İz Öztat’ın özne ve iktidar ilişkisini ele aldığı “Askıda” isimli kişisel sergisi, Pi Artworks’te açıldı. 2 Kasım tarihine dek ziyaret edilebilecek olan sergi sanatçının üretimine kapsamlı bir bakış fırsatı sunuyor.
İz Öztat’ın videodan yerleştirmeye pek çok üretimini kapsayan “Askıda” adlı sergisi, “Direnebilen bir beden, şiddete maruz kalmayı göze almış bir beden midir?” sorusunu izleyicinin aklına iliştirirken, hükmeden ve itaat eden ilişkisine farklı bir perspektif getiriyor. Sanatçı ile son sergisi “Askıda”nın oluşum süreci, kolektif üretim pratikleri ve kullandığı malzemeler üzerine konuştuk.
“Askıda” sergisinin ana fikri özne-iktidar ilişkisinden yola çıkıyor. Buradaki iktidar devlet yönetimi ve gücünü temsil ederken aynı zamanda elinde yetki ve gücü bulunduran bireyi de işaret ediyor. Serginin iskeleti nasıl oluştu, araştırma sürecinde neler etkili oldu merak ediyorum.
Bu sergide peşinden gittiğim sorulardan birini, 2016 yılında Maçka Sanat Galerisi’nde yaptığım Sorulara cevap vermeyi tercih ediyorum başlıklı işimden devşirdim. O dönemin zorunlu kıldığı ve bana yöneltilen sorulardan biri, “Direnebilen bir beden, şiddete maruz kalmayı göze almış bir beden midir?” idi. Bu soruyu cevaplamaya çalışırken, şiddete maruz kalmayı göze alamayan bir beden olarak şu sorulara vardım: Rızam olmadığı hâlde güce tabi kılınıyor ve direnemiyorsam, kendi rızamla itaat ettiğim öznelerle nasıl bir deneyim alanı kurulabilirim? Bedende de hissedilen şiddet ve acı karşısında çaresiz kaldığım anlarla başa çıkmak için, ıstırap ve hazla uğraşan bir dil kurabilir miyim?
Pratiğimde, akışkan ve çoğul, kendini çelişen arzuları barındıracak şekilde yeniden ve yeniden kuran öznelerle ilgileniyorum. Bahsettiğim sorularla didişirken, bilinçdışı arzuların şekillendirdiği düşlemlerle (phantasy) çalışarak kurulan oyun alanında, rızaya dayalı dinamiklerle, farklı rollere bürünen özneler oluşturduk. “Oluşturduk” diyorum çünkü kendimi farklı rollerde hayal etmenin yanı sıra, iş birliği yaptığım kişilerle birlikte bu araştırma alanını kurduk.
Serginin malzeme dilini oluştururken, Didier Anzieu’nun “Ya düşünce bir beyin meselesi olduğu kadar bir deri meselesiyse?” sorusu bir yönteme dönüştü. Atölyede parşömen, suni deri, süngerler, ipler, bantlar, organik dokular, farklı metallerden yapılmış nesneler birikmeye başladı. Sert, yumuşak, keskin, soğuk, emen, saran, kapatan, gıdıklayan, kesen, batan, bağlayan ve bir arada tutan bu malzemelerle bir deneyim alanı oluşturunca, anlamlarını ve biçimlerini bulmaya başladılar.
Sergi geçmiş işlerinle güncel çalışmalarını bir araya getiriyor. Kolektif çalışmalar da seriye dahil oluyor. Zişan’ın 1923 yılında yaptığı Felaket adlı siyah kare buna örnek olarak verilebilir. Anlatılmayan, konuşulmayan, içe gömülenleri haykıran bu siyah kare, yas tutmaya izin vermeyen bir ortamda yaşanan kayıpların yükünü temsil ediyor. Bu eser için gerçekleştirdiğin iş birliğini anlatabilir misin?
Sergiyi şekillendiren birçok kolektif üretim süreci var. Bunların en uzun soluklusu, Zişan (1896 - 1970) ile kurduğumuz zaman dışı bağ. Zişan’ın bir hayalet olarak bana belirmesi 2010 yılına rastlıyor. Rüyamda gördüğüm bakır Portal’ı yapıp onu duyabilmeye başladığımdan beri birlikte çalışıyoruz. Zişan da akışkan bir özne ve bastırılan geçmişlerden birinin, kendi hikâyesi içinden dillendirilmesini talep ediyor. Zişan, hayatı boyunca farklı mahlaslarla ve anonim olarak üretmiş ve çoğunlukla üretimini kendine saklamış bir kadın. Ondan kalan “belge”lerden yola çıkarak işler yapıyorum. İkimizin üretimini bir araya getiren bu sergilere, fanzin diyebileceğimiz yayınlar eşlik ediyor.
2016’da Heidelberger Kunstverein’da gösterilen Sonra adlı yerleştirme, Zişan’ın siyah bir karenin altına Osmanlıca “felaket” yazarak, siyah kareyi felaketin göstereni olarak konumlandırdığı işi etrafında şekillendi. Söylenemeyenlerin yerine geçen, geometrik soyutlama ile kodlanan dili anlamlandırmaya imkân sağlayan işlerden biri olan Felaket bu sergide tekrar gösteriliyor ve diğer işlerle ilişkileniyor. Hem Sonra da hem bu sergide yer alan bir başka kolektif üretim de BAÇOY KOOP’un (Basma, Çoğaltma, Yayma Kooperatifi) Kuşlama adlı işi. Teksir teknolojisi ile 1960 ve 1970’li yıllarda ortaya çıkan bağımsız yayıncılık kültürünü araştıran BAÇOY KOOP’un teksir makinesiyle bu iş için bastığı imgeler, geometrik soyutlamaları birtakım bedensel jestlerle bir araya getiriyor.
Hem Askıda adlı iş hem de sergideki bazı ihtimaller, iş birliği yaptığım sanatçılar ve süreci paylaşan dostlarla şekillendi. Sergide görünür olmayan ama ortaya çıkabilmesini mümkün kılan diyaloglardan biri de yaklaşık bir buçuk yıl boyunca, Bige Örer ile her ay buluşup mektuplaşmamız oldu. Bige, süreci görmekten zevk alan ve hayal kurmayı teşvik eden bakışı ile araştırma sürecinin şekillenmesine eşlik etti. Sanat pratiğime çok sınırlı zaman ayırabildiğim bir zamanda, hayatımızın kesiştiği anların kaydını tutuyor olmamız, nerelerden geçtiğimi hatırlamamı ve bir sonraki adımı atabilmemi sağladı.
Sergiye adını da veren Askıda adlı video sergide yer alan eserler arasında muhtemelen en sarsıcı olanı. Sergiden önce izleme şansına eriştiğim video bildiğimiz bir dille çok kolay ifade edilebilecek hisler uyandırmaktan ötede konuşlanıyor. Serginin de merkezinde yer alan video Ann Antidote ile iş birliğin sonucunda üretildi ve Ali Taptık da bu performansı belgeledi. Bu videoda performansı sergileyen, bir diğer adla “itaat eden” olmak senin için nasıl bir deneyimdi?
Askıda adlı video, gerçekleştirilen sahneye katılan herkesin güçle olan ilişkilerini kişisel hikâyeleri, tarihsel bağlam ve içinde yaşadıkları kültürle ilişkilendirerek müzakere ettiği bir süreçle, 2019 Türkiyesi’nde görünür olabileceklerin sınırları içinde kalabilmek için otosansürün de bir yönteme dönüşmesiyle şekillendi.
Bu işin gerçekleşmesini mümkün kılan koşulları, 2018 yılında yaptığım Bıçak Üçgen adlı iş oluşturdu. Kullanırken kendini de kesmenin zorunlu olduğu üçgen şeklinde bir bıçak hayal ettim. Brack Knives markası ile el yapımı bıçaklar üreten Burak sayesinde Bıçak Üçgen’im oldu. Ali Taptık, Alper Turan küratörlüğünde Operation Room’da açılan “Pozitif Alan” sergisinde görüp, bu işe sahip olmak istediğini söyledi. Buluştuğumuzda ona, Galatasaray Meydanı’nda, kendi rızasıyla bağlanarak askıya alınan iradesiz bir bedene dair düşlemimi anlattım. Ali’nin “gözetleyen” ve kayda geçiren rollerini üstlenerek emeğini Bıçak Üçgen ile takas etmeyi önermesi üzerine Ann Antidote ile iletişime geçtim. Ann de Portekiz’de kolonyal ve patriarkal geçmişin izlerini taşıyan anıtlarda askıya alınan bedenler görme arzusuyla bağ kurarak sürece katıldı. Bu süreçten ortaya çıkan sahnede, güçle olan ilişkilerimizi “Hükmeden” (Ann), “İtaat eden” (ben) ve “Gözetleyen” (Ali) rollerinden müzakere ettik.
Benim “İtaat eden” rolünü deneyimleyebilmem için, Ann de benim bu rolde olma arzuma teslim oldu. Kullanılan nesnelerin iradesi üzerine de düşünelim: İpler ve parşömen de “İtaat eden” rolünü paylaşıyor mu, yoksa kendi maddeselliklerini dayatarak videodaki her hareketi onlar mı kontrol ediyorlar?
Videoya taraflar arasında imzalanan kontrat eşlik ediyor. Bu kontratı imzalamanızın sebebi nedir ve sergiye dahil etme fikri nasıl ortaya çıktı?
Ortaya çıkacak işe bir kontratın eşlik edeceği sürecin başından beri belliydi çünkü sahneyi şekillendiren rızaya dayalı müzakere sürecini görünür yapmak bizim için önemliydi. Ayrıca, geleneği olan bir pratiğe referans veriyor. Mesela, 19. yüzyılın ikinci yarısında Leopold von Sacher-Masoch’un Wanda ve Mrs. Fanny von Pistor ile imzaladığı kontratlar var. Alınan roller ve sınırlar, kararlaştırılarak içinde hareket edilen oyun alanını tarif ediyor. Herkesin bu deneyime hangi ihtiyaçlar, arzular ve tavırlarla girdiği, kontrat sayesinde seyirci için de görünür oluyor. Askıda adlı videoyu izleyenlerin görmediği ama sahneyi izleyerek ve kaydederek sürece dahil olan “Gözetleyen” rolüne, sahnenin aslında ikiden fazla kişi arasında müzekere edildiğine de dikkat çekiyor.
Videoda kefeni andıran bir parşömene sarılıyorsun, gerçek deriden oluşan bu parşömen aynı zamanda hayvani bir dürtü ortaya çıkartıyor. Videoda karşımıza çıkan itaat, baskı, hakimiyet kurma sahneleri acı ve şiddet hissi uyandırırken, aynı zamanda kutsal bir seromoni duygusallığı da veriyor. Sarılıp, bağlanıp ardından iplerden fetüs formunda sarkan beden kefen ve kundak hissiyatlarını aynı anda uyandırıyor. Sen bunu nasıl yorumluyorsun? Senin için nasıl bir süreçti?
Parşömeni ilk kez Tö (2017) adlı yerleştirmede kullandım. O bağlamda parşömen, iradesini ve mevcudiyetini yitirerek sadece birer yüzeye dönüşen vücutlar, yüzülmüş ve derisi alınmış bir hayvana ait oluşuyla şiddeti barındırdığı için ve aynı zamanda kayıt tutan bir yüzey olması sebebiyle işin içine girmişti. Senin için kutsal seremonileri çağırdığını duymak çok sevindirici. Kadim ayinlerde, mitolojide, sanatsal temsillerde yüzyıllardır yeri var. Derinin yüzülmesi veya ikinci bir deri edinme fantazilerine farklı zaman ve coğrafyalarda rastlamak mümkün. Deri üzerine ve deri ile düşünme yöntemleri oluştururken, önceden de söylediğim gibi Didier Anzieu’nun Deri-Ben kitabı önemli oldu. Anzieu, birçok duyuyu barındıran deriyi kuramının merkezine alarak “ruhsal içeriklere ilişkin fantezilerin incelenmesinin, ruhsal içerenlerle ilgili fantezilerin incelenmesiyle tamamlanması”nı öneriyor. Parşömen, Askıda’ya kefen, kundak, sansürleme ve fetiş çağrışımlarıyla dahil oldu. Deri kullanmakla etik olarak barışamasam da bu işlerde parşömen kullanmaktan vazgeçemedim. Sergideki diğer işler de deriyle düşünerek yapıldığı için izleyicinin de derisiyle hissedeceği bir deneyim oluşturacağını umuyorum.
Taşınabilir Zindan: Meyilli adlı heykel ise video ile organik bir bağ kurarak sarkan yatay borularla bir iktidardan kopuş, vazgeçiş hissi uyandırırken diğer yandan da bir intihara referans veriyor gibi. Bu çalışmadan biraz bahsetmek ister misin?
“Askıya alma” ifadesi, barındırdığı çoğul anlamlarla bu serginin içinde şekillendiği toplumsal arka planı tanımlıyor. Videoda askıya alınan bir beden görüyoruz. Bu bedeni, Taşınabilir Zindan: Meyilli adlı heykelde askıya alınan borularla ilişki içinde yerleştiriyorum. Taşıyıcı strüktürü oluşturan alüminyum borular, bu strüktürden sarkan alüminyum boruları taşıyor. Bu biçim ve malzeme dili, herkesin kolektif hafızasında farklı çağrışım silsileleri oluşturacaktır. Sende intiharı çağrıştırmış, başka çağrışımları da olabilir.
Eşik adlı iş izleyicilerin temas kurabileceği bir çalışma. Sergiyi dolaşırken altından geçilen içi boşaltılmış güvenlik bariyerleri hemen her gün meydanlarda karşımıza çıkan bir öge aslında. Hareketi engelleyen, kısıtlayıcı bariyerlerin senin üretiminde içlerinin boşaltılmasının sebebi nedir?
Eşik, hâkim ideolojilerle şekillenen kamusal alanın biçim ve malzeme dilini sergiye dahil ediyor. İçi boşaltılmış güvenlik bariyerleri, galeri mekânını bölen ama hareketi engellemeyen bir eşik oluşturuyor.
Seninle bütünleştirdiğimiz, içlerinde siyah kare barındıran kırmızı üçgenler bu serginde de hakimiyetlerini sağlıyorlar. Duvarlarda karşımıza çıkan üçgenler birçok eserde kendini gösteriyor; Bıçak Üçgen, Kapitone Üçgen’de olduğu gibi. Bu sembol ile uzun zamandır çalışıyorsun. Süreç içinde gerek anlam gerek form olarak yaşadığı dönüşümler neler oldu?
Bir ifade dili olarak geometrik soyutlamanın çok uzun bir tarihi var ve bu dilin farklı kültürel arka planlarda nasıl kullanıldığını uzun süredir inceliyorum. Geometrik soyutlama ile çalıştığım ilk iş, Maçka Sanat Galerisi’nde yaptığım Üçgen, kare ve daire ile uğraşmıyorum (2012) adlı yerleştirmeydi. O zaman, geometrik soyutlamanın evrensellik ve yerellik tartışmaları için oluşturduğu zeminle ilgileniyordum. 2016’da, söylenemeyenleri kodlayan bir dil oluşturmaya çalışan Sonra adlı yerleştirme üzerinde çalışırken, devrimin dilini geometrik soyutlamayla kesiştiren Rus konstrüktivizmini inceledim. Geometrik soyutlamayla neye işaret ettiğimi tanımlamaktan ziyade, bu dilin ortak bir anlam dünyası önermesinin mümkün olup olmadığı sorusuyla ilgileniyorum. Yaşanan travmalarla ortak bir anlam dünyası kurma ihtimalini yitiren, toplumsal kodları çok farklı yorumlayarak “öteki”nin gerçekliğini kavrayamayan, olguların çarpıtılarak kurmaca anlamlarla yüklendiği bir toplumda yaşıyoruz. Kırmızı üçgenleri anlamlandırmaya çalışmanın, mesela yüklü bir sembole dönüşen beyaz tülbentin kolektif hafızamızdaki çağrışımlarını davet etmekle benzer bir çaba gerektirdiğini düşünüyorum.
Bu serginden sonra gerçekleştireceğin proje ve planlar arasında neler yer alıyor?
Zişan’ın yaşamış olduğu bir aşkın ve kolektif bilgi üretimini mümkün kılan sanatsal araştırma yöntemlerinin izini sürüyorum.
*“Askıda”, 2 Kasım’a dek Pi Artworks’te ziyaret edilebilir.