2009 yılından beri İKSV Yurtdışı Projeleri kapsamında Cité Internationale des Arts’ta üç aylık misafir sanatçı programına katılan sanatçılar, yılın üç ayını Paris’te yaşayıp çalışarak geçirme fırsatı yakalıyor. Geçtiğimiz yıl seçilen dört sanatçı Gözde İlkin, Alper Aydın, Ahmet Doğu İpek ve Onur Ceritoğlu, 23 Ocak Çarşamba günü Salon İKSV’de izleyicilerle buluşarak Paris deneyimlerini paylaştılar.
Onur Ceritoğlu fiziken söyleşiye katılamadıysa da Paris Cité Internationale des Arts Türkiye atölyesinde yaptığı açık stüdyo etkinliğinin videosu ile izleyicilere Paris’teki deneyimini ve neler üzerine düşündüğünü aktardı. Paris’teki sürelerini farklı bakışlar ve çalışmalar ile değerlendiren sanatçıların, buradaki zamanlarını üretim odaklı değil fakat çoğunlukla yeni düşünsel süreçlerle geçirdikleri anlatımlarına yansıyor. Bazen çevrelerini sorgulayan, bazense kendileri ile ilgili gelgitler yaşayan sanatçıların farklı noktalardan da olsa odaklandıklarını bir ortak konu vardı: “Ev”.
Gözde İlkin: Evsizlik
Paris’e varıp sokaklarını gezmeye başladığında “sokağı kendine ev yapmış” insanların yaşamlarına tanık olduğundan bahsediyor Gözde İlkin. Hem Cité des Arts’ın çevresinde hem de Paris sokaklarında “evsiz” insanlarla karşılaşmasını ve evsizlik üzerinden ev kavramını sorgulamaya başlamasını şu sözlerle anlatıyor sanatçı: “Ev ve aidiyet kavramlarının benim içim tamamen yer değiştirdiği, yani sokağın herhangi bir köşesinin ya da kamusal alanın eve dönüşme şekli üzerinden düşünmeye başladığım ve bu şehirdeki bu işaretleri takip etmeye başladığım bir, bir buçuk ay geçirdim.” Gözde İlkin Paris’te geçirdiği süreçte “ev” kavramını kendi evi ya da evsizliği üzerinden değil fakat belki de doğduğu şehirde olup, çatılı bir “ev”i olmayan insanlar üzerinden sorguluyor. Onun bu bakışı izleyicinin de temayı başka noktalardan ele almasına olanak veriyor: Bu anlatılan durumda “ev” neresi olur öyleyse? Doğduğumuz ya da yaşadığımız şehir midir ev yoksa başımızın üstündeki çatı mı? Gözde İlkin de yaşadığı yerden uzakta, Paris’te “evsiz” sayılır mı, sokakta yaşayan “evsiz”lerin yanında?
Ahmet Doğu İpek: Evim
Şehirde geçirdiği süre boyunca erken kalkıp kahvaltı yaparak şehri tavaf etmeye başladığından bahseden Ahmet Doğu İpek, Paris’te geçirdiği üç ay boyunca her gün yaklaşık yirmi kilometre yürüyerek şehrin farklı noktalarını keşfetme fırsatı bulmuş. Bu süreçte birçok farklı sokak, müze, galeri, antikacı, bit pazarı gören sanatçı, şehir turlarından sonra “eve” geldiğindeki süreçlerinden bahsediyor. Alper Aydın ya da Gözde İlkin’in aksine ev üzerine direkt bir sorgulamada bulunmayan Ahmet Doğu İpek’in anlatımında Cité des Arts stüdyosundan “ev” olarak söz ettiği görülüyor ve bu da aslında onun ev ve aidiyetle ilişkisi üzerine çok fazla şey anlatacak nitelikte. Yeni yerleştiği ve sadece üç ay kaldığı stüdyodan rahatlıkla ve doğallıkla “ev” diye bahsediyor ve bu söylemiyle yaşadığı yerden uzak yeni bir şehre gittiğinde oraya ev diyebilmenin mümkün olduğunu, aslında “ev”in yansıtıldığı kadar kutsal bir kavram olmadığını aktarmış oluyor Ahmet Doğu İpek.
Onur Ceritoğlu: Fiziksel Bir Yapı Olarak Ev
Buluşmaya katılamayan fakat gönderdiği bir video ile izleyiciye ulaşan Onur Ceritoğlu, diğer sanatçılar gibi Paris deneyimlerinden direkt olarak söz etmese bile yaptığı açık stüdyo etkinliğinde Paris’te buluştuğu insanlara yaptığı anlatım sırasında Aslı Seven ile birlikte üzerine çalıştıkları mekânsal ve sosyal altyapılar, enerji üretimi ve bu temaların sanattaki yerlerinden bahsederken, İstanbul’un Fikirtepe semtini örnek veriyor. İstanbul’da 60’lı yıllarda işçi ihtiyacı doğup da hükümet bu işçilere kalacak ev sağlayamayınca, insanlar kendi yöntemlerini geliştirip Fikirtepe’de (başlarda yasa dışı olarak) kendi evlerini kendileri inşa etmeye başlamış. Söyleşiye katılan diğer sanatçıların aksine “ev”i bir kavram olarak ele almak yerine fiziksel bir yapı olarak düşünen ve değerlendiren mimarlık arka planlı Onur Ceritoğlu, Aslı Seven ile birlikte yaptıkları bu sunumda da şehrin altyapılarından ve insanların içlerinde yaşadıkları, “ev” olarak adlandırdıkları binalardan söz ediyor.
Alper Aydın: Ev?
Alper Aydın, şehirler arasında gidip gelerek sürdürdüğü hayatında bir anda kendini Paris’te bulmasının sebep olduğu sorgulamalardan daha konuşmasının başında bahsediyor Cité des Arts 2018 sanatçıları arasında ev temasını en çok şahsi anlamda sorgulayan kişi olan sanatçı, Paris’teki geçirdiği sürede yaşadığı bu iç çatışmayı şu sözlerle anlatıyor: “Çok fazla hareketli bir yaşamım olmasından dolayı işte Ordu, Ankara, Konya ve İstanbul arasında gidip gelirken sürekli, Paris’e taşınmam benim evimin neresi olduğu konusunda büyük soru işaretlerine yöneltmişti.” Dört farklı şehir arasında geçen hayatına bir de Paris eklenince, nereye ait olduğu, nereye “evim” diyeceği konularında aklında cevapsız sorular oluşmuş. Paris’te yaptığı ilk projesini de ev kavramı ve sözcüğü üzerine geliştiren Alper Aydın, Türkçe’deki “ev” sözcüğü üzerinde oyunlar oynayarak, onu ev şekline gelecek forma soktuğu bir eser üzerine çalışmış. Bu eserin üretim aşamasından bahsederken, geçmişte “folly architecture” tabir edilen Fransız pop-art mimarisindeki eski görünümlü yeni kalelerden ilham aldığını söylüyor. Alper Aydın bu çalışmasını “Türkçe’deki ‘ev’ kelimesinden, ev konstrüksiyon olarak doğanın ortasına inşa edilebilecek. E’yi tırnaklarının üzerine deviriyoruz, V’yi de çatı şeklinde üzerine koyduğumuzda, sınırları olmayan hatta işte konstrüktivist yapısından dolayı gölgesi bile olmayan bir form çıkıyor ortaya” sözleriyle anlatıyor.