Sanata ve sanatçıya sonsuz değer veren, Cem Yılmaz ile Art Basel Hong Kong çağdaş sanat fuarında başladığımız röportajı İstanbul'da tamamladık. Sanatın her dalındaki üstün başarısının sebebi belki de başkalarının zevklerine, tercihlerine tolerans göstermenin ve güzel şeylere karşı duyarlı olmanın ona küçüklükten aşılanmış olması.
Cem Yılmaz’ın sanat eserlerinde aradığı unsurların başında, karikatür geçmişinden dolayı çizgide kararlılık ve zanaat içermesi geliyor. Fikir çok önemli onun için, ama uygulamada kusursuzluğa yaklaşma çabası da öyle… Hep sanatın içindeki samimiyetin, naif ve çocuksu duygunun peşinde.
Yaşadığı ve çalıştığı mekânlar sokakla akademinin kaynaştığı, hardcore karikatürün yüksek sanatla birleştiği bir mabed gibi. Seyrederken kendinizi Alice in Wonderland'de gibi hissettiğiniz, sizi Rönesans'tan alıp günümüzün dijital çağına getiren biraz garip, muzip, bazen ürkütücü; ama hep özgün bir tavrı ve duruşu olan bu mabed, aynı zamanda zarafet ve uyumun birlikteliği.
Sanat, zaten hayatınızın ayrılmaz bir parçası, peki resme olan ilginiz ne zaman başladı? Koleksiyonerlik bu evrimin neresinde oluştu?
Koleksiyoner sıfatı benim için çok fazla, bana yalnızca meraklı diyelim. Karikatür geçmişimden kaynaklı, çizgiyle ve desenle ilişkim hep vardı. Sadece toplayan değil de üretimiyle de ilgilenen biri olarak, bazı işlere de “Madem ki satıyorlar bari biz de alalım :)” duygusuyla dahil oldum. İçerik çok önemli ama daha çok üretimdeki evrelerle ilgiliyim ben, yani fikir, buluş, uygulama ve zanaat kısmıyla. Bir de tabii sanata karşı açıklanamayan o ilgi var hep içimde: Müziğe, resme, edebiyata...
Karikatürize eleştiriler yüzünden sanat koleksiyoneri tanımından kaçmak istiyor insan. Bu kişiler hakkında sanattan pek nasiplenmemiş, ondan anlamayan, bir sebeple toplayan algısı var. "Duvarımda üç metre boşluk var, buraya ne alayım" diyen adam daha çok duyuluyor. Bu figür filmlere de konu olmuş, Julian Schnabel'ın Basquiat'nın hayatı üzerine yaptığı bir filmi vardır, orda bile bir koleksiyoner gelir ve Basquiat'ın bir işi için "Bunun mavisi var mı?" diye sorar. Böyle bir figür var. Ama bunu da genellememek lazım; birçok insan da sevgi ile topluyor, sanatçılarla birçok duygu paylaşıyor, yalnızca duvarına asmıyor ya da depoya kaldırmıyor.
Ailenizde sizi sanata teşvik eden oldu mu?
Oldu, abim! (Can Yılmaz) "Çok büyük bir ihtiyaçtı, iyi oldu Vik Muniz'i aldığın" dedi. :) Bizim evimizde, zevklere, tercihlere karşı tolerans gösteren, güzel şeylere karşı duyarlı insanlar yaşadı çocukluğumuzdan beri. Küçükken babamdan çizmek için hep kağıt isterdim o da bana koca bir tomar beyaz kağıt getirirdi ve ben kağıtları kara kalem çizdiğim resimlerle hemen bitirir, yenisini isterdim. Jenerasyonlar boyunca, bu konuda eğitimi veya el becerisi olan, resimle sanatla birebir ilgili kimse yok. Ama herhangi bir Picasso eserine bakıp "Ne olacak canım bunu ben de çizerim" diyen biri de yok! Zaten öyle insanlarla görüşmüyoruz. :) Akrabalar olarak da görüşmüyoruz!
Çağdaş sanatla ilgili eser toplama maceranız 15 seneyi buldu sanırım?
15 seneyi biraz geçti.
İlk aldığınız sanat eseri neydi? Sizin için ne ifade ediyor?
Türkiye'de ilk aldığım eser İsmet Doğan'ındı. O zamanlar bulmacalar, kolaj ve aynalar yapıyordu. Renkleri, fikirleri, sanatçının kendisi ilgimi çekmişti.
Ne tür işler sizin ilginizi çekiyor?
Benim yapamayacağım şeyleri yapanlar benim ilgimi çekiyor. İşçilik, sabır, fikri uygulamadaki beceri ve tutarlılık olarak… Heykel fikri aklınıza gelip: "Metal ile mermeri nasıl bir araya getiririm?", "Önü tunç, arkası ahşap olsun!" diyebilirsiniz... Ama uygulamadaki kusursuzluğa yaklaşma çabası ve onun bütün macerasıdır esas önemli olan. Sanatçılar da zaten bunun için birçok deney yapıyorlar; bir kimyager veya mühendis gibi çalışan sanatçılar biliyorum. Otomobilde de duygum öyle, bazı otomobiller teferruatlı bir heykel gibi, hareket etmese de güzel…
Özellikle internetten satın alıyorsunuz değil mi?
10 sene önce Artnet, Artprice gibi online sanat siteleriyle tanıştım. Önceleri bilgi edinmek için bakıyordum, felsefeye giriş kitabını okumak gibi: Rönesans, modern sanat, resim, heykel vs… Seyrettikçe, zamanla insanın gözü ve zevki gelişiyor.
Koleksiyonunuz yabancı ressamlar açısından oldukça zengin. Bunun özel bir nedeni var mı?
Bunun esas nedeni zevkime uygun işleri yabancılarda bulmam oldu. Dünyada pop art konuşulurken biz ergenlikten yetişkinliğe geçtik, o üretim döneminden sonra da bizim akranlarımız veya bizden yarım kuşak büyükler üretmeye başladılar. Benim de zaten o zaman maddi gücüm olmaya başladı ve kendi akranlarımın işlerini almaya çalıştım. Bir de kaçınılmaz olarak duygusal bağ kurduğum sanatçıların işlerini aldım: Basquiat gibi... Ama tabii bir Basquiat resmini almak artık o yaşlara geldiğimizde imkânsızdı. 2000/2001’de Basquiat vakfı 8’lik litografik bir set çıkardı, ilk önce onları kovaladım.
Basquiat en beğendiğiniz sanatçı sanırım?
Evet. Neden olduğunu bilmiyorum. Film beni çok etkiledi. Hayat hikayesi, eserlerini çok gençken yapması ve erken ölümü… Andy Warhol'dan hoşlanmama sebebim de aslında biraz Basquiat'dır. ;) Warhol'a karşı hiçbir şey hissetmiyorum. Etrafındakilere faydadan çok zararı dokunmuş bir kişi zaten. Belki de yanlış biliyorum ama…
Kişilik olarak öyle zaten ama sanatçı olarak Warhol'u nasıl buluyorsunuz?
Netice olarak ortaya çıkan eserde bazı şeyler güzel gözüküyor. Tarihsel bir sebepten ya da “O dönemden bende bir iş var” demek için alınabilir belki. Bazen o hislere kapılıyorum. Banksy de arkasındaki fikri beğendiğim, çok kıymetli bir sanatçı. Amma velakin, Banksy almaya da hiç niyetlenmedim. O gizem meselesine hep bir şüpheyle yaklaştım ve hiçbir litografisini almadım. Benim o dönemden, yani 80'lerden çok fazla işim yok. Çok çok sonra Keith Haring litografisini -sen de şahit oldun- Art Basel Hong Kong’da aldım.
Ne tür sanatçılara ilgi duydunuz? Bu tarz sanatçılar Türkiye'de yok mu?
Bizim zamandan, sokak dedikleri şeyle akademik adamların kaynaştığı bir jenerasyon var. Adam dövmeci ama resim yapmaya başlıyor birden veya adam Fransız bilgisayar oyunu Space İnvaders'dan mozaikler yapıştırıyor sokaklara. Bu adamlar benim çağdaşım, onlara ilgi duymaya başladım.
Bizim memlekette de var böyle insanlar ama tüketicisi onları desteklemiyor. Desteklenmedikleri için de varlıklarını sürdüremiyorlar. Los Angeles, New York ya da Avrupa'nın önemli başkentlerinde yaşayan veya çizgi roman kültürüyle gelişmiş bir adamla, kişisel çabayla çizgi roman yapmaya çalışan adam arasında kabiliyet olarak fark yok ama yaşam mücadelesi olarak fark var. Bu insanlar o ülkelerde hakettikleri kıymeti buluyorlar. Galeri sahibi de aynı jenerasyon ve ruhtan olduğu için, dünyadaki aynı kafadan insanları duyurmak istiyor.
Hangi yabancı galerilerden işler alıyorsunuz?
New York'tan Jonathan LeVine, Corey Helford, Low Brow, Seattlelı bir galeri olan Roq La Rue iş aldığım galerilerden bazıları. Jonathan LeVine kendisi zaten çok güzel şeyler topluyor, temsil ettiği her sanatçı farklı disiplinlerden olsa da güzel, ortak bir çizgileri var.
Bu galerileri internet üzerinden mi buldunuz?
Evet, bir sanatçıyı takip etmeye başlıyorsunuz, sonra onu taşıyan galeride benzer ve zevkinize uygun başka sanatçıları keşfediyorsunuz. Bu internette alışveriş yaparken size gelen "We think, you might like this one" mesajını alarak bir zincir halinde iz sürmeye dönüşüyor. Bugünden geçmişe baktığımda benim zevkimi temsil eden galerilere sadık kaldığımı görüyorum.
Tarzınızı nasıl tanımlarsınız? Takip ettiğiniz belirli bir akım var mı?
Koleksiyonuma baktığımda aynı çizgide işleri beğendiğimi görüyorum. Çoğunluğu çok iyi yapılmış işler, ama bu eserin pahalılığıyla ilgili bir şey değil. Çizgi ve karikatür geçmişimden dolayı, grafiğe yakın işler ilgimi çekiyor. Grafiti ve street art’ı çok beğeniyorum. Pop-sürreal ve lowbrow akımlarını takip ediyorum diyebiliriz. Hardcore karikatürü yüksek sanatla birleştirmiş işler ilgimi çekiyor.
Amerikan tabelacılık kültürüne de ilgi duyuyorum. Tabelacılık bizde bitmiş bir şey, ama çocukluğumdan beri ilgimi çekiyor. Amerika'nın reklam çağında, pazarlamanın patladığı yıllarda el boyaması fontlarla tabela yazmak çok önemliydi. Mesela Stephen Powers'ın metal üzerine boyadığı tabela işlerini çok seviyorum.
Elimde olan çok eski parçalar arasında Cemal Nadir'in müzayededen aldığım karikatürleri ve karakalemleri var. Bizim karikatüristlerin çoğu akademik ressamdır. Dergiden Bahadır Baruter yağlı boya yapıyor, hatta şimdi müthiş heykeller yapıyor.
Koleksiyonunuzun bir ana fikri var mı?
Koleksiyonumuzun ana fikri: "Paranın bittiği yerde dur!". :) Sanat dünyasında Long Gone John diye bir adam var; lowbrowun küçük objeler türünü en fazla toplayan kişi. Tam bir çılgın, artık zevk alınmaz bir hale gelmiş koleksiyonu, evi tam bir deli evi. Bugün eserleri milyon dolar olan, Michael Jackson'un Dangerous albümünün kapağını yaparak meşhur olmuş Mark Ryden'ın eserleri Long Gone John'un tuvaletinde asılı.
Benim koleksiyonum ise oldukça homojen. Fikirle ilgili bir tutarlılığım var. Ben birisinde var veya koleksiyonerler tarafından beğeniliyor diye bir iş almadım hiçbir zaman. Koleksiyonumda olan isimlerin çoğu Türkiye'de az kişi tarafından biliniyor. Bu da doğal olabilir. Yatırım amaçlı toplayan insanlara da hak veriyorum ama ben asmayacağım şeyi almıyorum.
Mizah ögesi de var işlerinizin içinde değil mi? Bu politik bir mizah mı yoksa daha pop tarzında mı?
Var tabii. Zaten sanatçı dediğin bir tavırla ortaya çıkıyor, bu şekilde bakıldığında zaten her şey politik. İlla günlük siyaset anlamında olması gerekmiyor. Kalabalığın kabul edeceği gerilla stili sanat yapmayı pek anlamıyorum. En sevdiğim Banksy işi, bir müzayedede "Bu resme 1 milyon dolar ödeyecek salak aranıyor?" adlı esprili çalışmadır. Böyle birinin olmasını hayranlıkla izliyoruz tabii.
Ama Banksy hep bir soru işareti; bir tarafta gizemli bir şekilde gözüküyor, diğer tarafta onu temsil eden fazlasıyla ticari birisi var ve yaptıkları hiç etik değil.
Olabilir. İşin içine para girince sanatçılar utangaçlaşır. Yani kendime söylenecek şeyi ben Banksy'e söyletmem. ;) Onu ezdirmem burada!
Peki tarz olarak takip ettiğiniz yabancı çağdaş sanatçıları sorsak?
Gariplik ilgimi çekiyor. Ray Caesar diye bir adam var, çizimleri Rönesans dönemini hatırlatsa da içeriği çok farklı. Dokusu ve kompozisyonu eski görünümlü ancak yaptığı iş dijital ve çok güncel. Mark Ryden da aynı çizgide ilginç bir sanatçıdır, işleri biraz ürkütücü ama çok özgün. Kris Kuksi de çok detaylı işler yapıyor. Bir de Shepard Fairey’nin birçok işi var bende.
Victor Castillo, çok başarılı bir karikatürist. Şilili bir sanatçı, street art geçmişinden geliyor ve masalımsı bir anlatımı var. Bundan dört sene önce oğlum doğduğunda birkaç işini almıştım. Ormanda iki böcek; büyük böcek küçüğün arkasından koşuyor, renkler çok canlı… O işle o zaman farklı özel bir bağ kurdum ve hâlâ da çok beğendiğim bir çalışma. Bizim jenerasyondan olmayan ama çok beğendiğim Laurie Lipton var, kara kalemci, işleri gerçekten çok güzel.
Koleksiyonunuzda olan sanatçıların ortak yanları nedir?
Ortak yanları hepsi G.O.R.A'yı çok beğenmişler! :) Birçoğuyla mailleşiyorum, konuşuyorum. Bazıları ismimi Google'lıyor veya ben söylemek zorunda kalıyorum ne iş yaptığımı, o zaman eğlenceli diyaloglarımız oluyor. "Aa ben size baktım, siz çok komiksiniz" diye! :) Beraber bir maceraya atılıyorsun, güzel olan o. Bazen sanatçı resmini nereye asacağımı bilmek istiyor, beni çok mutlu ediyor böyle paylaşımlar. Geçenlerde Laurie Lipton'ın çok kıymetli bir işini yerleştirdim ve kendisine isteği üzerine astığım mekânın fotoğrafını yolladım, kenardan başka bir heykeli görmüş. "Resmimi AJ Fosik'in karşısına asmışsın, ben onu çok severim" diyor. Bazen ben de şakayla karışık soruyorum: “Bak, senin resmini Basquiat'nın karşısına asıyorum, ama ezilmesin sakın karşısında!” diye. :)
Sizi Art Basel Hong Kong'ta izledim, hiç pazarlık etmiyorsunuz. Bu genelde yabancı galerilerin Türk koleksiyonerler ile ilgili stereotipinin karşıtı bir durum.
Elbette işin ticari tarafı var ve insanlar bana karşı çok nazik, ama pazarlık yapmam gerektiğini yeni yeni anladım. Sanatçının kendisiyle pazarlık yapmak doğru değil. Ama bir aracı varsa, ona acımasız bir şekilde sorarım: "50 diyorsun, ha?" :)
Yatırım amacıyla sanat eseri aldığınız oldu mu?
Hiçbir zaman ticaret amaçlı iş almadım ve aldığım eserlerden çok azını elimden çıkardım. Aldığım eserlerin hepsini severek alıyorum, kendim seçiyorum ve bunları sonrasında paraya dönüştürmek amacını hissetmiyorum.
Sezgilerinize güvenir misiniz?
Çok araştırma yapmadan aldığım pek çok eser var, samimi söylemek gerekirse hiçbirinden bir pişmanlığım yok. Eserleri aldığım rakamı severek veriyorum. O kadar seyrek resim değiş tokuşu yapmışımdır ki... En fazla üç kez. Bir şeyi artık görmek istemiyorsam, hediye ederim. Sana benden resim hediyesi gelirse anlarsın yani! ;) Şaka bir yana, arkadaşlarıma seve seve hediye veririm.
Son zamanlarda oldukça popüler olan ama koleksiyonerlerin bir nebze geri durduğu video art hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bir arkadaşım vardı, birgün elinde bir eser olduğundan bahsetti. “Eser nerede?” dedim, kasadaymış, DVD olarak duruyormuş. :) Video art yavaş yavaş ilgimi çekmeye başlıyor, çok da uzak değilim zaten filme olan ilgimden dolayı. Fakat henüz video art almadım.
Bir işin orijinalliği ve tekniği sizin için ne kadar önemli?
Çok önemli! “Gibi yapan” işlerden uzak dururum. Basit olmasını anlamlı bulurum, ama teferruatlı olmasına da hayranlık duyarım. İsim vermeden anlatalım… Türkiye'de bir heykeli fotoğraftan beğenerek almıştım. Ancak gerçeğinde öyle kötü bir malzeme kullanmış ki! Bu malzeme bu fikri kaldırmıyor. Fikre yazık!
Geçenlerde bir sanatçı ortamda bir bulut yarattı. Ne kadar parlak bir fikir, ne seyirlik bir şey ve gerçek bir bulut var karşınızda. Onu pamukla yapıp, "Bakın ne güzel bulut yaptım" diyemezsiniz? Çünkü, hepimiz görürüz ki o bir pamuk yığınıdır. Ben bir fikir bulup, hiçbir deney yapmadan gerçekleştirilen işleri amatörlük olarak algılıyorum. Şu bir fikir olabilir: "Ben kelebeğin kanadından bir zırh yapacağım, sen de bunu bir ömür boyu saklayacaksın". "Ama bu kuruyabilir, manifeston ne senin?” diye sorduğunuzda sanatçı: "Zaten ben de sanatımla bunu anlatıyorum. Manifestom bu" derse tamam. Bu Kral Çıplak’taki kostüm gibi...
İş dönüp dolaşıp Bedri Baykam'ın boş çerçevesine gelecek ama manifeston önemli! "Aa boş çerçeve!" Eee.. Fikir bu! "Hayır, kötü bir fikir". E tamam, sana göre kötü ama ona göre iyi olabilir; boş çerçeve deyip boş olmayan bir çerçeve mi veriyor? Hayır, vaadini gerçekleştiriyor. Ama bana, “Bak bu solid bir heykeldir” dediği şey eğer iki ayağı üstünde duramıyorsa, bu yanlış bir fikirdir. Bunun sanatla ilgisi yok.
Belki bütçesi heykelin gerektirdiği malzemeye yetmiyordu? Tabii, bu bir bahane değil ama...
Bir filmci olarak konuşayım bu şuna benziyor: Çok güzel bir Bond hikayesi yazdım ve her şey kafamda, bir de handycam'im var... Olmuyor ki öyle! "Sanat ayağa düşmüş" dedirten işler var ne yazık ki! İnsanlar ömürlerini verdi, gözlerini feda etti, Michelangelo Sistina Şapeli'nin tavanına çıktığında hiç mi beli tutulmadı? Bunca teknolojik kolaylıklarla, “Ben onu beceremedim”in sanatla alakası yok. Aslında bu bir ahlak meselesi! Özel yaşamında gayet serseri olabilirsin ama, sanatında değil. Ben daha çok çalışkan insanlardan hoşlanıyorum.
Hangi fuarlara gidiyorsunuz?
Yoğun iş tempomdan dolayı, fuarlara istediğim kadar vakit ayıramıyorum. Amerika’dan alışveriş yaptığım galerilerden devamlı davetler geliyor. Gidemiyorum ama mutlaka takip ediyorum. Katılan galerilerde enteresan bir şeyler varsa zaten önceden haberim oluyor. Bu sene Art Basel Hong Kong'a gittim ve İsviçre'ye gitmeyi düşünüyorum.
"Türkiye'de fuarlara gitmekten çekinir oldum, rahat gezemiyorum" demiştiniz.
İnsanları zan altında bırakmak istemiyorum, o benim buradaki durumumla ilgili. Bunu söylemem üzerine insanlar sitem etti ama doğrusu bu. Ben "Buraya gelin, buraya bak!" gibi laflarla çekiştirilmekten hoşlanmıyorum. Kapalıçarşı’dan halı almıyoruz ki. Kaldı ki bu durum Kapalıçarşı’da bile 80'lerde bitti. Sanat eserlerini biraz aşkla, huşu içinde gezmek ve bakmak istiyorum. Orası bir kutlama anı, işler bitmiş, insanlar mutlu, sanatçıların bütün çıplaklığıyla kendini açtığı an. Bırak da bazı şeyler "intim" kalsın! Birisi kulağınıza fısıldadığı zaman sinir oluyorsunuz. "Neden kırmızı biliyor musunuz bu köpek?" falan diye. :) Aslında herkes farkında bunun komik bir şey olduğunun ama yapmaktan alıkoyamıyorlar kendilerini. Sorabilirsiniz, ama sormadan anlatmayı anlamıyorum.
Çünkü belki çağdaş sanat anlatımı gerektiriyor, klasik sanattaki gibi değil.
Ama sergiler insanların ne kadar bilgili olduklarını gösterecekleri yer değil ki. Eser ortada ve izah etmek sorulursa yapılmalı. Ötekini anlamıyorum. "Hey siz, yan koridora doğru yürüyen arkadaş! Gelin buraya ve bakın, sizi Türk Contemporary dünyasından biriyle tanıştıracağım!"
Kendinize bir bütçe ayırıyor musunuz?
Ayırıyorum ama hep aşıyorum! :) Satın almak tabii maddi bir konu, çok pahalı işlere yönelmiyorum, kendime göre bir limit koyuyorum. Çok beğendiğim, fakat bütçe olarak ulaşamayacağım sanatçıların litografilerini alıyorum.
Hong Kong Art Basel sanat fuarını nasıl buldunuz?
Benim için önemliydi. Çeşitlilik anlamında güzeldi.
Bu fuardan işler aldınız mı?
Çinli sanatçı Yang Maoyuan’ın bronz büst heykelini aldım. Sanatçı, geleneksel Avrupa heykel tekniğinin üzerine Asya'nın yuvarlak hatlarını sentezleyerek, çok değişik ve özgün bir stil yaratmış. Endonezyalı Yunizar isimli ressam ve heykeltıraş bir sanatçının işleri beni çok etkiledi ve heykeli ile birlikte yağlı boya eserini de aldım. Onun dışında Pace Gallery’den litografiler aldım, çok beğendiğim sanatçı Keith Haring ve yine Asyalı koca ağızlı gülen yüzleri çizen meşhur Yue Minjun… Daha önce Jonathan LeVine Gallery’den Victor Castillo'nun işlerini almıştım, Art Basel Hong Kong’da fuarın Art Central kısmında bu sanatçıyı getirmiş olan Şilili bir galeri ile karşılaşmak büyük bir sürpriz oldu. Oradan da ufak işler aldım.
Daha önce Asyalı sanatçılardan koleksiyonunuzda yer alan kişiler var mıydı?
Bundan iki sene önce Çinli sanatçı Chen Wenling’in kırmızı bir heykelini almıştım, bu fuarda bir Türk galerinin bu sanatçıyı temsil edeceğini öğrenince şaşırdım. Onlardan önce keşfetmiş olmak hoşuma gitti.
Bir sanat eserinde kalite nedir sizin için?
Samimiyet. "Bu şarkıcı ciğerinden okuyor, bu adam romanı kanıyla yazmış" deriz. Fikir masum olabilir, ancak uygulamada çuvallayabilirsiniz, kurnazlıklar devreye girebilir. Sanatçının masumiyetini kaybetmemesi önemli. Sırıkla atlayan bir adam uzaylılar tarafından kaçırılsa ve üzerinde deney yapılsa, uzaylılar dünyada yaşayan bizlerin sırıkla altı metre atlayabildiğimizi düşünebilirler. Hâlbuki hiçbirimiz atlayamıyoruz altı metre, sadece Sergei Bubka atlıyor. Bu dünyada bizim cinsimizden bir Picasso'nun veya Monet'nin varlığından haberdar olmak, "Dali diye biri var abi, o da insan!" diyebilmek bile insana bir mutluluk veriyor.
Bir de “Sanatçının çizgisinin kararlı olması gerekir” dediğinizi hatırlıyorum.
O artık başlangıç tabii ama ben çizgiyle ilgilendiğim için o konuya karşı çok hassasım. Yani çizgiyi çizerken tereddütte kalarak değil tek bir kalem darbesiyle yapmalı. Bana şuraya bir köpek çizsene dediğinde, kafasındaki şeyi köpeğe benzesin benzemesin net bir şekilde kağıda çiziyorsa benim için çok kıymetli.
Sanat sizin için ne ifade ediyor?
Geçenlerde bir üniversitede anlattım. Medeniyete dair her şey ortadan kalksa bile hayatta kalacak şey: Sanat. Homosapiens dönemine dönsek bile sanat varlığını sürdürecek, çünkü ölümsüz bir şey. İnsanın sığınma, ısınma, yeme içme ihtiyaçları kadar eski; ateşi bulup ısınmak ihtiyacının yanında mağara duvarına da bir tane öküz resmi attırmak kadar doğal, insanın içinde olan bir şey. İncelikler, bakışlar ve empati... En radikalinden, en sert ve saldırganından en yumuşağına, en uysal başlısından en serserisine kadar hepsinin içinde naif, çocuksu bir taraf var. O çok önemli, beni cezbeden şey o. Bir fikri anlatmak için insan neden birinin kafasına odunla vurmak yerine resim yapıyor, şiir yazıyor, fikirlerini neden bir edebiyat eserine dönüştürüyor? İnsana dair bir ümidi olduğu için. Sanat böyle bir şey. Türkçemizde bir laf var "güzel sanatlar" diye, İngilizce "fine arts"a karşılık geliyor, bence Türkçesi çok daha güzel. Sanat güzeldir.