x-ist’in genç sanatçıları bir araya getirdiği keşif serisi “Kesişme” bu yıl altıncı kez sanatseverlerin karşısına çıktı. Serinin bu edisyonunda Burak Dak, Gökhan Gökseven ve Metin Alper Kurt sergiye özel hazırladıkları yapıtlarla yer aldı. Sanatçılarla sanatsal üretimlerine, “Kesişme VI”ya ve sergide yer alan işlerine dair konuştuk.
x-ist, bu yıl altıncı kez düzenlediği “Kesişme” serisi ile 2004 yılında kuruluş amacı olan genç sanatçıların evrensel fikre dayalı eser üretimini destekleme misyonunu temellendirmeye devam ediyor. Bugüne kadar pek çok başarılı yeni ve genç sanatçının hem sanat dünyasında öne çıkmasında hem de kariyerinde ivme kazanmasında önemli bir etkisi olan “Kesişme” serisi bu sene pandemiye rağmen yeni edisyonunu izleyiciyle buluşturdu. “Kesişme VI”da üç genç sanatçı Burak Dak, Gökhan Gökseven ve Metin Alper Kurt sergi özelinde hazırladıkları eserlerle yer aldılar.
Burak Dak, sergide gerçeküstü dekorlardan oluşan fonlar üzerine geçmişiyle ve kendi gerçekliğiyle yüzleşemeyen insanların iç huzuru arayışında yöneldikleri maneviyatın çözüm arayışında en temel engel olmasını konu alan resimleriyle karşımıza çıkıyor. Kâğıt üzerine kurşunkalem, akrilik, guaj, toz pastel ve kuru boya kullanan sanatçının eserlerinde mitlerden ve folklardan yola çıkarak kullandığı semboller amorf bedenlere dönüşürken, ilhamını yarı insan, yarı hayvan mitolojik karakterlerden alıyor.
Gökhan Gökseven’in eserlerinin temelinde ise sessiz resimler yaratma fikri yatıyor. Kompozisyonlarının anahtar kelimeleri ise gizem, ürperti, kaybolan, özlem, teslimiyet, yok oluş ve sıcaklık vb. Eserlerinde yağlı boyalara guaj ve mürekkep kullandığı desenler eşlik ediyor.
Metin Alper Kurt ise “Kesişme VI”da işlevsel nesnelerin deformasyonlara açık yapılarını ve işlevinden bir anda kopmaya açık hâllerini dondurarak başka bir dönüşümün önüne geçmeyi hedeflediği serisiyle katılıyor. Kurt, zamanı ve formu anda sabitlemek adına kullandığı malzeme olan mermerin içini boşaltıyor.
“Kesişme VI”, 12 Haziran 2021 tarihine kadar x-ist’te ziyaret edilebilecek. Sergi tam kapanma döneminde çevrim içi olarak buradan deneyimlenebiliyor.
x-ist’in bu yıl 6. edisyonunu gerçekleştirdiği “Kesişme” serisinin üç genç sanatçısısınız. Sizi yakından tanımak için, kendinizden ve sanatsal çalışmalarınıza nasıl başladığınızdan bahseder misiniz?
Burak Dak: 1988 İstanbul doğumluyum. İşçi bir baba ve ev hanımı bir anneden oluşan çekirdek bir ailenin iki çocuğundan büyüğüyüm. Okul öncesi zamanlarımda sürekli olarak resim çizer, kâğıttan ve tellerden kendime figürler yapardım. İlkokula başladığımda ise bu özelliğim dergiler ve ansiklopedilerdeki çizimleri kesip onları çizmeye çalışarak devam etti. Okuldaki resim öğretmenim çizimlerimi fark etti ve daha önce adını bile duymadığım güzel sanatlar liselerinden haberdar olmamı sağladı. Ardından İstanbul Avni Akyol Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi'nin Resim Bölümü sınavlarına başvurdum, kazandım. Severek yaptığınız bir işin eğitimini alıyor olmanın heyecanını hâlâ dün gibi hatırlıyorum. Liseden mezun olduktan sonra resim eğitimime Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü'nde devam ettim. Bugün sergilere katılmanın yanı sıra çeşitli dergi ve kitaplar için illüstrasyonlar da yapıyorum.
Gökhan Gökseven: Eğer boyama kitaplarını saymazsak, hatırladığım kadarıyla yaratıcı manada ilk bir şeyler çizmeye başladığım zamanlar 5-6 yaşlarım ve çizdiğim şeyler dinozorlar ve süper kahramanlar/kötülerdi. Formal eğitimim ilk olarak 19 yaşında İngiltere’de başladığım Video Oyunları bölümünde aldığım desen dersleriyle başladı. Sonrasında ABD’de dört yıl illüstrasyon üzerine lisans ve iki yıl güzel sanatlarda resim bölümüyle geçen bir kendini keşfetme dönemi var.
Metin Alper Kurt: Ankara’da yaşıyor ve üretiyorum. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel bölümüne devam ederken, Varşova Güzel Sanatlar Akademisi Heykel bölümünde lisans eğitimimi sürdürerek 2018 yılında mezun oldum. Ardından Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Heykel bölümünde master eğitimine başladım ve hâlâ devam etmekte olan bir eğitim sürecim var. Öte yandan lise döneminde üretmeye olan ilgimle başlayan sanatsal perspektifim üniversitede lisans eğitimiyle genişlemeye devam etti.
Üretimlerinizin temelindeki meseleyi ne belirler? Bunun tekniğinize ve kullandığınız medyumlara yansıması nasıl olur?
Burak Dak: Genellikle tarih ve tarih öncesi çağlar üzerine okumayı ve araştırmayı seviyorum. Araştırıp okudukça, bugün üzerinde düşünüp tartıştığımız problemlerin geçmişten günümüze sadece farklı dönem ve kostümler içinde tekrar ettiğini görüyorum. Her şeyin değiştiğini düşündüğüm anda tam tersi zamanın insan üzerinde çok fazla bir değişikliğe sebep olmadığını keşfediyorum. Hangi yüzyılda olursa olsun insanın herhangi bir durum karşısında gösterdiği refleksler hâlâ aynı olabiliyor. Bu konular üzerinde düşünmek ve bunları görsel hâle getirirken kendi ilgi alanlarımdan beslenmek resimde ilerlerken belirleyici oluyor.
Gökhan Gökseven: Benim için genel katalizörler “narrative” ve biçim olmuştur. Yaptığınız her seçim bir şekilde tekniğe tabii ki yansıyor. Mesela ben 2014 yılına kadar ürettiğim resimlerin üretim sürecinde fotoğraf referansları kullanıyordum. Bu da resimlere form bazında daha illüzyonel, “gerçekçi” bir estetik katıyordu. Yalnız kritik nokta burada yatıyor, resminizin ne gibi bir iletişimde bulunmasını hedefliyorsunuz? Form ve virtüözik bir ifade mi yoksa ne pahasına olursa olsun kafanızdaki hikâyeyi, atmosferi tuvale yansıtmak mı?
Zaman içinde hikâye anlatımının farklılaşması (ki bu engel olabileceğiniz bir şey değil) sizi farklı düşünme biçimlerine götürüyor, farklı kompozisyonlar denemek istiyorsunuz ve bazen referanslar yeterli olmuyor. Bu beni zaman içerisinde resimleri neredeyse tamamen kafamdan yaptığım bir sürece soktu. Tamamen hayalden resim yapmanın özgürleştirici olduğu kesin; fakat bir o kadar sınırlayıcı ve zorlayıcı olabiliyor. Sizi zayıf olduğunuz ve güçlü olduğunuz yanlarınızla yüzleştiriyor.
Metin Alper Kurt: Geçmiş ve şimdiki zamanın kronolojik skalasına açılan yelpaze; ben, gözlemlediğim şeyler ve bende oluşturdukları içsel gerilim hatlarının, sorun edindiğim meselelerle nasıl çarpıştığı, ayrıldığı ve buluştuğu üzerine bir hat oluşturuyor. Hattın doğrudan zamanla ilişkisi açısından geçmiş ya da geçmişin şimdiki hâli meseleyi ana hatta taşıyor. Benim için hattı en iyi taşıyacak olan teknik yontu olarak öne çıkıyor. Bununla beraber bütün bir mermer bloğun içinden geçmiş imgesini çıkartıp şimdiki zamanda dondurmak işimin önemli bir parçası.
“Kesişme VI” serisinde yer almak, keşfin bir parçası olmak sizin için ne ifade ediyor?
Burak Dak: Uzun zamandır üzerinde çalıştığım yeni fikirler ve teknikler vardı. Bu sergi sayesinde biraz daha büyük boyutlu işler ürettim. Resimlerimde anlatım ve teknik bakımdan daha da olgunlaştığım bir sürecin başındayım gibi hissediyorum. İşlerimi x-ist gibi önemli bir galeri aracılığıyla sergiliyor olduğum için çok mutluyum.
Gökhan Gökseven: Keşif sergileri benim gibi kariyerinin erken basamaklarında olan sanatçılar için çok kıymetli ve herkes için çok renkli bir etkinlik şekli. Bence bunu tüm galerilerin x-ist'in yaptığı şekilde gelenek hâline getirmesi gerekiyor. Bu geleneğin devamında yer alıyor olmak beni tabii ki mutlu etmekte. Resimlerimin farklı sanatçılarla birlikte görülmesini hep solo bir sergiye nazaran tercih etmişimdir. Ne kadar çok insana işlerimi gösterebilirsem, o kadar mutluyum.
Metin Alper Kurt: Kesişme kelimesinin salt anlamın formunda dolu bir bütünlük kurarak, fiziksel mekânda yer almak keyifli bir sürecin başlangıcını oluşturdu. Sergi süresince de “Kesişme VI”yı deneyimlemek ve birtakım dinamik yapıların izdüşümünü takip etmek heyecan verici.
Sergi özelinde hazırladığınız eserlerin kavramsal ve biçimsel çerçevesinden bahseder misiniz? Seri bağlamında nasıl bir üretim kurguladınız, nasıl bir süreç yaşadınız?
Burak Dak: Gerçekleriyle yüzleşemeyen insanın karşılaştığı sorunlar karşısında maneviyata yönelmesi beni etkileyen başlıca konulardan biri oldu diyebiliriz. Resimlerimde dünyevi hayatın zevkleri ve sıkıntılarından kendini izole edip iç huzuruna yönelen insanı yeryüzünden soyutlamış gibi betimlediğimi görürsünüz. Böylece yarı insan yarı hayvan canlılara benzeyen bozulmuş amorf bedenlerin sahipleri kaçtıkları dünyevi gerçeklerin ve korkuların ta kendisi hâline geliyor. Sergi için resimlerimi alternatif bir doğu mitolojisi üzerine kurguladım. Semboller içerisine gizlenmiş sırlar ve onların gerçek üstü yansımalarına yoğunlaştım. Bu da oldukça geniş bir okuma ve araştırma gerektirdi.
Gökhan Gökseven: Bir önceki kişisel sergideki resimlerimde yalnızlık, hayal kırıklıkları, maskulen tavrın bu ve benzeri konularla yüzleşmesi gibi temalar işleniyordu. Temalara daha melankolik ve komik bir bakış hâkimdi. Bu sergide ise daha karanlık ve maceracı bir ele alış hâkim. Genel olarak belirsizlik ve korku durumu egemen.
Üretim sürecinde ilk başlarda daha planlı ve etütler üzerinden giden bir süreç vardı fakat zaman içerisinde kendimi daha serbest bırakmaya başladığımı düşünüyorum. Bu hâl özellikle mürekkep ve guaj kullandığım işlerde daha aktifti.
Metin Alper Kurt: Nesneler, işlevleriyle beraber anlamsal ve formel olarak sıvı bir hat oluşturur. Bu hat; kavramsal açıdan tüketim kültürüne uzanan perspektifiyle, ben ve nesneler arasında oluşan diyaloglarla şekillenir. Anlamın dönüşen bu hâli formun içinin boşaldığını imler. Bu bağlamda nesnelerin işlevselliğinin mermer ile buluşması yeni bir sorgulama alanı ortaya çıkartır. Dolayısıyla nesnelerin malzeme dilinde katı bir hâl alması bir tür donma hâlietkisi yaratır. Sergi bağlamındaki üretimlerim düşünce akslarıyla ve pratiğimde olan malzemenin birbirlerini takip etmesiyle gelişti. Bütün bir bloğu yontarken gelişen eylemsellikle hafızamdaki anlar çarpışarak yeni bir üretime zemin hazırladı. Bağların kurulması için etkenlerin canlandırdığı ve nereye gittiği üzerine formlar oluştu. Süreç benim için geçmişin şimdiki zamanda su yüzüne çıkarttığı imgelerle bir tür derinlik oluşturarak ilerledi.
Eserlerinizi “Kesişme VI” içerisinde nasıl konumlandırıyorsunuz? Diğer sanatçılarla bir kesişmeden, eserler arasında bir diyalogdan söz edilebilir mi?
Burak Dak: Diğer sanatçılarla bu sergi sayesinde yollarımızın kesiştiğini söyleyebilirim. Hem disiplin hem de anlatımsal farklılıklardan oluşan güzel bir denge tutturduğumuzu düşünüyorum.
Gökhan Gökseven: Her birimiz farklı konuları işliyor olsak da bence sergideki tüm sanatçıların işlerinde konuları indirekt bir ele alış şekli söz konusu. Bence bu tavır bizi birleştiriyor.
Metin Alper Kurt: İşlerin fiziksel mekâna taşınmasıyla, formların birbirleriyle olan etkileşimi bir bütünlük oluşturuyor. Aralarında bir dil yakalayarak kendi süreçlerini ve uzamlarını yaratıyorlar.
Ürettiğim çalışmalar ve sergide yer alan diğer sanatçıların üretimleri fiziksel mekânda kesişiyor. Eserler arası diyalog, kavramsal çerçeve ve medyum olarak nüanslar olsa da her sanatçının eseri kendi derinliğini oluşturuyor.
Serginin pandemi ve karantina koşulları altında ziyaret edilebiliyor olması sizi nasıl etkiliyor? Çevrim içi sergi ziyaretleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Burak Dak: Maalesef mevcut kısıtlamalar gereği hayatımıza yeni kurallarla devam etmemiz gerekiyor. Doğal olarak sergiler de bu durumdan etkilenmiş durumda. Bu koşullarda sergimizin açılışını yapabilmiş olmaktan ötürü oldukça mutluyum. Ama tabii ki bu şartlar altında sergi için hazırladığım işlerin izleyicisinde nasıl bir izlenim bıraktığını anlamak bazen zor olabiliyor. Çevrim içi sergiler bu anlamda güzel bir alternatif olarak da görülebilir. Ayrıca sergilenen işlerin sergi mekânları içerisinde belgelenip çok daha uzak mesafelere ulaşabilirliği açısından da önemli buluyorum.
Gökhan Gökseven: Şu an her şey taze olduğu için bu konu hakkında içimde herhangi bir neticeye henüz varamadım. Hem sevindirici hem de malum durumdan dolayı üzücü tarafları var. Açıkçası bu dönemde insanlara işlerimi sunabilmiş olmak benim için çok anlamlı. Bunun ayrıca resimlere de farklı bir mana kattığını düşünüyorum.
İnsanların böyle baskı altında oldukları bir dönemde sergileri gezmesi beni bir ressam olarak mesleğime karşı motive ediyor.
Çevrim içi sergi tecrübesine gelirsek, bunun şu an için elimizdeki en iyi şey olduğunu düşünüyorum, özellikle yapıtların kürasyonunu tecrübe edebilmek için ideal olan yol bu. Instagram’da gördüğümüz her yapıt başına saniyenin üçte birini ayırarak beynimizi tıka basa doldurduğumuz bir tüketim şeklinin yanında bence çevrim içi sergi deneyimi bizlere kıyaslanamayacak derecede bir tecrübe kalitesi sunuyor. Bir kere gördüğünüz hiçbir yapıtı Instagram’da yaptığımız gibi saniyenin üçte birinde “scrollayamıyoruz”. Üzücü olan şey artık bunu fark etmeden yapıyoruz, tıpkı neleri kaçırdığımızı fark etmediğimiz gibi. “Instascroll” işi, 2 boyutlu medyumla uğraşan ben için bile illet edici bir sorun, 3 boyutla çalışan sanatçıları düşünemiyorum bile.
Metin Alper Kurt: İşlerin daha çok izleyici kitlesine ulaşması önemli bir unsur olarak öne çıkarken, içinde bulunduğumuz pandemi ve karantina koşulları kısıtlayıcı oluyor. Çevrim içi sergi ziyaretlerine anlayış olarak uzak kalabiliyorum. Fiziksel olarak orada bulunmayı ve eserin o somut varlığıyla karşı karşıya kalarak deneyimlemeyi arıyorum.