Figüratif resmin temsilcilerinden sanatçı Mahir Güven ile Brieflyart Galeri’de izleyiciyle buluşan, ilhamını Paul Celan’dan alan son sergisi “Ellerin Zamanlarla Dolu Geldin Bana” üzerine konuştuk.
“Ellerin Zamanlarla Dolu Geldin Bana” başlıklı yeni serginiz, Paul Celan’ın bir dizesine atıfta bulunuyor. Bu başlığı seçmenizin arkasında yatan hikâye nedir?
Paul Celan’ın “Ellerin Zamanlarla Dolu Geldin Bana” şiirinden etkilenip birçok resim üretmiştim. Celan’ın yaklaşımı günümüzde de insan ve çevresi sorunlarını betimlemesinin benzerliği açısından hâlâ güncel olduğunu görmüş olmam birçok resmimi bu şiirle özdeşleştirdi. Küratör dostum Erkan Doğanay bu ilişkiyi fark edip çalışmalarımın bir sergiye dönüşmesini önerdi. Ben de seve seve kabul ettim.
Peki, şiir ve resim arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?
Sanat disiplinleri her zaman birbirlerinden etkilenmişlerdir. Kimi müzisyenler bir resimden etkilenip beste yapmıştır. Dans müziğe göre yapılır. Bir romandan üç boyutlu heykel örneği çokça vardır. Çünkü ortak olan insani duygulardır.
Melankoli ve sanatı bir araya getirdiğinizde, izleyicilere hangi duyguları aktarmak istiyorsunuz? Melankolinin sanatınızdaki yeri nedir?
Günümüz dünyasında insanoğlunun yaşantısının olup biten her şey karşısında bir karamsarlığa, bir çaresizliğe ve umutsuzluğa düştüğünü görürüz. Sanat her kişinin ihtiyacı olan umudu ve öneriyi işlediği gibi var olanı da göz ardı etmez. Böylece bazen melankolik gibi görünen ama görülmesinden ve duyulmasından kaçındığımız her şey sanatın içerisinde yer alır. Bu sadece resim için geçerli değildir. Resimlerimi hüzünlü bir şarkı, bizi ağlatan bir hikâye yaşama, sevgiye, doğaya olup biten her şeyi betimleyerek bir duygu alışverişinin kaçınılmaz sonucu olarak görüyorum.
Resminizin temel sorunsalı olan nesne ve figürü merkezine alan üretimleriniz, atölyenizin mahremiyetini bütün unsurlarıyla dışa açıyor. Atölyenizin mahremiyetini açarken, sanatın kişisel ve evrensel boyutlarını nasıl dengelemeyi amaçlıyorsunuz?
Ressam atölyeleri ıssız ada gibi gibidir. Oraya istediklerinizi alır onlarla birlikte yaşarsınız. Ortaya çıkan ürünler sanat ortamıyla paylaşılmalıdır. Sanatçı kendi içerisinde kapanmamalıdır.
Eserlerinizde figür ve nesne arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlıyorsunuz? Bu temaları işlerken hangi teknikleri kullandınız?
Günümüz kapital toplumunun objeyi satın alınabilir ve eskitilip çöpe atılabilir yaşam pratiğinin insan ruhu ve kişiliği üzerinde de yansıması olduğu gerçeği yadsınamaz. Hızlıca sevgi, nefret, aşk vs. gibi çok değerli duyguların tıpkı alıp iki kere yıkayıp attığımız ya da eskiyip yenisiyle değiştirdiğimiz objeler gibi bir süreç içerisinde olduğunu görmek resmimin temel konusu diyebiliriz. Hatta bence dünya yüzyılının en büyük problemi olduğunu düşünmekteyim.
Sergide son yedi yılda ürettiğiniz tuval üzeri yağlıboya resimlerinden oluşan bir seçkiyi Erkan Doğanay küratörlüğünde izleyiciyle buluşturuyorsunuz. Erkan Doğanay ile olan iş birliğiniz nasıl başladı ve serginin küratörlüğünü yaparken hangi noktalarda birlikte çalıştınız?
Yıllar önce Erkan Doğanay’ı bir programa davet etmiştim. Ama ondan önce yazmış olduğu kitaplar, sanatla ilgili aktivitelerinden dolayı kendisini son derece takdir ediyordum. Çok donanımlı ve Türk sanatındaki gerçek etkin yeri beni de çok etkilemişti. Kendisi ile böyle bir çalışma içerisinde olmak benim için de son derece gurur verici.
İnsan ve nesne arasındaki ilişkiyi işlerken, bu ilişkinin felsefi boyutlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çevremizdeki her şey bizimle yaşamasına layık gördüğümüz ve bir türlü atamadığımız vazgeçemediklerimizdir. Bazen nedenlerini nostaljik sebepler ya da günceli takip etmek adına biriktiririz. Yanımızda tuttuğumuz kadar çöpe attıklarımız da çok değerlidir. Çünkü neden, bizim değer yargılarımız üzerinden oluşmaktadır. Bir müziği dinleyip hiçbir şey hissetmeyen kişi ile aynı müziği dinleyip hüzünlenen kişinin bu farklılığı az önce söylediğime bir örnek olarak düşünebilirsiniz
Son olarak, günümüz teknolojik çağında, geleneksel sanat formlarının varlığını nasıl koruyabiliriz? Teknolojinin sanata etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sanat hem enternasyonel hem de yerel olmalıdır. Örneğin Meksikalı bir sanatçının kendi sorunlarıyla bir Türk sanatçının ürettikleri arasındaki ilişki aynı zamanda yapılmış farklı coğrafyalarda üretilmiş ancak bu sayede özgün olabilmiş eserlerin varlığının değerli olduğunu düşünmekteyim.
Mahir Güven’in kişisel sergisi “Ellerin Zamanlarla Dolu Geldin Bana” 14 Haziran’a kadar Brieflyart Galeri’de ziyaret edilebilir.