Ressam Şahin Demir’in “Dokudan” adını taşıyan sergisi, 6 Şubat tarihinde CerModern bünyesindeki Hub Art Space’te kapılarını ziyaretçilere açtı. Boya ve duygu katmanlarının iç içe geçtiği, grinin ve monokromun hâkim olduğu kasvetli bir rüyanın içine düşüren tablolarıyla Demir, izlenimlerden ve tesadüfi biçimlenmelerden bir dünya kuruyor.
“Dokudan” sergisi, ilk bakışta kadınların, çakalların, kuzgunların tekrarlandığı metaforlardan kurulmuş bir yapı gibi görünse bile bu imgelerin başrolde olmadığını, gördüklerimizin sanatçının içinde büyüdüğü coğrafyadan yansıyan izlenimlerini destekleyen duygusal kodlar olduğunu anlıyoruz üzerine düşünüp konuştukça. Şahin Demir, Mardin’de doğmuş, hayatının Ankara’ya dek olan kısmını Güney ve İç Anadolu’da geçirmiş genç bir ressam. Tablolarından sızan renkler, yapraksız kuru ağaçlar, yoğun dokular ve hissizleşmiş bakışlar; içinden geldiği toprakların sıkıntı veren kışlarını kusursuzca yansıtıyor. İzlenimci ressamları diğerlerinden ayıran nüans; aynı manzarayı, her izlenimcinin yalnızca kendi zihninden görebilmemize imkân vermesidir, biz manzarayı değil “onun manzarası”nı görebiliriz artık. Zihni ve duyguları neyi algılamış ve aktarmışsa onu görür, resme değil ressamın zihnine hayran olabiliriz. Demir’i de izlenimci kılan nokta işte burası: Baktığımız kat kat boyaların içinde ışıyan çorak manzara, onun çocukluğundan, zihninin derinliklerinden ve ruhundan damıtılan gün batımlarının ve kışların özeti aslında.
Çok yoğun dokularla üreten sanatçı, akrilikle defalarca boyanan, yıkanan; her yıkamadan sonra yeniden boyanıp akıtılan tuvallerle çalışıyor. Tuvalin ulaştığı son nokta o kadar rastlantısal ki kopyalanmasını imkânsız hâle getiriyor. Boyanın parlaklığının uçup gittiği, eskiyip yıprandığı bu beton duvar -yahut ıssız boşluk manzarası- üzerine çizilebilecek metaforların da kaderi ortaya çıkan yeni dokuyla belirlenmiş oluyor. Sanatçı kendi tekniğiyle kendini sınırlıyor ve bu kendini engelleme hali daha fazla meydan okumak zorunda kalmasını sağlıyor. Zira dokusu artık kendi hükümranlığını kuran tuvale, çıkaracağı tüm zorluğa rağmen detaylarla dolu metaforlar, bedenler ve ifadeler yerleştiriyor.
İlk kez portrelere de ağırlık veren Demir’in yarattığı yüzler, durgun sular gibi derin bir sükûnet taşısa da bazı bakışlar o kadar keskin ve berrak ki resimdeki yüze dair sayısız sanrıya kapılmak mümkün. Mesafeli çehrelerin örtüsünü kaldıran bakışlar kadar, sanatçının tekniğinden kaynaklanan katmanlı doku da gizlenmiş, örtbas edilmiş, üst üste birikmiş onlarca duyguyu açık ediyor. Sanki tuval aksa içinden bin parçaya bölünmüş ruhlar havalanacakmış gibi canlı, karlı bir ovanın ortasında duruyormuşçasına tedirgin edici, fakat tüm tedirgin edici haline rağmen hipnotize edecek kadar da güzel…
Çıplak kışın içinde izleyicisine bakan nü kadının başında duran kuzgunlar insana hem bu bastırılmış doğal korkuların kadimliğini ve hafızasını hatırlatıyor, hem de resimden taşan iklime ne kadar uygun olduklarını. Kadının yanı başında duran çakalın ortama sağladığı kusursuz uyum ve rahatlıksa henüz okuduğum, genç bir kadın hakkındaki Eileen isimli romandan bir cümleyi anımsatıyor bana: “Yetişkin bir kadın çakal gibidir, çok az şeyle hayatta kalabilir”. Şahin Demir’in izlenimleri üzerine kurguladığı metaforları ve tekniği de hayatta kalma direncimize dair esrik bir şiir gibi ruhumuzu sarmalıyor.
4 Mart tarihine dek Ankara’da ziyaret edilebilecek olan “Dokudan”, rastlantıları ve izlenimleri önemseyen herkesi CerModern Hub Art Space’e bekliyor.