Ecem Yüksel ile odağına oyunun yaşamdaki yerini alan, geniş bir medyum aralığında ve zengin renk yelpazesindeki eserlerinden bir araya getirdiği ilk solo sergisi “Sıcak Bir Karşılama” üzerine konuştuk.
Ecem Yüksel’in Kairos Gallery’de açılan ilk kişisel sergisi “Sıcak Bir Karşılama” oyun oynama eyleminin neşeli sürecine, yaşamdaki yerine odaklanıyor. Oyun kavramı etrafında şekillenen eserler plastik disiplinlerin bir sonucu olarak çeşitli manzaraların abartılı renkler ile bir cümbüş içinde sunulduğu görsel bir anlatı olarak karşımıza çıkıyor. Yüksel’in odağında olduğu birbirinden bağımsız mekânlar ve yakın çevresi, ailesi, arkadaşları resimlerde örtük biçimde karşımıza çıkıyor. Canlı ve pastel tonların ağırlığında izlenen resimler dinamik, sıcak ve içten bir görsel kurgu olarak izleniyor.
“Sıcak Bir Karşılama” 17 Mart 2023 tarihine kadar Kairos Gallery’de izlenebilir.
Ecem, Kairos Gallery’de ilk kişisel sergin “Sıcak Bir Karşılama’yı soğuk bir kış gününde açtın. Kavramsal ve renkli bir alegori içeren kurgusu ile sergi izleyiciyi içtenlikle sunulmuş bir erken bahara sürüklüyor, nefes aldırıyor, boşlukta süzülmeye hafiflemeye vesile oluyor. Bu noktalarda ilk kişisel serginin kavramsal ve formal süreci, hikâyesi nasıl oluştu?
Bir seri suluboya resmin benzer bir yaklaşım biçimiyle üretilmiş ve devamı niteliğindeki resimlerden oluşuyor bu sergi. Uzun bir sürece yayılan üretimin bir araya geldiği bir seçki. Teknik ve kavram olarak farklı arayışların sonunda ortaya çıktı ve temelde bir ısrarın sonucunu izliyoruz. Bazı imajlarla kurduğum bağ ve onları resmederek, basit görüntüleri ve hikâyeleri abartarak anlatmaktan aldığım keyfi fark ettiğim denemelerin ve çok eğlendiğim bir sürecin sonucu.
Sergide plastik dilin bir yaklaşımı olarak basın bülteninde söz edildiği üzere “taraf olmak ve taraf tutmak” kavramlarını resimlerin ile irdeliyorsun. Renk armonileri, pastel tonlar ve pastoral geçişler ile oluşturulmuş kontrastlıklar ve balanslar içeren bu iki kavramı sergide nasıl değerlendiriyorsun?
Bu sergideki işlerin hemen öncesinde uzun bir sürece yayılan bir seri üretimin direkt işaret ettiği bir kavram “taraf olmak ve taraf tutmak”. O resimlerde denemelerini yaptığım plastik dil, renkçi yaklaşım “Sıcak Bir Karşılama”da devam ediyor. Oyun oynama eyleminin eğlenceli ve kurgusal yapısıyla ilişkilendiriyorum. Uydurduğum hikâyeleri anlatırken daha özgür davranmaya çabalamak resimlerin yaklaşım biçimine direkt etki ediyor.
Peki, resimlerinde kullandığın çarpıcı renk örgüsü nasıl oluşuyor? Bu denli izleyiciyi nefes aldıran, yaşamın kırılganlıkları yanında şifalı yanlarını da sunan, ikili ve çoklu ilişkilerin katmanlarında yüzdüren resimlerdeki renk dengesi nasıl belirginleşiyor?
Organik ve kendiliğinden gelişiyor, benim tuval başına geçmekteki ısrarım sonucunda ortaya çıkıyor. Resim yapmayı yeterince ilgi çekici geldiği noktada üzerine düşündüğüm kavramın yanı sıra ne gördüğümü nasıl göstermek istediğimi düşünüyorum. Süssüz bir anlatımı hedefliyorum.
Tuvallerde izlediğimiz mekânlar nereler ve resimlerine konu olarak nasıl dahil oluyor?
Bir şeyler görmeye çalışıyorum ve benim gördüklerimi başkalarının görmesini sağlamaya çalışıyorum. Manzaralarda, içerisindeki türlerde ve kişilerde zaten sosyal bir anlatıya dönüşüyor; çünkü bulunduğum noktayı işaret ediyorum. Benim ve çevremin tanımını yapmakla birlikte oldukça da görsel. Seyirciye dikte etmeden görsel anlatılar olarak dâhil oluyor.
Peki, figürler? Onlar kim, tanıdıkların, arkadaşların ya da ailen?
Evet, arkadaşlarım, ailem ve her şekilde beni etkileyen türler. Çevrem ve dinlediğim, izlediğim içinde bulunduğum olaylar, mekânlar.
Spor alanları, çeşitli binalar ya da dingin bir tatil yöresi. Bu alanlar resimlerinde yer alıyor. Hepsinin ortak duygusu, öznesi ne ki resme dönüşüyorlar?
Kendimi merkeze koyduğum otobiyografik hikâyeler anlatmaya çalışıyorum. Başka başka lokasyonların hikâyelerinden oluşsa da hepsinin ortasında benim varlığım ve hikâyeleri benzer şekilde anlatmaktaki ısrarımla bir araya geliyor.
Resim yaparken mekân ve figürlerin buluşması tamamen büyük bir ilham ile zihninden mi oluşuyor, yoksa olay örgüsü bariz olsa da belli bir kadrajı, daha önce tesadüfen ya da kasıtlı çekilmiş bir fotoğrafı mı temel alıyorsun?
Büyük bir ilham ve anlık kararların sonucunda üretmek benim çalışma şeklimde çok işleyen bir yöntem olmadı hiçbir zaman. Ağır işleyen yolda çok fazla değişime uğrayan bir süreç ve birçok farklı aracı bir arada kullandığım bir yol. Çok fazla fotoğraf çekiyorum, hepimizin ortak refleksleri bende de var. İlgimi çeken her şeyde ilk düşündüğüm onu imaj hâline getirmek, saklamak, dondurmak. Fotografik bir dil tercih etmesem de çok yararlandığım bir araç.
Serginin basın bülteninde eserlerinde an’da olmaya, o an gerçekleşen gündelik olaylara, anlatılara odaklandığın belirtiliyor. Bu anlar birebir mi aktarılıyor yoksa figürler, mekânlar, olaylar senin gözünden belli bir iz düşüm, değişkenlik kazanarak değişim görüyor mu?
Resmin gerçek bir görsel olmadığını düşünerek kendime daha özgür olduğum bir alan açıyorum. Bir şeyleri abartabilirim. Tarafsız olabilirim, akıcı ve gevşek davranabilirim. Bu anlayış sayesinde de bire bir görüntüden uzaklaşıyorum. Birbirine dâhil ediyorum.
Son olarak üretimleriniz üzerinden seyirci olmak, izlemek, taraf tutmak bu ülkedeki ve dünyadaki toplumsal ya da bireysel olaylar, sosyo-politik sekanslar ölçeğinde nasıl bir yerde duruyor?
Karşı olduğunla yan yana olabilmek, ortak bir düşünceye karşı ya da yandaş olup ortak hareket etmek her coğrafyada insanın topluluk olurken ilk refleksi değil mi? Temel bir duygunun sonucu ve her birliktelikte ya da karşıtlıkta benzer davranışlar gösteriyoruz. Taraflar ve seyirciler temelde aynı duyguyu coşkuyla paylaşıyoruz.