Özcan Saraç, Anna Laudel’de gerçekleşen “Intergalaktik” adlı kolektif sergiye (3 Eylül-17 Ekim 2019) bir üç parçadan oluşan yerleştirmesiyle katıldı. Sanatçıyla üretim süreci, işlerinin form ve bağlamları, gelecek planları hakkında konuştuk.
Devletler insanlığın en büyük başarısızlığı olmayı sürdürüyor. Bu iddianın kaynağını devlet teorisinin önemli odak konularından biri olan, devlete neden ihtiyaç duyuldu, sorusunda bulmak mümkün. Bu sorunun alt kırılımlarında, birlikte yaşama olgusuyla karşı karşıya kalınıyor. İrade sahibi olması bakımından insanların bir arada yaşamasına odaklanan bu tartışma elbette günümüzde ekolojik derinliğe ve zenginliğe kavuşmuştur. Artık sadece insanlardan değil, bulutlardan, fırtınalardan, kenelerden, çocuklardan, hatta doğmamışlardan, henüz olmamış olanlardan bahsediyoruz.
Canlıların ekosistemdeki etkisini değerlendirebilmek öncelikle varlıklarını devam ettirmesini içeriyor. Bu noktada literatürde üç ana stratejiden bahsedilir. Bu üç strateji aynı zamanda birlikte yaşama biçimine, son kerte de devletin varlığı tartışmalarına evrilmektedir. Thomas Hobbes (1588-1679), Charles Darwin (1809-1882) ve Pyotr Kropotkin (1842-1921) bu üç stratejinin ana düşünürleridir. Thomas Hobbes, insanların yaşamlarını sürdürülebilir kılmak için özgürlüklerini ve iradelerinin büyük bir kısmını (güvenlik, çalışma, yerleşme, karar alma rejimleri vb.) “tek bir şeye” / iradeye transfer etmelerini salık verir. Charles Darwin’in biyolojik modelinde canlılar, dış evrenin “yaşamsal formuna” göre konumlanarak yaşamını devam ettirmektedir. Böylece, hem Hobes hem de Darwin esasında yaşayabilme becerisini güç istencini talep ederek kurgular. Kropotkin ise yaşamsal mücadeleyi sürdürebilmek için, canlıların birlikte hareket etmesini ve karşılıklı yardımlaşmayı sağlayarak hem bireysel hem de kitlesel olarak “parçanın” parçaların toplamından daha donanımlı olmasına vurgu yapıyor. Böylece Hobbes’un ve Darwin’in gücü elinde toplayan yaşam mücadelesine karşın Kropotkin gücün paylaşılmasını işaret eden bir model sunuyor.
Oysa ki, bir arada yaşamak esasında barışın dilini çoğaltmakla ilgilidir. Eğer, çağdaş dünyanın sorunları baktığımız açıdan baş edebileceğimizin çok ötelerine ulaşmışsa insanlık, su küresinde susuz ve gökyüzünde yıldızsız kalmışsa, ancak çağdaş dünyayı kuran etik değerlerden farklı etik değerlerin gündeme gelmesi zorunludur. Çağdaş dünyanın en büyük hilesi, ancak kendisinin çözümler getireceğini iddia ettiği sorunların kaynağında modern devletlerin bulunmasıdır.
Özcan Saraç, Anna Laudel’de gerçekleşen “Intergalaktik” kolektif sergiye (3 Eylül-17 Ekim 2019) bir üç parçadan oluşan yerleştirmesiyle katıldı. Saraç önceki işleriyle de bağlantıların kurulduğu çalışmasında, insanlığın hayatta kalmak için icat ettiği devletlerin modern orduları için gerçekleştirdiği harcamalarını topladığı kitabı; ülkelerin savaş harcamalarını belgeleyen kitaba eşlik eden savaş seslerinin yoğunluklu olduğu video işi ve her an dünyanın farklı bir noktasına ölen sivillerin sayılarını taşıyabilen uyduyu birlikte ele aldığı yerleştirmesiyle sanatseverlerin karşısında (WARNING.transmission). Saraç’ın bir tür araştırmacı sanatçı kimliğiyle karşımıza çıktığı işlerini incelediğimizde, sanatçının bilgiyi kişisel bir noktadan sıyırıp toplumsal bir düzlemde konuşturduğunu gözlemliyoruz. Saraç eseriyle sanatseverleri düşünme evrenlerinin kapısına kadar getiriyor. Ancak, eşiği aşıp aşmamayı sanatseverin tercihlerine ve bilgi birikimine bırakan sanatçı, eserleriyle sanatseverlerin etkileşimine odaklanıyor. Bu bağlamlar üzerinden Saraç ile hem “Intergalatik” sergisindeki çalışmalarına eşlik eden araştırmacılığını hem de sanat üretme evrenini ve çabasını konuştuk.
“İntergalaktik” sergisi ile bir kez daha sanarseverlerin karşısındasın. “İntergalaktik”ten önceki işlerini ve bağlamlarını bizlere anımsatabilir misin?
WARNING.transmission, üç ayrı araştırmaya dayalı kitap ve enstelasyon projelerinin genel kuramda birleşen, seri mantığının bir parçası. Seri ilk olarak Kopuntu Network tarafından organize edilen Confusion (Aralık 2017, Macoo Milano) ve Mixer galeride yer alan “O+oma+A” sergilerinde (Eylül-Ekim, 2017) yer alan ARTFICIAL.constitutional_rights işimden sonra, Bilsart (Nisan 2018) ve Borderless Art Book Days’de (Nisan 2019) yer alan ÜBERALLES.ff0000 işimin en son halkası olarak sergileniyor (www.ozcansarac.com). Pratiğim genellikle bir araştırma kitabı üzerinde yoğunlaşıyor. Nesnel bir biçimde var olma eğilimi gösterirken, perspektifi yönlendirme ve düşünceye açmak amacı ile özellikle bilim, iletişim, felsefe, teknoloji kanallarının çerçevesinde kurulan bir enstelasyon ile canlı bir araştırma alanı yaratıyor.
Birlikte çalışmaktan keyif aldığımız sevgili İpek Yeğinsü’nün daveti ile sergiye katılmaya karar vermemin ardından, aklımda yer alan bu projenin bir kaç ay içinde şekillenmesi ile benim de çok yeni olduğum bazı temaları öğrenmem ile geçen bir süreç oldu ve sonucunda ortaya sergilemekten tatmin olduğum bir iş çıktı.
“İntergalaktik”teki işlerine ve senin önceki işlerine bütüncül şekilde baktığımda “ulusal formları” odağına aldığını ve onları iğneleyen tarzda estetize ettiğini algılıyorum. Bu konudaki değerlendirmeni paylaşır mısın?
Sanatın olduğu gibi bilginin de bir estetiği olması ile birlikte ben asıl olarak işlevselliği ve kavramsal değeri ile ilgileniyorum. Ulusal, kültürel, siyasi estetikleri nesnel bir pratik ile bir araya getirmenin yeteri kadar vurucu bir darbe olduğu kanısındayım, örnek olarak Warning.transmission işimde gösterdiğim gibi tüm dünya ülkelerinin yıllık askeri bütçelerinin toplamda 1.82 Trilyon Doları bulması gerçeği oldukça çarpıcı. Burda asıl önemli olan nokta ise bu bilginin toplum adına ne anlama geldiğini keşfetmek. Kendi adıma, askeri harcamalar için 1 dolar bile harcamak mantıksızken, bu bahsettiğim bütçelerin sağlık, insan hakları, yardım kuruluşları, ekosistem, bilim ve teknoloji gibi alanlarda kullanılması hâlinde evrimleşebileceğimiz noktayı düşünmeye çağırıyorum. Bu nedenle, yabancı yaşam formlarını insan ırkı adına uyarmak ve bu askeri bilgileri uzaya göndermek istemem (WARNING.transmission) benim açımdan ulusallığın ötesinde global bir mesele hâini alıyor.
Senin işlerini uzun süredir takip eden biri olarak Özcan Saraç’ın sanatçılığına eğilmek isterim. Senin işlerinde esasında pek çok temadan ve imgeden söz edebiliyoruz. Senin için özel olan bir tema veya imge var mı?
Bilgi ve insanın yarattığı kavramların öneminden bahsettim, problematik olan ise insanın yarattığı egosantrik bilincin, evrensel bilinçten ne denli uzak bir konuma oturduğu ve bu nedenle gelen içi boş bir evrimleşme sürecinden geçmemizi sorgulamak en temel imgelerimi oluşturuyor. Evren, insan, bilgi ve politik algıları yoğunlukla işleyen bir sanatçı olarak, “Intergalaktik” teması, benim açımdan tartışmaya açmak istediğim perspektif açılarını gündeme getirmek, aynı zamanda da izleyicide kompleks sistem içerisindeki konum ve bilişsel yönelimlerin ne anlama geldiğini vurgulamak açısından önemli bir üretim süreciydi.
Bu çabanda senin konumunu irdelemek isterim. Senin işlerinde “sıradan olguların” “çarpıcı ve bilinen”bilgilerini okuyoruz sanatsever olarak. Bu mesafeli ama tepkisellik içeren tarzının nedenini değerlendirir misin?
Bilginin ve bilginin algılanmasının derin kompleks ağları içinde kaybolmuş olduğu modern insanın aslında en temel bilgilere ne denli soyutlaşmış olduğunu görüyorum. Merkezi kontrol sistemlerinin toplumsal yönlendirmelerinin arkasında en temel kavramlar yer alıyor. Kapitalist düzen bunun için en doğru ortamı sağlıyor; teknolojik araçlar insanı nesneleştiriyor ve kendi içinde kaybolmuş insan bilinci ile çürüyen bir toplum algısı ile karşılaşıyoruz. Halk için devlet değil, devlet için halk mantığında, kendi kendini ayrıştıran ve yok eden. Acı çeken ve çektiren bir varlığız: Bu dünyanın her yerinde kültüre, inanç yapısına veya siyasi düzenine bağlı kalmadan görebileceğiniz bir gerçekliktir. Bu da insanın insanı algılamasında yani en temel kavramlarımızda bir çöküş olduğunu gösteriyor. Sıradan olguları tekrardan yapılandırılmamız gerektiğine inanıyorum.
Bu şaşırtıcı bilgiler sanat camiasında ve toplumda yankı buluyor mu sence? Yoksa hoş bir ses olarak sanat ikliminde dağılıyor mu?
Farklı bilinçler arasında farklı etkileri oluyordur eminim. Sanatın sanat olarak kalmadığı alanlar ile ilgilendiğim ve toplum üzerindeki işlevselliğine inandığım için, eserin amacına, yapılandırdığı alanda izleyicinin etkileşime girmesi ile bu konuda sorular sorarak, tartışarak ve aktararak ulaştığını görmek başarıya ulaşmasında önemli bir etken.
Bilginin çağımızda dönüştürücü bir etkisi olduğunu iddia edebilir miyiz?
Bilginin algılanış, yorumlanış ve aktarılış yönlerinin çok güçlü dönüştürücü etkileri olduğu çağdaş dünyada, bilgi ancak o günün şartlarına ve yapısına göre kullanıldığında işlevsellik kazanır, yoksa soyut bir anlamdan öteye geçmeyecektir.
Bilgi Francis Bacon’ın evreninde güçtür. Şimdilerde güç, fiziksel forma girmediği sürece “anlamsızlaşıyor”. Bilginin çağımızda fiziksel güce ve gözetleme araçlarına evrilmesini nasıl yorumluyorsun?
Ne yazık ki insan yapısının temelinde kuvvetli bir ego ve bunun sonucunda çıkar gruplarını oluşturan bilinçler bulunuyor. CHAIN_BLOCK.equation (Ocak- Mart 2017, Mixer; Kasım- Aralık 2017, Zorlu PSM Digilogue) işimde vurguladığım üzere, Blockchain ve Bitcoin gibi, doğru kullanım ile toplumsal ve bilişimsel özgürleşmeyi getirebilecek bir teknoloji, şu an kapitalist düzenin içinde hapsolmuş ve sanal ortamda da olsa kağıt paradan hiç bir farkı bulunmuyor. Toplum bu teknolojiden nasıl ve neden gelir elde edinebildiği ile değil, sadece getirdiği kapital değer ile ilgilendi. Ama insanlar bu sendromun arkasında da devletlerin olduğunu ve tabi ki “merkez banklalarının güncel kapitalist düzeni bu kadar kolay hediye etmeyeceklerini” sorgulamadıklarını gördüm. Bu noktada, tüm bu bulanıklığa bir tepki olması ve izleyiciyi bilginin doğru kavranmasına teşvik etmek adına, genel akımın tam tam tersini yaparak, bilgisayarlarımı para kazanmak için sanal madencilik için kullanılmaları yerine sergi süresince canlı olarak bilimsel araştırmalara adadım.
Bilginin diktatöryel kullanımı, insanlığın distopik çağının işaretlerinden biri olabilir mi?
Demokrasi sadece modern bir gölge oyunu, devlet-halk ilişkisi o denli kopuk bir bağlamda yer alıyor ki, tüm siyasi bilgi yapısını tekrar inşa etmek gerekir. İnsan zaten şu an kendi distopyasını yaşıyor. Irk olarak, egosantrik, ben merkezci düşünce yapımızı bırakırsak ve kendimize uzaydan, var olduğumuz zaman-mekân algısının ötesinde bir perspektiften incelerksek, bu sistem için ne denli çekilmez bir canlı olduğumuzu görebiliriz. İnsan, vücuda giren bir virüs gibi, dünya için de aynı derecede zararlı bir canlı türüne dönüştü. Dünya dışından bir varlık, bu gezegeni ziyaret etse, ilk olarak insan ile mi iletişime geçecektir? Kendi kendine ve tamamen bağımlı olduğu sisteme zarar veren bu canlı ile? Onun için sorguluyorum, insanın var oluşu rasyonel midir?
Biraz da sanat camiasının kendisine odaklanalım. Sen hem ulusal alanda hem de uluslararası boyutta deneyimi olan sanatçılardan biri olarak, Türkiye’deki çağdaş sanatı ekonomik, sosyal, kültürel ve iş parametrelerini kullanarak uluslararası boyutta değerlendirdiğinde güçlü ve zayıf yanlarını, fırsatlarını ve tehditlerlerini nasıl yorumlarsın acaba?
Türkiye’de nitelikli sanatçıların iş ürettiğini düşünüyorum. ’’Sanat camiası’’ anlamında, genel olarak değerlendirmek gerekirse, sanat algısının, pratiğinin ve maddi değerlerinin pek iç acıcı bir noktada olmadığı açık . Burada en önemli neden olarak sanatın toplum üzerindeki konumlandırılması ve potansiyel etkisinin keşfedilmemiş olmasını görüyoruz. Asıl problematik olan ise ileriye götürmek, keşfetmek, daha iyisini yapmak ile ilgili bir motivasyonun ve yönlendirmenin genel akım içerisinde bulunmaması.
Türkiye Çağdaş Sanatı’nda görünürlük probleminin aşıldığını düşünüyor musun?
Eğer bir birey, topluma aynalama yapmak ve bu yüzden kabul görmek istiyorsa, sanat ile değil, zanaat ile ilgileniyor demektir. Sanat, felsefi ve sosyal olarak, etkin ve zengin içerikler üretebilen ve önemli akımlar yaratabilen bir kuram iken, insanlık adına, algıyı genişletebilen işler için üreten bireyler/sanatçılar için görünürlük kazanmak ayrı bir zorunluluk hâline gelmiş durumda. ‘’Piyasa’’ sanatçı değil, eğlendirici istiyor. Bu duruma sanatçı adaylarının hangi yanıtı vereceği belirleyici olacaktır. Sadece görünürlük kazanma problemine bağlı kalınması durumunda, sanat adına entelektüel seviyenin düşmesi kaçınılmaz olacaktır.
Gelecek planlarından bahseder misin?
Üretime devam.
Okuyucular için kendini tanıtabilir misin?
1988 yılında doğdum. İtalyan Lisesi eğitimimin ardından Essex Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden mezun olduktan sonra École Parsons à Paris ve Zürcher Hochschule der Künste’de çağdaş sanat üzerine eğitim aldım. Çalışmalarımda bilgi üretim süreçlerine dayalı araştırma alanları yaratarak, insanın gerek evrenin yasaları, gerek kendi politik mekanizmalarıyla olan ilişkisine eleştirel bir bakış sunuyorum. Bilgiyi ve bilgi üretim süreçlerini, insan algılarının sınırlarından bağımsız hâliyle elde etmeyi ve göstermeyi amaçlıyorum.
Sanat üretme biçimini farklılaştıran nedenleri veya olayları aktarmak ister misin?
Sonuç odaklı düşünmem ve araç-amaç ilişkisini, projeyi en verimli kılacağı şekilde kurgulamak istemem, önemli olanın kavramsal etkileşim olduğunu kendime öğretmem ile gelişen bir dilim oluştu. Vurgulamak istediğim perspektif ve algısal yönleri en etkin şekilde gerçekleştirebilmemin, nesnel ve minimal yollardan geçtiğini, kendi bilinç düzeyimde pratikleştirdim. Hiç bir zaman belli bir medyuma bağlı kalmayı hedeflemedim, kendimi ifade etmek yerine, projenin izleyici ile olan ilişkisini kuvvetlendirmek önceliğim oldu.
Oldukça ilginç bilgiler verdiğin gibi kimi tartışmaları da yeniden gündeme getirdin. Özcan Saraç olarak kendini entelektüel olarak nelerle besliyorsun?
İlgilendiğim pek çok konu var ama en önemlisi, tüm niteliksiz akışın içerisinde kendimi ne ile beslemeye karar vermek önceliğim oldu, bunu seçebilmek günümüzde bilinçli bir düzenleme gerektiriyor. Kapital merkezli düzenin, toplum üzerindeki, var oluşsal kriz niteliğindeki ögeleri normalleştirme çabaları devam ederken, sessizlikte kendini, kendi ilgililendiğin içerikler ile beslemek önemli bir ihtiyaç.