İlk olarak ismini 2016 Mamut Art Project’te duyuran genç sanatçı Arif Akdenizli, yarattığı kısa filmlerinde çoğunlukla kadın hikâyelerini konu alıyor. Akdenizli ile temalarının arka planı, Türkiye’deki kısa film sektörü hakkındaki düşünceleri, çalışmalarının galeride sergilenmesi ve gelecek projelerine dair bir sohbet gerçekleştirdik.
Sinema eğitimi alan Arif Akdenizli, farklı kadın hikâyelerine odaklanan üretimleriyle dikkat çekiyor. Deneysel bir dili olan ve aldığı birçok ödülle adından söz ettiren Akdenizli’yle kısa filmleri ve sanatsal üretimleri üzerine konuştuk.
Sinema eğitimi aldığını ve genç yaşına rağmen oldukça önemli kavramları üretim sürecinin katmanları olarak belirlediğini biliyorum. Bunların en başında ise kadın varlığının düşünsel ve içsel olarak günümüz dinamikleri içerisinde verdiği mücadele geliyor. Kadın kavramı üretim sürecinin neresinde konumlanıyor ve çalışmalarını nasıl etkiliyor?
Kadın ve cinsiyet ilişkisini, ilk üretimlerimden son çalışmalarıma kadar, bazen üstü kapalı bazense tamamen merkeze alarak işlemeye çalıştım. Videolarımın ve filmlerimin kahramanları her zaman kadınlar oldu. Kadın kavramı çok katmanlı ve değişken olduğu için onu incelemek ve işlemek benim için işin en merak uyandırıcı tarafı. Kadın yaradılışından beri bir konum var ediyor. Bu konum çoğu zaman, hatta her zaman kötüyü temsil ediyor. Kadın teması her zaman yalnız ve savunmasız olarak işleniyor. Kimi zaman baştan çıkarıcı ve kışkırtıcı. Hal böyle olunca elinize binlerce karakter düşüyor. Tarihi karanlık ve kimsesiz bir kavram. İstediğiniz kadar derinleştiriyor veya yozlaştırabiliyorsunuz. Kadını işlemek birçok açıdan zamansız, çünkü yüzyıllar boyunca ve çağa ayak uydurarak dinamikliğini devam ettiriyor. Bunun en büyük örneklerinden biri de dinlerle birlikte Havva ve Adem’le başlayıp günümüze kadar farklı örneklere dönüşmüş olması. Bu değişimler okuyup gördükçe hikâyelerimin merkezi haline geliyor. Kadın konusu birçok yönetmen tarafından işlenen bir konu ama tabii ki herkes kendi görsel kültürüyle bunu yoğurduğu için ortaya bambaşka kadın figürüleri çıkıyor.
Kadın sorunlarının ötesinde, kadın yaşam biçimlerini hikâye olarak seçtiğini düşünüyorum. Hikâyelerinde kullandığın sembolik ögeler ise kadının yüzyıllardır varolma çabasının dönüştürülmüş birer göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Yapım sürecini oluşturmadan önce bu dönüşümü sağlamak için nelerden besleniyorsun?
Kadın problemleri insanlığın varoluşu kadar eski bir mesele, her an, her yerde karşımıza çıkabiliyor. Bu sorunları geçmişte de günümüzde de birçok medya aracılığıyla izliyoruz. Ama bunun yanında kadının geçmişten günümüze kadar olan süreçteki kusurlu imajı filmlerimin esas meselesi haline geldi. Bu meseleyi genellikle mitojik ögeleri kullanarak anlatmayı tercih ediyorum. Tabii bununla birlikte kadın denilince en önemli etken olan din de işin içine giriyor. Dinler üzerine kadının varlığı ve sembollerden beslenmeyi ihmal etmiyorum. Bu kavramların çoğu zaten bir zincir gibi ardı ardına geliyor. Filmlerde kadın kavramından sonra en çok üstünde durduğum inanç kavramı da buradan doğuyor.
İlk dönem kısa filmlerin son döneme kıyasla daha deneysel diyebilirim. Bu değişikliğin isteyerek mi yoksa tamamen kendi kendine mi olduğunu merak ediyorum.
İlk yarı profesyonel işimi 18 yaşında yapmıştım. Haliyle o dönemler daha aklı karışık ve birçok şey anlatma çabasındaydım. Değinmek istediğim bir çok mesele vardı. Liseden beri aldığım sinema eğitimi de buna neden olmuştu tabii ki. Ülkemizde deneysel sinema anlayışı diğer ülkelere oranla daha az ilgi gören ve anlaşılamayan bir janr olduğundan yaptığınız işi anlayacak insan bulmak pek de kolay olmuyor. Yaptığım videoların ve filmlerin insanlara ulaşması, insanların verdiğim mesajı alması, karakterlerle empati kurabilmesini her zaman önemsemişimdir. Kendi beğendiğim işlerde de hep böyle olmuştur. Deneysel sinema yapmak biraz bencil olmayı gerektiriyor. Çünkü bazen o kadar kişisel şeyler olabiliyor ki, izleyicinin bunu anlaması gerçekten imkansızlaşıyor. Bu yüzden zaman geçtikçe olaylara biraz daha anlaşılır bakmayı, çözülmez düğümlerdense açılabilir düğümler atmayı tercih ediyorum.
Türkiye’de kısa filmlerin değerlendirilmesine nasıl bakıyorsun? İzleyicinin kısa filme olan ilgisi veya ilgisizliği seni hangi açılardan etkiliyor?
Ülkemizde kısa filme ilgiyi giderek yükselen bir değerde görüyorum. İnsanlar merak ediyorlar ve takip etmeyi ihmal etmiyorlar. Kısa filmler için yapılan birçok festival ve gösterim seçenekleri sunuluyor. Neredeyse sinema bölümü olan her üniversitede bir kısa film yarışması yapılıyor. Tabii bununla beraber bir izleyici kitlesine de zamanla sahip olabiliyorsunuz. Bu da üretim sürecinde etkili bir rol oynuyor. Tabii ki de şunu söylemeden geçmemekte fayda var; genellikle insanlar 90 dakika boyunca oturup bir filmi izlemeyi tercih ettiğinden, onlara 10 veya 15 dakikalık bir filmi izlemek biraz daha “sıkıcı” gelebiliyor. Filmlerimin gösterimine gelen insanların en çok merak ettiklerinden biri: “Uzun metraj çekmeyi düşünüyor musun?” sorusu oluyor. Bu soru sanırım birçok kısa filmcinin hoşlanmadığı bir soru, çünkü hala kısa filmin uzun metraja “geçiş süreci” olduğu düşünülüyor. Oysaki kısa film bir “geçiş süreci” değil, kendi başına bir kategoridir. Bizim ülkemizde pek yaygın olmasa da birçok yönetmen hem kısa film hem de uzun metraj çekiyor.
I Know My Murderer “En İyi Deneysel Film” ödülünü aldı, son filmin olan Kristal ise birçok festivalde gösterildi bu süreçte neler yaşandı?
Yoğun ve yorucu bir yıl geçirdik. Tabii ki de bu tatlı bir yorgunluktu. Uzun zaman emek harcadığınız ve ekibinizle birlikte ortaya koyduğunuz bir eserin beğenilmesi ve ödüllendirilmesi tarif edilemez bir durum. I Know My Murderer, ilk uluslararası galasını 53. Uluslararası Antalya Film Festival’inde yaptı. Galiba en heyecanlı olduğum zamandı, yaklaşık 400 kişilik bir salonda izleyici karşısında olmak harika bir duyguydu. Onun da beraberinde 15 festival dolaştık, harika insanlar ve yönetmenlerle tanışma fırsatım oldu.
Bu tarz deneyimlerde insanların film hakkındaki düşüncelerini ilk ağızdan öğrenme fırsatı yakalayabiliyorsunuz. Birçok kişiyle iletişim halinde oluyorsunuz. Şu anda da hala üniversite öğrencisiyim ve okurken sizden yaşça ve deneyim olarak çok daha büyük olan insanlarla aynı festivallerde yer almak çok onore edici bir durum. En son aldığım Baksı Müzesi Özel Ödülü’yle filmimin Baksı Müzesi’nde gösterilmesi benim için en özel olanlarındandı.
l Know My Murderer filminde kadın karakterin önünde kapalı bir kutu bulunuyor ve kutunun içinden çıkan her nesne ile karakterin bir yaşanmışlığına gidip bir sonraki nesneye dek orada kalıyoruz. Ardından yeniden kutuda buluşuyoruz ve söz konusu karakterin sorgulama ve kabullenme sürecini izliyoruz. Aynı kutu Kristal filminde farklı bir anlatımla tekrar karşımıza çıkıyor, çok sevdiği ve kaybettiği adama tekrar kavuşabilmek için sahilden bulduğu değerli kristalleri, kusursuzca işlenmiş boşluklara yerleştirerek taşları tamamlamaya çalışan bir kadının yalnızlık kutusu oluyor. Bu iki örnek, iki kadın aracılığı ile Pandora’ya büyük atıfta bulunduğunu düşündürüyor, bana bu yüzleşmeyi biraz da sen tanımlar mısın?
Pandora en sevdiğim mitlerden birtanesidir. Başlangıçta da anlatmaya çalıştığım konu tam olarak bunun üzerineydi. Pandora’nın merakı üzerine açılan kutu bize dünyadaki bütün kötülükleri, kibiri, kıskançlığı getirmiş. Bunu yapan yine bir kadın. Mitlerde de kadın figürü karşımıza her zaman tabiri yerindeyse “kötülüklerin anası” olarak geliyor. O yüzden benim kutularımda karakterlerimin hayat hikâyeleri saklı ve o kutuları onlar gizliyor, düzenliyor ve istedikleri zaman açıyorlar. Pandora’dakinin aksine bu onlara kötülük değil, mutluluğu getiriyor. Kutular her zaman bana çok gizemli gelmiştir. Schrödinger'in Kedisi paradoksunda olduğu gibi, o kutuyu açmayana kadar içinde ne olduğunu asla bilemeyiz, bilmediğimiz için de aklımıza gelen her şey doğrudur. Sadece kutuyu açabilenler gerçeklerle yüzleşebilir. O yüzden bu yüzleşme biraz cesaret işidir.
Genç sanatçıları destekleyen Mamut Art Project aracılığı ile 2016 yılında tanıdık seni,seçilenler arasındaki en genç sanatçı olman ayrıca önemliydi. Mamut sürecinde neler yaşandı ?
Mamut Art Project benim ilk göz ağrım gibi bir şey oldu. İlk defa kendimi gösterebileceğim bir platformdaydım. Elimdeki videoları nasıl değerlendireceğimi bilmiyordum ve bir hocamın tavsiyesi üzerine Mamut’a başvurmuştum. Kazandıktan sonra ilk toplantıda bana Mamut’un en küçük sanatçısı olduğumu söylemişlerdi. Açılış gecesi de herkesin merakla “kim o en küçük sanatçı” diye ilgi göstermeleri çok eğlenceli olmuştu. En küçük olmak elbette hoşuma giden bir durum. Katıldığım bütün etkinliklerde en küçük oluyorum zaten ve genellikle bu durum biraz daha fazla ilgi görmeme neden oluyor.
Mamut, görünürlük kazanıpişlerimi değerlendirebileceğim en mantıklı seçimdi. Bana getirisi çok fazla oldu. Mamut’tan çok kısa bir süre sonra üç sergide daha yer aldım. Kısa sürede etkili bir geri dönüşü oldu. Bu sene açılışına katıldığım zaman benim için çok duygusal bir geceydi. Geçen sene ilk defa izleyici karşına çıkan işlerimden dolayı inanılmaz heyecanlıydım bu sene de aynı heyecanı yaşayan birçok sanatçı görmek gerçekten çok duygusaldı.
Kısa süre önce I Know My Murderer filminin ilk gösterimi Galeri Bu’da gerçekleşti kısa filmlerin galerilerde izlenmesi sık karşılaştığımız bir durum değil. Çalışmalarının aynı zamanda videoart niteliği taşıdığını söyleyebilirmiyiz?
Yaklaşık bir senedir Galeri Bu ile birlikte çalışıyoruz. Onlarla bir arada çalıştığım için gerçekten çok mutluyum. Çünkü alıştığımız klasik galeri imajından biraz daha farklı yerdeler. Genellikle dijital işlere ağırlık veriyorlar. Benimle birlikte başlayan film gösterimleri devam ediyor. İnsanlar alt katta başka disiplinden çalışmalar incelerken üst katta bir kısa film izleyebiliyorlar. Gelen izleyiciler bir sanat galerisine geldiklerinde kısa film izlemeyi hiç yadırgamadılar. Aksine bu durumdan çok da mutlu olan birçok insan gördüm. Belki de böyle durumların daha da artması gerekiyor. Filmler sadece sinema salonlarında değil galerilerde ve hatta outdoor televizyonlarda yer alabilmeli. Bu sayede daha geniş bir kısa film izleyici kitlesi oluşabilir.
Gelecekteki projelerin neler, bizleri nasıl kadın hikâyeleri bekliyor?
Şu anda çalıştığım iki farklı proje bulunuyor birinin çekimleri bitti, diğerini ise aralık ayında çekmeyi planlıyorum. Bir videoart ve yeni bir kısa film. Biraz daha karamsar ama ışıltılı bir dünya yaratmaya çalışıyorum karakterlerimde. Uzun zamandır planladığım bir proje, o yüzden çekmek için sabırsızlanıyorum biraz da. Bunun dışında kasım ayında Galeri Bu’da ilk solo video sergimi gerçekleştireceğim. Onun için hazırlıklarım sürmekte. İlk solo sergim olacağı için de ayrıca heyecanlıyım.