Tuvalin üzerine ilk önce farklı renkteki boyaları katmanlar halinde uyguluyor, daha sonra çeşitli aletler yardımıyla bu boya tabakalarını kesintisiz bantlar oluşturacak şekilde “tarayarak” alıyorsunuz. Haliyle, biçim ve rengin hakim olduğu kuvvetli ve kendinden emin soyut resimler ortaya çıkıyor. Bu üslubunuz nasıl ortaya çıktı ve zaman içinde hangi aşamalardan geçerek şekillendi?
Yağlı boyanın olanakları oldukça geniş, isterseniz örtücü, isterseniz daha saydam kullanabilirsiniz. 90’ların başından beri katmanlarla çalışıyorum. Önceleri, ısrarla üst üste yığılan renk tabakalarından oluşan resimler, bir süre sonra sadece alt kenarından ya da üst kenarından açılırken, bu açılan alanlar grafik eleman olarak çizginin tekrar resmime girmesiyle resmin her yerine yayılmaya başladı. Zamanla boyayı ve rengi daha iyi tanıdığımı, düşündüğüm resmi yapabilmek, resmin ifade gücünü arttırabilmek adına malzemenin olanaklarını zorlayarak daha iyi sonuç aldığımı düşünüyorum.
Kazınan boya katmanları, tuvallerinize yandan bakıldığında bir derinlik kazandırırken yüzeyde kesilmeden ilerleyen çizgiler ve bantlar rengarenk bir örgü meydana getiriyor. Resminizin bu mekânsallığını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Resimlerimde mekân, derinlik, üç boyutluluk sadece bir illüzyon değil, kalın boya katmanlarının oluşturduğu fiziksel bir olgu aynı zamanda. Boya burada sadece renk olarak değil, resmi inşa eden harç olarak da işlev kazanıyor; yani bir hacmi var. Görünen her çizgi ve biçim boyanın içine kazınmıştır, derindedir. Çalışırken akan, damlayan boya da yer yer yüzeyde yükseltiler oluşturuyor. Tüm bu rölyeflerle resim üç boyutlu bir biçim kazanarak plastik bir etki de yaratmış oluyor.
Çeşitli boyutlardaki spatulalar ve kazıyıcılar ile kendi deyiminizle “resmi açarken” rastlantının ve iç güdülerinizin rolü ne kadar ön planda? Bu aşamaya geçmeden önce nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz, ne kadarını planlıyorsunuz?
Açma eylemi sırasında renk uyumsuzluklarından dolayı sürprizler yaşamamak ve çalışırken vakit kaybetmemek için renkleri, renklerin tonlarını ve katmanların sırasını önceden kesinlikle planlamam lazım. Kabaca, katmanların tuvalin nerelerinde açılacağına, bu açıklıkların ne büyüklükte olacağına dair bir eskizim var hazırladığım. Bu hazırlıklar, önüme koyduğum resmi istediğim noktaya en yakın şekilde ve zamanında bitirebilmem için gerekli. Ama katmanları açmaya başladığımda tuvalin yüzeyinde oluşan yepyeni alanlar beraberinde yeni bir hesaplaşmayı ve yeni kararlar almayı gerektiriyor. Bu aşamada artık resmin atmosferini koruyarak, oluşan yeni değerlere göre tamamlıyorum resmi.
İzleyici tarafından bakıldığında “resmi açma” işlemi fiziksel bir denge ve kararlılık gerektirdiği kadar zihinsel açıdan da zorlayıcı ve konsantrasyon gerektiren bir eylem olarak görünüyor. O anda neler hissediyorsunuz?
Bu aşamadaki ruh halimi anlatabilmek kolay değil, kesinlikle çok heyecanlandığım bir an. Dediğiniz gibi konsantrasyon çok önemli. Resimden başka hiçbir şeyi düşünmediğim bir an. Bu aşamada çok kararlı olmam, kesinlikle doğru karar vermem, hata yapmamam lazım. Oluşacak hatayı düzeltme şansım nerdeyse yok, aksi halde her şeye yeniden başlamak durumundayım. Bu aşama tüm tecrübelerimi en iyi kullandığım aşama olduğu gibi aynı zamanda en duyarlı olduğum an sanırım. Oluşan rastlantıları da resmin yararına ve en iyi şekilde ancak bu ruh halinde resme ekleyebilirim.
Boya katmanlarının hazırlanmasından, kazınmasına, tuval alanını daha büyük bir resimsel evrenin parçası olarak görmemize sebebiyet veren kesintisiz bantlarınıza bakacak olursak hepsi ayrı bir süreci temsil ediyor; oluşturduğunuz yüzeyde zamanın izlerini görebiliyoruz. Resimlerinize performatif bir gözle baktığınız oluyor mu?
Benim resimlerimde boya hiçbir şekilde tüpten çıktığı biçimde kullanılmıyor. Katmanlar için uygun kıvamda kilolarca boya hazırlamam gerekiyor. Oldukça güç harcadığım, yorucu bir iş. Resim ne büyüklükte olursa olsun onu boya kurumaya başlamadan bitirmek zorundayım. Yani resmi bitirme sürem sınırlı. Bu sebepten dolayı bu süreci çok iyi planlamam gerekiyor. Boyayı tuvale taşımaya başladıktan sonra resim bitene kadar en fazla 4-5 saat ara verebilirim, yani uykumu da ona göre ayarlamak zorundayım. Bu gücü, bu enerjiyi hissetmiyorsam çalışmaya başlamıyorum zaten. Bu, biraz da suda derin bir nefes alıp, mümkün olduğunca derine dalıp çıkmanız gibi bir şey. Süreniz sınırlı ve bu koşullarda en iyi performansınızı göstermelisiniz.
Sınırsız imkânınız olsaydı tuvale alternatif olarak nasıl bir yüzey üzerinde çalışmak isterdiniz?
Doğada, değişik malzemelerle içinde dolaşılabilir bir iş ortaya çıkarmak isterdim. Bu bir heykel tarlası olurdu herhalde.
1980 yılında akademiden sonra eğitiminize ve sanat hayatınıza ağırlıklı olarak Viyana’da ve daha sonraları İstanbul’da devam ettiniz. Bu iki şehirde yaşayan bir sanatçı olarak, sanat ortamlarında tecrübe ettiğiniz en büyük farklar neler?
Akademiden beşinci sömestrda mezun olmadan ayrıldım ve diplomamı Viyana’da tamamladım. Akademideki eğitim çok farklıydı; her şeyden önce çok özgürdü. O zamanın Türkiye’sini düşünürsek, iletişimin bu kadar yaygın ve iyi olmadığı o yıllarda günün sanatını izlemek kolay değildi. Sanat tarihinden, kitaplardan tanıdığım sanat yapıtlarının ilk defa orijinallerini gördüm müzelerde. Hatırı sayılır, uluslararası programları olan, günün sanatını gösteren çok sayıda kurum ve galeriler vardı. Bunlar çok önemli farklardı
İlk kez ARTINTERNATIONAL 2015’te görme şansı bulacağımız kitabınız hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
Heyecanlı ve keyifli oldu kitabı hazırlamak. Birkhäuser Yayınevi’nde, şimdiye kadar sanat hayatımda yıllardır beni yakından takip eden, zaman zaman yazıları ile de destek veren Prof. Peter Baum, Florian Steininger ve Levent Çalıkoğlu’nun yazılarının yer aldığı bu kitap Rampa Galeri’nin çabaları ile gerçekleşti. 1990’dan günümüze kadar olan işlerimi kapsıyor ve 320 sayfadan oluşuyor.
Peki önümüzdeki günlerde bizi bekleyen yeni bir sergi projeniz var mı?
Yakın tarihte yok, fakat 2016 yılında yurt dışında gerçekleşecek iki sergim olacak.