariş’in heykellerinin hem ön hem de arka yüzlerinin var olması. Galeri mekânının ortasında yer alan rölyef ormanı da bu yaklaşımın en somut örneklerinden biri. Ahşap iskeletlerin üzerine deri gererek oluşturduğu eserler, geleneksel rölyef anlayışını aşarak çoğaltma ve ekleme üzerine kurulu bir yapıyı sergiliyor. Rölyeflerin arka kısımları, yani iskeletler de gözler önüne seriliyor.
Sergi boyunca izleyiciye sesler de eşlik ediyor. Bu sesler, şamanik bir ritüeli anımsatıyor. Sanatçı, sergide duyulan bu sesleri, “Denge ve Devinim” serisinde yer alan üç heykeli Arter’de çalarak kayda almış. Sergi alanında duyulan sesler, bir yandan heykellerin hareket ve dengesini simgelerken diğer yandan da izleyiciye bedenin ve ruhun birbiriyle olan etkileşimini hissettiriyor.
Koray Ariş’in “İçinde Yaşadığımız Deri” isimli sergisi, 3 Ağustos 2025 tarihine dek Arter’de ziyaret edilebilir.