Bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan Red Bull Art Around, 4-20 Mayıs tarihleri arasında İstanbul’un köklü tarihçesinde önemli bir yeri olan Arnavutköy’de gerçekleşecek. Arnavutköy’ün yaşlı sokaklarında çağdaş sanat avına çıkmadan önce Red Bull Art Around’un bu seneki küratöryel ekibi Collective Çukurcuma ile sohbet ettik.
4-20 Mayıs tarihleri arasında yolunuzu Arnavutköy’e düşürürseniz eğer Red Bull Art Around rotanızda, semtin “Hayalet”leri sizleri bekliyor olacak! Red Bull Art Around’u bu senenin küratörleri Naz Cuguoğlu, Mine Kaplangı ve Serhat Cacekli’den dinledik.
Red Bull Art Around Karaköy, Moda derken üçüncü edisyonunda bu kez rotamızı Arnavutköy’e çeviriyor. Öncelikle bu sene için neden Arnavutköy gibi bir lokasyonu tercih ettiğinizi sorabilir miyim?
Collective Çukurcuma küratöryel kolektifi olarak, bir süredir Derrida’nın Marx ve Mahdumları (1993) kitabında bahsettiği “hauntology” kavramı oldukça ilgimizi çekiyordu. Gökcan Demirkazık ile beraber yaklaşık üç senedir yürüttüğümüz okuma grubu buluşmalarımızın yönünü bu mesele üzerine çevirmeye ve beraber konu üzerine okuyarak ve tartışarak, bu okumalar üzerinden yola çıkan “hayaletler” temalı bir sergi yapmaya karar verdik. Özellikle bu konunun açabileceği alt başlıkların, yaşadığımız şehir İstanbul ve içerisinde bulunduğumuz coğrafya anlamında bize çok farklı okumalar sunacağına inanıyoruz. Bu seneki Red Bull Art Around sergisinin gerçekleşeceği semt Red Bull’un kültür projeleriyle ilgili departman tarafından seçildi. Fakat sessiz sokakları, hayaletli köşk görünümündeki evleri, kilisesi, seneler içerisinde kontrol edilemez bir şekilde değişmiş demografik çehresi, artık orada olmayan bireyleri ile Arnavutköy bizim de içimize sinen bir seçim oldu. Ayrıca birçoğumuz günlük yaşamın hızı nedeniyle İstanbul’un tarihi semtlerini detaylıca inceleme ve keşfetme fırsatı bulamıyoruz. Bu nedenle Red Bull Art Around’un üçüncü edisyonu ile Arnavutköy semtini birlikte keşfetmenin ve hatırlamanın önemli olduğunu da düşündük. Sergiyi ziyaret edecek olan izleyicileri, bizimle beraber bu semtin geçmişi ve bugünü üzerine düşünürken aynı zamanda yaptığımız okumalar sonucunda kurguladığımız bir gelecek tahayyülünü de deneyimlemeye davet ediyoruz.
Arnavutköy İstanbul’un tarihi semtlerinden biri. Semtin tarihi geçmişi, geçirdiği dönüşüm ve günümüzdeki hâli projeyi geliştirirken sizi nasıl etkiledi?
Arnavutköy gerçekten İstanbul’da herhangi bir teknolojiye ihtiyaç duymadan sizi başka bir zaman dilimine götürebilecek semtlerden biri. Eski İstanbul arşivlerine bakarsanız 1900’ların başlarında bile Arnavutköy’den, Arnavutköy’ün kıyı evlerinden bahsedilir. Eskiden derelerin geçtiği sokaklar şimdi beton doldurulmuş. Fakat tarihini okudukça farklı dillerin ve kimliklerin bir arada barındığı, neredeyse büyülü bir semti bu proje ile beraber hep birlikte anımsamaya çalıştık. Bir anlamda semtin sokaklarında geçmişin ve geleceğin hayaletlerini aradık. Arşivlere bakılınca, Osmanlı döneminde yabani çilek tarlalarına ev sahipliği yapan, balıkçıların fazla palamutları mahalle sakinlerine dağıttığı, ara sokakları paskalya çöreği kokan bir semt olarak bahsediliyor Arnavutköy’den. Günümüzde geldiği noktaysa bundan çok farklı, cemaatinin terk ettiği bir kilise, ara sokaklarında karşımıza çıkan kiralık ve satılık tabelaları, sessiz ve terk edilmiş binalar…
Tüm bu deneyimlerimizi bir şekilde sergiye dahil etmek istedik. Fakat bir yandan da bunu yaparken “ah, o güzel günler” diyerek nostalji duygusuna kapılmak istemedik. Biz küratöryel bir kolektif olarak kurulduğumuz günden bu yana, yaklaşık dört senedir, özellikle kendi içerisinde bulunduğumuz zaman ve ortamı göz önüne alarak, ihtiyaçlarımız doğrultusunda, kendi sesimizi bulmayı ve ortaklaşa çalışarak, birbirimizi besleyerek projeler ortaya çıkarmayı önemsiyoruz. Dolayısıyla önceki projelerimiz gibi bu da bir anlamda bir laboratuvar, bizim için bir araştırma alanı, sonuçtan çok sürece odaklandığımız, sanatçılarla bir araya gelerek okumalar yaptığımız özgürleştirici bir yaratım alanı. “Hauntology” geçmişle olduğu kadar gelecekle de ilgilenen bir kavram. Bu sebeple diyebiliriz ki, tüm sanatçılar tüm bu hisleri, deneyimleri oldukça içselleştirerek işlerini ürettiler.
Red Bull Art Around’un bu seneki teması “Hayaletler”. Temanın belirlenmesinde ve bu başlığı taşımasında etkileyici unsurlar neler oldu?
Aslında “hauntology” kavramından, sergide de bir ses çalışmasıyla yer alan sanatçı Ceylan Göksel sayesinde haberdar olduk. Sonrasında bahsettiğimiz gibi konu üzerine sergide yer alacak sanatçıları ve dışarıdan konu üzerine araştırmalar yapan kişileri davet ederek okumalar yapmaya başladık. “Hayaletler” sergisi, geçmişe dair bitmeyen bir nostalji duygusunu hiçbir zaman gerçekleşmemiş bir gelecek tahayyülü ile bir araya getiriyor. Bir zamanlar düşlenmiş fakat kolektif hafızamızdan bir şekilde kayıp gitmiş hayallerden hareketle, içerisinde bulunduğumuz anı dönüştüren geçmişin hayaletlerinin peşine düşmek istedik. Bir anlamda içinde bulunduğumuz döneme ait oldukça güncel bir keşiften bahsediyoruz. Dolayısıyla İstanbul’da yaşayan herkesin kolaylıkla bağ kurabileceği bir sergi teması kurgulamak istedik. Geçmişin, şimdi ve gelecekten kopuk olamayacağını, dolayısıyla da gelecek tahayyüllerimizin şimdiyi ve geçmişi de şekillendirdiğini ve tam tersi bir etkileşimin de mümkün olduğunu düşünerek birçok metni yeniden okuduk. Ayrıca bir akım olarak müzisyenleri ve sinemacıları da çok etkisi altına almış olan “hauntology” kavramı üzerine yaptığımız okumalar sırasında film ve müzik tarihinden örnekleri de birlikte araştırdık. Yaptığımız okumaların listesine ulaşmak, metinleri indirmek ve bu toplantılarda ortaya çıkan sorgulamalarımızın arşivine ulaşmak için, internet sitemizi ziyaret edebilirsiniz: https://collectivecukurcuma.com/2018/02/23/reading-group-4th-semester/
Sergi açıldıktan sonra okuma grubu buluşmalarını dışarı açık yaparak ve farklı kamusal program aktivitelerimizle bu tartışmayı daha zengin hâle getirmeyi amaçlıyoruz.
Projede toplam 13 sanatçı yer alıyor. Sanatçıların seçiminde neler etkili oldu?
Davet edeceğimiz sanatçılara Arnavutköy’ü birkaç kez ziyaret ettikten, tarihini, mimarisini, hikâyelerini araştırdıktan sonra karar verdik. Fakat ilk turumuzda bile içgüdüsel olarak davet etmek istediğimiz birkaç isim ortaya çıktı. Özellikle bu projeye farklı bir katman getirebilecek, birbirinden oldukça farklı alanlarda çalışan sanatçılar seçmeye özen gösterdik. Projeyi ele aldığımız ilk günden beri amacımız semti grotesk bir sergi alanına çevirmek; gerçekten terk edilmiş, hayaletli, belki biraz tüyler ürpertici bir deneyime dönüştürmekti. Bu deneyim aslında içinde yaşadığımız şehirde neredeyse her gün hissedebildiğimiz gündelik bir duruma dönüşmüş durumda. Dolayısıyla yabancısı olmadığınız, sizi biraz ürküten ama gene de keşfetmeniz gereken büyük bir semtten bahsediyoruz. Bu arzumuzu birlikte çalıştığımız sanatçıların hepsi daha da ileriye götürdüler. Bu anlamda gerçekten “hauntology” konusunda ön çalışması olan sanatçılar ile iş birliği yapmaya özen gösterdik.
Bir sanatçı da Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi veya mezunu öğrencilerin çalışmaları arasından seçilecek. Bu konuda da genç sanatçıları teşvik etmeyi amaçlıyorsunuz sanırım.
Kamusal alanda gerçekleşen sergiler hem sanatçılar hem de küratörler için birlikte çalışma, mekân ile birlikte üretme gibi birçok deneyim kazandırıyor. Bu nedenle sanat eğitimine hâlen devam etmekte olan genç sanatçıları da heyecanlandıracağını düşündüğümüz bir açık çağrı yayımladık. Genç sanatçıların da seslerini duyurabilecekleri platformlar yaratmak bizim için önemli. 16 Nisan’a kadar “Hayaletler” teması üzerine ürettikleri fotoğraf çalışmalarını paylaşarak online şekilde açık çağrıya katılabilirler. Sonuçlar 20 Nisan günü açıklanacak.
Eserlerin, sokaklara ve mekânlara yerleştirilmeleri hususunda nelere dikkat ettiniz? Nasıl bir konumlandırma gerçekleştirdiniz?
Öncelikle tüm sokakları dolaşarak, her saklanan köşeyi keşfetmeye özen gösterdik. Arnavutköy’de doğup büyüyen, değişimine şahit olan semt sakinleri ile görüştük, hikâyelerini dinledik. Arnavutköy’ü İstanbul’un hızından ve kaosundan alıkoyan gizemli bir özelliği var, bu özellik de serginin kendisiyle örtüşen bir yön oldu. Bu gibi yönleri ortaya çıkartmaya özen göstererek eser yerleşimlerine karar verdik. Sergilenen tüm eserleri gezdiğinizde aslında neredeyse tam bir Arnavutköy turu yapmış oluyorsunuz. Elbette burada amaç bu eserleri keşfederken bir yandan da kendi rotanızı oluşturmanız, ara sokaklara girmeniz, Arnavutköy’ü bilinmeyen yönleriyle keşfetmeniz. İçinde yaşadığımız şehir hızla değişiyor, biz geçmişten ve gelecekten gelen tüm bu seslerin, izlerin, ara sokaklarda karşımıza çıkabileceğini düşünüyoruz. Bunu da olabildiğince serginin rotasına yansıtmaya özen gösterdik. Tarihi bir köşk, Arnavutköy’de doğup büyümüş bir müzik tutkununun atölyesi, terk edilmiş bir dükkân, bir balıkçının vitrini, ara sokakta tarihi kalıntılar altında bir kapı, eski ve yeni evlerin çatıları… Bunlara sadece birkaç örnek.
Red Bull Art Around’da yer alan çalışmalardan bahsedebilir misiniz? Bu yıl Arnavutköy sokaklarında bizi neler bekliyor?
“Hayaletler” sergisi 13 farklı mekânda 13 farklı sanatçının işlerinden oluşuyor. Red Bull Art Around’un her semt için özellikle kurgulanan mural çalışması için bu sene Canavar ile çalıştık. İşlerini uzun zamandır severek takip ettiğimiz sanatçı, serginin temasına çok yakın işler üretiyor ve umuyoruz ki mural çalışması semtte kalıcı olacak. Semtin toprağının altındaki böcekleri, ekosistemin hem besleyici hem de tüketici bir parçası olarak, geçen zamana referansta bulunacak bir şekilde gün yüzüne çıkaracak. Can Büyükberber Any adlı, mekânın içerisinde interaktif bir artırılmış gerçeklik işiyle sergiye katılıyor. İzleyiciler bu işin parçası haline gelirken, kendilerini anonim bir gelecek kimliğine bürünürken bulacaklar. Bu kimliği öteki dünyadan bir yaratık, geçmişten bir hayalet veya bir AI olarak düşünmek mümkün. Bahar Yürükoğlu’nun semtin arka sokaklarında gizlenmiş bir bahçe için renkli pleksiglaslardan ürettiği yerleştirmesi semtin “gizlenen” mekânlarına farklı bir açıdan bakmamıza sebep olacak çalışmalardan. Sanatçının kullandığı pleksiglas malzemesi aynı zamanda doğayla kurduğumuz özensiz ilişki bağlamında da önemli bir sorgulamada bulunuyor. Pınar Yoldaş’ın heykelleri şehrin en eski geleneklerinden biri olan balıkçılığa ve denizle olan ilişkisine gönderme yapan farklı bir ekosistem önerisi sunuyor ve bir balıkçının akvaryumunda karşımıza çıkıyor. Bu heykeller aynı zamanda cinsiyetsiz, “cyborg” vari yapılarıyla queer bir gelecek tahayyülünün perdesini aralıyor. Ali Emir Tapan, izleyiciyi tamamen merkeze alan bir performans ile tek mekânda, sanal ortamda yarattığımız hayaletlerin izini sürerken bir yandan da izleyiciyi “izlenen” rolüne büründürerek günümüzdeki “gözet(le)me” ve “voyeur” kavramlarını sorguluyor. Guido Casaretto’nun yeryüzüne başka gezegenden gelmiş gibi görünen heykeli Arnavutköy’ün zamanındaki kırılmaya dair bir yorum getiriyor. Ilgın Seymen’in kıyıya bağlı bir tekne üzerindeki yerleştirmesi ise Arnavutköy’ün sahiline vurmuş olan kirliliğe ve doğayla kurduğumuz ilişkiye dair bir sorgulama sunuyor. Ayrıca Uğur Engin Deniz’in beklenmedik bir anda karşımıza çıkan video çalışması da bu söylemin devamı niteliğinde. Sabo’nun düzenlediği resim ve desenleri de Arnavutköy’ün simgesi olan eski ve terk edilmiş evlerden birinde saklı, yıllar önce burada yaşamış ve semtte yayılmış olan bir virüsü araştıran eczacının kurgulanmış hikâyesini keşfetmeye davet ediyor. Semtin ara sokaklarında gezerken yine terk edilmiş bir kapının arkasında Begüm Yamanlar’ın bulunduğu mekânı yeniden kurgulayan video çalışması, Eda Aslan’ın eski heykel kalıplarından oluşan ve semtin artık orada olmayan sakinlerine bir sesleniş niteliğindeki, amorf objelerden oluşan yerleştirmesi ve Ceylan Göksel’in buluntu drone sesleriyle kurguladığı, çatılardan yükselen ses yerleştirmesiyle karşılaşıyorsunuz. Sergide yer alan son çalışma da açık çağrı ile yapılan öğrenci başvuruları arasından seçilecek.
Collective Çukurcuma’nın gelecek projeleri arasında neler yer alıyor?
Kolektif olarak üç senedir sürdürdüğümüz okuma grubumuza devam ediyoruz. Red Bull Art Around “Hayaletler” sergisi vesilesiyle başlattığımız “hauntology” okumalarına yaz boyunca devam edeceğiz. Ayrıca Eylül ayında geçtiğimiz senelerde Dzialdov (Berlin)’de, 15. İstanbul Bienali’nin kamusal programı dahilinde IKSV binasının giriş katında ve Framer Framed (Amsterdam)’da sergilenen “Bilgelik Evi” sergisini Nottingham’a taşıyoruz. Nottingham’da Bonington Gallery, Trent University ve Nottingham Contemporary’nin destekleriyle “Bilgelik Evi” sergisini şehrin dört bir yanına dağıtarak serginin dördüncü rotasında şehre tamamen dağılmış bir gezici kütüphane oluşturmayı amaçlayacağız. Serginin kamusal programını Nottingham Trent Üniversitesi’nden Dr. Cüneyt Çakırlar üstlenecek. Ayrıca Leipzig şehrinde bulunan D21 Kunstraum’da yine Eylül ayında açılması planlanan ve Almanya’dan başka bir küratöryel kolektif ile ortak çalıştığımız bir grup sergisi üzerinde çalışıyoruz.